Bahaeddin Sağlam
Allah'ın Nefsi
13.01.2023
723 Okunma, 0 Yorum

 Allah’ın Nefsi

(Rahmet Demek Olan Müşahhas Varlığı)

Bizim asrımızın müthiş gelişmelerine rağmen insanların manevi zayıflığı ve gerileyişinin en birinci sebebi bilgi kirliliğidir. Bu kirlenmenin en birinci sonucu olarak bazı insanlar tam maddeci ve dünyacı oluyor; bazıları saf soyutu, manayı ve uhreviliği seçiyor. İnsanların çoğunluğu ise, ortada durup ne yapacaklarını bilmiyorlar. Çünkü orta direğin ilim kaynakları olan, aşırı materyalizm ile aşırı zühdü dengelemeleri gereken mevcud dinî ve ilmî kurumlar, dini de ilmi de kabul edilmeyecek şekilde gerçeklikten ve hakikatten o kadar kopuk ve absürt olarak anlatıyorlar ki; eğer insanlık büyük bir felaket veya kıyametle yüz yüze gelirse bunların yüzündendir diyebiliriz.

Böyle bir felaketin önlenmesinin en birinci çaresi, din ve ilim adamlarının soyut ve somut, madde ve mana, dünya ve ahiret aynıdırlar; sonsuz bir gerçekliğin iki farklı yüzüdürler diyebilmeleridir. Eğer insanlığın bu iki ana damarı birlik ve tevhid demek olan bu canlılığı elde edebilirse insanlık yeniden yeryüzünün varisi ve meşru yöneticisi olur; dünyanın ömrü uzar. Böyle bir bahar için burada beş ayetin kısa tefsirini ve çağımızın büyük müfessiri Bediüzzaman’dan beş anahtar kavramı açıklayacağız. Fakat önce herkesin her zaman kullandığı iki noktayı özet olarak bilmemiz gerekir; şöyle ki:

Bütün aydın dindarlar, kutsal kitaplarından öğrendikleri üzere Allah’ın doksan dokuz ismini tanımakla beraber potansiyel olarak Allah’ın sonsuz isimlerinin olabileceğini biliyorlar. Çünkü Allah, sonsuz kudret ve yetkinlikte olup, soyut bir varlık olarak sonsuz şekillerde, sonsuz varlıklar olarak tecelli eder, somutlaşır.

Evet, isim görünen ve belirlenen nokta demektir. İsimler denilen bu sonsuz tecellilerle birlikte Allah’ın iki temel özelliğinin ifadesi olan iki özel ismi var: Allah ve Rahman. Demek eğer biz sonsuz varlığın bu iki temel niteliğini bilirsek, diğer bütün nokta özellikli tecellileri yani diğer isimleri biliriz. Literatürde bu iki temel özellik, Celal ve Cemal diye ifade ediliyor. Diğer bütün isimler, bu iki kökten dallanıyorlar, diye biliniyor.

Sakın Sonsuz Varlığın bu iki nitelik üzere karpuz gibi ikiye bölündüğünü sanmayın. Çünkü celal içinde cemal var. Cemal içinde celal var. Ayrıca varlık ve hayatta saf soyut olmadığı gibi saf somut da yoktur. Hatta sonsuz soyut varlığın özel ismi olan ve hiçbir diyalektik yapı ve tecelliyi çağrıştırmayan; dolayısıyla sonsuz soyut güzelliğin ve ebediyetin ifadesi olan Allah kelimesi için Lafza-i Celal denilir. Buna mukabil yaradılış, nimet, rahmet ve cemalin adı olan Rahman yaradılıştaki diyalektik sürecin sıcaklığından dolayı; cehennemi anlatan ayetlerin öznesi ve mef’ulü olmuştur. Şöyle ki:

 

Rahmaniyet Süreci

Bütün zıtları geliştirmek için çalıştıran Rabbine (Rububiyetine) and olsun! (Yokluğu, kaçışı, inanmamayı tercih eden) o kâfirleri ve (yokluğun adı olan) şeytanları toplayacağız. Sonra onları cehenneme dayayacağız. (Ki; o yokluk kirlerini temizleyelim.) Sonra her gruptan, Rahmana (Allah’ın diyalektik düzenine) karşı hangilerinin daha azgın olduğunu ortaya çıkaracağız. Biz hangilerinin o cehenneme dayatmaya daha layık olduğunu biliriz. Evet, sizden hiç kimse yoktur ki; mutlaka o cehennemden geçiyor, olmasın. Hepinizin bu evrensel Cehennemden geçmesi, Rabbinin terbiye edici isminin kesin olarak gerektirdiği ve asla firesi olmayan kat’i bir hüküm ve kanundur. Sonra biz, kendi özünü zulüm ve dengesizlikten koruyanları kurtarırız. Ve zalimleri ise orada diz çökmüş olarak bırakırız. (19/68-72)

Bunun yanında Zariyat, 47-51. ayetleri bizi şöyle uyarıyor:

Göğü değişik güç ve enerjilerle inşa ettik. Biz güçlüyüz ve genişleticiyiz. Buna mukabil yeri de bir döşek gibi sermişiz. Orayı hayat için ne güzel bir beşik yapmışız.

Ve belki mesaj alırsınız diye her şeyi çift yaratmışız. İşte eğer bu diyalektik yapıdan sıkılırsanız; soyut olan Allah’a doğru firar edin! Fakat saf soyuta gitmek eğer tek taraflı ise azaptır. Ben İslam ve bütünlük peygamberi olarak sizi böyle bir şeye karşı uyarıyorum. Ve sakın bu sonsuz soyut İlahla beraber maddi somut yapıları başka bir tanrı olarak görmeyin. Böyle bir görüş ve şirk tam bir cehennem olur; Ben İslam Peygamberi olarak sizi böyle bir cehenneme karşı uyarıyorum.

[Bakın bu son iki ayet içinde aynı cümle eğer tekrar edilmişse, demek bu tekrarın bir manası vardır. Çünkü Kur’an matematiksel bir üsluba sahiptir. İçinde hiç fazla kelime yoktur. Evet, Kur’an açıkça saf soyutçuluk da saf somutçuluk da azaptır, diyor. Bütün zıtları tevhid potasında eriten Kur’an, bizi sırat-ı müstakime yani orta yola çağırıyor; o iki azaptan dolayı bizi uyarıyor.]

Bildiğim kadarıyla İslam Tarihinde ilk olarak Allah’ın saf soyut varlık demek olduğunu İbn Arabî anlamıştır. Buna rağmen Rahman isminin somut varlık boyutunun ismi olduğunu tam görememiştir. Varlık soyut boyutuyla çok sıkıştı; onun için, somut olarak yaratmaya geçti; işte bu somut kâinat, o soyut boyutun bir nefes almasıdır. Nitekim hadiste ‘Yaradılış Rahmanın nefesidir’ denilmiş, diyor. Evet yaratmanın Kur’an’daki izahı ve ismi Rahmettir.

Bu kardeşiniz, Kur’an’ın Rahman ismini çok mucizevî bir şekilde kullanmasından anladı ki; insanlar bu hadisi yanlış okumuştur. Rahman ismindeki mucizeliği görememiştir. Hadisin bu ikinci okuyuşa göre manası şöyledir: Yaradılış ve kâinat, Allah’ın somut görüntüsü demek olan Rahmanın nefsidir; yani kendisidir. Nitekim İbn Arabî kendisi de Fususta nefesürrahman Allah’ın nefsidir, diyor. Evet, Allah’ın nefsinden ve rahmaniyetinden söz eden beş ayet bize bu hadisi böyle okumamızı ve böyle anlamamızı emrediyor. Zaten arada bir fetha (hareke) farkı var. İşte o beş ayet:

1) Al-i İmran, 28 ve 30. Bu iki ayet özet olarak bize der ki:

Müminleri bırakıp dinsizleri dost edinmeyin. Kim böyle bir şey yaparsa o, sonsuzluk ve maneviyat demek olan Allah’tan hiçbir şeye sahip değildir. Çünkü Allah sonsuz olduğu kadar; somutlaşır da. O somutlaştığında her şey görünür hale gelir.

Bu somutlaşma dünyada olmazsa da ahirette olacaktır. Çünkü her şey oraya gider. Evet, Allah sizi kendisinin somut tecellisi olan nefsinden sakındırıyor. (3/28)

Bir gün gelir, kim iyi veya kötü ne yapmışsa onu önünde hazır olarak görür; kaçmak ister. Fakat heyhat! İşte Allah sizi kendisinin somut yansıması olan nefsinden sakındırıyor. Çünkü bu nefiste imtihan ve diyalektik yapı fırını var. Fakat burada eğer kişiler, Allah’tan yani o sonsuz soyut ve manevi boyuttan alakasını ve bağını kesmemişse, Allah o kullara ekstradan şefkat eder. (3/30)

Evet, imtihan ve diyalektik yapı sıcaktır, zordur; fakat onun sonucunda başarı ve kazanç demek olan rahmet ortaya çıkıyor. Nitekim 14. Lem’a Bu sonsuz uzayı varlık çiçekleriyle şenlendiren rahmettir, diyor. İşte bu gerçeği dile getiren Enam Suresi 12. ayet:

2) Vahiy diliyle de ki: Göklerdeki (metafizik âlemdeki) ve yerdeki (fizik âlemdeki) her kişilik[1] ve benlik kimindir? Sen yine vahiy diliyle de ki: Bütün benlikler Allah’ın kullarıdırlar. Allah kendi somut yansıması olan nefsine yasa olarak rahmeti yazmıştır. O bu somut boyutun gerçekleşmesi için sizi ahirette toplayacaktır. Ahiret, somut yaradılış kadar bir gerçekliktir. Fakat nefislerini zayi edenler; kesinlikle inanmayacaktır. Çünkü iman, diyalektik ve somut yapıyı ve bunun gereği olan imtihan edilmeyi gerektiriyor. Bunlar ise, bu ikili sermayelerini israf etmişlerdir.

Nefis Kelimesinin Etimolojisi

Nefis kök olarak kan demektir. Kan bedenin birçok temel maddesini ve hayat fonksiyonlarını taşıdığından ve kan boşalınca insan öldüğünden insanın kanı ruhudur, diye algılanmıştır. Bu ilişkiden dolayı insanın öz varlığı demek olan kendisi ve ruhu manasında nefis ontolojik ve ilmî bir deyim olarak kullanılmıştır. Bu temel özellikle beraber insan nefes almadan yaşayamadığından ruhlanma ve canlanma manasında oksijen alışverişine de nefes denilmiştir.

Kur’an ruh kelimesini soyut melek, vahiy ve ilim manasında kullanır. İnsanın ruhu, bilinci ve canlılığı için ise, nefis kelimesini kullanır. Bu fark ile beraber insanın bilinçaltı ve biyolojik fonksiyonları irade dinlemeden insanı kötülüklere yönlendirdiğinden; ayrıca ruhun somut bir biçimi olan nefis, insanın benliğini ve kişiliğini temsil ettiğinden ve genellikle benlik dar ve bencil düşünüp yanlış yaptığından, Kur’an’da nefis birçok sefer kınanmıştır.

Dilin bu ontolojik ve semantik özelliğinde dolayı Allah, kendi somut ehadiyet tecellilerine nefsim diyor. Evet, nefis özgün bir kavram olduğundan başta İsa ve vahiy olmak üzere Allah’ın ehadiyet tecellilerini anlatan Meryem suresi, bütün Kur’an’da 57 (19×3) adet geçen Rahman isminden 16’sını kullanıyor; Allah’ın somut tecelli boyutuna dikkati çekiyor. Nefis kelimesinin sayısal değerinin 190 olması, 19. Sure olan Meryem suresine bir remizdir.

İslam madde-mana, ruh-nefis farkını kabul etmediğinden İslam’da nefsi öldürmek yoktur; sadece belli programlar dâhilinde onu arındırmak vardır.

3) Birçok makale ve kitabımızda gösterdiğimiz gibi; Musa toplumun devlet, hukuk ve sosyal somut yapılarını temsil ederken; Harun, velayet ve maneviyatı temsil ediyor. Bu bilgi ile Taha suresinin 41. ayetini okursanız şu manayı görürsünüz:

Ey Musa, belli bir plan ve kader üzere geldin. Seni nefsim (somut varlığımın görünmesi) için özene özene işleyerek seçtim.

4) Allah’ın somut tecellisi olan bu varlıklar Rahmanın evladıdır, dediler. Bu çok iğrenç bir iddiadır. Böyle bir iddia, fizik ve metafizik âlemlere zarar verdiği gibi, dağ gibi belli benliklere sahip nesnelere de zarar verir. Çünkü Allah’ın Rahmaniyet tecellisi o kadar sonsuzdur ki; evlat edinmek ona asla yakışmaz. Çünkü evlad, sınırlılık ve acizlik ifadesidir. Ve göklerdeki (metafizik âlemlerdeki) ve yerdeki (fizik âlemdeki) bütün benlikler ona kul ve bağlıdırlar. Allah hepsini belli sayılarla kendine bağlı dosyacıklar olarak yaratmıştır. Onlar onun ilminde sayılıdırlar.

Hepsi de kıyamet günü ona hesap verecekler. Fakat Rahman olan Allah, iman edip yararlı işler yapan kulları için kendisiyle onlar arasında kutsal aşk demek olan vedudiyet bağını kuracaktır. (19/87-96)

5) İnsanlık tarih boyunca zirvelere çıkmaya çalışmıştır. Orta Çağ Felsefesi bu zirveyi Allah’a benzemek diye tarif etmiş; materyalist felsefe tabiata egemenlik diye insanın önüne hedef koymuştur. Budizm ve İsevilik gibi manevi mistik akımlar bu Miraç noktasını, zirve-i hiçi, saf-soyut zirve diye yaşatmışlar. İslam ise orta yolda gitmek demek olan sırat-ı müstakim üzere normal ve fıtrî gelişmeyi insana yaşatıyor. Baştan sona kadar konusu, İsra ve Miraç yani yükseliş olan 17. sure, 111 ayetiyle bize bu yolun ilkelerini anlatıyor ve son iki ayetiyle de bu noktayı mucizevî bir şekilde gösteriyor; şöyle ki:

Vahiy diliyle de ki: İster Allah’ı soyut bilerek ona dua edin; ister somut bilerek ona dua edin; onunla görüşün. Nasıl dua edip görüşürseniz görüşün; fakat bilin ki; Onun bütün nokta belirlemeleri (isimleri) güzeldir. Somutluk ve soyutluk Onun sadece iki güzel niteliğidir. Ey Muhammed, sen bu orta yolda git, namaz ve görevlerini ne çok açık ne de çok gizlice yap. Bu ikisi arasında bir yol tutun. (17/110)

Sakın bu diyalektik yapıdan dolayı bu somut boyutu Allah’ın evladı veya Onun ortağı olduğunu sanma. Bütün yücelik ve kemalata sahip olan Allah evlad edinmez. İdare ve mülkiyette Onun ortağı olmaz. O asla başkasının yardımına muhtaç değildir. Kendine bazılarını yakın eder; fakat bu yakınlık ihtiyaçtan değildir. Onu daima yüce, yetkin ve aşkın bil. (17/111)

Neden somut varlık var? Ve neden Ahiret dahi cismani olacak, gibi bir soruya Bediüzzaman şöyle beş kelime ile cevap veriyor:

1. Allah’ın isimlerinin en kapsamlı aynası cismaniyettir.

İbn Arabî cismanî somut yapılar direkt olarak Allah’ın isimleridir, diyor. Fakat Bediüzzaman, isimleri bir nevi potansiyel yetkinlik diye görüyor. Maddî ve cismanî yapıları İlahî yetkinliğin yansıması olarak kabul ediyor.

Evet, cismaniyette başta kudret olmak üzere diğer bütün isimler bulunduğundan cismaniyet en kapsamlı ayna ve tecelligah oluyor. Fakat soyut ilimde her zaman diğer bütün yetkinlikler bulunamayabilir; potansiyel olarak bulunsa da gözle görünmezler.]

2. Kâinatın yaradılışındaki ilahî gayeler, en zengin ve faal olarak ikili yapıyı gerektiren cismaniyette gerçekleşiyor. Cismaniyet yaradılıştaki bu İlahî amaçların odak noktasıdır.

3. İlahî ikram ve nimetlerin en bol çeşidleri ve en çok renkleri yine cismaniyettedir.

4. Yaradılışın birinci amacı olan şükür tohumları yine cismaniyettedir. Çünkü maddi yapının birçok ihtiyacı oluyor. Her ihtiyacın görülmesi için de bir dua oluyor; sonuçta şükür ve memnuniyet gerçekleşiyor.

5. Maneviyat, ruhaniyat ve ğayb âlemlerinin çekirdekleri ve dosyacıkları yine cismaniyette filizleniyorlar. Adeta bir tek mana ve ruh, maddiyatla ve cismaniyetle sayısız denilebilecek kadar kopyalanıyor ve çoğalıyor.

İşte bunun için Kur’an, rahmaniyeti ulûhiyet ile eşit görüyor. Somut yaradılış her çeşidiyle ve her olayıyla nimet ve rahmet olduğundan Allah kendi nefsi üzerine istisnasız bir yasa olarak rahmeti yazmıştır diyor. Evet, bütün kadim büyük mütefekkirler, Vücud hayr-ı mahzdır (varlık saf iyilik ve güzelliktir) demişler. Evet, sırat-ı müstakim denilen denge demek varlık demektir, sağlık demek hayat demektir. Denge bilinç ve şuur demektir.

14. Lem’ada şöyle önemli ve özet bir bilgi var: Bütün kâinat ehadiyet tecellisidir. Başta Ekoloji olmak üzere yeryüzü de bir ehadiyet tecellisidir. İnsan yoğun ve odak bir şekilde ehadiyet tecellisidir. Bu manayı ifade için hadiste, Allah insanı Rahman suretinde yaratmıştır, deniliyor. Evet, kâinatta özellikle yeryüzünde sayısız bilinç ve duygu katmanları var. İnsan ise bütün varlığın bir hulasası olduğundan onda bu Rahmanî duygu ve hisler daha yoğun olarak mevcuttur. Yoksa sonsuz ve soyut olarak Allah’ın şekli ve sureti olmaz.

 

Bahaeddin Sağlam



[1] Yani sınırlı benler, sonsuz olan Allah’ın ortağı değillerdir.

 






Çok Okunan Makaleler
Bahaeddin Sağlam
İSLAMİYETİN TEMELLERİ NASIL ATILDI!?
23.03.2023 1144 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Hz. Ayşe Sendromu
20.12.2022 819 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Saff Suresi Meal-Tefsiri
20.12.2022 771 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Mürselat Suresi Meal-Tefsiri
30.12.2022 747 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Sıdk ve Kizb, Mesih ve Deccal Kavramları
23.09.2023 724 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Allah'ın Nefsi
13.01.2023 723 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Hadid Suresi: 57. Sure 29 Ayettir
30.12.2022 719 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Dücane Cündioğlu’na Cevap-2 veya Allah’ı Tam Tanımak
23.09.2023 709 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Risale-i Nur’un Beş Temel Amacı
22.04.2023 699 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Âdem ve İsa Mukayesesi
24.12.2022 696 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Varlık ve Allah’a Dair
13.01.2023 683 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Âdem ve Havva Hakikati
24.12.2022 682 Okunma
Bahaeddin Sağlam
ÂDEM VE EVRİM
24.12.2022 680 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Allah’ın Sonsuz Varlığı ve İnsan Özgürlüğü
23.01.2023 657 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Sanat ve Kültür Mahiyetleri ve Etimolojileri
6.01.2023 646 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Deizme Cevap Olarak Şehit ve Şahit Farkı
6.01.2023 644 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Varlık, Bilinç ve Sorumluluk
7.10.2023 644 Okunma
Bahaeddin Sağlam
To Join or Not to Join the EU
7.10.2023 640 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Bediüzzaman’da Nedensellik Problemi
22.09.2023 636 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İnsanlığın Şerefini Kurtarmak İçin
9.04.2023 631 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Deprem, Kıyamet ve Diriliş
8.03.2023 615 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Ahlak Kelimesinin Reel Anlamı ve Etimolojisi
22.04.2023 606 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Arketip Ne Demektir?
8.03.2023 605 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İmtihanı Kazanma veya Kaybetme
23.09.2023 598 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İnsanlığın Şerefini Kurtarmak İçin
22.09.2023 596 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Kitab-ı Mukaddes’te Hikmet Kavramı 2
1.02.2023 594 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Kur’an’ın Kolaylığı Derin İlmi Bir Gerçekliktir
8.03.2023 589 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İnsan Nedir?
22.09.2023 585 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Winning or Losing the Spiritual Test
23.09.2023 584 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Kitab-ı Mukaddes’te Hikmet Kavramı 1
1.02.2023 567 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Erken Doğmuş Fakat İnsanlık İçin Gerekli Bir Proje
3.02.2024 566 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Netanyahu Amalek Deyince Neyi Kastetti?
5.11.2023 559 Okunma
Bahaeddin Sağlam
AB’ye Üye Olmak veya Olmamak (Türk Kardeşlerime Çağrı)
23.09.2023 557 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Karşılaştırmalı Eski Ontoloji ile Çağımızdaki Ontoloji
22.09.2023 556 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Ne Kadar Allah’ı Tanıyoruz?
22.04.2023 553 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İslam Bilim Tarihinden Bir Anekdot
23.03.2023 549 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Dücane Cündioğlu ve Akıl
23.09.2023 545 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Varlık, Diyalektik, İmtihan ve Savaşlar
23.09.2023 537 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Türk Kardeşlerimle Bir Hasbihal (Durum Değerlendirmesi)
23.09.2023 529 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Oruç ile İlgili Beş Kavram
17.03.2024 529 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Allah, Ruh ve Bilinçdışı
23.09.2023 498 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Değişim ve Gerçek İslam Söylemi
14.12.2023 485 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Filistin İçin Üç Reçete
29.12.2023 470 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Çağımızda Şiddet ve Şiddet Felsefesi
14.12.2023 456 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Din Kaygısı mı, Siyasi Çıkar Kavgası mı?
5.02.2024 453 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Kibir ve Gurur
29.12.2023 431 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Ateist Kardeşlerime Bir Çağrı
10.01.2024 410 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Prof. Dr. Celal Şengör’den Beş Tespit
29.12.2023 403 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Three Prescriptions for Palestine
29.12.2023 398 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Yahudilerin Özgeçmişi ve İsrail Devleti
26.01.2024 392 Okunma
Bahaeddin Sağlam
A Call to My Atheist Brothers and Sisters
14.01.2024 333 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Yol ve Yolsuzluk
3.11.2024 140 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Acemi Doktor Prof. Dr. Mustafa Öztürk
19.10.2024 113 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Yusuf’un Rüyası
19.10.2024 105 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Cevher Kelimesinin Etimolojisi
19.10.2024 105 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İnsanları Yanıltanlar
29.10.2024 78 Okunma


© 2024 - Akevler