İnsan, insanlık, ‘İnsanlık Anayasası’ ve sorunlar
Bir taraftan “günlük meşgalelerim” diyebileceğim işlerimi yapıyor, diğer taraftan yine “günlük köşe yazılarımı” yazıyor ve Millî Gazete’miz aracılığıyla siz değerli okuyucularıma ulaştırıyorum... “Günlük meşgale” deyip geçmeyelim, o meşgaleler sayesinde, kendimi bildim bileli “hep hayatın içindeyim” ve hasbelkader sizlere aktardıklarım aynı zamanda “hayat tecrübesi” mesabesindedir... Bu hayat tecrübesini de 1957 yılından beri yani Balkanlar’daki memleketlerimden ya da şimdi her biri ayrı ülke/devlet(!) olan Yugoslavya’dan Ana Vatan Türkiye’ye hicret ettiğimizden beri yaşıyorum...
Arada 10 yıl kadar yaşadığım Almanya ve Arabistan muhaceretlerim de var…
“Hicret”in çocuk yaşta bile insanı birden bire büyütüp olgunlaştırdığını ve zamanla sekiz çocuk sahibi olan Annem ile Babama da ailenin en büyük çocuğu olarak yardımcı olma duygusunu verdiğini de hatırlatmalıyım. Bunların bileşkesiyle birden bire büyüyüveriyorsunuz! Demem o ki, çocukluğumdan beri çalışmak zorundaydım ve hep hayatın içindeydim… Size Millî Gazete’nin ilk kurulduğu günden bugüne kadar yani 44 yıldan beri “temsilci, muhabir, muharrir, yazar” olarak ulaştırmaya çabaladıklarım, bir yönüyle böyle bir birikimin eseri…
Yirmili yaşların başında başlayan ve üç ülkede (Türkiye, Almanya, S. Arabistan) yaşanan “yüksek tahsil merhaleleri” ve yine aynı dönemdeki MSP’de başlayıp RP zamanında özellikle “ADİL DÜZEN” çalışmaları ile zirveye çıkan “siyasi çalışmalar” da, bugüne kadar ulaşan yansımaları ile çok farklı bir “hayatın içinden” birikimini ihtiva etmektedir…
Buraya kadar yazdıklarımı neden hatırlattım?
İçinde yaşadığımız toplulukları, ülkeyi ve bütün beşeriyeti sonuç olarak sizin ve benim gibi fertler oluşturmakta. Bir taraftan bağımsız bireyler olarak dünyaya gelip yaşamakta, diğer taraftan çeşitli kurum ve kuruluşlarda bir araya gelip topluluklar oluşturmaktayız. Tek tek fertler olarak tecrübelerimiz olduğu gibi; topluluklar ve insanlık olarak da tecrübelerimiz var…
İşte bu hayat hengâmesinde, günlük ve haftalık olarak aksatmadan yapmaya çalıştığım ilmî çalışmalarımızın son halkası, bu hatırlatmaları yapmama vesile oldu. Bu girizgâhtan sonra size aktaracağım, üzerinde çalışmakta olduğumuz konunun girizgâhı olacaktır ki; o girizgâh Hz. Nuh ile başlayıp Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed aleyhimüsselâmın şahsiyetlerinde hepimizin mensubu bulunduğu insanlığın hayat tecrübeleridir…
İnsanlık bundan beş bin seneden daha öncesinde “köy dönemi”nden “kent dönemi”ne geçmiştir. Bugün “kentleşmeyi” tamamlamış olarak “semt dönemi” merhalesine geçmektedir. Semt dönemi demek, “köy dönemi ile kent döneminin birleşmesi” demektir. İnsanlık “tarım ve sanayi semtleri” şeklinde organize olmaktadır. Bucaklar semlerden oluşacak ve insanlığın hücreleri şeklinde bağımsız sosyal hayatlarını kuracaklardır. İç güvenliği iller, dış savunmayı semtler yapacak ve insanlık uygarlaşmaya devam edecektir...
“Üçüncü binyıl uygarlığı”na geçmek demek, sadece yeni binyıllık uygarlığa geçmek demek değildir. İnsanlığın rüşde ulaşması demek, artık peygamber gönderilmeksizin uygarlıkları kurmaya başlaması demektir. Yeni peygamber ve yeni kitap gelmeyecek, Kur’an ve ilim ile insanlık belki binlerce sene uygarlıkları bin senede bir yenileyerek devam edecektir. Bugün yeryüzünde büyük inkılâp olmaktadır ve bu inkılâp Hz. Nuh zamanında olan inkılâp kadar önemlidir; belki bundan sonra bu kadar büyük bir inkılâp hiç olamayacaktır...
İnsanlığın üçüncü binyıl uygarlığını kurabilmesi için “İnsanlık Anayasası”nın ortaya konması gerekmektedir ki; “Adil Düzen Çalışmaları” çerçevesinde bu anayasanın bütün hazırlıkları yapılmıştır, Türkiye ve İnsanlığın ilgilenip üzerinde çalışması gerekmektedir...
İkincisi; “Hakemlİk Sİstemİ”nin hemen kurulması gerekmektedir. Bucaklar içinde hakemlik sisteminin kurulup yaşanması yanında, bucaklar arası, iller arası, ülkeler arası hakemlik sisteminin de benimsemesi ve buna göre organize olunması gerekmektedir. Savaş ve terör olayları ancak böyle sona erer. Üçüncü olarak insanlığın “Karşılıksız Para”, dördüncü olarak da “Fİlİstİn ve Ortadoğu Sorunu” çözüme kavuşturulmalıdır…