‘Zahera’l-fesâdu fî’l-berri ve’l-bahri…’ (Rûm 41)-1
KUR’AN VE İLİM haftalık seminerlerimiz 1223 haftadan beri devam ediyor…
Bugün de işte en son haftalık seminer çalışmamızdan öz ve özet olarak derlediğim notları sunmuş olacağım; elbette her zaman hatırlattığım üzere, istisnasız herkes tarafından dikkate alınması ve gereğinin hiç gecikmeden yapılması dua ve dileklerimizle…
Rûm Suresi üzerindeki çalışmalarımız 30 haftadan beri devam ediyor…
Çağımızın sorunlarını birkaç açıdan açıklayan bir ayet bu haftaya denk geldi…
Söz konusu bu sorunları içeren ayetin Arapçasını ve anlamını okuyarak başlayalım…
“Zahera’l-fesâdu fî’l-berri ve’l-bahri bimâ kesebet eydî’n-nâsi liyużîkahum ba’da-lleżî ‘amilû le’allehum yerci’ûn / İnsanların ellerinin kazanmasından dolayı onlara amel ettiklerinin bir kısmını tattırması için kara ve denizde fesat açığa çıktı. Umulur ki onlar dönerler/döndürürler.” (Rûm Suresi 41. ayet)
Ayetin başındaki iki kelime çağımızdaki sorunlar açısından önemli; zahera / fesede…
“ZaHeRa” açığa çıktı demektir. ZHR kökünden üçüncü şahıs eril tekil mazi malum fiildir. Açık ve net görülebilmeye imkân sağlayan bir mevkide olmak, görünür olmak manasındadır. Çağımızdaki sorunlar açık ve net olarak ortaya çıkmıştır diye düşünelim…
“El-FeSeDü” Türkçedeki fesat, yani bozukluk demektir. FSD kökünden ikinci bâbdan mastardır. Kelimenin mastarı bir işin veya bir şeyin yapısının bozulup daha kötü bir hale gelmesidir. Bu mastarın mübalağalısı FeSaDe mastarıdır. Bu kelimeden anlamamız gereken şudur, bozulmanın mübalağalı şekilde olmasıdır. “Salah”ın zıddıdır. “Salah” amellerinin, fiillerinin yaratılışına, yapısına uyumlu hale gelmesi, düzgünlük demektir.
Ayetin devamında “El-Berr/kara” ve “El-Bahr/deniz” kelimeleri var; karalarda ve denizlerde fesat yani çağımızdaki sorunlar açık ve net olarak ortaya çıkmıştır…
“KeSeBeT” kazandı demektir. KSB kökünden ikinci bâbdan üçüncü şahıs tekil dişil mazi malum fiildir. Fâili “Eyeti’n-Nasi” yani insanların elleri olduğu için fiil dişil tekil gelmiştir. Gayr-i âkil cemler için tekil dişil kullanılmasından dolayı bu şekildedir. “Kesb etmek” de maddi veya manevi olarak bir şeyi kendi varlığına katmak demektir. “Kesb” için kesb edenin onu elde etmeyi irade etmesi ve bunun için gerekli olan amelleri yapması gereklidir. Kesb bir ameli takiben elde edilen somut veya soyut şeydir. “İktisab” da bu kökün iftial bâbıdır. Kesbden farklı olarak kazanç elde etmek için daha uzun süreli bir gayret, çaba vardır.
Kazanma kelimesinin geçtiği bazı ayetlere ayetlere bakalım…
“Tersine, kim seyyieyi (kötüyü) kazanırsa ve onu kasıtlı yaptığı yanlışı kuşatırsa onlar ateş ashabıdır, onlar onda kalıcıdırlar.” (Bakara 81) Burada maddi bir kesb değil manevi bir kesb vardır. Kazanılan seyyiedir. Seyyieler yalnızca amellerin sıfatıdır. Varlıklara sıfat olmaz. Bu nedenle bu ayetteki kimse bir seyyie amel sonucunda soyut cüzdanına kötülük eklemiştir. Kazanılan mal veya para değildir.
“Kötüleri kazananlar, bir kötünün cezası onun misliyledir.” (Yunus 27)
“Kazandıklarının kötüleri onlar için açığa çıktı.” (Zümer 48)
“Kazandıklarının kötüleri onlara isabet etti.” (Zümer 51)
Bu ayetlerde de seyyie amel yaparak soyut cüzdanlarına kötülük depolayanlardan bahsedilmektedir; çağımızda ülkemizde ve dünyada yapılanlar açısından değerlendirilebilir...
“Ve kim bir kötülük kazanırsa onu yalnızca kendisi üzerine kazanır.” (Nisa 111)
Bu ayette soyut cüzdanına kötülük ekleme durumu vardır.
“Kim kasıtlı bir yanlış veya kötülük kazanır ve onu bir suçsuzun üstüne atarsa bir büyük suç ve açık bir kötülük yüklenmiş olur.” (Nisa 112) “Hatiyetün” hata değildir, kasıtlı yapılan yanlıştır. Bu ayette kötülük veya “hatietün” kazanıp da bunu başkasının üstüne atan kimseden bahsedilmektedir. Burada da kazanılan soyut cüzdana eklenenlerdir.
Çağımız açısından karalarda ve denizlerde zuhur eden fesat yani kötülük/ler önemli…
Konunun çok yönlü olarak önemine binaen kaldığımız yerden devam edeceğiz… 8.8.2023