Lütfi Hocaoğlu
Gramer
10.07.2012
5375 Okunma, 8 Yorum

Bütün diller bir gramere dayanır. Gramere dayanmayan dil yoktur. O dili konuşan 5 yaşındaki çocukta bazı hatalarla bile olsa gramere uygun konuşur.

Siz Türkçede “ben gidiyorsun” diyemezsiniz. Karşı taraf anlamaz.

Aynı kurallar Kuran Arapçası için geçerlidir. Hem de Kuran Arapçası son derece önemlidir bu konuda. Bu nedenle peygamberden sonra gramer konusunda çok ciddi çalışmalar yapılmış ve kurallar ortaya konmuştur.

Bütün usulcüler, tefsirciler, fıkıhçılar hep bu gramer kuralları ile hareket etmişlerdir.

Peki gramer kuralları ile hareket etmezseniz ne olur? Ya da etmek istemezseniz ne olur? Ya da niçin gramere itibar etmek istemezsiniz?

Cevabı çok basittir: Kuran’dan kendi anlamak istediğinizi anlamak, Kuran’a istediğinizi söyletmek.

Çevrenize bakarsınız, batılılar ileride dersiniz, batı yaşam tarzı en iyi yaşam tarzıdır dersiniz. Batının ahlaksız aile yaşamı sizin için olması gerekendir. Kuran’daki zina ve fuhuşla ilgili ayetleri gramer kurallarına uymayan zorlamalarla başka şekillerde açıklarsınız. Zinaya verilen kırbaç cezasını kaldırırsınız. Oradaki ifadelere çok tuhaf anlamlar verirsiniz.

Batının su gibi tükettiği alkollü içecekler de helal olmalıdır. Çünkü çok ciddi ticari kayıplar vardır. Hem de şaraba haram demek ilkellik değil de nedir? Bunun için yine gramer kurallarına uymayan bir şekilde Kuran’daki ifadeleri başka anlamlara sokarsanız. Nasıl olsa gramer engelini tanımıyorsunuz.

Hırsızlığa verilen cezalar hoşunuza gitmez. El kesme demodedir. Batı mantığı içinde saçmadır. Onun için onu da kaldırmanın yollarına bakarsınız. Önünüzdeki gramer engeli sorun değildir. Yok sayarsınız, olur biter.

Namaz kılma da çok gariptir. Batılılar bunu yapmamaktadır. O yerlerde sürünmek de ne ola ki. O zaman salat başka bir şekle sokulmalıdır. Bunun için de gramerin sizin için ifade ettiği şeyler değersizdir. Salatı değişik bir forma sokarsınız ve o yerlerde sürünme ilkelliği (!) ortadan kalkar.

Faiz ekonominin temelidir. Onsuz olur mu? Bunun için de faiz ayetlerini yine gramere uymayan bir şekilde anlamlandırırsınız, faizi helal edersiniz.

Hele başörtüsü yok mu? O da nerden çıktı. Kadınlara yapılan bu eziyet de ne? Bunun da yolu çok açıktır. Ayetteki ifadeye başka bir anlam verirsiniz, olur biter. Nasıl olsa sizin için gramer de lügat de bir şey ifade etmiyor.

O da ne, ortaya bir din çıktı? Aslında çıkmadı. Zaten var olan batının ateist, faizli, zinalı yaşamına Kuran uyarlandı sadece. Aslında uyarlanmadı. Sadece grameri yok edince Kuran artık size istediğinizi söylemeye başladı. Bundan sonra artık Kuran size ne isterseniz onu söyleyen bir kitaptır. Zaten diğer büyük engel olan sünneti de yok sayıyorsanız işiniz çok kolaylaşmış demektir.

Tabi bunu yapanlar samimi iseler sorun yok. Peki samimi olarak bu yapılabilir mi? Kuran’ın manasal tahrifi samimi olarak yapılabilir mi? Eğer bunu yapan, bunun en iyi olduğunu düşünüp bilinçaltında bunu yapıyorsa samimidir ve yanlış yapmasına rağmen Allah ona da ecrini verir. Ama bunu yaparken kasten yapıyorsa küfrediyor demektir, ona geçmiş olsun demekten başka bir çare kalmaz.

 

 


YorumcuYorum
Sam Adian
10.07.2012
22:56

Sayın Hocaoğlu

Polemik olabilecek tartışmalara girmemeye özen göstermeye çalışıyorum. Ancak sizin bu yazınızı cevaplama gereği ortadadır. Izın verirseniz burada ifade ettiğiniz şeylerin en azından benim açımdan bir dayanağı ve geçerliliği olmadığını öncelikle söylemek istiyorum.

Gramer konusunda öteden beri tek bir şey söyledim: Dilin kuralları vardır, ama bunlar da hatalı olabilir. Ben gramer kurallarını göz ardı etmiyorum, ancak manada anlamsız bir sonuca yol açıyorsa bu durumda gramer değil lafzı tercih ediyorum. Dedim. Şimdi de aynı şeyi söylüyorum ve böyle de davranıyorum. Burada bir tutarsızlık yoktur. Sizin ithamınızın dayanağı da yoktur.

Ben gramer uzmanı değilim, her şeyi gramere göre değerlendirmem de doğru değil. Benim kaynaklarım son derece sınırlıdır, kısıtlıdır, bu konuda daha iyi bilgi sahibi olsaydım elbette daha iyi olabilirdi. Sizler bu konuda daha iyi olabilirsiniz. Hiçbir itirazım yoktur. Ancak bir şeyi tartışırken sırf gramer gerekçesiyle sonuçları göz ardı etme gayretinde de değilim. 5 yaşındaki çocuk gramer kurallarına göre konuşur ama gramer kurallarını bilmez. Çünkü zaten öyle öğrenmiştir.

Buna binaen söylediğiniz “tahrif” manasına gelebilecek ifadeleriniz de son derece talihsizdir. Çünkü:

“her türlü ilişkide taraflar arasında anlaşma ve rıza şartı vardır ancak nikah şartı yoktur, Zina evlilik kurumu içindir” cümlesinde gramere muhalif nasıl bir şey vardır? Veya lafza muhalif olan kısmı neresidir? Gerekçesini sorarsanız onu da anlatırım. Benim delilerim bellidir ve siz bunları biliyorsunuz.

HMR meselesinde bir hüküm beyan ettiğimi hatırlamıyorum. Ancak “HMR şaraba indirgenemeyecek kadar önemli bir kavramdır, bunun yeniden değerlendirilmesi ve anlaşılması gerekir” dedim. Öte yandan bu kavramın üzüm şarabına indirgenmesinin geriye kalan kısmı göz ardı etmek oludğunu ve ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini de beyan ettim. Ilave olarak HMR için kur’an ın “ism” dediğini de söyledim. Bu sebeple haram denilemeyeceğini, bir yasaklama söz konusu olacaksa bunun ancak topluluk düzeyinde olabileceğini, mesela sarhoş iken sokakta dolaşmanın yasaklanabileceğini ama kimsenin evine müdahale edilemeyeceğini söyledim. Geçmişte bu kelime “üzüm şarabı” olarak algılanmış olabilir. Belki başka şeye yormalarını gerektirecek bir veriye sahip değillerdi. Ancak bugün bunun yeterli olmadığı, son derece basit kaldığı ortadadır. En azından benim gördüğüm budur. Siz böyle görmek zorunda değilsiniz, bu yeterlidir dersiniz ve başka bir şeye ihtiyaç duymazsınız. Bu da sizin bileceğiniz iştir.

Hırsızlık ile ilgili cezalandırma yönteminde lafza uygun olmadığını söyledim.Gerekçelerini de beyan ettim. Bununla ilgili Kur’an ı anlama yöntemlerimiz de ortadadır. Kur’an ın yasakladığı bazı hükümleri çeşitli gerekçelerle meşrulaştırmanın bana göre imkanı yoktur. Ayetlere baktığım zaman da orada doğrudan “kesme” gerektirecek bir mana da bulamıyorum. Siz herhangi bir gerekçeyle bunu farklı anlayabilir ve uygularsınız. Bu sizin uygulamanızdır ve tercihinizdir. Niçin böyle anlıyorsunuz dediğimi hatırlamıyorum. Ben böyle anlıyorum gerekçelerim de şunlardır dedim.

SLT konusu tartışılırken siz de dahil olmak üzere büyük bir itiraz oluşmuştu. Ancak bugün, SLT’ın bir ibadet olmadığını önceden keşfettiğinizi söylüyorsunuz. Demek ki bize olan itirazınız başka bir gerekçeyle imiş. Bunun önemi yok. Bunun ötesinde Namaz’ın SLT olmadığı konusunda da yanlış hatırlamıyorsam bir mutabakat oluşmuştu. Ben bu manada Namazı eleştiridğimi hatırlamıyorum. Sadece Uygulanan Namaz’ın SLT olmadığını söyledim. Bunu sitede başkaları da söyledi diye hatırlıyorum. Karagülle de bunu söyledi. Şimdi buradaki sıkıntı nedir bunu çözemedim doğrusu. Ancak batıya endekslemeniz ve başka kültürlerde bunun uygulanmadığını söylemeniz doğrusu şaşırtıcıdır.

Faiz konusundaki tartışmalar bir kelimenin manası üzerinde yoğunlaşmıştı. Ancak RIBA kavramı ile FAIZ kavramının aynı olmadığını söylediğim zaman Karagülle “kuran Faizi yasaklamıyor” açıklamasını yapmış idi. Ancak buna rağmen “biz kendi sistemimizde bunu kullanmayız” diyerek bir tercih belirtti. Burada itiraz edilecek bir şey yok. RIBA kavramının Faiz olmadığı aşikardır. (Modern uygulamalar anlamında) Ama siz isterseniz bunu hiç kullanmazsınız. Bu sizin tercihinizdir. Biz sadece böyle yapmanız şu gerekçelerle uygun değildir veya gereksizdir diyebiliriz sadece. Ama size niçin böyle yapıyorsunuz dediğimi de hatırlamıyorum.

Başörtüsü konusunda kısa bir tartışmanın ötesinde herhangi bir fikir beyan etmedim. Kur’an ın örtünmeye bakışı ayetlerle ortadadır. Sizin nasıl anladığınız sizin bileceğiniz iş, istediğiniz gibi yorumlar veya örfünüze göre bir yöntem geliştirirsiniz. Ama bu bir başkasının farklı yorumlamasına ve farklı örf veya anlayışa göre değerlendirmesine engel değildir. Olmamalıdır.

Bütün bunların arasında Gramere bağlanabilecek sonuç hangisidir? Hangi gramer kuralı böyle anlaşılmasının önünde engel teşkil eder? Veya iddia ettiğiniz gibi, “batı”nın tercihlerine göre bir hüküm çıkarma gayreti olsaydı eğer bunun için burada tartışmaya da gerek yok. Gramer sebebiyle bir mana verirken “şeytanın pisliğidir” diyemem. Ben “şeytanın pis işlerindendir” derim. Çünkü bana göre bu daha doğru biir ifadedir ve lafza da uygundur.

Ben, hiçbir yorum veya manada şu veya buna göre hareket etmedim etmem. Vardığım bir sonucun hangi anlayışa uygun olup olmadığına da bakmam. Bir başkasının anlayışı benim vardığım sonuç ile benzer veya aynı ise bu benim problemim değildir. Ancak sizin böyle bir gerekçeyle bir itham kaleme almanız oldukça manidardır.

Kaldı ki, gramer kurallarına bağlı kalınarak da istediğiniz manayı verebilirsiniz. İstediğiniz gibi yorumlar istediğiniz sonuçları alırsınız. Eğer amacınız buysa.

Sünnet konusuna gelince: Ben sünneti reddettiğimi hatırlamıyorum. Ancak sünneti ve dolayısıyla Hadis’i delil almadığımı ifade ederken şunu söyledim: Eğer bir veri Lafza uygunsa geçerlidir, değilse lafza itibar ederim” dedim. Bu sadece sünnet değil, hangi tür veri olursa olsun lafza uygunsa onu kullanırım, değilse itibar etmem. Bu da çok basit ve anlaşılır bir şeydir diye düşünüyorum.

Bir konuda daha ısrarcı oldum, Istılah mananın bir çeşit “tahrif” olduğunu söyledim. Manayı tesviye ederek istediğiniz yöne çevirmek Kur’anı istediğiniz gibi anlamak demektir. Bu da bir çeşit tahriftir. Bu yüzden şüpheye düştüğüm kelimeler üzerinde titizlikle çalıştım, çalışıyorum. Uzun uzun anlatmanın gereği yoktur ancak bilmelisiniz ki, her lugat manasına da harc-ı alem itibar etmiyorum. Önce manadan emin oluyor sonra lafzı değerlendiriyorum. Bu sebeple ıstılah lugatına değil, kelimeye mana veren lügata bakmak çok daha önemlidir.

Yanıldığınız bir konu daha vardır, o da ben “Batıda yaşamıyorum”. Meseleleri ele alırken rasyonel davrandığım doğrudur, ancak bu batı kültürüne göre veya batı inanışlarına göre sonucunu ortaya çıkarmayı gerektirecek bir şey değildir. Bana göre olması gerekendir. Elbette bütün sonuçlar bilgimin ve aklımın elverdiği ölçüdedir.

Bundan önce metod konusunda benzer bir ihtilaf oluşmuştu. Yine benzer şeyleri söylemiş olmamıza rağmen zannediyorum anlaşılmamış.

“Yeni bir din” benzetmeniz önemlidir. Belki de yeniden oluşturulmuş din yerine, Kur’an ın vazettiği din’e geri dönmeliyiz.

Bu makalenizin beni hedef aldığını zannediyorum. Ancak ithamlarınızın tamamen hayal mahsulu olduğunu söylemek zorundayım. Ithamlarınız yersiz ve manasızdır. Batının nizamına göre bir değerlendirme yapıyor olmanız da ayrı bir talihsizliktir.

Vesselam

Hüseyin Kayahan
15.07.2012
11:41

Bazı şeylere dikkat çekmek, bazı şeyleri de sormak istiyorum.

Nikah; Türkçesini evlenmek (hane sahibi olmak, hanelilerden olmak), eşleşmek, birleşmek olarak karşılayabileceğimiz bir hukuki akittir. Türkçesini, ayrılmak, tekleşmek ve boşanmak orlarak karşılayabileceğimiz Talak da Nika akdinin ortadan kaldırılması veya iptali manasında bir hukuki akittir. Her iki akdin de sosyal(hukuki) ve ekonomik yükümlülükleri ve sonuçları vardır. Nikah ve nikaha benyezenler (filört, sözlülük, nişanlılık), talak ve talaka benzeyenler (ila, zihar gibiler) sanırım muamelat kapsamında irdelenmelidir. Genel olarak da özel hukuka tabidirler ve bir toplulukta farklı şekillerde uygulanabilir. Sadece bunların beyanı gerekir ve genel kamu hukuku kuralları ile çelişen unsurları içermiyorsa, bu akit (sözlü veya yazılı olmasını ayrıca irdeleriz), bu muamele kamu tarafından tanınır ve korunur.

Hadler, yani hukuk düzeni dışına çıkan fiiller (bakınız burada akitten bahsetmiyoruz, direkt fiilerden bahsediyoruz)Ukubat kapsamında incelenir, irdelenir ve KAMUNUN OLUTURDUĞU VE TEMİN ETTİĞİ GÜVENLİĞİ YOK EDEN VEYA AŞAN FİİLER VARSA, BU FİİLER KAMU GÜVENLİĞİNİ YOKETTİĞ VE BELİRSİZLİK ORTAYA ÇIKARDIĞI İÇİN -SADECE BUNUN İÇİN- KAMU TARAFINDAN CEZALANDILIR. Özel hukuka değil, kamu hukukuna tabidir. BU da bizim kabulümüze göre en küçük siyasi birim olan bucak hukukuna tabidir ve o bucakta tekdir. Özel hukukta bireyler kendi hukukunu bilseler yeterliir ama ukubatta farklı da olsalar tüm bireyler kamu hkukunu bilmek durumundadır. Onun için "kanunu bilmemek azeret değildir" denmiştir.

Daha önce yazmıştm kısaca hatırlatmış olayım:

Hırsıza gizlice aldığı için, güvenliği zedelediği için ceza verilir. Kişinin malını yok ettiği için değil Onun için herkesin gözü önünde alınan bir mal, yanii gasp eyleminde hırsızlık cezası verilmez. Orada başka fiillr cezalandırılabilir.

İçki içene değil şarhos olarak topluluğa katılana ceza veririz. Bu içki içtiği için değil, seker halide onunla muamele yapılamadığı, davranışlarının kontrolsüz hale gelmesinden dolayıdır.

Zina ve benzerlerinin(buraya neleri dail edeceğimizi de irdelememiz gerekir) cezası da, bir ilişkie poansiyel olarak doğması muhtemel olan topluluğun yeni bireyinin hukukunun belirsizleşmesi, onun hukukunun ihlal edilmesi sebebiyledir.

Etyel fahişe de hadi gerektiren ve dolayısıyla kamu hukukunu ilgilendiren fiillerdendir. Benim burada sormakistediğim bazı şeyler var:

Ceza hukundan KESİNLİK" esastır. Şüphe cezayı düşürür. Bunun için yasada suç nesıl tarif edilmişse ve ceza ne öngörülmüşse hakem/hakim onun dışına çıkamaz. Dolayısıyla, bütün hadlerde olduğu gibi, burada da hangi fiillerin "etyel fahişe" fahişe olduğu tek tek belirtilmelidir. Yasada tart edilmeyen fiiller yorumlarla orada eklenmez, cezada da yasada yzanın dışında tahfif ce teşdit uygulanamaz. Yrgının görevi fiilin ve karşılığı olan cezanın tespitinden ibarettir.

Şimdi, "ETEYE (veya ETEVE'den de geliyorsa)" Türkçede "GELMEK" olarak karşıladığımız bir fiil değil midir? Bu fiil müteaddi midir? "...Bir fahişe/fahşa ile GELEN..." ya da "...Bir fahişeyi/fahşayı GETİREN..." Bunların Türkçesini nasıl yazacağız? Harfi cerle gelmemş, sadece geldiği baplara akarak mı anlayacağız teaddiyi? Gelen yerine, getiren manasını bap mı verecek? Neden yapmak, kılmak, işlemek gibi genelde el, kol, ayak gibi uzuvlarla işlenen eylemleri ifade eden fiilleri kullanmıyor da, ety kelimesini kullanıyor?

Peki burada bir itiraftan mı bahsediliyor, yani kendisi gelip anlatan ve ya söyleyen kimselerden mi bahsediyoruz? Yoksa ETA'yı yakalanan, tutulan gibi emniyetle ilgili ifadelerle mi karşılayacağız?

1-Nikah ve benzerleri ile talak ve benzerlerinin geçtiği ayetleri (mümkün olurrsa birazda detayları ile) bir arkadaş listeleyebilir mi?

2- Zina ve benzerleri ile etyel fahişe ve benzerlerinin geçtiği ayetleri (münkün olursa biraz da detayları ile) bir arkadaş listeleyebilirmi?

Böylece benim gibi Aarapça ve usul öürlü arkadaşlar da hem akitlerle ilgili olan muamelat sahasında, hadlerle ilgili olan ukubat sahasında belki bir şeyler anlayablir ve inşallah söylemeye de çalışırız.

Sanırım meramımı anlatabilmişimdir.

Saygılarımla.

H.kayahan

Harun Özdemir
16.07.2012
16:07

Hüseyin Abicim,

Hürmetler ediyorum.

Allah işinizi ve ilminizi bereketlendirsin.

İzmir Akevler ile İstanbul Akevler arasında önemli usul farklılıkları var! Bunu geç farketmiş olmam benim kusurum!

Üstad'ın kalfalık dönemi şakirdi RNE ise ustalık dönemi şakirtleri bizleriz (S.Akdemir, H.Kayahan, H.Özdemir, H.Altın, K.Erten...).

Üstadın Ordinaryüslük dönemi şakirtleri ise (umarım şakirt deyince İstanbul ekolu seviyeyi düşürdüğümden dolayı alınmamışlardır, belki de uzmanları demem gerekiyor) başta L.Hocaoğlu, T.Erzen, C.Demirci, M.Firidin, isimleri ve eserlerini bilemediğim diğer bayan ve erkek arkadaşlar... var.

H.Özket yazmadığı için onu kategrize edemiyorum, mutalaka değişmiştir ama nasıl, bilemiyorum.

Bi de mühtedi Sam Adian var ki, o da apayrı bir ekol! Mr. Adian, herkese muhalefet (halîfe olduğunun bilincinde) ettiğinden dolayı onu neo-mu'tezili ilan ediyorum. Çünkü tarihe geçmeyi hakediyor!

Muhterem L.Hocaoğlu, fıkhın her konusunu Kuran'a göre yazarsa bu gerçek anlamda yepyeni bir başlangıç olacaktır. Tarihte bunu deneyenler ve çok başarılı eserler yazanlar var. Ahkâmu'l Kur'a tarzı eserler... L.Hocaoğlu, gramerde de yeni kurallar koyma cesareti gösterebildiğinden onun yazacağı Ahkâm'ul Kur'an çok farklı olacak, benim beklentim bu yönde.

Allah Üstadın ömrünü bereketlendirsin, Hocaoğlu'na yararlı katkılar yapabilecek sanıyorum tek kişi de Üstad olacak! Bizlerin bu çalışmalara katılması ancak ortak bir mekanı paylaşmamızla mümkün olabilecek ki, şimdilik ufukta birşey görünmüyor.

Sizin de bildiğiniz gibi Üstad İzmir'de hilâfât kitabı olarak bilinen Şa'rânî'nin fıkıh kitabını kullanırdı. Kırgızistan'da kendi görüşlerini de ekleyerek tercüme etmişti, ben de düzeltmelerini yapmıştım. Şimdilerde İstanbul'da onu okuduğu zaman dinleyen birilerini bulabiliyor mu(H.Özket'in dışında) çok merak ediyorum. Sanki C.Demirci dinliyor gibi!

Bizler klasik kaynakları da önemsediğimizden, her konunun mutlaka Kuran'da karşılığını arama gibi yoğun bir çalışma yapmadık. Sen ticaret ve seyahat, ben siyaset vs derken, tam olarak Kurancı olamadık! Hadislere, müctehidlerin usullerine, Üstadın görüşlerine limana sığınır gibi sığındık!

Ben görüşlerimi seneryolaştırabiliyor ve örnekleyebiliyorum. Belki sen simülasyon yapıyorsundur. L.Hocaoğlu ne yapıyor, onu merak ediyorum. Örneğin zina suçunun tespitinde en azından şahitlerin şehadetini nasıl açıklıyor? Umarım mümkün fakat muhal bir sonuca varmıyordur!...

Hüseyin Kayahan
16.07.2012
19:42

Bir konuda makale yazmak iyi bir şeydir ama bir onuyu hukuki hale getirmek bambaşka birşeydir. Yazı yazan dilin ve edebiyatın bütün sanatlarını becerebildiği kadar kullanır ve okuyucularına hoş, ilginç, güzel, didaktik vb bir sunum yapmış olur. Ama hukuk dili böyle değildir. O girift, kuru ve yalındır.

Şimdi nikahla başlayıp, zina ve fuhuş etrafında turlar atıyoruz ama bana göre edebiyat yapıyoruz. Mesela "Muhsenat" kelimesi geçiyor. Hüsn kökünden gelen bir söz. Hüsn güzelliktir değil mi? ama muhsenatı güzel kadınlar diye anlamayız, hadi anladık o zaman da buna mecazi manalar yükleriz. Beden güzelliği değil, fiilleri ve fikirleri güzel olan deriz. Ne demekse artık... Bütün bunlar konuşma dilidir. hukuk ise farklı bir dil kullanır.

Muhsenat madem ki kurallı dişil çoğul geldi, öyleyse "bu kadınlar bir yere üye olan, bir teşkilatları ve dolayısıyla o teşkilattan tezkiyeleri olan kimselerdir" der, mesela. Başka bir hukuk ekolü de başka bir şey söyler ama elle tutulur, ölçülür biçilir bir şey söyler. Çünkü hukuk kesinlik ister, belirsizlik hakkı, haddi, vb düşürür.

Arkadaşlar ellerinden geldiği kadar yazsınlar, bu çok iyi ve çok katkı yapmakta herkese (karşılıklı olarak). Harun beye ilk söylediğim sözü tekrar etmek istiyorum: "meydan boş değil, muhataplar ise hiç boş değil".

Nikat akdi ile ilgili bizim yaptığımız bir şey daha var. Evlenmeye talip olan adaylar "ASKIYA ÇIKARLAR" Bundan maksat, bu iki kişinin evlenmelerinde öncelikle biyolojik olarak mani bir hal var mıdır (onlar öz veya süt kardeş olabilirler ama bilmiyorlardırlar, evlatlık verilmiştir vs.), bunlardan herhangi biri halen sona erdirilmemiş bir akdin tarafı mıdırlar gibi konularda varsa bilenlerin uyarması içindir. Bunun zifaftan önce bilinmesi gerekir, onun için askıya asılır ama kimseler görmez ve bilmez...

Nikah, medeni kanun yani muamelat içinde, zina ve fuhuş ise ceza kanunu yani ukubat içinde onların tekniği ve terminolojisi ile incelenebilir.

Saygılarımla

Lütfi Hocaoğlu
17.07.2012
10:55

Hüseyin abi Allah razı olsun. Son günlerde fırsatım olamadı, yazamadım.

Sizin bahsettiğiniz güzel olan hasen sin harfi ile muhsen deki orta harf ile sad harfi iledir. Hisn: kale demektir. İhsan (sad ile) ise saklanmaktır. Bir kale arkasında korunmaktır.

Örneğin: لَبُوسٍ لَكُمْ لِتُحْصِنَكُمْ sizi saklaması, koruması için zırh şeklinde aynı kök kullanılır.

Örneğin: أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا Fercini sakladı, korudu (Meryem için).

Muhsen kadın korunan kadın demektir. Bunu sadece evli kadınlara dayandırırsanız zina sadece evli kadınlar için olur. Oysa Maide 5'te: حِلٌّ لَهُمْ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ Mümin kadınlardan muhsen olanlar ve sizden önce kitap verilenlerden muhsen kadınlar size helaldir. Evli olsalar nasıl helal olacak?

Muhsen kadın demek ferci korunan kadın demektir. Evli ise kocası dışındakilerden, bekar ise herkesten.

Diğer taraftan fahişe ayetinde fahişeye gelenler demektedir. Burada ellati içinde muzari fiil kullanmaktadır. Eğer mazi fiil kullansaydı bu olayın tekrarlar veya geçmişi olduğunu düşünebilirdir. Buna örnek verecek olursak: Ellezine amenu: Önceden iman ettiler ve bu onlarda o zamandan beri kalıcı olanlardır. Ellezine yuminune ise o anda iman ediyor oalnlardır, geçmişi hakkında bilgi vermez. Burada da ellezine yetine-l fahişe dediği için fuhş eyleminin geçmişten beri kalıcı olması veya tekrarlarının olması gerektiğini iddia edemeyiz.

Etye-l fahişe: Nikah akdi olamayacak kimseler arasında cinsel ilişkinin olmasıdır.

Zina: Nikah akdi olabilecek kimseler arasında akitsiz cinsel ilişkinin olmasıdır.

Şehadet konusunda Harun abinin yazdığına katılıyorum. Şehadet görgü tanıklığı değildir, bir müessesesedir.

Selamlar

Lütfi Hocaoğlu
17.07.2012
11:24

Harun abi,

Allah razı olsun benimle ilgili olan beklentinden dolayı.

Şu anda beni en çok meşgul eden Ruhu-l Kuran projesi. Yani aslında Ahkamu-l Kuran tarzı esereler yazmak isteyenler için çok kuvvetli bir kaynak oluşturuyoruz. Ben Ruhu-l Kuran'ın kodunu yazdım ama asıl bu çalışmaya emeğinin verenler Akevler İstanbul'daki hanımlardır.

Reşat Nuri Erol
17.07.2012
20:30

YAZI VE YORUMLAR ÇOK GÜZEL...

KEYİFLE VE İSTİFADE EDEREK OKUDUM...

ALLAH CÜMLENİZDEN RAZI OLSUn;

ALLAH AHİRETTE DE CÜMLEMİZİ BERABER EYLESİN;

ELBETTE KEYİF ÇATMAK DEĞİL ÇALIŞMAK İÇİN...

*

KUR'AN AYI RAMAZAN-I ŞERİF MÜBAREK OLSUN...

SELAM VE DUA İLE..

REŞAD

Hüseyin Kayahan
18.07.2012
08:52

Hüsn/görklü veya hisn/çeperli arasındaki farklar önemli değil. Vurgulamak istediğim şey başkaydı. Herkes çok meşgul ve herkes de kendi tezi ile meşğul, ben de dahil.

Kolay gelsin.

Saygılarımla.

H.Kayahan





Çok Yorumlanan Makaleler
Lütfi Hocaoğlu
Fahişe ve Fahşâ
20.08.2015 40210 Okunma
81 Yorum 16.09.2015 00:08
Lütfi Hocaoğlu
Bilgisayardan Kuran Öğrenmek. Ruhu-l Kuran Projesi
1.08.2009 16928 Okunma
34 Yorum 27.01.2024 09:00
Lütfi Hocaoğlu
Süt Annelik
7.10.2014 11765 Okunma
10 Yorum 12.02.2018 11:52
Lütfi Hocaoğlu
İsa'nın yaratılışı
10.05.2012 11043 Okunma
9 Yorum 12.05.2012 13:07
Lütfi Hocaoğlu
Gramer
10.07.2012 5375 Okunma
8 Yorum 18.07.2012 08:52
Lütfi Hocaoğlu
Kan gruplarının evrimi
9.05.2012 9518 Okunma
3 Yorum 11.05.2012 21:02
Lütfi Hocaoğlu
لَدَى, لَدُنْ, عِنْدَ Leda, Ledün ve Inde farkı
8.11.2020 9671 Okunma
2 Yorum 01.01.2023 17:09
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-3
26.07.2020 2667 Okunma
1 Yorum 03.08.2020 16:13
Lütfi Hocaoğlu
Hamr
15.03.2012 8789 Okunma
1 Yorum 16.03.2012 11:13
Lütfi Hocaoğlu
Kelime
12.04.2015 6220 Okunma
1 Yorum 16.04.2015 21:29
Lütfi Hocaoğlu
Kuran'ı mehcur edinmek
16.07.2020 3060 Okunma
1 Yorum 16.07.2020 17:39
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-1
19.07.2020 3006 Okunma
1 Yorum 28.07.2020 07:58
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-4
31.07.2020 2769 Okunma
1 Yorum 03.08.2020 16:13
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-5
3.08.2020 4785 Okunma
1 Yorum 03.08.2020 15:30
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-6
9.08.2020 2716 Okunma
1 Yorum 09.08.2020 15:31
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-7
11.08.2020 2408 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-8
3.09.2020 2450 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-2
23.07.2020 2596 Okunma
Lütfi Hocaoğlu

1.03.2012 110 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Cahiliyye
28.07.2020 2683 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Fitne
28.07.2020 2615 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Fasıl Zamiri (ضمير الفصل)
29.11.2020 8857 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Zümer Suresi 36. Ayet Tefsiri
24.12.2020 2677 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Dokuz Ayetin Günümüzdeki Anlamı
6.08.2022 1404 Okunma


© 2024 - Akevler