Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-8
3.09.2020
2405 Okunma, 0 Yorum

 

Sonuç ilk kısım

إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَى مِنْ ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِنَ الَّذِينَ مَعَكَ وَاللَّهُ يُقَدِّرُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ عَلِمَ أَنْ لَنْ تُحْصُوهُ فَتَابَ عَلَيْكُمْ فَاقْرَءُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ

Kesinlikle rabbin senin gecenin üçte ikisine yakınında ve yarısında ve üçte birinde hedefe yöneldiğini biliyor ve seninle beraber olan organize topluluktan bir takımın da. Günü yalnızca Allah takdir eder. Onu asla listeleyemeyeceğinizi bildi de size yöneldi, sizinle bağ kurdu öyleyse Kuran’dan kolaylaşanı kıraat edin.

 

 

إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَى مِنْ ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِنَ الَّذِينَ مَعَكَ وَاللَّهُ يُقَدِّرُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ

Burada وَ ile atfedilmiş iki cümle vardır.

Ma'tûf

Atıf harfi

Ma'tûfun aleyh

اللَّهُ يُقَدِّرُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ

وَ

إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَى مِنْ ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِنَ الَّذِينَ مَعَكَ

 

 

إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَى مِنْ ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِنَ الَّذِينَ مَعَكَ

 

إِنَّ te’kîd için gelmiştir. Muhatapta bir şüphe varsa o şüpheyi yok etmek için gelmiştir.

رَبَّكَ “senin rabbin” demektir.

يَعْلَمُ “bilir, biliyor” demektir. Burada bilen, rabbindir (رَبَّكَ).

أَنَّكَ deki أَنَّ te’kîdli mastardır. كَ sen demektir.

تَقُومُ “kıyam ediyorsun” yani “hedefe yöneliyorsun” demektir.

أَدْنَى “daha yakın” demektir.

ثُلُثَيِ اللَّيْلِ “gecenin üçte ikisi” demektir.

أَدْنَى مِنْ ثُلُثَيِ اللَّيْلِ “gecenin üçte ikisinden daha yakını” demektir. Burada yakınlık daha azı olarak yakınlıktır. “Gecenin üçte ikisine yakın” anlamındadır.

نِصْفَهُ “onun yarısı” demektir. Buradaki o (هُ) gece (اللَّيْلِ) demektir. “Gecenin yarısın” anlamındadır.

ثُلُثَهُ “onun üçte biri” demektir. Burada da “gecenin üçte biri” anlamındadır.

أَدْنَى مِنْ ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ “gecenin üçte ikisine yakınında ve yarısında ve üçte birinde” anlamında mef’ûlün fihtir yani zarftır. Kıyam etmenin yani hedefe yönelmenin zarfıdır, yani gerçekleştiği zaman dilimidir. Burada bir kıraat daha vardır. أَدْنَى مِنْ ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفِهِ وَثُلُثِهِ şeklindedir. Gecenin yarısı ve üçte biri mecrur olarak gelmiştir ve bu durumda أَدْنَى ya değil ثُلُثَيِ اللَّيْلِ ye atfedilmiş olmaktadır.

Birinci kıraatte:

Ma'tûf

Atıf
harfi

Ma'tûf

Atıf
harfi

Ma'tûfun
aleyh

ثُلُثَهُ

وَ

نِصْفَهُ

وَ

أَدْنَى مِنْ ثُلُثَيِ اللَّيْلِ

 

İkinci kıraatte:

Sıfat

Mevsûf

Mecrur

Cârr

Ma'tûf

Atıf
harfi

Ma'tûf

Atıf
harfi

Ma'tûfun
aleyh

ثُلُثِهِ

وَ

نِصْفِهِ

وَ

ثُلُثَيِ اللَّيْلِ

مِنْ

أَدْنَى

 

İkinci kıraatte anlam değişmektedir. “Gecenin üçte ikisine ve yarısına ve üçte birine yakınında” şeklinde bir anlam ortaya çıkmaktadır. Burada artık yarı gecenin tam yarısı değil yarıya yakını olmakta, üçte biri de artık tan üçte biri değil üçte birine yakını olmaktadır.

Geceyi 12 saat kabul edersek:

Birinci kıraate göre: 8 saate yakın ve 6 saat ve 4 saat kıyam gerekir.

İkinci kıraate göre: 8 saate yakın ve 6 saate yakın ve 4 saate yakın kıyam gerekir.

Sûrenin başında arada أَوْ (veya) atıfları ile gecenin yarısının artırılıp azaltılması istenirken burada üç ayrı durum وَ (ve) ile atfedilmektedir. “Veya” ile geldiğinde üçünden biri veya ikisi veya her üçü de gerçekleşirse şart sağlanır. Yani sûrenin başındaki kıyam yarısında veya yarısından fazlasında veya yarısından azında olabilir. “Ve” ile gelince her üçünün de olması gerekir. Her üçü birden nasıl olacaktır? Üçünün birden olması planlama gerektirir. Gecenin uzunluğuna göre planlama yapıp haftalık, aylık veya yıllık saat programı yapmak gerekir.

Gece aralığının 6 saat ile 18 saat arasında değiştiği bir zaman aralığı için:

Gece süresi

Gecenin

üçte ikisi

Gecenin yarısı

Gecenin üçte biri

Saat

Dakika

6

360

4 Saat

3 Saat

2 Saat

7

420

4 Saat 40 Dakika

3 Saat 30 Dakika

2 Saat 20 Dakika

8

480

5 Saat 20 Dakika

4 Saat

2 Saat 40 Dakika

9

540

6 Saat

4 Saat 30 Dakika

3 Saat

10

600

6 Saat 40 Dakika

5 Saat

3 Saat 20 Dakika

11

660

7 Saat 20 Dakika

5 Saat 30 Dakika

3 Saat 40 Dakika

12

720

8 Saat

6 Saat

4 Saat

13

780

8 Saat 40 Dakika

6 Saat 30 Dakika

4 Saat 20 Dakika

14

840

9 Saat 20 Dakika

7 Saat

4 Saat 40 Dakika

15

900

10 Saat

7 Saat 30 Dakika

5 Saat

16

960

10 Saat 40 Dakika

8 Saat

5 Saat 20 Dakika

17

1020

11 Saat 20 Dakika

8 Saat 30 Dakika

5 Saat 40 Dakika

18

1080

12 Saat

9 Saat

6 Saat

 

Bu zaman aralığında her üç sütundan değerlerin bulunup planlama yapılması gerekmektedir. Yani bu zaman aralığındaki gecelerde her üç sütundan en az bir değer bulunması gerekir ki “ve” şartı sağlansın.

Burada dikkat edilmesi gereken bir husus da surenin başında gecenin yarısı veya yarısından azı veya fazlasında kıyam etme emir olarak gelmekte iken burada “rabbin biliyor” şeklinde bir haber cümlesi ile gelmesidir. Eğer emir sıygasıyla gelseydi, bunun kesinlikle gerçekleşmesi gerekirdi. Örnek olarak “üçte bir” sütununda herhangi bir saati programa dahil etmemiş olursak o zaman emre uymamış olacaktık. Burada emir değil de haber cümlesi ile gelmesi bizim bu şablona uymamızın değil uymaya çalışmamızın, buna ne kadar yaklaşırsak o kadar iyi olduğunu göstermek içindir.

Allah değil de rabbin kullanılması da önemlidir. Bu kıyamın yani hedefe yönelmenin eğitim için olduğunu anlatmaktadır.

Allah için bilme fiilinin mazi ve muzari kullanılması da farklı anlamlar taşır.

Muzari fiil olarak يَعْلَمُ şeklinde gelirse özelliği bilinen varlığın yaratılışı gereği olanlar değildir.

Mazi fiil olarak عَلِمَ şeklinde gelirse özelliği bilinen varlığın yaratılışı gereğidir. Yaratılışı gereği burada bilineni yapacağı kesindir. Muzari geldiğinde yapmasının istenmesindendir, yaratılışından değildir. Burada gece kıyamını yapma yaratılışı gereği değil yapması istenmesindendir. Bu nedenle muzari fiille gelmiştir.

 

طَائِفَةٌ “Taife, takım” demektir. طوف kökünden gelmiştir. Birinci babdan طَوْفٌ mastarı birisinin, bir şeyin etrafında dönmek, çevresini sarmak manasındadır. Bu mastar manasından ıstılahi olarak diğerlerinin etrafında dönen, birbirinin çevresini saran topluluk manasında طَائِفَةٌ “taife, takım” manasında ism-i cemdir yani topluluk ismidir.

الَّذِينَ organizasyonu gösteren çoğul ism-i mevsuldür. Örgütlü topluluğu ifade eder.

مَعَ “beraber” demektir. كَ “sen” demektir.

مَعَكَ “seninle beraber” demektir. الَّذِينَ ism-i mevsulünün sıla cümlesidir.

الَّذِينَ مَعَكَ “seninle beraber olan organize topluluk” demektir. Son ayette artık örgütlü bir topluluktan bahsedilmeye başlanmıştır. Müzzemmil artık örgütlü bir topluluğa sahiptir.

مِنْ “-den” anlamında harf-i cerdir.

طَائِفَةٌ مِنَ الَّذِينَ مَعَكَ “seninle beraber olan organize topluluktan bir takım” demektir. تَقُومُ nun fâili olan أَنْتَ ye atıftır.

إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَى مِنْ ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِنَ الَّذِينَ مَعَكَ “Kesinlikle rabbin senin gecenin üçte ikisine yakınında ve yarısında ve üçte birinde hedefe yöneldiğini biliyor ve seninle beraber olan organize topluluktan bir takımın da” demektir. Burada dikkat edilmesi gereken bir durum vardır. طَائِفَةٌ başta değil sonda atfedilmiştir. Yani cümle إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ وَطَائِفَةٌ مِنَ الَّذِينَ مَعَكَ أَدْنَى مِنْ ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ “Kesinlikle rabbin senin ve seninle beraber olan organize topluluktan bir takımın gecenin üçte ikisine yakınında ve yarısında ve üçte birinde hedefe yöneldiğini biliyor” şeklinde gelebilirdi. Bu durumda cümle devrik değil, düzenli bir cümle olurdu. Niçin cümle devrik gelmiştir?

Cümlenin devrik gelmesinin sebebi gece kıyamının planlamasının müzzemmil tarafından yapılacak olması ve taifenin de ona uymasıdır. Eğer cümle devrik gelmeseydi planlama da beraber yapılacaktı. Buradan anlaşılan gece kıyamının merkezinde müzzemmil vardır, taife ise ona uymaktadır. Peki uyan taife onunla beraber olan organize topluluktan belirli kişiler midir, yoksa bu kişiler değişken midir?

Taife طَائِفَةٌ şeklinde nekre gelmiştir. Bu nedenle gece kıyamını yapanlar o organize topluluktan değişik kişilerdir. Hep aynı kişiler olsaydı الطَّائِفَةُ şeklinde marife olarak gelirdi.

Burada inne te’kîdi vardır. Niçin cümle inne ile gelmiştir? Rabbin biliyor olduğuna karşı bir tereddüdü mü vardır müzzemmilin? Bildiğine tereddüdü yoktur ama uygulamada tereddüdü vardır. Bu tereddüdün kırılması için ayet inne cümlesi ile gelmiştir. Bu gece kıyamı programının kesinlikle gerçekleşmesi istenmektedir.

 

 

اللَّهُ يُقَدِّرُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ

 

اللَّهُ yaratıcının özel ismidir. اللَّهkelimesi  الْإِلَهkelimesinden dönüşmedir. Başlangıçtaki إِلَهkelimesindeki hemze ل’a dönüşmüştür. Allah lafzında bu ل üç لardarda olduğu için okunmaz ama yazılışta şeddelenerek gösterilir. Buna ilaveten اللَّهlafzının ilk harfi hemze-i vasldır. Çünkü kendisinden önce harekeli bir kelime gelince okunmaz hatta لِلَّهِgibi durumlarda yazılıştan da düşer. Bunun hemze-i vasl olması Allah lafzının başının harf-i tariften geldiğini ve الْإِلَهkelimesinden türediğini desteklemektedir. Aslında iki ل okunduğu halde yazılışta bir ل ve şeddeli bir ل olması ile üç ل olması ortadaki ل ın ilah kelimesindeki إ den dönüşmesinden dolayıdır.

ه

ل

إ

ل

ا

ه

ل

ل

ل

ا

ه

لّ

ل

ا

الله

 

يُقَدِّرُ “takdir eder” demektir. قَدْرٌ “ölçmek” demektir. Boyutları, dereceleri, sınıfları bir kıyasa göre belirlemek, ince bir hesapla tanımlamak manasında قدر kökünden ikinci babdan mastardır. يُقَدِّرُ tef’îl bâbından üçüncü şahıs eril tekil muzari fiildir. Sülasi fiil manasından farklı olarak teksir ve mübalağa etkisi vardır. İnce bir hesapla tanımlamak mübalağalı bir şekildedir.

اللَّيْلَ “gece” demektir. Güneşin batmasından doğmasına kadar olan zamandır.

النَّهَارَ “gündüz” demektir. Güneşin doğmasından batmasına kadar olan zamandır.

 

Burada isim cümlesi gelerek tahsis yapılmıştır. يُقَدِّرُ اللَّهُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ şeklinde fiil cümlesi olarak gelebilirdi. İsim cümlesi şeklinde gelerek Allah lafzı öne alınmıştır. Bunun iki sebebi olur: te’kîd veya tahsis. Te’kîd olduğu zaman muhatabın Allah’ın takdir edeceği konusunda şüphesi vardır. Tahsis olduğu zaman takdir etme fiili yalnızca Allah’a aittir anlamına gelir. Burada takdir edilen yalnızca gece değildir, yalnızca gündüz değildir. Gece ve gündüz takdir edilmektedir. Gece ve gündüzün takdiri ne demektir?

Kuran’da hiçbir yerde “gündüz ve gece” ifadesi geçmemektedir. Her yerde “gece ve gündüz” ifadesi geçmektedir. Bu durum “semavat ve arz” ifadesine benzer. Hiçbir yerde “arz ve semavat” ifadesi geçmez. Böyle ifadeler bir kavramı gösterir. “Semavat ve arz” ifadesi Kâinatı gösterirken “gece ve gündüz” neyi ifade etmektedir?

Kuran’da 24 saati ifade eden gün için يَوْمٌ kullanılmaktadır. يَوْم aslında dönemi ifade eder. Bu nedenle 24 saati ifade eden gün için de kullanılmaktadır. Çok nadiren 24 saatlik dönemi ifade eder. Harf-i tarifle marife olarak الْيَوْمَ şeklinde geldiğinde 24 saati ifade eden gün anlamında değildir. الْيَوْمَ kelimesi “bugün” anlamındadır. Marife olarak 24 saatlik gün anlatıldığında Kuran’da اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ (gece ve gündüz) şeklinde gelir.

Burada da yalnızca Allah tarafından takdir edilen yani ince bir hesaplamayla tanımlanabilen اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ 24 saatlik gündür. İnsanlar hiçbir zaman 24 saatlik dönemi ince bir hesaplamayla tam olarak planlayamazlar.

Gece ve gündüzün takdiri demek gün içinde yapılacak olanların ayrıntılı bir şekilde hesaplanıp belirlenmesidir. Bu ayette bunu yalnızca Allah’ın yapabileceği belirtilmektedir. Gecenin üçte ikisine yakını, yarısı ve üçte birlerinden oluşan çalışma listesinin ince bir şekilde belirlenmesi yalnızca Allah tarafından yapılabilmektedir.

اللَّهُ يُقَدِّرُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ “günü yalnızca Allah takdir eder” demektir.

 

عَلِمَ أَنْ لَنْ تُحْصُوهُ فَتَابَ عَلَيْكُمْ فَاقْرَءُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ

Burada iki فَ ile atfedilmiş üç cümle vardır.

Ma'tûf

Atıf
harfi

Ma'tûf

Atıf
harfi

Ma'tûfun
aleyh

اقْرَءُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ

فَ

تَابَ عَلَيْكُمْ

فَ

عَلِمَ أَنْ لَنْ تُحْصُوهُ

 

 

عَلِمَ أَنْ لَنْ تُحْصُوهُ

عَلِمَ “bildi” demektir.

أَنْMuhaffef Enne olarak mastar harfidir. Sonrasında hazf olmuş bir iş zamiri vardır. “-mesi, -ması” anlamındadır. لَنْ تُحْصُوهُise muhaffef Enne’nin haberidir.

لَنْ gelecek zamanda mutlak olumsuzluğu ifade eder. Önüne geldiği muzari fiili nasb eder. Olumsuzluk mutlaktır. Gelecekte hiç gerçekleşmeyecek bir hüküm için bu olumsuzluk şekli kullanılır. لَا ile olumsuzdan farkı bunun te’kîd (kesinlik) ifade etmesidir. Bu edatla olumsuzlaşan muzari fiillere muzari (malum ya da meçhul) te’kîdi nefyi istikbâl denir.

تُحْصُوا muzari mensub fiildir. Öncesinde gelen لَنْ nedeniyle merfu hali olan تُحْصُونَ den تُحْصُوا şeklinde mensub haline dönüşmüştür. Sonrasına gelen هُ zamiri nedeniyle ا düşmüştür. تُحْصُوا + هُتُحْصُوهُ olmuştur. حصي kökünden gelmiştir. Dördüncü babdan حَصًىmastarı bir yerin üzerinde çok çakıl taşının olması manasındadır. حَصًىism-i cins olarak, müfredleşmiş hali de حَصَاةşeklinde çakıl taşı demektir. İf’âl bâbında (أَحْصَىيُحْصِي) tasyir etkisi ile gelir. Bir yeri çakıl taşlı hale getirmek anlamındadır. Buradan kinaye olarak taşın sayılabilme özelliğine bağlı olarak bir şeyin özelliklerini saymak, onları listeli hale getirmek anlamına gelmiştir.

تُحْصُونَ “listeli hale getirirsiniz” demektir.

لَنْ تُحْصُوا “Asla listeleyemeyeceksiniz” demektir.

لَنْ تُحْصُوهُ “Onu asla listeleyemeyeceksiniz” demektir. Buradaki o (هُ) nedir? Listelenemeyecek olan nedir?

Bu zamir müzekker (eril) olduğu için تَقُومُ nun mastarı olan قِيَامًا a gidebilir. يُقَدِّرُ nun mastarı olan تَقْدِيرًا e gidebilir. اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ bir kavram olduğu için ona da gidebilir.

İlk durumda “gece kıyamını listeleyemeyeceksiniz” anlamındadır. İkinci durumda “günün takdirini listeleyemeyeceksiniz” anlamındadır. Üçüncü durumda “günleri listeleyemeyeceksiniz” anlamındadır.

Her üç duruma göre de yapılamayacak olan önceki ayetteki gecenin üçte ikisi, yarısı ve üçte biri için yapılacak olan çalışma listesidir. Bu listeyi takdir edemeyeceğimiz yani ince bir hesapla hesaplayamayacağımız gibi onu tam bir liste haline de getiremeyeceğiz demektir.

عَلِمَ أَنْ لَنْ تُحْصُوهُonu asla listeleyemeyeceğinizi bildi” demektir. Burada bilen هُوَ müstetir zamirinin raci olduğu Allah’tır.

Burada Allah için bilme fiili muzari fiil olarak يَعْلَمُ (bilir) şeklinde gelmemiş, mazi fiil olarak عَلِمَ (bildi) şeklinde gelmiştir. Bu nedenle bu listeyi yapamama sebebimiz yaratılışımız gereğidir. Yani bu önceden bellidir, kesindir. Bizim suçumuz değildir. İstesek de yapamayacağımız bir şeydir.

 

تَابَ عَلَيْكُمْ

تَوْب “bulunduğu durumdan önceki durumuna dönmek” demektir.

Etimolojik olarak ت harfi işaret manasındadır. Hedef anlamına gelir. ب harfi ise ev demektir. Başlangıç noktasını ifade eder. İkisi bir araya gelince تب hedeflenen noktadan ya da hedeflenen durumdan başlangıç noktasına dönmeyi, hedefi gerçekleştirmemeyi ifade eder. Ortaya gelen و harfi çadırın kancasıdır. Bağlantı kurmayı ifade eder. Üçü bir arada hedeflediği durumdan başlangıç noktasına bağ kurarak dönmeyi ifade eder. Hedeflediği, yaptığı işi bırakıp ondan önceki durumuna dönmek demektir. و harfi nedeniyle bu dönüş bağlanma şeklindedir. و harfi ortada olduğu için süreci ifade eder, geçici değil, kalıcıdır.

Fiil üç şekilde gelir: Harf-i çersiz, إِلَى harf-i ceri ile, عَلَى harf-i ceriyle.

تَابَ “bulunduğu durumdan önceki durumuna döndü” demektir.

تَابَ إِلَى şeklinde geldiğinde “bulunduğu durumdan birine doğru döndü, yöneldi” demektir. إِلَى harf-i cerinin mecruru olan varlığa doğru dönmüş, ona bağlantı kurmuştur.

تَابَ عَلَى “birine doğru döndü, yöneldi” demektir. Bulunduğu durum yoktur. Çünkü عَلَى harf-i ceriyle sadece Allah için kullanılır. عَلَى harf-i cerinden sonra gelenle Allah’ın kalıcı bağlantı kurmasını, onunla ilgilenmesini, onu önemsemesini ifade eder.

İstiğfar ile tevbe genelde birbirine karıştırılmaktadır. İstiğfar bağışlanma istemektir. Tevbe ise durumunu fiili olarak değiştirmek, bulunduğu durumdan çıkıp ya eski durumuna dönmek ya da Allah’ın istediği duruma dönmek demektir. Hud suresinde 3, 52, 61 ve 90. ayetlerde önce istiğfar, sonrasında tevbe emredilmektedir.

اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ

Rabbinize istiğfar edin sonra ona tevbe edin (Hud 52). Yani önce bağışlanma isteyin sonra bulunduğunuz durumdan çıkıp Allah’ın istediği duruma kalıcı olarak girin denmektedir.

Bakara 187’de تَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنْكُمْ “sizin üzerinize tevbe etti ve sizi affetti” denmektedir. Bu ayetten Allah’ın birinin üzerine tevbe etmesi ile affetmesinin farklı şeyler olduğu anlaşılmaktadır.

Mücadele 13’de أَأَشْفَقْتُمْ أَنْ تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَاتٍ فَإِذْ لَمْ تَفْعَلُوا وَتَابَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ “Özel konuşmanızdan önce sadakaları takdim etmekten ürperdiniz mi? Yapmamıştınız da Allah sizin üzerinize tevbe etmişti.” denmektedir. Bu ayette de özel konuşma öncesi sadaka takdim etmeyenlerin Allah’a tevbe ettiğine dair bir karine yoktur ama Allah onların üzerine tevbe etmiştir.

Tevbe suresi 118. ayette تَابَ عَلَيْهِمْ لِيَتُوبُوا “Allah onlar tevbe ettiği için onların üzerine tevbe etti” denmektedir. Buna göre Allah’ın birinin üzerine tevbe etmesi için o kişinin Allah’a tevbe etmesi şart değildir. Eğer öyle bir şart olsaydı burada لِيَتُوبُوا (tevbe ettikleri için) şeklinde gelmesine gerek yoktu.

تَابَ عَلَيْكُمْ “Sizin üzerinize tevbe etti” yani “size yöneldi, sizinle bağ kurdu” demektir.

عَلِمَ أَنْ لَنْ تُحْصُوهُ “onu asla listeleyemeyeceğinizi bildi” cümlesinden sonra فَ gelmiş ve sonrasında تَابَ عَلَيْكُمْ gelmiştir. Aradaki فَ önceki nedeniyle sonrakinin gerçekleştiğini gösteren bir atıf harfidir (ta’liliye). Siz gece çalışmaları için üç şartı sağlayan listeyi tam olarak gerçekleştiremeyeceksiniz ama Allah sizinle ilgilenmektedir, size yönelmiştir, sizinle bağlantı halindedir. Bu nedenle aslında bu sıkıntılı bir durum değildir.

 

اقْرَءُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ

اقْرَءُوا“kıraat edin” demektir. قرء kökünden üçüncü babdan emirdir. قُرْآنٌ bir şeyi ya da şeyleri toplamak ve bazısını bazısının üstüne eklemek, yığmak manasında mastardır. Birbiri ile ilişkili sesleri, sözcükleri bir araya toplamak ve bir anlam oluşturmak manasından düz okumak değil inceleyip analiz ederek değerlendirmek ve sonuca varmak manası oluşmuştur. Bu nedenle اقْرَءُوا “analiz ederek değerlendirin ve sonuca ulaşın” demektir. Bir yazılı metinden veya hafızadan aktarmak kıraat değil, tilavettir (تِلَاوَة). Kıraat uygulama için bir sonuca ulaşmaktır. Analiz eder, değerlendirir ve elde ettiğin sonucu uygularsın.

Bu kökü etimolojik olarak değerlendirirsek ق harfinin piktografı (q) ufuktaki güneşin resmidir. Işığın toplanmasını ifade eder. ر harfinin piktografı (r) ise adam başının resmidir. İkisinin kombinasyonu olan قر adamların toplanmasıdır. Adamların toplanıp bir yerde kalmasını ve bu toplanılan yeri ifade eder. Bu haliyle قَرَار kelimesi yerleşik, kalıcı olan yere denir. Çabalamanın zıddıdır. Üçüncü harf olan hemzenin piktografı (a) öküzün başıdır. Güç, kuvvet, liderliği temsil eder. Bu nedenle قرء kökü adamların toplanıp bir yerde kalması ve burada bir güç oluşmasını ifade eder. Buradan bu kök verilerin toplanması, incelenmesi ve bu incelemenin sonunda “güçlü kararlar alınması” anlamına gelir. Bu kökten gelen اسْتِقْرَاء da bu nedenle tümevarım anlamında kullanılmaktadır.

Kıraat her yerden yapılabilir. Çeşitli kitaplardan, çeşitli veri kaynaklarından kıraat yapılabilir. Kuran’ın kıraat edilmesi ise Kuran’ı inceleyip ondan toplanan verilerle yapılan analizlerle güçlü kararlar alınması anlamındadır. Bu nedenle surenin başında geçen tertilden kıraat farklıdır. Tertilde bir karar oluşması şart değildir, kıraatte ise bir karar oluşması gerekmektedir. Kıraatte inceleme, değerlendirme ve karar verme durumu vardır.

مَا umumi ism-i mevsuldür. Kendisinden sonra gelen sıla cümlesi ile beraber bir isim oluşturur. Umumi olduğu için kendisinden sonra gelen sıla cümlesinin şartına uyan her şeyi kapsamına alır.

تَيَسَّرَ “kolaylaştı” demektir. İkinci babdan “يَسَرَ - يَيْسِرُ” kolay olmak anlamındadır. Tef’îl bâbına geçince “يَسَّرَ - يُيَسِّرُ” kolaylaştırmak anlamına gelir. Bu bâb teksir ve mübalağa etkisi ile ta’diye için gelmiştir. Yani kolaylaştırmada ya fiil çok sayıdadır ya mef’ûl yani kolaylaştırılan çok sayıdadır ya da kolaylaştıran fâil çok sayıdadır. Tef’îl bâbı tefe’ûl bâbına geçince “تَيَسَّرَ - يَتَيَسَّرُ” kolaylaşmak anlamına gelir.

مِنْ “-den” anlamında harf-i cerdir.

الْقُرْآنِKuran” demektir. قرء kökünden gelmiştir. Üçüncü babdan mastar olarak bir şeyi ya da şeyleri toplamak ve bazısını bazısının üstüne eklemek, yığmak manasındadır. Birbiri ile ilişkili sesleri, sözcükleri bir araya toplamak ve bir anlam oluşturmak manasından düz okumak değil inceleyip analiz ederek değerlendirmek ve sonuca varmak manası oluşmuştur. Bu mastar manasından bir araya toplanılıp kendi içinde de sınıflandırılan yani sınıflandırılarak bir araya toplanılan manasında ve harflerden, sözcüklerden bir araya toplanarak okunan, üzerinde incelemeler yapılarak sağlam kararlara varılan manasında قُرْآنٌ “Kuran” anlamında camid isimdir. Erildir. Çoğulu yine aynı kelimedir, قُرْآنٌ dur. Bir Kuran alt kuranlardan oluşabilir, kendisi de bir kuranın alt kuranlarından biri olabilir. Matematikteki küme kelimesi Kuran ile ifade edilebilir. Küme-alt küme kavramı da Kuran’a uygundur. Her alt küme bir kümedir. Her alt kümenin de alt kümeleri olabilir. Kuran’ın içindeki surelerin her biri de Kuran’dır, surelerin içindeki ayetlerin her biri de Kuran’dır. Sure grupları da Kuran’dır, ayet grupları da Kuran’dır.

Hicr suresi 87. ayet وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعًا مِنَ الْمَثَانِي وَالْقُرْآنَ الْعَظِيمَ şeklindedir. Sana mesaniden olan yediyi (Fatiha) ve büyük Kuranı indirdik, denmektedir. Büyük Kuran Fatiha dışındaki 113 sureden oluşan kısımdır. Tüm Kuran-ı Kerim değildir.

Bu nedenleالْقُرْآنُ şeklinde gelirse Allah tarafından indirilen kitabın tamamı ya da o kitabın alt bölümlerden oluşan bir bölümü manasındadır. Kuran-ı Kerimin tamamı anlatılmak istendiğinde هَذَا الْقُرْآنُ (bu Kuran) şeklinde kullanılır.

مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ “Kuran’dan kolaylaşan” demektir. Burada fiil (تَيَسَّرَ) tefe’ûl bâbındandır, lazımdır yani geçişsizdir. Mef’ûl yoktur. Bu nedenle kolaylaşmada çokluk ya fiildedir ya da fâildedir. Fâil مِنَ الْقُرْآنِ (Kuran’dan) ile sıfatlandığı için Kuran’ın içinden olan parçaların çokluğunu ifade eder. Aynı zamanda fiilin de çok sayıda olduğunu ifade eder. İki durumda da anlam değişmez. Çok olan Kuran’ın içindeki Kuran’lardır. مَا ile geldiği için her zaman bu değişecektir. Her incelemede başka parçalar incelenecektir. Kuran’ın belirli bir yeri değildir.

Burada مِنْ iki amaç için kullanılmış olabilir. Birincisi teb’îd ikincisi cinsin beyanıdır. Birincide Kuran’dan parça olan Kuran ifade ediliyordur. İkincisinde Kuran cinsinden olan Kuran ifade ediliyordur. İki durumda da sonuç değişmez. Çünkü Kuran’dan parça olan Kuran yine Kuran olduğu için cinsin beyanı ile teb’îd aynı anlama gelir.

Kolay olanı değil de kolaylaşanı demesi iki sebepledir:

1.Kuran ile meşgul oldukça önceden zor gelen kısımların artık kolaylaşması: Kuran kıraat edildikçe yani incelenip yapılan analizlerle sonuçlara varıldıkça önceden zor olan kısımlar kolaylaşmakta ve artık o kısımlardan da sonuçlara kolaylıkla varılmakta olacaktır. Bu nedenle de الَّذِي ile değil مَا ile gelmiştir.

2.Şartlar değiştikçe önceden uygulaması zor olanların kolaylaşması: Mevcut düzen içinde Kuran’ın uygulanamayan kısımlarından organize olunca uygulaması kolaylaşanlar olacaktır.

Kuran kıraat edildikçe zor kısımlar kolaylaşmaya başlayacaktır ve her evrede kıraati kolaylaşan kısımlar artacaktır. Buna ilaveten topluluk organize oldukça uygulaması kolaylaşan kısımlar artacaktır. Bu sürekli değişeceği için مَا ve tefe’ûl bâbı kullanılmıştır.

اقْرَءُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ “Kuran’dan kolaylaşanı kıraat edin” demektir. Kuran’dan karar alması kolaylaşan sağlam kararlar alın veya Kuran’dan uygulaması kolaylaşan sağlam kararlar alın anlamındadır. Bu cümle öncesindeki تَابَ عَلَيْكُمْ  “Sizin üzerinize tevbe etti” yani “size yöneldi, sizinle bağ kurdu” cümlesine فَ ile atfedilmiştir. Bu فَ ta’liliye içindir. Yani Allah’ın size yönelmesi, bağ kurması sebebiyle siz kolaylaşan güçlü kararlar alın denmektedir. Alınan bu kararlar Allah’ın desteği altında demektir. Allah doğru kararlar almanıza yardım edecek demektir.

 

 

 

---------------------------------------

Sûrenin tefsirinin dokuzuncu kısmına devam edeceğiz inşallah.

 

 

 






Çok Yorumlanan Makaleler
Lütfi Hocaoğlu
Fahişe ve Fahşâ
20.08.2015 39974 Okunma
81 Yorum 16.09.2015 00:08
Lütfi Hocaoğlu
Bilgisayardan Kuran Öğrenmek. Ruhu-l Kuran Projesi
1.08.2009 16784 Okunma
34 Yorum 27.01.2024 09:00
Lütfi Hocaoğlu
Süt Annelik
7.10.2014 11702 Okunma
10 Yorum 12.02.2018 11:52
Lütfi Hocaoğlu
İsa'nın yaratılışı
10.05.2012 10907 Okunma
9 Yorum 12.05.2012 13:07
Lütfi Hocaoğlu
Gramer
10.07.2012 5323 Okunma
8 Yorum 18.07.2012 08:52
Lütfi Hocaoğlu
Kan gruplarının evrimi
9.05.2012 9463 Okunma
3 Yorum 11.05.2012 21:02
Lütfi Hocaoğlu
لَدَى, لَدُنْ, عِنْدَ Leda, Ledün ve Inde farkı
8.11.2020 9461 Okunma
2 Yorum 01.01.2023 17:09
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-3
26.07.2020 2618 Okunma
1 Yorum 03.08.2020 16:13
Lütfi Hocaoğlu
Hamr
15.03.2012 8654 Okunma
1 Yorum 16.03.2012 11:13
Lütfi Hocaoğlu
Kelime
12.04.2015 6166 Okunma
1 Yorum 16.04.2015 21:29
Lütfi Hocaoğlu
Kuran'ı mehcur edinmek
16.07.2020 3007 Okunma
1 Yorum 16.07.2020 17:39
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-1
19.07.2020 2948 Okunma
1 Yorum 28.07.2020 07:58
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-4
31.07.2020 2713 Okunma
1 Yorum 03.08.2020 16:13
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-5
3.08.2020 4701 Okunma
1 Yorum 03.08.2020 15:30
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-6
9.08.2020 2662 Okunma
1 Yorum 09.08.2020 15:31
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-7
11.08.2020 2354 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-8
3.09.2020 2405 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-2
23.07.2020 2543 Okunma
Lütfi Hocaoğlu

1.03.2012 110 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Cahiliyye
28.07.2020 2629 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Fitne
28.07.2020 2559 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Fasıl Zamiri (ضمير الفصل)
29.11.2020 8657 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Zümer Suresi 36. Ayet Tefsiri
24.12.2020 2626 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Dokuz Ayetin Günümüzdeki Anlamı
6.08.2022 1345 Okunma


© 2024 - Akevler