‘Sizin düzeniniz size, benim düzenim bana’ (ayet)
Bugün Pazar. Siz benim bugünkü “Kilit ülke Türkiye ve Erbakan’ca düşünüp çalışmak” başlıklı yazımı okuyorken, ben de Pazartesi yazımı yazmış olacağım. Ama önce günlük okumalarımı yaptım. Okuduğum iki yazıdan etkilendim. Süleyman Hocam, haftalık Adil Düzen Dergimizin 400’üncü yani son sayısında yazdığı “Dünya karar aşamasında” başlıklı yazısını şöyle bitirmiş: “AK Parti intihar ediyor. Olağanüstü hal arseniğini, Anayasa uyuşturucu hapını yutuyor. Adil Düzen çalışanları şunu bilsinler ki; ne siyasilerin, ne zenginlerin, ne cemaatlerin, ne üniversitelerin, ne de okulların size bir zararı veya yararı vardır. Onlara “Sizin dininiz/düzeniniz size, benim dinim/düzenim bana.” deyin.” Son cümledeki “düzeniniz” ve “düzenim” kelimelerini ben ilave ettim, çünkü Arapçada “din” aynı zamanda “düzen” demektir.
Dikkat ederseniz “referandum günlerinde” olmamıza rağmen, hiç “referandum sözü” etmiyorum, “referandum yazısı” yazmıyorum. Neden? Çünkü beni hiç ilgilendirmiyor! Referandum sonunda “Adil Düzen” gelmeyecekse, referandumdan bana ne? ‘Evet’ desek de, ‘Hayır’ desek de, mevcut “zalim düzen” devam edeceği için referandum beni ilgilendirmiyor! Ama bir gün “Adil Düzen” mi, “zalim düzen” mi referandumu yapılırsa, işte bugünden söz veriyor ve haykırıyorum; “ADİL DÜZEN’e seksen milyon kere Evet.. Evet.. EVET…”
Diğer yazı Hayrettin Hoca’nın “Dini siyasete alet etmek” başlıklı yazısı ama ben bu yazı hakkında bir şey demek istemiyorum ve siz de sebebini lütfen kendiniz tahmin ediverin!
En iyisi “KURAN VE İLİM” yani 901’inci haftalık seminerimizden “KUR'AN DÜZENİ” olarak sizlere aktarabileceklere geçelim ve dün kaldığımız yerden devam edelim…
“Ne kapitalizmde olduğu gibi her şeyi sermaye yapacak yani özel girişim yapacak, ne de sosyalizmde olduğu gibi her şeyi devlet yapacak. / Halkın rekabet içinde yapabileceği işleri halk yapacak. Bazı konularda bunu vakıflarla yapacak. Yani kooperatifler kurarak yapacak. Bir kısmı devlet tarafından yapılacak. Parayı devlet çıkaracak. Savaşları devlet yapacak. Güvenliği devlet yapacak. Paralılar değil nöbetliler (gönüllü askerler) yapacak. Subaylar da subayken kışlada maaşlarını alacaklar, evlerinde iken maaş almayacaklardır. Çalışarak veya zekâtla yaşayacaklardır. Muvazzaf subaylık yoktur. Kışlada olan herkes muvazzaftır. Kışlanın dışında kimse asker değildir...
“Bugün İstanbul’da 20 milyon insan yaşamaktadır. Bunların hiçbirisi kendi tarlasında ektiği buğday ile yaşamamaktadır. Kimsenin hayatı garantili değildir. Bir genel müdür bile sabahleyin işinden olup kapıya konmuş olabilmektedir. Milyonda bir kişi bile açlıktan ölse, her gün yirmi kişinin açlıktan ölmesi gerekir. Ama açlıktan ölüm teşhisi ile ölen hiçbir rapor gelmemektedir. Yani hiç yiyecek bulamamış dolayısıyla açlıktan ölmüş böyle birisi yoktur. Canlılar hep avlanarak yaşarlar, otlayarak yaşarlar. Hiçbir canlı av bulamadığı için ölmez. Âlemlerin Rabbi canlıları ve insanları öyle yaratmış ki yaşayan mutlaka rızık bulmaktadır.
Bİzİm kuracağımız düzen de böyle olmalıdır. Çalışsın çalışmasın herkes rızkını bulabilmeli, bazıları fazla bazıları ise yeteri kadar bulmalıdır...
“Burada “habir” ve “basir” kelimeleri nekre gelmiştir. Yani yönetimimiz de habir ve basir olmalıdır. Muhasebe tutulacak ve herkesin nesi var nesi yoksa o muhasebede gözükecektir. Kim zengin kim yoksul, kim çalışıyor kim çalışmıyor, kim sağlam kim sakat, orada görülecek ve hesaplar ona göre yapılacaktır. Herkes ürettiklerini ambara verecek, karşısında belge alacak ve bu telefonundaki bilgisayarına geçmiş olacak, ayrıca server’da kaydedilecek, para yerine bilgisayar kayıtları kullanılacaktır, dolayısıyla artık her şey az olsun çok olsun yazılacaktır. Böylece yönetim tüm faaliyetten haberdar olacaktır. / İstanbul Reina’daki yılbaşı katili hangi arabaya bindi, silahı nereden temin etti, nerelerden geçti; kapılarda kayıtları olacaktır. İlden ile geçerken, bucaktan bucağa giderken, önemli caddelerden geçerken hep kayıtlı olacaktır. Nerede para kullanılıyorsa, zorunlu olarak orada kartını kullanmış olacaktır...” (KUR’AN VE İLİM 901. Seminer, 6 ve 7. sayfalardan)
Önceki yazıda da dediğim gibi; “Biz Erbakan’ca çalışmamıza devam edip bunları değerlendirecek nesillerin istifadesine sunuyoruz; çalışmak bizden, başarı Allah’tan...”