Sayın Hocaoğlu
Polemik olabilecek tartışmalara girmemeye özen göstermeye çalışıyorum. Ancak sizin bu yazınızı cevaplama gereği ortadadır. Izın verirseniz burada ifade ettiğiniz şeylerin en azından benim açımdan bir dayanağı ve geçerliliği olmadığını öncelikle söylemek istiyorum.
Gramer konusunda öteden beri tek bir şey söyledim: Dilin kuralları vardır, ama bunlar da hatalı olabilir. Ben gramer kurallarını göz ardı etmiyorum, ancak manada anlamsız bir sonuca yol açıyorsa bu durumda gramer değil lafzı tercih ediyorum. Dedim. Şimdi de aynı şeyi söylüyorum ve böyle de davranıyorum. Burada bir tutarsızlık yoktur. Sizin ithamınızın dayanağı da yoktur.
Ben gramer uzmanı değilim, her şeyi gramere göre değerlendirmem de doğru değil. Benim kaynaklarım son derece sınırlıdır, kısıtlıdır, bu konuda daha iyi bilgi sahibi olsaydım elbette daha iyi olabilirdi. Sizler bu konuda daha iyi olabilirsiniz. Hiçbir itirazım yoktur. Ancak bir şeyi tartışırken sırf gramer gerekçesiyle sonuçları göz ardı etme gayretinde de değilim. 5 yaşındaki çocuk gramer kurallarına göre konuşur ama gramer kurallarını bilmez. Çünkü zaten öyle öğrenmiştir.
Buna binaen söylediğiniz “tahrif” manasına gelebilecek ifadeleriniz de son derece talihsizdir. Çünkü:
“her türlü ilişkide taraflar arasında anlaşma ve rıza şartı vardır ancak nikah şartı yoktur, Zina evlilik kurumu içindir” cümlesinde gramere muhalif nasıl bir şey vardır? Veya lafza muhalif olan kısmı neresidir? Gerekçesini sorarsanız onu da anlatırım. Benim delilerim bellidir ve siz bunları biliyorsunuz.
HMR meselesinde bir hüküm beyan ettiğimi hatırlamıyorum. Ancak “HMR şaraba indirgenemeyecek kadar önemli bir kavramdır, bunun yeniden değerlendirilmesi ve anlaşılması gerekir” dedim. Öte yandan bu kavramın üzüm şarabına indirgenmesinin geriye kalan kısmı göz ardı etmek oludğunu ve ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini de beyan ettim. Ilave olarak HMR için kur’an ın “ism” dediğini de söyledim. Bu sebeple haram denilemeyeceğini, bir yasaklama söz konusu olacaksa bunun ancak topluluk düzeyinde olabileceğini, mesela sarhoş iken sokakta dolaşmanın yasaklanabileceğini ama kimsenin evine müdahale edilemeyeceğini söyledim. Geçmişte bu kelime “üzüm şarabı” olarak algılanmış olabilir. Belki başka şeye yormalarını gerektirecek bir veriye sahip değillerdi. Ancak bugün bunun yeterli olmadığı, son derece basit kaldığı ortadadır. En azından benim gördüğüm budur. Siz böyle görmek zorunda değilsiniz, bu yeterlidir dersiniz ve başka bir şeye ihtiyaç duymazsınız. Bu da sizin bileceğiniz iştir.
Hırsızlık ile ilgili cezalandırma yönteminde lafza uygun olmadığını söyledim.Gerekçelerini de beyan ettim. Bununla ilgili Kur’an ı anlama yöntemlerimiz de ortadadır. Kur’an ın yasakladığı bazı hükümleri çeşitli gerekçelerle meşrulaştırmanın bana göre imkanı yoktur. Ayetlere baktığım zaman da orada doğrudan “kesme” gerektirecek bir mana da bulamıyorum. Siz herhangi bir gerekçeyle bunu farklı anlayabilir ve uygularsınız. Bu sizin uygulamanızdır ve tercihinizdir. Niçin böyle anlıyorsunuz dediğimi hatırlamıyorum. Ben böyle anlıyorum gerekçelerim de şunlardır dedim.
SLT konusu tartışılırken siz de dahil olmak üzere büyük bir itiraz oluşmuştu. Ancak bugün, SLT’ın bir ibadet olmadığını önceden keşfettiğinizi söylüyorsunuz. Demek ki bize olan itirazınız başka bir gerekçeyle imiş. Bunun önemi yok. Bunun ötesinde Namaz’ın SLT olmadığı konusunda da yanlış hatırlamıyorsam bir mutabakat oluşmuştu. Ben bu manada Namazı eleştiridğimi hatırlamıyorum. Sadece Uygulanan Namaz’ın SLT olmadığını söyledim. Bunu sitede başkaları da söyledi diye hatırlıyorum. Karagülle de bunu söyledi. Şimdi buradaki sıkıntı nedir bunu çözemedim doğrusu. Ancak batıya endekslemeniz ve başka kültürlerde bunun uygulanmadığını söylemeniz doğrusu şaşırtıcıdır.
Faiz konusundaki tartışmalar bir kelimenin manası üzerinde yoğunlaşmıştı. Ancak RIBA kavramı ile FAIZ kavramının aynı olmadığını söylediğim zaman Karagülle “kuran Faizi yasaklamıyor” açıklamasını yapmış idi. Ancak buna rağmen “biz kendi sistemimizde bunu kullanmayız” diyerek bir tercih belirtti. Burada itiraz edilecek bir şey yok. RIBA kavramının Faiz olmadığı aşikardır. (Modern uygulamalar anlamında) Ama siz isterseniz bunu hiç kullanmazsınız. Bu sizin tercihinizdir. Biz sadece böyle yapmanız şu gerekçelerle uygun değildir veya gereksizdir diyebiliriz sadece. Ama size niçin böyle yapıyorsunuz dediğimi de hatırlamıyorum.
Başörtüsü konusunda kısa bir tartışmanın ötesinde herhangi bir fikir beyan etmedim. Kur’an ın örtünmeye bakışı ayetlerle ortadadır. Sizin nasıl anladığınız sizin bileceğiniz iş, istediğiniz gibi yorumlar veya örfünüze göre bir yöntem geliştirirsiniz. Ama bu bir başkasının farklı yorumlamasına ve farklı örf veya anlayışa göre değerlendirmesine engel değildir. Olmamalıdır.
Bütün bunların arasında Gramere bağlanabilecek sonuç hangisidir? Hangi gramer kuralı böyle anlaşılmasının önünde engel teşkil eder? Veya iddia ettiğiniz gibi, “batı”nın tercihlerine göre bir hüküm çıkarma gayreti olsaydı eğer bunun için burada tartışmaya da gerek yok. Gramer sebebiyle bir mana verirken “şeytanın pisliğidir” diyemem. Ben “şeytanın pis işlerindendir” derim. Çünkü bana göre bu daha doğru biir ifadedir ve lafza da uygundur.
Ben, hiçbir yorum veya manada şu veya buna göre hareket etmedim etmem. Vardığım bir sonucun hangi anlayışa uygun olup olmadığına da bakmam. Bir başkasının anlayışı benim vardığım sonuç ile benzer veya aynı ise bu benim problemim değildir. Ancak sizin böyle bir gerekçeyle bir itham kaleme almanız oldukça manidardır.
Kaldı ki, gramer kurallarına bağlı kalınarak da istediğiniz manayı verebilirsiniz. İstediğiniz gibi yorumlar istediğiniz sonuçları alırsınız. Eğer amacınız buysa.
Sünnet konusuna gelince: Ben sünneti reddettiğimi hatırlamıyorum. Ancak sünneti ve dolayısıyla Hadis’i delil almadığımı ifade ederken şunu söyledim: Eğer bir veri Lafza uygunsa geçerlidir, değilse lafza itibar ederim” dedim. Bu sadece sünnet değil, hangi tür veri olursa olsun lafza uygunsa onu kullanırım, değilse itibar etmem. Bu da çok basit ve anlaşılır bir şeydir diye düşünüyorum.
Bir konuda daha ısrarcı oldum, Istılah mananın bir çeşit “tahrif” olduğunu söyledim. Manayı tesviye ederek istediğiniz yöne çevirmek Kur’anı istediğiniz gibi anlamak demektir. Bu da bir çeşit tahriftir. Bu yüzden şüpheye düştüğüm kelimeler üzerinde titizlikle çalıştım, çalışıyorum. Uzun uzun anlatmanın gereği yoktur ancak bilmelisiniz ki, her lugat manasına da harc-ı alem itibar etmiyorum. Önce manadan emin oluyor sonra lafzı değerlendiriyorum. Bu sebeple ıstılah lugatına değil, kelimeye mana veren lügata bakmak çok daha önemlidir.
Yanıldığınız bir konu daha vardır, o da ben “Batıda yaşamıyorum”. Meseleleri ele alırken rasyonel davrandığım doğrudur, ancak bu batı kültürüne göre veya batı inanışlarına göre sonucunu ortaya çıkarmayı gerektirecek bir şey değildir. Bana göre olması gerekendir. Elbette bütün sonuçlar bilgimin ve aklımın elverdiği ölçüdedir.
Bundan önce metod konusunda benzer bir ihtilaf oluşmuştu. Yine benzer şeyleri söylemiş olmamıza rağmen zannediyorum anlaşılmamış.
“Yeni bir din” benzetmeniz önemlidir. Belki de yeniden oluşturulmuş din yerine, Kur’an ın vazettiği din’e geri dönmeliyiz.
Bu makalenizin beni hedef aldığını zannediyorum. Ancak ithamlarınızın tamamen hayal mahsulu olduğunu söylemek zorundayım. Ithamlarınız yersiz ve manasızdır. Batının nizamına göre bir değerlendirme yapıyor olmanız da ayrı bir talihsizliktir.
Vesselam