Katar krizi; çağımızdaki bir kurt-kuzu hikâyesi
Yıllar öncesini, seksenli yılları S. Arabistan’da geçirmek durumunda kaldım. 1980’de MSP İzmir Merkez İlçe Başkanı idim, 12 Eylül İhtilali oldu. Sonrasını anlatmam uzun olur; anlatmayayım! Sonuç olarak soluğu Riyad Üniversitesi’nde aldım; öğrenci olarak! Almanya ve Türkiye’den sonra, zoraki üçüncü üniversite öğrenciliği! Körfez ülkelerinden çok yakın öğrenci arkadaşlarım vardı, “Körfez İşbirliği Teşkilatı/Konseyi” adını o zaman duydum ama arkadaşlarım şakayla karışık söylerlerdi; “Körfez işbirliği; sadece futbolda!” Detayları anlatmam “uzun hikâye” olur, bu kısa da değil “özet hikâye” oldu!
Evet, o zamanki yani neredeyse 30-40 yıl önceki arkadaşlarım böyle derdi…
Şimdi S. Arabistan ve 10 ülke bir tarafta; Katar, Kuveyt, Umman bir tarafta!!!
Aynı yıllarda T. C. Riyad Büyükelçiliği Yeminli Tercümanı idim. Fikret Özer arkadaşım da elçiliğimizde görevli. Cidde Başkonsolosumuz da müşterek arkadaşımız Ali Naci Koru. İşte o Fikret Özer, daha geçen yıl Cidde Başkonsolosumuz iken, şimdi Katar Büyükelçimizdir. Aradaki uzun dönem de “uzun hikâye” olur, bu “özet hikâye” yeterli olsun!
Evet, işte o Fikret Özer, “Ne olduysa Trump’ın gelişiyle oldu…” başlıklı röportajda, çağdaş kurt-kuzu hikâyesinin bir bölümünü anlattı: “Bu ülkelerden birbirlerine eskiden dolmuş gibi uçak gelip gidiyordu, günde neredeyse 30 sefer olurdu. Şimdi Katar’dan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan ve Bahreyn arasındaki uçuşlar durdu. Ancak bu ülkelerde yaşayan insanlar birbirleriyle akraba. Örneğin Suudi Arabistan’daki bir kabilenin uzantısı burada, aileler farklı ülkelere yayılmış durumda. / Suudi Arabistan, Körfez bölgesinin ‘ağabeyi’ konumunda ve buradaki en yerleşik ülkedir. Kral Selman’ın ilk döneminde de Katar’la ilişkiler normal seyrediyordu, ancak Trump’la görüşmenin hemen ardından herhalde ‘Biz ne yapsak Amerika bizi destekler’ düşüncesi olmuş olsa gerek, bu derece sert ve keskin bir tavrı oldu. Yani Trump’ın gelişiyle ne olduysa bir şeyler oldu. / Tabii işin içinde Suudi Arabistan’ın İran karşıtlığı da var. Bu krizin Katar Emiri Tamim bin Hamad El Sani’nin İran’da seçimi kazanan Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’yi tebrik etmesinden hemen sonra olması dikkat çekiyor... / Müslüman Kardeşler konusunda da bir hassasiyet var ancak Müslüman Kardeşler’in bulunduğu tek ülke Katar değil, Kuveyt’te, Umman’da da mevcut... / Tabi 15 Temmuz’da Katar’ın Türk Hükümeti’ne desteğini hatırlarsak işin duygusal boyutu da var. Bizim arzumuz, bu ihtilafın bir an önce sona ermesi. Katar’a asker sevkiyatının TBMM’de onaylanması Katarlıları çok rahatlattı. Çünkü o günlerde Suudi Arabistan, Katar sınırına asker yığıyor diye bir söylenti vardı. Zaten Türkiye’nin bu tavrı, BAE ve Suudi Arabistan’ın söylemlerini de etkiledi. Bizim Katar’daki askeri varlığımız, bölgenin güvenliğine yönelik bir mevcudiyet. Şu anda üste 95 askerimiz var, bu sayının 5000 askere kadar genişlemesi söz konusu. Katar, psikolojik bakımdan da askerlerin mümkün olan en kısa sürede gelmesini arzu edebilir...”
Fikret Özer’den aktaracaklarım bu kadar!
Yazımın başlığında “çağımızdaki bir kurt-kuzu hikâyesi” dedim ya; dünyadaki kurtlar pek çok ama ABD Başkanı bugünlerde “Başkurt” rolünde ve başkan olduktan sonra ilk seyahatini bu bölgeye yaptı! Fikret Özer’in de dediği gibi; sonrasında olanlar oldu!
Başkurt kuzuyu yani Katar’ı -şimdilik- yemese de, ‘suyumu bulandırıyorsun’ demeye getirerek hem büyük kuzu S. Arabistan hem de küçük kuzu Katar’dan alacağını aldı!
S. Arabistan’dan “birkaç yüz milyar dolarlık” silah siparişi!!!
Katar’dan da -şimdilik- “12 milyar dolarlık” silah anlaşması!!!
Başkurt Trump bölgeye gitti, ‘suyumu (petrolümü ve gazımı) bulandırıyorsunuz’ demeye getirdi ve her iki kuzudan alacağını aldı; kuzular var oldukça da almaya devam edecek!
Ne zamana kadar?
Onu anlatmam “uzun hikâye” olur…
Hikâyenin kısası veya “özeti” bundan önceki yazım olabilir…
“KATAR krizi ve Sermaye; HAK-BATIL savaşı” başlıklı yazıma bakılabilir…