Bahaeddin Sağlam
İSLAMİYETİN TEMELLERİ NASIL ATILDI!?
23.03.2023
1197 Okunma, 0 Yorum

 

İSLAMİYETİN TEMELLERİ NASIL ATILDI!?

 21.03.2023’te İslam dünyasının geri kalış sebebi olarak aklı, kıyası ve bilimi reddeden Hadisçiler olduğuna dair iki sayfalık kısa bir yazı kaleme aldım. Bilgiye özellikle fen bilgilerine alerjisi olanlar, yok sen mezhep imamlarına, tarihimize hakaret etmişsin, diye serzenişte bulundular. Halbuki ben tarafsızca meseleyi ele almıştım. Mezhep imamlarına asla hakaret etmedim. Etmem de… Hadisçileri de tam eleştirmedim, özellikle aklı, kıyası ve ilmi kabul eden İmam Şafii ve İmam Hambeli gibi muhaddisleri istisna ettim. Gayem İslam dünyasının da Kur’an gibi temel değerlerini doğru anlaması ve modern dünyaya ayak uydurması idi. Yazıyı paylaştığım günün akşamında baktım anlayanlar çok az. Tepkiler, birçok okumuş ve profesörden de gelse yersiz. Dolayısıyla bu aşağıdaki beş konuyu kısa kısa anlatmam gerektiğini anladım. Ki o ilk yazı hedefine varsın. Yoksa Tarihperestlik ve şahısları kutsama duyguları, insan profesör de olsa algı gözünü kapatıyor.

1) Kur’an’ın bütün surelerinin özellikle konu bazında ele aldığı her şeyin Mucize olduğunu ispata varım. Ve kitaplarımla bunu bir derece göstermişim. Hz. Muhammed’in de son peygamber ve her zamana hitap edecek bir din getirdiğini yine anlatmaya varım. Fakat maalesef tarihteki altyapı na-müsaid olunca bugünkü çarpık İslamiyet ortaya çıkmıştır. Mesela Allah’ın Sonsuzluğu ve İnsanın Özgürlüğü yazımda gösterdiğim gibi, Sahabelerin büyük çoğunluğu, Sonsuz ve Soyut yani her yerde hazır ve nazır olan bir Allah’a inanıyordu. Kur’an bunu çok net anlatmıştı. Fakat ilk üç halife, Peygamberin gerçek okulu olan Ashab-ı Suffayı dağıtınca (1) Ve Sahabelerin bütün enerjisini savaşlara yönlendirince (2) Ve iki iç savaş geçirince (ki birinde 10 bin öldü, ikincisinde 70 bin (3) Sahabenin toplamı 124 bin idi.) ve Emeviler karşı devrim yapınca (4) … Yani bu dört atom bombası o kutsal nesle atılınca ta ilk elli yılında şöyle bir Allah algısı bütün haşmetiyle oturtuldu: Allah gökte arş üstünde oturuyor. Eli kolu, baldırı var. Zoraki bir yazgısı var. Asla değişmez Cehennemde her nevi işkence çektirir. İnsan cehennemlik ise cehenneme gider, cennetlik ise cennete gider. Dolaysıyla Emevilerin iktidarı haktandır, buna karşı gelmek fitnedir. Ve saire.

İşte alim Mustafa Öztürk bu dört atom bombasını nazara almadığı için kalktı o Emevi Allah algısını, Peygamber ve Sahabe Allah Algısı diye bir video çekti. Onun aydın kişiliğine ve ilmine acıdım. Ne yapsın? Bütün Ümmet, o hadis külliyatını dinin temeli kabul etmiş. Dolayısıyla ilk temel yanlış atılmıştır.

2) İslam’ın cihad anlayışı da ta ilk üç halife zamanında yanlış atıldı. İlim, hidayet, tebliğ ve yaşamak esas iken o yüz bin sahabenin enerjisi kılıç ile cihada harcandı. Halbuki Kur’an’ın cihad anlayışı şu dört amaç için idi:

A) “Allah yolunda cihad etmek. (Yani ganimet gibi başka amaçlar taşımadan) Ve zayıf bırakılmış kadın, erkek ve çocukları korumak. 

Ve bunların dinlerinin zorla değiştirilmesini önlemek. Ve her nevi sosyal zulmü önlemek. Ve adilane bir veli (iktidar) için. Ve diğer semavi dinleri korumak için.” (Bil-mana Nisa suresi, 75)

B) İslam’ın cihad anlayışında ganimet asla temel amaç değildir. Enfal suresinde verilen fetva da Müslümanları zorla Mekke’den çıkartan müşriklerden alınanlar içindir. Eğer mutlaka strateji olarak ganimet alınacaksa o ganimet öncelikli olarak Allah’ın ve Resulünündür. Yani kamunun ve dini görevlerindir. (Enfal, 1)

C) Kur’an’da dindar ehl-i kitapla savaşın diye bir ayet yok. Medine’de Yahudilerle olan savaş ise, onların yaptığı kalleşlik için idi. Fedek ve Hayber Yahudileriyle olan savaş ise, onlar dinlerini bilmiyordu, Tevbe suresi, ayet, 29’un beş kelimeyle anlattığı gibi onlar sadece ismen ehl-i kitap idi. Müslümanların Tebük'te Bizans’a karşı savaşı ise, kendilerini korumak için idi. Bizans saldırmıştı.

D) Hulasa, İslam’ın cihad anlayışı savunmadır. (B. Said Nursi) Kur’an bunu şu iki ayetiyle temellendiriyor. a) Fitne olmaması için ve din (inanç ve ibadet) Allah’ın oluncaya kadar o putperestlerle savaşın. (Bakar, 193) Fitne Kur’an’da zorla dininden caydırmak demektir. (Nahl, 110) “Fitne (dinden caydırma) adam öldürmekten daha beterdir.” (Bakara, 191)

E) Demek cihad sadece bu gibi kutsal amaçlar içindir. Ve sadece saldıranlara karşıdır. Pasif putperest ve ateistlere karşı asla olamaz. Hele dindar Yahudi ve Hristiyanlara karşı değil cihad, sert tartışma bile yasaklanmıştır. (Ankebut, 46; Maide 33; ve 16. Lema’ya bakınız.)

Hulasa, Müslümanların İran’la Bizans’la Mısırla savaşları isabetli değildir, denilebilir. Zaten Hz. Ali bu savaşları yapmadı. İlk üç Halife döneminde de kendi kabuğuna çekilmişti. Bediüzzaman’ın, Hz. Ali ilk üç Halifeye Şeyhul-İslamlık yaptı, sözü tartışmalıdır. Tarihi bir belgeye dayanmıyor.

3)Kur’an, insana imanı anlatmak içindir. İman ise, insana güven sağlamak, onu mutlu etmek ve onu ebediyete erdirmektir. Evet bu konuda hiç ayrım yapmıyor. Yahudi, Hristiyan, Sabii gibi değişik insan ve din gruplarını eşit tutar. Bu mutluluk ve güveni de şu üç esas ile sağlıyor. Gerisi teferruattır. a) Sonsuz Soyut bir Allah’a iman etmek.) (Allah kelimesi Sonsuz Soyut varlık manasına gelir, iman kelimesi de güven ve dayanak noktası demektir. Yani mutluluk.) b) Sonsuz bir hayata inanmak. (Zulmün ve kötülüğün olmadığı bir hayat). c) Ve dünyada yararlı, uygun işler yapmak. (Bunun testi de şu iki mihenktir: Korkmamak ve Üzülmemek: İki şeytani duygu.) (Bakara, 62 ve Maide 69)

Kur’an’ın bütün amacı budur. Ve buna zarar verenlere, bilgi ile tartışma ile ve ahlakı yaşamakla karşı koymak. Saldıranlarla da saldırının aynı silahı ile savaşmak. Bu nokta yani zorla dinden caydırma çok hayati bir meseledir. Onun için göç edilir, onun için kılıç kullanılır. Bu noktada zarar verenlerden ganimet de alınır. Fitne, bir şeyi hepten dağıtıp hedefinden saptıran demektir. Güzel kadına da fettane denilir, o da insanı ana hedefinden bazen saptırır. Maalesef birçok Kur’ani kavram gibi Emeviler bunu da saptırarak, devletin zulmüne karşı gelmeye de fitne dedirttiler. Ömer sağ oldukça fitne olmayacak, hadisi de kimse dininden zorla caydırılmayacak, çünkü Ömer adil ve güçlüdür, manasında iken, kimse devlete karşı gelmeyecek manasına çevrildi. Zulme rıza, Müslümanların temel bir karakteri haline getirildi.

Evet Ömer Müslüman olduktan sonra hiçbir Sahabi dininden caydırılamadı. Daha önce Ammar gibiler caydırılmıştı. Ama Kur’an bunu geçerli saymadı. Onun imanını geçerli saydı. (Nahl, 110)

Hemen hatırlatalım, zulme karşı gelmek anarşi çıkarmak demek değildir.  Maide, 33. Ayet anarşiyi şiddetle cezalandırır. Cezalandıramazsa onları sürgün eder. Hemen belirtelim bu ayette el ve ayakların kesilmesi, bizim bildiğimiz kesilme değildir. Muhalefetten kelimesi, onların imkân ve güçlerini önlemek demektir.

4) İslamiyet kelime manasıyla ve yüzden fazla ayetin açık ifadesiyle denge ve barıştırma demektir. Peki neyi barıştırıyor ve neyi dengeliyor. Dünya ile ahireti, kadın ile erkeği, madde ile manayı, ruhanilik ile hukuku, bilim ile inancı… Özellikle Allah’ın kaderi ile insanın özgürlüğünü. Sırf bu son madde için, İslam teslimiyet demektir, diye yanlış çeviriyorlar. Halbuki, insanın özgürlüğü bütün kâinat kadar Allah’ın nazarında önemlidir. O, yeryüzünde Allah’ın halifesidir. Halife demek, bir miktar muhalefet hakkı da var manasını taşır.

İşte bin dört yüz yıllık tarihe bakıyoruz, zaman ve zeminin na-musaitliğinden bu mucizevi denge bir türlü yerleşememiş. Dolayısıyla İslam alemi ruhsuz bir beden gibidir. Halbuki denge demek yaratmak demek, sağlık demek, namaz demek ve hukuk ile adalet demek. Hadisçiler, dini bir milyon hadisten ibaret sandılar. Sonra işin içinden çıkamayınca bunu beş-altı bine indirdiler. Müfessirler, her ayeti ilmi bir mucize olan Kuran konusunda, lafız, ezber ve grameri konusunda enerjilerini bitirdiler. Mutezile, bu iki zaafı görünce, dil, fen ve özgür düşünceye baş vurdular Ali’den aldıkları ilmi bir temel vardı. Fakat sonra Yunan felsefesini çok sevdiler. O ilk doğru yoldan saptılar, çoğu pozitivist oldu. Fıkıhçılar, teorik hukuk içinde o kadar ileri gittiler ki hayatın realitesinden koptular. Cebriye mezhebi insan iradesini tamamen dışladı. Cehmiye mezhebi, insan hiçbir amel ve yararlı iş işlemese de cennete gidebilir, dedi. Tam yetmiş üç fırka oldu. Fakat hiçbiri ama hiçbiri o barıştırma ve dengeleme hakikatini hiç anlamadı. Kur’an’da Sırat- Müstakim demek olan o denge ve barıştırma esprisi Allah için dahi kullanılırken ve Fatiha’da her gün kırk sefer “Bizi o Sırat-ı Müstakime (dengeli, barışık yola) ilet” ayeti okunurken hiçbiri bunun gerçek manasını bilmedi. Çok acıdır ki İslam ahlakçıları da bu denge ahlakını yani ifrat, tefrit ve ortasını bu ayetlerden değil de Aristo’nun Etika’sından aldılar. Nihayet Bediüzzaman İşaratül-İ’cazda 1916’da bu ayıbı kapatmış oldu.

5) Bediüzzaman Said Nursi, Cemaleddin-i Afğani, Ali Suavi, Hoca Tahsin ve Mısırlı Muhammed Abduh’tan etkilenerek çağımızda başta siyasette, sonra iman güçlendirmesinde önemli adımlar attı. Dil, fen ve özgür düşünce olmadan, İslam dünyasının dirilemeyeceğini Muhakemat ve Münazarat kitabında yazdı. Demokrat olmayan bütün saltanatları eleştirdi. İlmen bütün tarihe meydan okuyorum. İlk üç asır hariç, İslam dünyası gerisi gericidir, dedi. Muhakematta. Fakat Komünizmin dinsizliği birinci ilke yapması ve Cumhuriyet rejiminin ilk dönemleri böyle bir politika izlemesi, Onu o eski metodundan kopardı. Dini savunmak için eline ne geçtiyse kullandı. Ayrıca onun zamanında (1920’ye kadar dünyayı takip etmiş) bilimler, özellikle Biyoloji, Astro-fizik yok gibi idi. Ayrıca İbn Arabi gibi varlığın birliğini dolayısıyla nedensellik ve bilimsellik bakış açısında değil de Eş’ari gibi her şeyi hemen başta Allah’a verip işi kesip atıyordu. Haliyle, İslam dünyası yine karanlıkta kaldı, aydınlanamadı.

6000 sayfa kitabında bilime ışık tutacak yedi bin anahtar kavram serpiştirdi ise de imanı kurtarmak için bunları netleştiremedi. Cemaat de bunlardan hiçbirini bilmiyor.

Ve yaklaşık 300 tane bilimsel hata var bu 6000 sayfada. Bunların bir kısmını Risale-i Nur Üzerine Kritikler kitabında hazırlayıp bastım.

Ve en önemlisi de Allah’ı meçhul, sınırlı, perde-i gayb arkasında, daire-i imkân haricinde sanıp, insanın endişelerini giderecek bir Allah algısını veremedi. Ve bütün sonsuz soyut gerçeklerin birer somut arketipi olur. İnsan neye çok önem verirse o arketip o formda olur. Allah da sonsuz soyut iken, insan bilinçaltında somut bir arketipi var. Baba olarak, devlet başkanı olarak ve önemsediği başka bir varlık olarak. Said Nursi’nin önemsediği en önemli iki figür Güneş ve Sultan idi. Dolayısıyla onun bilinçaltında bunlar Allah olarak yansıdı. O bunu gerçek sandı. Şems-i Ezeli ve Sultan-ı Ezeli deyimleri onun ağzından hiç düşmedi. O bilimsel olarak evrensel evrime de inandığı halde bilinçaltında Âdem arketipini görünce onu tarih sandı. Nurcuların önünde evrimi dolayısıyla bütün bilimleri engellemiş oldu; o ehl-i keşif idi. Rüya ile amel edilmez, biz ehl-i hakikatiz, dedi. Ama kendi rüyaları dışına çıkamadı.

İşte bu gibi eksikliklerden dolayı Nur Cemaati bilimleri esas alamıyor ki İslam dünyası aydınlansın, kalkınsın. Evet Nur Cemaati dışında milyar Müslümanlar daha var. Fakat hepsini büyüleyen siyaset ve iktidara gelmektir. 120 yıldır binlerce dernek, cemaat ve oluşum oldular, ama hepsini büyüleyen iktidara gelme sevdasıdır. Sanıyorlar ki iktidara gelseler her şeyi çözeceklerdir.

Bunlar ve Nur Cemaati de dahil fen ilimlerini tam esas almadıkça ve Kur’an’ın mucizeliğini bilmedikçe, tarihi mezhep hatalarını düzeltmedikçe ve her şeyden önemlisi bilimlerle zahiren çelişen on bin dini metni bilimin ve dilin kurallarına uygun olarak yorumlamadıkça, hiçbir şey yapamayacaklardır. İktidara da gelse hırsızlıktan başka bir işe yaramayacaklardır. Çünkü yanlış iman ahlaka dönüşmez. İnsanlık hepten dinsizliğe dökülür. Onun için Kur’an putperestlik üzerinde çok duruyor. Evet putperestin ahlakı olmaz. (Tevbe Suresi)

Maalesef bu tehlikeler Yahudi ve Hristiyan alemi için de geçerlidir.  Fakat onlar laikliği kullanmakla bir derece kefenlerini yırtmışlardır. Ve sanırım Mustafa Kemal Paşa 1923’te bütün bu tarihi durumu bildiği için laikliği Cumhuriyetin en temel ilkesi yaptı. O gerçekten büyük bir dahi idi. Fakat çağının bütün dâhileri gibi o da pozitivist ve ateist idi. (Murat Bardakçı’nın Belgelerini hatırlayın.) Demek dindarlara ve özellikle Müslümanlara düşen onu kaldırmak değil de onun eksiği olan bilimsel bir iman ve sonsuzluğa dayanan kutsal değerleri ve Mevlâna gibi ariflerin anlayışını Cumhuriyete katmaktır.

Bediüzzaman’ın ona deccal demesi, onun kişiliği ve dehasına leke değildir. Deccal yanıltan demektir. O modernizmi ve özgürlüğü getireceğim dedi, ama çok baskı kullandı ve metodu yetmişli yıllarda büyük bir anarşi doğurdu. Komünizme de deccal diyor. Çünkü insanları doyuracağız dedi, tam aç bıraktı. Yani her ikisi de yanıltmış oldular.

Hulasa Kemalizm’den onun biricik aşkı olan fen ilimlerini dünya seviyesinden daha iyi öğrenmek ve çağdaş medeniyetin zirvesine çıkmaktır, diye anlıyorum. Bu ikisi Kur’an’ın öngördüğü İslam’ın bizzat kendisidir. Diğer ilkeler artık çağımıza hiç uymuyor. Devletçilik ve şapka inkılabı gibi. Zaten Cumhuriyet Turgut Özal sayesinde kendini yeniledi. Bediüzzaman da 29. Mektupta bizim amacımız Cumhuriyeti yıkmak değildir. Cumhuriyet tamamen İslam’a uygundur. Biz onu sadece tamir edeceğiz, diyor.

İnşaallah siz değerli dostlarım derdimi tam anlamışsınızdır.

23.03.2023/Bahaeddin Sağlam

 






Çok Okunan Makaleler
Bahaeddin Sağlam
İSLAMİYETİN TEMELLERİ NASIL ATILDI!?
23.03.2023 1197 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Hz. Ayşe Sendromu
20.12.2022 871 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Saff Suresi Meal-Tefsiri
20.12.2022 824 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Mürselat Suresi Meal-Tefsiri
30.12.2022 808 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Hadid Suresi: 57. Sure 29 Ayettir
30.12.2022 789 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Sıdk ve Kizb, Mesih ve Deccal Kavramları
23.09.2023 776 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Allah'ın Nefsi
13.01.2023 774 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Dücane Cündioğlu’na Cevap-2 veya Allah’ı Tam Tanımak
23.09.2023 770 Okunma
Bahaeddin Sağlam
ÂDEM VE EVRİM
24.12.2022 762 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Âdem ve İsa Mukayesesi
24.12.2022 751 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Risale-i Nur’un Beş Temel Amacı
22.04.2023 748 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Âdem ve Havva Hakikati
24.12.2022 733 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Allah’ın Sonsuz Varlığı ve İnsan Özgürlüğü
23.01.2023 733 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Varlık ve Allah’a Dair
13.01.2023 732 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Deizme Cevap Olarak Şehit ve Şahit Farkı
6.01.2023 696 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Sanat ve Kültür Mahiyetleri ve Etimolojileri
6.01.2023 695 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Varlık, Bilinç ve Sorumluluk
7.10.2023 695 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Bediüzzaman’da Nedensellik Problemi
22.09.2023 694 Okunma
Bahaeddin Sağlam
To Join or Not to Join the EU
7.10.2023 692 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İnsanlığın Şerefini Kurtarmak İçin
9.04.2023 687 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Ahlak Kelimesinin Reel Anlamı ve Etimolojisi
22.04.2023 667 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Deprem, Kıyamet ve Diriliş
8.03.2023 666 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Arketip Ne Demektir?
8.03.2023 655 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İmtihanı Kazanma veya Kaybetme
23.09.2023 654 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İnsanlığın Şerefini Kurtarmak İçin
22.09.2023 649 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Kitab-ı Mukaddes’te Hikmet Kavramı 2
1.02.2023 646 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Kur’an’ın Kolaylığı Derin İlmi Bir Gerçekliktir
8.03.2023 640 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Winning or Losing the Spiritual Test
23.09.2023 638 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İnsan Nedir?
22.09.2023 637 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Erken Doğmuş Fakat İnsanlık İçin Gerekli Bir Proje
3.02.2024 633 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Ne Kadar Allah’ı Tanıyoruz?
22.04.2023 621 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Kitab-ı Mukaddes’te Hikmet Kavramı 1
1.02.2023 621 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Netanyahu Amalek Deyince Neyi Kastetti?
5.11.2023 614 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Dücane Cündioğlu ve Akıl
23.09.2023 610 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Karşılaştırmalı Eski Ontoloji ile Çağımızdaki Ontoloji
22.09.2023 608 Okunma
Bahaeddin Sağlam
AB’ye Üye Olmak veya Olmamak (Türk Kardeşlerime Çağrı)
23.09.2023 606 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İslam Bilim Tarihinden Bir Anekdot
23.03.2023 601 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Varlık, Diyalektik, İmtihan ve Savaşlar
23.09.2023 587 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Oruç ile İlgili Beş Kavram
17.03.2024 586 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Türk Kardeşlerimle Bir Hasbihal (Durum Değerlendirmesi)
23.09.2023 584 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Değişim ve Gerçek İslam Söylemi
14.12.2023 573 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Allah, Ruh ve Bilinçdışı
23.09.2023 550 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Filistin İçin Üç Reçete
29.12.2023 525 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Din Kaygısı mı, Siyasi Çıkar Kavgası mı?
5.02.2024 512 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Çağımızda Şiddet ve Şiddet Felsefesi
14.12.2023 510 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Kibir ve Gurur
29.12.2023 485 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Ateist Kardeşlerime Bir Çağrı
10.01.2024 469 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Prof. Dr. Celal Şengör’den Beş Tespit
29.12.2023 459 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Yahudilerin Özgeçmişi ve İsrail Devleti
26.01.2024 454 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Three Prescriptions for Palestine
29.12.2023 453 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İnsanlık Gerçeği
24.11.2024 438 Okunma
Bahaeddin Sağlam
A Call to My Atheist Brothers and Sisters
14.01.2024 385 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Yol ve Yolsuzluk
3.11.2024 218 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Cevher Kelimesinin Etimolojisi
19.10.2024 215 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Yusuf’un Rüyası
19.10.2024 212 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Acemi Doktor Prof. Dr. Mustafa Öztürk
19.10.2024 192 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İnsanları Yanıltanlar
29.10.2024 160 Okunma


© 2024 - Akevler