Güç, devleti; vicdan, insanı temsil eder.

Milletler bünyelerindeki kaotik güçleri iyicil ve ahlaklı kılmak için modern devletleri oluşturdu. İkinci olarak, devlet mekanizmasında toplanan gücü, dengeli olarak böldü; kuvvetler ayrılığı düzenini getirdi. Fakat güç, yapısı gereği dengeyi “sevmiyor”. Bu yüzden, dengeyi bozmak ister. Bunun yolları çoğunlukla insanın en büyük zaaflarıyla açılır: o zaaflar, bencillik ve haz; korku ile kaygıdır.
Francis Fukuyama, ‘Siyasi Düzenlerin Kökenleri’ isimli kitabında medeniyetlerin devlet aşamalarını inceleyerek, köklerindeki feodal ilişkileri, bu günkü yönetim şekillerine dönüşmesini ve sebeplerini aramış. Kuzey Avrupa ülkelerinde şeffaflığın, hesap verilebilirliğin; neden Rusya, Çin, Hindistan Asya, Orta Doğu, Güney Amerika’da yeşermediğini; merkezi yönetimlerin hoyratlığını, yolsuzlukları, yoksulluğun kalıcılaşmasını sorgulamış.
Bulduğu sebep: Savaş Lordlarının bencilliği ve/ya uzlaşmacılığı. Bu lordların aralarındaki denge ne kadar uzun sürerse, o ülkenin halkları o kadar rahat etmişler. Bu denge giderek, modern devletlerde halkın yararına demokratik niteliğe dönüşmüş.
Derebeylerin, savaş lordlarının uzlaşmasızlığı ise savaşları, yıkımları, halkın yoksulluğunu, bencil merkeziyetçiliği meydana getirmiş. Güçlüler arasındaki rekabet yıka –yıkıla devam ederek, bugünün sözde demokrasilerine veya cumhuriyetlerine dönüşmüş. Fukuyama’nın ulaştığı sonuç, benzer araştırmalarla aynı: “her şey güç kullanımı ile başladı”. (1)
Toptan yıkımların ardından, kaçıncı başlangıç olduğu tartışmalı olsa da; dünyamızda bütün devletler, güçler çatışması ve/ya uzlaşmasıyla oluştu. Bu etkiler, sermaye silah ve teknolojyi yanına alarak bütün irili ufaklı piramit devletleri tümülüs haline getirecek; sonunda tek küresel piramit yönetim modeli doğacak. Küreselcilerin “kaçınılmaz” hesabı bu.
Daha önce değinmiştim; ABD nin “tılsımı” olan bir dolar banknotun üzerindeki piramit bunu açıkça söylüyor. Bu tema, ayrıca esas gücün kaynağına gönderme yapıyor. (2)
Buna karşın umut, iyicildir ve her zaman bir yol bulacak. Devlet cihazının ördüğü sosyal ızgaralardan kurtulup, yönetici düzeyine erişen bir kısım insanlar, silahlı kaba gücün varisi olan aristokrat yönetimlere siyaset aracılığı ile dahil oluyor. Bunlardan vicdanları haz girdabına kapılmayalar, o umudun bayraktarlığın yapıyor. Bu fedakar insanlar, tarihin her döneminde bencil güçlere, iyicil engeller ve dizginler oluşturmaya gayret etti, ediyor.
Açıkça görülüyor: vicdani, adil barış her zaman güç ile engelleniyor. Kanmayın, “çıkar çatışması” sözlerine; o sözler yalın gücün ve sınırsız şiddetin beyaz eldiveninden başka bir şey değil.
Diyalektik öğretidir, “yalın güç”, “yalın akıl” ile aynıdır. Yalın akıl, her zaman benlik ve hazzın girdabına kapılır; bu girdaba tutulmayan henüz görülmedi. Çünkü bu güç, maddi ve manevi katmanı pek çok olan bedensel iradeyle ortaya çıkıyor.
İnsan, güçlü doğunca ya da gücü ele geçirince o insanı ne frenleyecek; biliyorsunuz: çoğunlukla başka güç. Gücün anladığı tek dil, kendi dilidir; o kendinden başka dil bilmek istemez.
Hesap, gözlem, strateji gibi nitelikli akıl nimetleri onun boyunduruk alanıdır. O nimetlerle yapacağı ittifaklar hep sahtedir. Bu ittifakları vicdana kavuşamamış “bağımsız” aklı ele geçirmek için kullanır. Sonrasında yine yalın olarak öne çıkar.
Güç ile aklın ittifakında çoğunlukla akıl güce teslim olur. Çünkü salt akıl, bağımsız kalamaz. Ya, güdülerin, benliğin dolayısıyla gücün etkisinde kalır; ona dönüşür; ya da Ruh’un bedene can veren etkisinin özü olan vicdana (özgecilik) bağlanır/ erer.
Gücün çoğalma güdüsü engellenmediğinde emperyal karaktere dönüşmesi kaçınılmazdır. Böylece bütün insanlığın birikimi olan bilimi, teknolojiyi ve milyonlarca insanı kontrol eder. Buna karşın ilahi düzenin tekilliği onun bu negatif yapısını entropi oranında tutuyor. Bu oran dünyada görülmese de evrensel düzende geçerlidir.
Gücün kendini var eden “zayıflığa” düşman olan yapısı anomalidir. Bu kanser hücrelerinin kendini var eden bedeni öldürme girişimine benziyor. Bu yüzden güç, zayıflığı sömürerek ezerek yok ederek değil, ancak onu koruyarak varlığını dingin , kesintisiz sürdürebilir. Bunu ona “öğretecek”, birlik olması kaçınılmaz vicdani akıl sahipleridir. Yapığımız bu belirleme, “ilginç” olduğu kadar, ilahi rahmete muvafıktır. (3)
Açıklamalar :
(1)Eski Türkçe , kü, “zorlamak, zor göstermek”; küç “zor, şiddet,kudret” sözcüğünden evrilmiştir. Moğolca küçü, “kuvvet, sertlik”. Acar: cr kökünden gelen “kaba,şişman, iri, güçlü”; acara, “kabardı, şişti. Aciz, “güçsüz”;acaza “güçsüz,yaşlı, düşkün. Cabbar, cbr “cebir kullanan, despot.”Ceberrut azamet, celalbüyük güç; Aramice gbr “kabarma, güç gösterme.” İng. power(strength,force) “iktidar,otorite,yetki,kuvvet. İt.,sfruttamento
”sömürü”; it., mento “baskı,çiğneme”;Latince robur(istilacı saplı meşe ağacı)…Kısaca gücün tarihsel karakteri olumsuzdur.
(2)ABD’de basılı parasının serüveni 1792 yılında başlıyor. 1913’te merkez bankası, 1955 yılında yasallaşan “ In God We Trust ” (Tanrıya güveniyoruz) ibareli banknotlar; bir doların üzerinde tüm maddi ve mistik hedefleri içeren yarısından fazlası inşa edilmiş, piramit tepesinin yukarıdan inerek tamamlanan kısmı üst yöneticilerin “yukarıdan” belirlendiği belirtiyor.
Meraklı okuyucu için yer yüzündeki gücün kaynağına değinen Kur’an’dan iki ayet sunuyorum: (Savaş Ganimetleri)Enfal/8:17 “ Onları siz öldürmediniz; fakat Alah öldürdü. Attığın zaman atan sen değildin; Atan Allah’tı; bu imanlılar için sınamaydı. Allah her şeyi işiten bilendir.” (Bal)Nahl/ 16:100 “ Onun gücü(şeytan) onu kendilerine efendi olarak seçenler,onu (Allah’ın hakimiyetine) ortak koşanlar ile sınırlıdır.”
(3)Anomali: Arapça fısk, “ahlaksızlık, suç işleyerek, tohumun çatlaması misaliyle yoldan çıkma.” Tıbta, “bir organizmanın dokunun normal veya tipik olarak sahip olması gereken özelliklerden farklı olma durumu”.
Bu durumun varlığın bağrındaki entropiden kaynaklandığını düşünüyorum. Tıpkı ses dalgasının dalgalanması ya da dünyamızın güneş sistemindeki eğri duruşunun Samanyolu sarmalının merkez etkisinden kaynaklanması gibi (bu görüş istisna, fakat tutarlıdır).