Artık herkesin gayesi “Adil Düzen” olmalıdır
Bugün insanlık ikiye ayrılmıştır.
Birileri faizli karşılıksız dolar parasına sahip olmak için çaba göstermekte ve bununla aciliyeti yani dünya hayatının hükümranlığını istemektedirler. Bütün çabaları bunun içindir.
Diğerleri ise ahireti murat etmektedirler. Bunlar dünyada barış ve refah istemektedirler. Diğer insanları sömürmek ve onlara hükmetmek değil, barış içinde diğer insanlarla çıkar paralelliği içinde emin ve mesut hayat yaşamak istiyorlar. Gayeleri iyi insan olmak ve ahirete de iyi insan olarak gitmek.
İşte bugünkü savaş bu savaştır. İnsanlığın geleceğini düşünmek ve kişi olarak da öldükten sonraki hayatı düşünmek, günün yani dünyanın serveti ve hükümranlığı için zamanı öldürmemek. Herkesin gayesi “Adil Düzen” olmalıdır, “Kur’an Düzeni” olmalıdır, ahiret olmalıdır, içinde bulunduğu topluluğun ve insanların geleceğini düşünmek olmalıdır.
Çağımıza gelinceye kadar insanlar kendi ürettiklerini kendileri tüketiyordu. Şimdi ise hiç kimse sadece kendi ürettiğini tüketmiyor. O zaman işsizlik söz konusu değildi. Herkesin kendi tarlası vardı, onu ekip biçiyor ve yaşıyordu. Bugün ise köylü de artık kendi ekip biçtiklerini satıyor ve kendine lazım olanları başkalarından satın alıyor.
Bugün insanların iki derdi vardır. Ya işsizdir iş arıyordur veya ‘ya işsiz kalırsam’ diye korkuyordur. Yahut ürettiği ürününü satamıyor veyahut satamayacağından devamlı endişelidir. Bu durum “tarım dönemi”nden “sanayi dönemi”ne geçilmesinden doğmuştur.
İşte, “Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen” buna çözüm bulmuştur. Yüz lojmanlı apartmanlarda işsiz insan yoktur. Belki az ücretle çalışmak zorunda kalır ama asla işsiz kalmaz. Belki ürününü ucuza satar ama satamam diye bir şey yoktur. Herkesin işi var ve pazarı var. Herkes daha çok gelir getirecek işte çalışma yarışındadır ve herkes malını iyi pazarlamakla uğraşmaktadır. Tam hayırda yarış düzeni vardır. İşte geleceğin düzeni budur. Arz ve talep kanunları çalıştığı gibi sosyal güvenlik de sağlanmıştır. Çünkü çalışmayanlara veya çalışamayanlara da ortak üründen yani zekâttan pay verilmektedir. Çünkü yeryüzünde onların da hisseleri vardır, onun kirası (zekât) ile geçinmektedirler. Kimse ben aç kalırım diye korkmamaktadır. Çalışanlar daha çok kazanmaktadır ama çalışmayanlar da yaşamaktadırlar.
“Adil Düzen” çalışanları sa’ylerini yani emeklerini buna hasretmektedirler. Geleceğin saadeti için çalışmaktadırlar. “Adil Düzen” çalışmasına önce Millî Görüşçüler başlamışlardır; zamanla bütün Türkiye, sonra bütün dünya benimsemiştir.
Şimdi ikiye ayrılmış bulunan dünya çatışmaktadır. Bir tarafta karşılıksız faizli para yani dolar ile dünyayı yönetmek isteyen Sermaye, diğer tarafta buna cephe almış bulunan devletler. Devletler henüz çözümü yani “Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen”i öğrenmemiştirler ama ona doğru yani öğrenme ve uygulama merhalesine doğru gitmektedirler.
“Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen” yeryüzünde insanların yaşama sorunlarını, ekonomi sorunlarını çözdüğü gibi bunu silah zoruyla, dayatmayla, savcıyla, hapishanelerle değil, güven vererek ve güveni sağlayarak gerçekleştirmektedir.
Devletin görevi hapishaneleri doldurmak değil boşaltmaktır.
Devlet bunu nasıl sağlar?
Önce herkese iş, aş ve eş sağlayarak, çalışmada ve yaşamada hayırda yarışı esas alıp arz ve talep dengesini kurarak sağlar. Sonra da bunu koruyacak adil yargı sistemini, hakemlik sistemini oluşturur ve hakem kararlarına uymayanlara karşı silahlı gücü nöbetleşerek oluşturur. Asıl olan ekonomik sa’ydır, barış içinde yaşamaktır.
Silahlı güç onu korumak içindir. Silahlı güçle zorlamalar yaparak çalışma ve yaşama olmaz. Bunu iyi kavramak gerekir. Devletin silahlı gücü yaptırıcı değil koruyucudur. Hükmetmez, emretmez, sadece sa’ylerini korur. Arz ve talep kanunlarını korur. Asla müdahale etmez. Fiyatlar koymaz, ücretler koymaz, tam tersine fiyatların, ücretlerin, kuralların serbest olmasını sağlar. O sadece hizmet payı olarak belli vergiyi alır. En az kırkta bir, en çok beşte biri alınabilir. (Bu önemli konu üzerinde durmaya devam edelim…)