Kur’an’a göre yeni düzen ve yeni medeniyet-20
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
Maide Suresi 1 ve 2’inci ayetleri üzerinde durduk, bundan sonra 3’üncü ayet üzerinde duracak ve özellikle bugün bizi ilgilendiren konuları değerlendireceğiz…
“Hurrimet aleyküm / Size haram kılınmıştır.” (Maide 3)
Haram edilen var, helal edilen vardır. Emredilen var, nehy edilen vardır. Bu kelimelerin Kur’an nazil olmadan önceki manaları ile Kur’an nazil olduktan sonraki manaları aynı değildir. Kur’an bunlara şer’î manalar yüklemiştir.
Helal ve haram ittika ile ilgilidir. Allah’a inanmış, şeriat kitabı olan Kur’an’a veya Tevrat’a inanmış insanların uymaları gereken hükümleri içermektedir. Nehy edilen ve emredilen, İslâm düzeninde olan ve herkesin uyması gereken hükümleri içerir. Hırsızlık yasaktır, hırsızlık yapan kimsenin elini keseriz. Domuz eti haramdır, biz onları yani domuzları (üretenleri ve satanları) korumayız.
İslâm tarihinde bir şeyi anlayamamışlar, o da şudur. Şeriatın hükümleri içtihada dayalıdır ve her bucak ayrı şir’a/şeriat sahibidir. Devlet güvenliği korumakla yükümlüdür. Merkez bucaklarının yönetimi ona yani devlete aittir ama taşra illerin bucaklarına ve taşra bucaklara devlet karışmaz. Her bucak kendi kanunlarını, kendi düzenini kendisi kurar; biz onların kanunlarına karışamayız. Biz müminler de kendi bucağımızı kurarız. Kendi bucağımızın hükümleri de bize aittir. Burada konan hükümler bizim bucağımıza aittir. Kendi bucaklarında onlar kendi şir’alarını/şeriatlarını uygularlar.
“Allah haram etti” denmiyor da “size haram edilmiştir” deniyor. Burada “Allah haram etti” denseydi, ya topluluk size haram etti demiş olurdu ki, topluluk topluluğa haram etmiş olurdu manası olamazdı. “Allah size haram etti”den maksat olarak eğer âlemlerin rabbi Allah kastedilseydi, bu sefer de bizim bu haramlara uymayanlarla birlikteliğimiz olmazdı. Oysa “size haram olundu” deyince, müminlerin kendi bucaklarını tesis ederken bu hükümlere uymaları gerekir. Ml’minler bucak kanunlarını yaparken bu ayetlere uymaları gerekir. Ama uymayıp da kendi keyiflerine göre kanun yaparlarsa o da hukuken geçerlidir demektir.
Bu konu da “usul”de iyi anlaşılması gereken bir konudur.
Önce ve öncelikle haram ile yasağın ayırt edilmesi gerekir.
Haram dinîdir, yasak ise kazaîdir yani yargı denetimindedir.
İkinci ayırt edeceğimiz önemli nokta ise şudur: Bazı haramlar vardır ki biz onu devlet olarak korumayız. Bazı yasaklar vardır ki onları yapmak haramdır ama devlet onları korur. Mesela şarap devletçe (Adil Düzen’de) korunmaz. Bazı şeylerı korunur, ne var ki içilmesi “mekruh” olabilir. Mekruhun anlamı budur. Haram olduğu halde kanuni geçerliliği olan hükümlere “mekruh” denmektedir. Haramlar bucaklarda teşri edildikten sonra o bucak o haramı korumaz. Bizim bucağımıza gelen misafirlerin yani başka bucaktakilerin haramlarını kendi bucaklarında haram değilse, anlaşma gereği biz onu koruruz. Bizim bucaktan gidenlerin de oraya girmelerine izin verilirse korumak durumundayız.
“Size haram kılınmıştır” denmekle bize emretmektedir. Diğer bucaklara karışma yetkimiz yok demektir. İnsanlar hür yaratılmıştır. Kendilerine yol gösterilmiştir. İster uyarlar ister uymazlar. Ne var ki önce aşiretler hâlinde, sonra kabileler hâlinde teşkilatlanmışlardır. Her kabile yani bucak kendi hukukunu kendisi ortaya koyar.
O bucağın kanunlarına uymak istemeyenler başka bucaklara göç ederler; “Adil Düzen”de “Hicret Demokrasisi” vardır. Merkez bucakların hukukunu ise taşra bucaklarının temsilcileri koyar, yani meclisleri koyar. Merkez bucaklara gelenler onların koyduğu şir’aya uyarlar. Yani taşra bucakları vardır, kendi hukuklarını kendileri koyarlar. Ayrıca il ve ilçe bucakları vardır. İl merkez bucağı ümmü’l-kuradır. İlçe bucakları havlinde olan bucaklardır. Onların kanunlarını il merkezinde bulunan taşra bucaklarının gönderdiği temsilciler yaparlar. Devlet merkez bucakları vardır. Bir de insanlık merkez bucakları vardır. İnsanlık merkez bucağının kanunlarına oraya gelen tüm insanlar uymak durumundadır. (Devamı var)