İki Makale, İki Medeniyet...
Teşhis ve Tedavi; Adil Düzen
-Bugün 4 Temmuz 2023 Salı…
-Milenyumun henüz 23’ncü yılındayız…
-Medeniyetler milenyumların başında kurulur…
-Milenyumumuzun medeniyetinin kuruluş aşamasındayız…
Bu BİR!
*
İlk medeniyet kurucusu peygamber Hazreti Nuh aleyhisselam idi…
Devamında her bin yılda bir gelen ülü’l-azm peygamber yeni medeniyet kurdu…
Sırasıyla Hazreti Nuh, Hazreti İbrahim, Hazreti Musa, Hazret İsa, Hazreti Muhammed (A.S.)…
Bu beş peygamberin geçmiş beş bin yılda kurdukları Hakk’a dayalı medeniyetler zamanla kuvvete dayalı medeniyetler dönüştüler ve o kuvvete dönüşen medeniyetlerin ardından her milenyumun başlarında yeni Hakk’a dayalı medeniyetler kuruldu…
Nitekim son İslam Medeniyeti ya da ilk Kur’an Nizamı Medeniyeti’nin ardından Avrupa veya Batı Medeniyeti kuruldu, beş asırda zirveye ulaştı, yaşayacağı kadar yaşadı ve çöküş yani ölüm aşamasına geldi…
-Batı Medeniyeti çökerken…
-Yeni Kur’an Medeniyeti doğuyor…
-Yarım yüzyıllık bizim Adil Düzen çalışmalarımız…
-Aynı zamanda Yeni Kur’an Medeniyeti kurma çalışmalarımızdır…
Bu da İKİ!
*
www.akevler.org yayı sitemize bu ana konular ile ilgili aklınıza gelen soruları “Site İçi Arama” bölümüne yazarak sorarsanız onlarca cevaba ulaşabilirsiniz...
Bu ÜÇ!
*
Başlık olarak ne dedik?
“İki Makale, İki Medeniyet…
Teşhis ve Tedavi; Adil Düzen…”
Sözü fazla uzatmadan asıl ne demek istediğimizi bir kere daha hatırlatalım ve sizi bugünkü günlük okumalarımızda ulaştığımız ve başlıkta sözünü sözünü ettiğimiz teşhis mahiyetindeki “İki Makale” ile baş başa bırakalım…
Hatırlatmamız şudur:
Bizim artık yarım yüzyılı da aşan Adil Düzen çalışmalarımız aynı zamanda Yeni Kur’an Medeniyeti kurma çalışmalarımızdır ve bu çalışmalarımız günlük ve haftalık olarak devam ediyor, elhamdülillah…
Bu da DÖRT!
***
Medeniyetler insanlar gibi doğarlar, büyürler, ölürler
Vahdettin İnce
Star, 4 Temmuz 2023 Salı
Hiçbir insan bu mutlak sondan kurtulamadığı gibi hiçbir medeniyet de bu kaçınılmaz akıbetten vareste değildir.
Önceki yazımızda Batı medeniyetinin kalbi sayılan Fransa'nın Başkenti Paris'te yaşanan olayların, Batı medeniyetinin sona yaklaştığının göstergesi olduğunu ima eden ifadelerim, başlıkta yer verdiğim bu gerçeğe dayanıyordu. Yoksa Paris protestoları esnasında yaşanan, yakmaları, yıkmaları onayladığım anlamına gelmiyordu. Fransız polisinin gencecik bir çocuk olan Nael'i (Nail) sırf Arap ve Müslüman olmasından hareketle anlaşıldığı kadarıyla durduk yere öldürmesini, Batıda, özellikle Fransa'da yükselen ırkçılığın, yabancı düşmanlığının ve İslamofobinin bir neticesi olduğunu ve bunun da Batı medeniyetinin sona yaklaştığı anlamına geldiğini vurgulamak istemiştim. Yüz yıllardır ülkelerinin yer altı ve yer üstü bütün zenginlik kaynaklarını sömürüp aç biilaç bırakan ve bir lokma ekmek için derme çatma teknelerle kendilerini azgın denizlerin sularına atan insanları ölüme iten bir medeniyet batmayacak da ne olacak? İlelebet payidar mı kalacak? Tam tersine, tarihin akışı ve sosyolojinin değişmez kuralları bu tutum ve davranışların her birinin bir medeniyet için tükenişe sürüklenişin işaretleri olduğunu söylemektedir.
Bu yüzden Batı medeniyeti doğal ömrünü tamamlamış bulunuyor diyorum. Her şeyden önemlisi üretemiyor artık. Hemen bana teknoloji alanındaki baş döndürücü gelişmeleri... falan anlatmayın. İnsanlığın bu bağlamda seviye atlaması, sürekli gelişmesi bir medeniyetin gölgesinde, öncülüğünde gerçekleşiyor olsa da aslında medeniyetlerden bağımsız bir olgudur. Daha doğrusu bilimsel gelişmeleri suların yükselmesine benzetirsek eğer, insanlığa önderlik etme konumunda olan medeniyetler, suların yükselmesinin sağladığı menfaatlerden diğer medeniyetlerden daha fazla yararlanırlar ve yükselen sular sayesinde yüzmeye başlayan gemiye kaptanlık ederler, rota çizerler sadece. Diğer bir ifadeyle, dünyanın her tarafında ortaya çıkan verileri, bir medeniyet yeni bir veriye dönüştürür, daha işlevsel hale getirir, kendi mührünü vurur ve bu bağlamda öncülük eder. Ayrıca Batı medeniyetinin insanlığın ortak değeri olan teknolojiyi nasıl ve hangi amaçlar için kullandığı da ayrı bir tartışma konusu. Mesela atomu parçalaması müthiş bir gelişmedir, evet ama bunun nasıl bir ölüm olup kimlerin başına yağdığını da biliyoruz. Liste bu satırlara sığmayacak kadar kabarık olduğu için elindeki ileri teknoloji aracığıyla işlediği diğer günahlarından bahsetmiyorum bile. Dolayısıyla değer derken, özellikle ahlâkî değerleri kast ediyorum.
Batı medeniyeti artık kendi medeniyet anlayışı çerçevesinde de olsa ahlâkî değer üretemiyor. Tam tersine dünyaya teknoloji ihraç eder gibi cinsel sapkınlık dayatmak şeklinde ahlaksızlık üretiyor. Bunlar da onun sonunu hızlandırıyor.
Hızla tükenişe doğru gittiğinin en önemli göstergesi, öteden beri kendisine yöneltilen eleştirileri, protestoları, gösterileri ve hatta terör eylemlerini soğukkanlılıkla karşılayan ve en sert önlemleri alırken bile bu işin faillerinin mensup oldukları milletlerin geleneksel değerlerine saldırmamaya özenle dikkat eden Batı'nın, on yıllardır giderek hırçınlaşmış olmasıdır. Mesela birinci dünya savaşından sonra işgal ettiği İslam âleminin her tarafından kendisine karşı bağımsızlık savaşları verilirken, yaşanan çatışmalarda binlerce askeri ölürken bile özgürlük savaşçılarının dinleri olan İslam'a yönelik suçlayıcı bir tutum içinde olmamaya özen gösterirdi. Fakat son yıllarda Batı, "insanlığa önderlik etme" tarihinde bir ilk olarak "İslam fundamentalizmi", "İslami terör" gibi kavramlarla doğrudan İslam'ı hedef alıyor, hedef alınmasına göz yumuyor. Daha önce işgalini, sömürüsünü, katliamlarını... medeniyet, özgürlük, eşitlik, insan hakları gibi paravan kavramlarla gerekçelendiren, perdeleyen Batı, artık bunların inandırıcı olmamaya başladığını görmüş olacak ki doğrudan insanların dinlerine, mukaddesatlarına, inançlarına hem de alabildiğine hırçın ve olabildiğince çirkin yöntemlerle saldırıyor, saldırılmasına zemin hazırlıyor.
Batı medeniyeti hırçın ve öfkelidir artık. İnandırıcı olamadığını fark ettiği için. Öfkeli ve hırçın bir insan nasıl çirkin oluyorsa, öfkeli ve hırçın bir medeniyet de çirkin olur çünkü.
Nitekim yüzyıllardır içinde ustaca gizlediği kinini, maharetli elleriyle yaptığı makyaj sayesinde örttüğü çirkin yüzünü göstermeye başladığının son örneklerinden biri de İskandinav ülkelerinde Mushaf'ı yakması, yakılmasına izin vermesidir. O kadar hırçın ve öfkelidir ki artık çirkin yüzünü gizleme gereğini bile duymuyor.
Batmakta olan bu medeniyetle birlikte yerin dibine geçirilmek istemiyorsak eğer, arkamızda nasıl bir ilişki bulunuyorsa bulunsun, bizi hangi şartlar hangi zulümlerine bulaştırmışsa bulaştırsın, hepsini geride bırakmalı, Lut peygambere yapılan uyarıyı dikkate alarak arkamıza bakmadan bağlarımızı kesmeli ve bizi bekleyen sabaha ulaşmaya bakmalıyız, derim. Bu hırçın, hırçınlaştığı için gittikçe çirkinleşen medeniyeti en azından gönlümüzden çıkarmalıyız.
https://www.star.com.tr/yazar/medeniyetler-insanlar-gibi-dogarlar-buyurler-olurler-yazi-1796319/
***
Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste
İhsan Aktaş
Yeni Şafak, 4/07/2023 Salı
Uygurların bir atasözü var, duyduğumda çok etkilenmiştim: Kâinatta adaletsizlik ilk kapıdan geri döner.
Hazreti Adem’den günümüze insanlar arasında ne kin ve nefret, ne kavga, ne de savaşlar eksik olmamıştır.
İlahi dinler, peygamberler, filozoflar, kanaat önderleri, akil adamlar insanlar arasında sulhu, barışı ve bir arada yaşamayı tesis etmek için çaba göstermişlerdir.
Büyük devletlerin küçük devletleri işgal etmesi, bir imparatorluğun başka bir imparatorluğun topraklarına girmesi ya da Moğol istilası gibi dünyada büyük istilalar olmuş ve büyük sürümler meydana gelmiştir.
İmparatorluk kültüründe, Roma’da, Osmanlı’da, Timur imparatorluğunda ya da Abbasî hilafetinde yönetimin de, savaşın da, başka milletleri işgal etmenin de bir hukuku vardır.
Sömürgecilik dönemi ve modern çağ istilası, tarih boyunca hiçbir zulme, hiçbir istilaya benzemeyen sistematik bir zülüm ve köleleştirme sistemi getirdi.
Batılı sömürge devletlerinin bütün hikayesine eğilmek yerine, sadece Fransa’nın Afrika’da yaptıklarını biraz göz atabiliriz.
Modern bilimin gelişmesi, keşifler ve sanayileşmeden önce başka devletlerin durumu Avrupa ya da Asya devletleri birbirinden çok farklı değildi. Sömürge çağı öncelikli olarak baharat ticaretinden dolayı Asya ülkelerinden başladı. İngiltere, İspanya, Hollanda bütün Asya ülkelerini işgal ettiler.
Daha sonra sıra, Afrika’nın zengin maden ve petrol yataklarına, uranyum ve benzeri yer altı zenginliklerine geldi. Uzakdoğu seyahatlerinde ve sömürgelerde daha çok büyük tekneler kullanılıyordu. Afrika kıyı şeridinin suları sığ olduğu için büyük teknelerle ve gemilerle buraya yanaşılamıyordu. Yatay gemilerin ve teknelerin keşfedilmesi, yeni sömürgeciliğin de kapısını aralamış oldu.
Çok derin tarih analizlere girmeyelim. Afrika’nın bazı ülkelerinde köle hapishanesi olarak kullanılan, yani kölelerin toparlanıp, denizden Amerika’ya sevk edilmeden alıkonduğu yerlerde kurulmuş bazı müzeler var. Sadece o müzelerin incelenmesi bile insanı insanlığından utandıracak hale getiriyor.
Geriye, bıraktığımız yüzyılda Afrika’dakiler, Asya’dakiler açlıktan ölmeye devam ettiler. Kıtlıklarla, kuraklıklarla mücadele ettiler. Ve çoğu zaman bir yudum suya muhtaç kaldılar. Buna mukabil Paris’te, Londra’da, Berlin’de insanlar 60.000 $ ortalama yıllık gelirle yaşamaya devam ettiler. Bir kıtanın sefaleti, diğer kıtanın refah haline geldi.
Bu düzenin kıyamete kadar süreceğine dair bir beklenti vardı, ama Uygurların “adaletsizlik kapıdan döner” dediği, ya da bizim, “alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” dediğimiz atasözleri gerçekleşiyor gibi.
Bırakın Afrika topraklarını, bugün Fransa’da halkın yaklaşık %20’si, Kuzey Afrika’dan ve Afrika’nın derinliklerindeki sömürge topraklarından gelmiş insanlardan oluşuyor. Ve bunlar Fransa’nın içine alınmadılar, refah payından nasiplenmediler. Çok az okumuş yazmış veya iş insanı olmuş dar bir kesimin dışındakiler, Fransa’da yine Afrika’daki gibi yaşıyorlar. Buna mukabil Fransızların ötekileştirici, dışlayıcı, din düşmanı, İslam düşmanı, Afrikalı düşmanı tavırları ve kibirleri devam etmektedir.
Batı, modern dönemde kendi içinde bir hukuk sistemi, bir ahlak sistemi oluşturmuştu. Bugün baktığınız zaman artık Batılı değerler, insanlığı değil, Batılıları da mutlu etmiyor. Nasıl ki İslam medeniyeti gerilediğinde Batı gelip onun yerini almaya çalıştıysa, bugün Batı’nın gerileme döneminde, İslam medeniyetinin kendisini, kendi adalet duygusunu, merhamet duygusunu, iç tutarlılıkla ve rasyonellikte tartışmaya başlaması gereken bir dönemdeyiz.
Elbette ki Batı’ya karşı meydan okumada, onların kusurlarını görmede, onların adaletsizlikleri hakkında bazı fikirlerimiz var. Ancak bizim bugün, sağlam vahiy kaynaklarından, hadis kaynaklarından, Gazali’den, Teftâzânî’den, İbn-i Arabî’den ve birçok büyük ulemadan fikir devşirerek yeni bir vizyon ortaya koymamız gerekmekte.
Medeniyetleri nöbet değişimi tahterevalli gibidir. Bir taraf düşüşe geçerken, diğer taraf yükselişe geçer. Bizim sadece Türkiye’de yaşayanların değil, artık tüm insanların sancısını duyup, bu amaçla kafa yormak, tartışmak, üretmek, insanların umuda yelken açmalarını sağlamak için çaba harcamamız gerektiğini Fransa’daki olaylar bize bir daha göstermiş oldu.
Müslüman olmayanlar, ya da ötekiler de bize çok yabancı değiller. Hazreti Ali’nin dediği gibi: İnsanların birçoğuyla hilkatte eş ve Müslümanlarla dinde kardeşiz.
https://www.yenisafak.com/yazarlar/ihsan-aktas/alma-mazlumun-ahini-cikar-aheste-aheste-4542662 4.7.2023