Adil Nizam, Ahlak Nizamı ve 1. Ahlak Şurası - 4
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
1. Türkiye Ahlak Şurası, 16-17 Ocak 2010 tarihinde, iki gün boyunca açılışla birlikte 8 oturuma sahne olacak şekilde İstanbul’da yapıldı ama maalesef devamı yapılmadı…
Sonuç bildirisinden başlamıştık; bazı katılımcıların notlarıyla devam edelim…
İSLAM AHLAKI
Hemen belirtelim ki toplantı Nurettin Topçu anısına düzenlenmiş olsa da bütün tebliğler Topçu üzerine değil ama ahlak üzerine idi. Dolayısıyla açılış oturumundan sonraki ana oturumların ilki, benim de tebliğci olarak katıldığım “İslam Ahlakı” başlıklı oturum idi. Ben akademik alanı itibariyle ahlak konusunda uzman olmamakla beraber, bu konuda bir tebliğ hazırlamayı göze alırken, “İslam Ahlakının Geleceği” başlıklı tebliğimde ileri sürdüğüm tespit, teşhis ve tekliflere, konunun uzmanlarıyla müzakere etmeden son şeklini vermemeye itina gösterdim. Ama yine de bu oturum, benim temel tezlerimi bir daha test etmeme imkân vereceği için anlamlı ve heyecan verici idi. Allaha şükürler olsun ki, diğer tebliğciler benim ulaştığım sonuçları teyid edici nitelikte değerlendirmelerde bulundular.
Bu oturumdan çıkan ve bence önem arz eden temel hususlar özetle şunlardı:
1. İslam Ahlakı adı altında, alanı, sınırları, kaynakları, epistemolojisi ve metodolojisi belirlenmiş olan bir ilmi disiplinin varlığından ne klasik ne de çağdaş dönem için söz etmek mümkün ve doğru değildir. Nitekim fıkıh, kelam, tefsir v.b. alanlarda çeşitli mezhep ve akımlardan söz etmek mümkün olduğu halde, aynı şeyi ahlak alanı için söylemenin mümkün olmayışı bu tespiti doğrular mahiyettedir.
2. Asırlarca İslam Ahlakı olarak bilinen ve büyük ölçüde İslam felsefesi ile tasavvuf tarafından ele alınan ahlakın kökenleri ise aslında “Aristo Ahlakı”na dayanmaktadır.
3. İslam Ahlakı büyük ölçüde bir irşad, vaaz u nasihat ve telkin (söylem) nesnesi olarak varlığını devam ettirmiş, ama bilhassa günümüzde kurumsallaşma (eylem) yönündeki gelişmelere sahne olabilmiş değildir.
4. İslam Ahlakı geçmişte de günümüzde büyük ölçüde ferdi planda kalmış, “toplumsal ahlak” veya “sistem ahlakı” gibi kavramlara doğru evrilememiştir.
5. Günümüzdeki egemen dindarlık tasavvurunda -muhtevalarının tartışmalı yönlerine rağmen- “islamın şartı” veya “imanın şartı” gibi kavramlar son derece yaygın olmakla beraber, ne yazık ki bir “ahlakın şartları” kavramından söz etmek mümkün değildir.
6. Gerek İslami ilimlerle gerekse felsefe, psikoloji, pedagoji, sosyoloji, hukuk, iktisat, siyaset v.b. beşeri bilimlerle disiplinler arası bir yaklaşım çerçevesinde ele alınarak geliştirilecek bir “İslam Ahlakı”na acilen ihtiyaç vardır.
İKTİSAT VE AHLAK
“İktisat ve Ahlak” başlıklı oturumda ilk konuşmacı olan Ahmet Öner Sayar, Protestan ahlakının küresel ölçekli sonuçlarının Hıristiyan ahlakı açısından kabul edilir olup olmadığı, Müslüman’ın parayla imtihanının çok çetin olduğu, ülkenin yaklaşık 800 milyar doları bulan GSMH’sına rağmen bunun 20 milyar doları bulan zekatının ortada görünmediği şeklinde önemli tespitlerde bulundu…
“İktisat ve Ahlak” oturumunda, Nurettin Topçu’nun da perspektifinden mutlaka ele alınması gereken konulara örnek verilebilecek olan mülkiyet, sosyal haklar, emek, işçi hakları, asgari ücret, vergi adaleti, tüketim toplumu gibi hususların sükutla geçiştirilmiş olmasını anlamak da bizim için zor olmuştur. Ama asıl anlamakta zorlandığımız husus, Sayar’a yönelttiğimiz ve dindar ya da muhafazakâr olarak nitelendirilen mevcut iktidara yakın çevrelerin sık sık eleştirilere maruz kalmasına yol açan “rant ekonomisi”nin İslam ekonomisi açısından caiz olup olmadığına dair sorumuzun cevapsız kalmasıydı...
Mustafa Orçan’ın tebliğini sunuşu esnasında dikkat çektiği “kapitalist sistemde ahlakı konuşmak zordur” şeklindeki tespiti, Hak-İş temsilcisi İdris Demirer’in işçi haklarından söz etmesi, bu oturumda dile getirilen önemli görüşler oldu. (Devamı var…)