Deprem, Kıyamet ve Diriliş
Bu başlığı 6 Şubat 2023’te gerçekleşen iki büyük deprem münasebetiyle atmadım. Yaklaşık iki senedir anlamaya çalıştığım ama bir türlü altından kalkamadığım bir zincirleme konudur, bu başlık. Evet, ben düzenli bir Biyoloji ve Fizik eğitimini almadım. Fakat elli yıldır, dil ve değişik fenler üzerine merak salıyorum. 11 yaşımdan beri bütün aşkım ilme yönelik olmuştur. Bu birikim ile Gılgamış destanından Tevrat’a kadar, oradan Kur’an ve İncil’e kadar binlerce ayeti ve kavramı deşifre ettim. Otuz yıldır kabul de gördü. Adeta metin analizinde ihtisas yapmış gibi oldum.
Birçok meselede Kur’an’a başvurduğum gibi bu meselede de Kur’an’a başvurdum. Birçok sure ve 500 yüz küsur ayeti tefsir ettim; Diriliş Haktır ismiyle yayınladım. Fakat iki noktada işi çözemedim: Diriliş ve kıyametin göz açıp kapamak kadar bir sürede olacağını bildiren Nahl, 77. ayet. Ve insanların dağınık olarak bir deprem sonucu yerden dışarı çıkacaklarını anlatan Zilzal Suresi… Diriliş konusunda beş kuvvetli Risale yazan ve çağımızda tefsir konusunda tam yetkin kabul edilen Bediüzzaman’a başvurdum. O da Nahl, 77. ayetin tefsirini göz açıp kapamak olarak vurguluyordu. (10. Sözün Ekleri) Zilzal Suresini de kıyametle ilgili değil de insanoğlundan daha eski olan, milyonlar senedir devam eden dünyadaki depremlerle ilişkilendiriyordu, 14. Sözün Zeylinde. Bu tefsir bilgisi, benim başta ışık hızı, Termodinamik yasaları ve adeta hadsiz kâinat genişliği hakkındaki bilgime uymadı. Kur’an’ın o iki konu ile ilgili nazm-ı maani denilen bağlamına bakayım, ne diyor, dedim. Baktım; yarım saat bir mütalaadan sonra mesele açıldı. Fakat bu iki metin parçasının analizine geçmeden önce Kur’an’ın mana kapasitesi ve bilimlerin tarihi hakkında iki nokta yazmak gerekiyor. Şöyle ki:
Birinci Nokta: Hadisçiler hariç başta Kelamcılar ve Usulcüler olmak üzere bütün İslam alimleri, her şeyin Kur’an’da var olduğunu ve ihtiyaç üzere bilimlerin gelişmesiyle beraber o gizli bilgilerin ortaya çıktığını kabul ediyorlar. Bediüzzaman’ın tabiri ile zaman geliştikçe Kur’an gençleşiyor, diyorlar. Diyeceksiniz: Bediüzzaman da bu zamanın önemli bir alimidir, neden senin aşağıda analiz edeceğin bu manaları o göremedi? Ben de derim ki: Onun zamanında bugünkü halleriyle Astronomi, Fizik, Yazılım hakikati ve gerçek bir yazılım olan DNA ve beyin, özellikle Allah’ın özel yönetmesi demek olan ve Kur’an’da emir diye geçen tektonik tabakaların çarpışması sonucu olan depremin bilimsel yönü bilinmiyordu. Onun için o göremedi. Yoksa Bediüzzaman, İbn Sina ve Fahreddin-i Razi gibiler benden yüzlerce kat daha zekidirler. Evet Kur’an’ın önemli tefsircileri olan Usul uleması, ayetlerin bağlamından ziyade kelime seçimleri üzerinde daha çok durmuşlar. Kur’an’ın anlaşılmasının en birinci kaynağı olan ayetler ve cümleler arası bağlamları hiç dikkate almamışlardır.
Ayrıca Ontolojik konuları tamamen ihmal edip sadece ahkam noktalarına bakmışlardır. Halbuki nazm-ı maani dediğimiz ayetlerin bağlamını, edebiyat ve bilimi esas alan Zemahşeri, Fahreddin-i Razi ve Bediüzzaman, o bilimler ve bağlamlardan külliyatlar çıkardılar. Bediüzzaman az önce değindiğimiz bilim tarihi ve evrim gerçeği hakkında ta 1911’de şöyle yazmıştır:
İkinci Nokta: Geçmiş zamanda teorik olan bir şey gelecek zamanda bedihi olabilir. Şöyle: Gerçekten biliniyor ki: Kâinatta gelişme meyli var. O meyil ve eğilim ile alemde evrim kanunu var. İnsan ise alemin meyvesi ve bir parçası olduğundan onda dahi o gelişme eğiliminden bir kalkınma meyli vardır. Bu gelişme meyli ise bütün düşünceler ve bilimlerden beslenerek gelişir. Düşünce ve bilimler ise, altyapının gelişmesiyle orantılı olarak gelişirler. Evet bilimler varlığın sırtında saklı olan teknoloji tohumlarını aşılayabileceği bir zemine döker. O tohumlar ise tedrici deneylerle büyür ve gelişir…… Dolayısıyla bugünün bir ilkokul çocuğu, İbn Sina’dan daha çok bilgiye sahip olabiliyor. (Muhakemat, 2. Mukaddime)
KIYAMETLE İLGİLİ BİRİNCİ PASAJ: NAHL, 73-79
Evvela: 16/77. ayet kıyamet işi, göz açıp kapamak kadar veya daha kısa bir zamanda olur, demiyor. Kıyamet idaresi, gözü açıp kapamak gibidir veya bu temsilden de gerçeğe daha yakındır, diyor. Dikkatimizi gözün ve beynin yazılımı olmak üzere sayısız gerçeklere çeviriyor. Şimdi bu ayetin tam manasını görmek için içinde geçtiği yedi ayetlik pasajın tefsirine bakalım:
“İnsanlar öyle şeylere tapıyorlar ki ne fizikte ne de metafizikte (ne yerde ne de göklerde) rızık olarak hiçbir şeye sahip değiller. O nesnelerin hiçbir rızka güçleri de yetmez.” (16/73)
Bu ayet rızkın soyut ve somut kaynaklarını ve beslenme zincirini ve bunun bedenlerde değerlendirilmesini haber vermekle âdeta sonsuz bir yazılımı gösterir. Kıyamet ve diriliş işinin nasıl olduğunu uzun bir belgeselle herkesin gözüne gösterir.
“Artık Allah için örnekler vermeyin. Çünkü Allah’ın bilgisi (ve bu bilginin somut hali olan Yazılımı) sonsuzdur. Sizin bilginiz ise onun yanında hiç hükmündedir: (O her şeyi bilirken siz bilmezsiniz.) (16/ 74)
Evet bugün bilim ve teknoloji özellikle DNA gösterdi ki bir şeyi yaratmak için sonsuz bir bilgi ve onun somut hali olan yazılım lazımdır. Dolayısıyla misaller ancak sınırlı insan halleri için verilir. Sonsuzun misali olmaz. Misal onu sınırlandırır. Bu ise Kur’an’ın deyimi ile müşrikçe bir yaklaşımdır. Dolayısıyla Kur’an Allah’a misal getirmeyin ayetinden sonra sadece insan misalleri üzerinden onu anlatmaya çalışır. Şöyle ki:
“Allah köle ve hiçbir gücü olmayan bir kulu misal veriyor: O kul ile kendisine güzel bir rızık verdiğimiz ve açık-gizli harcama yapan biri hiçbir olur mu? Bütün yetkinlik, kemalat ve sonsuzluk Allah’ındır. Fakat çokları bilmiyorlardır.” (16/75)
Bu ayetten çıkan beş nükte: 1) Allah’ın sonsuz olduğu ve dolayısıyla başta diriliş olmak üzere nimetlerinin sonsuz olduğu vurgulanıyor. 2) İnsanların bu sonsuzluğu anlayabileceği vurgulanıyor. Fakat başta mülkiyet kavramını bilmeyen veya beceremeyen köleler olmak üzere insanların çoğunun bu sonsuzluğu idrak etmediği vurgulanıyor. 3) Kölelik gibi durumların suçu Allah’ta değil de insanların beynini çalıştırmadıklarından dolayı olduğu vurgulanıyor. 4) Sonsuzluğu, mülkiyeti bilen kölelerin mutlaka azat edilmesi gerektiği anlatılıyor. 5) Diriliş ve kıyametin, kainattaki evrimin özellikle biyolojik evrimin ve özellikle insan evriminin, sonsuzluğu, ibadet ve sevap gibi değerleri anlamanın bir sonucu olduğunu ispat ediyor.
“Ve Allah bir misal daha veriyor: Dilsiz ve hiçbir şeye gücü yetmeyen, akrabasına yük olan ve nereye yönlendirilse hiçbir kazanç getirmeyen biri ile denge ve adaleti emreden ve her şeyde orta yolu tutturan (Sırat-ı Müstakim üzere olan) biri bir olur mu?” (16/76)
Bu 76.ayet (19*4) diyor ki:
Evet Allah diyalektik sistemle sonsuz bereketler yaratıyor. Evet, hayatın membaı olan DNA ve beyin dengelerden ibarettir, sağlık dengeden ibarettir, bahar dengeden ibarettir vesaire her şey dengedir. Evet Allah artıları ve eksileri dengeleyerek başta kâinat olmak üzere sayısız varlıkları yaratıyor. Bu 76. ayette sırat-ı müstakimi inanan, akıllı birine sıfat yapmış, başka yerde ise, Allah bizzat bu deyimi kendisine sıfat yapıyor: De ki: Rabbim Sırat-ı Müstakim üzeredir. (Hud, 56). Nitekim İslam dininin son din olmasının esprisi de bu zıtlar arası dengeleme ve barıştırmadır. Onun için kâinattaki dengeyi tam anladığımızda varlığı da dirilişi de tam anlarız.
“Bu diyalektik yazılımın bir yönü de fizik ve metafiziktir: Gökler ve yerdir. Dolayısıyla her nevi gizli bilgi Allah’a mahsustur. Ve kıyamet işi göz açıp kapama gibidir veya gerçeğe daha yakındır.” Eğer dense: Sadece bilgi ve yazılım yetmez. Güç ve kudret de lazım? Ayet son cümlesiyle buna cevap veriyor:
“Allah bilgi ve yazılım olduğu gibi aynı zamanda her şeyde kendisini yaşayan güç ve kudrettir.” (16/77) Mesela hem yazılımı hem gücü her ikisini beraber bu ayette görebilirsiniz:
“Allah sizi ana karınlarından çıkarıyor. Başta siz hiçbir şey bilmezsiniz. Yani size işitme, görme ve değişik soyut duyular kılıyor. Ki Allah’ın sonsuz sisteminden memnun kalasınız. (16/78)
“Görmediler mi? Kuşların atmosferde boyun eğdiklerini. Onları havada ancak Allah tutuyor. Bunda inanan bir millet için çok belgeler var.” (16/79)
Burada ayet yani mucize denilen şeyler aslında doğal yapı ve yasalardır. Ama iman gözü o doğal yasa ve yapıları birer mucize olarak görüyor. Şöyle ki: Gözün görmesi, kuşların evrimi, hepsinin ekolojik sisteme uyumu, atmosferin harika yapısı, kuşların aerodinamik bir ilahi yasa ile havada uzun bir dönem kalabilmesi vurgulanıyor. Gerçek imanın bu doğal yasaları birer mucize olarak görmek olduğunu söylüyor. Ve en sonunda kuşlar sürüngenlikten uçuşa geçtikleri gibi müminlerin de iman ve soyutlama sayesinde dirilişte uçuşa geçeceklerini birçok sahih rivayet haber veriyor, diye hatırlatıyor. Bu yedi ayetlik pasaja Lokman suresinden daha bilimsel iki ayetlik bir katkı:
“Evet bütün varlık geçmişiyle geleceğiyle, fiziğiyle metafiziğiyle bir yazılımdır: her şey ilahi bir kelimedir (Bir dosyadır). Öyle ki bütün ağaçlar kalem olsa büyük deniz ve ilave yedi deniz daha mürekkep olsa Allah’ın o sonsuz kelime ve dosyaları bitmez. Muhakkak Allah Azizdir: Yani sonsuzdur. Ama belli amaçlar için bazen sonlu şeyler de yaratıyor, yani Hakimdir. (31/27)
“Dolayısıyla hepinizin yaratılışı ve dirilişi ancak bir tek nefis kadar kuvvet ister. (Evet Allah’ın kudreti dediğimiz sonsuz bir enerji var. Haliyle az çok O’nun için bir oluyor.) Allah ilim irade: yazılım içeren bu enerji olduğu gibi aynı zamanda işitir ve görür. (Yani komut alır ve verir.) Dolayısıyla az çok onun için birdir. (31/28)
Önemli Bir Hatırlatma: Eski kelamcılar bilimsel bir kozmogoniye sahip olmadıkları için Allah’ı kâinatın dışında mahiyeti meçhul sınırlı bir varlık olarak algılamışlardır. Bir de buna bilgi, güç, işitme, irade, görme, hayat ve kelam gibi yedi sınırlayıcı sıfat takmışlardır. Mutezile bu sıfatlar Allah’ın özgün varlığıyla birdir, deyince Ehl-i Sünnet önce bunlar Allah’tan ayrıdırlar, dedi. Fakat çoklu ezeliler problemi ortaya çıkınca ne birdirler ne de ayrıdırlar, dediler. Allah’ın öz varlığının sonsuzluğu değil de bu sıfatların sonsuzluğunu iddia ettiler. Allah her yerdedir, değil de ilmiyle ve kudretiyle her yerdedir, dediler.
Fakat bu izahlar Kur’an’a aykırıdır. Kur’an Allah’ı sınırlandırıcı her söylem için müşrikçe vasıflandırmadır, diye insanları uyarıyor. Onlara soyut ve somut varlığıyla her yerde olan sonsuz bir Allah’ı anlatıyor. Allah’ın varlığı için ilim diyor. Diğer bin bir somut uzantısına da sıfat değil de isimler diyor. İsim ile isim sahibini bir görüyor. İsim somutlaşan varlık boyutu demektir. Evet Kur’an, Soyuta bakan Allah ile somuta bakan Rahman birdir, bütün güzel isimler O’nundur, diyor. (17/110) Onun için biz bu ayetleri Ontoloji bilimine uygun olarak Allah hem güçtür hem görmedir hem işitmedir. Yani kozmogoni içinde her türlü interaktif işe sahiptir, diyoruz. (Allah’ın Sonsuzluğu ve İnsanın Özgürlüğü makalemize bakınız.)
Evet her şey bir dosya ve yazılımdır. Dosyalar içinde sonsuz olan sadece Allah’tır. Allah’ın, iyi bilinmesi gereken ve maalesef herkes yanlışlıkla kahredici diye anladığı önemli bir ismi de Vahid’ül-Kahhardır. Yani yazılım sonucu sonsuz birlik sahibi olduğu için güç kullanarak hepsini bir düzen içinde yönetiyor. Evet yokluk diye bir şey yoktur, Varlık yazılım tarzında iç içe dosyalar olarak gittikçe gelişiyor, bilimsel dil ile evrim geçiriyor. Nitekim Tekvir suresi gibi birçok pasaj, dirilişin ani değil de uzun bir döneme yayıldığını bildiriyor. Evet kâinatın şimdiki sisteminde görüyoruz: Bir sinek ile trilyonlarca sineğin yaratılması ve diriltilmesi birdir. Fakat her yaratma gibi o da belli bir süreç istiyor. Dolayısıyla süreçsiz hiçbir yaratma yoktur, diyebiliriz.
KIYAMETLE İLGİLİ İKİNCİ PASAJ: ZİLZAL SURESİ: 1-8
Önce Beş Not:
1- Zilzal kelimesi, etimolojik olarak dehşetli toprak kayması demektir. Deprem demek değildir.
Depremin Kur’an’daki ismi ise, racfedir. (7/91 ve 155) Racfe titreme demektir. Bu 99. Surede Zilzal kelimesi bütün dünyaya nisbet ediliyor; bütün yer kürenin toprağının içindeki mağma ve madenlerden ayrışması manasında kullanılıyor. Dünyadaki milyonlarca yıldır devam eden depremler ile alakalı değildir.
2- Uzayda bazı gezegenlerin başka meteor ve gezegenlerin çarpması sonucu toz duman olduğunu gözlemliyoruz. Dünyamız da bu şekilde Güneş etrafındaki yörüngesinde toz duman olacağı; bizimle Mars arası eski bir gezegen gibi olacağı mümkündür. Bediüzzaman bu şekilde dünyanın bütün yörüngesinin haşir meydanı olacağını 10. Mektupta yazmış. Çünkü bütün insanlar küremize sığmaz.
3- Dünya sorumluluk ve sınav yeri olduğu için Allah ahiret ile ilgili net bilgi vermiyor. Al-i İmran suresinde vurgulandığı gibi bu imtihan hikmetine aykırı olur. Dolayısıyla insanların diriliş sonucu dışarı çıkmalarını bilimsel olarak anlamıyoruz. Nitekim İbn Sina, Diriliş akıl ölçeklerinde bir iş değil, demiştir.
4- İlk fizik değişimi anlatan birinci ve ikinci ayetlerin harflerinin toplamı 38’dir. (19*2) Bu da Kur’an’ın sonsuzda bir ihtimal olan 19 mucizesini ve Kur’an’daki yazılımı hatırlatıp, bunun olağanüstü bir olay olacağını bildiriyor. Kitabımızda gösterdiğimiz gibi, 19 sayısı, zirve kişiler ve olaylara bakar.
5- Birinci ayetin sayısal değeri 2288’dir. Bu da belli bir tarihi bildirir. Hadisçe kıyamet vaktini bildiren Kur’an’daki kesik harflerin sayısına yakındır. İkinci ayet de 2880 ediyor. Kıyamet sürecini hatırlatıyor.
Şimdi Surenin tefsir ve mealine geçebiliriz.
1. Ayet: Yer bütünüyle sarsıldığında. 2. Ayet: Ve yer ağırlıklarını dışarı çıkardığında. 3. Ayet: Ve insan ne oluyor ona dediğinde. 4. Ayet: O gün yer haberlerini anlatacaktır. 5. Ayet: Seni vahiylerle terbiye eden Rabbinin ona vahiy gönderdiğini… 6. Ayet: O gün yaptıkları onlara gösterilsin, diye insanlar dağınık olarak dışarı çıkacaklar. 7. Ayet: Artık kim zerre ağırlığında iyilik işlemişse onu görecektir. 8. Ayet: Kim de zerre ağırlığında kötülük işlemişse onu görecektir.
Burada bizi aşan izahlar var; fakat sekiz ayetin beş nüktesini yazmadan geçemeyeceğiz. Şöyle ki:
1) Burada Allah’ın yere vahiy göndermesi, ondaki yazılım ve diyalektik süreci tetiklemesi demektir. Nitekim peygamberlere gelen vahiyler de böyle bir tetiklemedir.
2) Hz. Muhammed bu sözleri işitirken aynı zamanda bu sahneleri de somut olarak görüyor.
Onun için İbn Arabi, İbn Sina ve İbn Rüşd vahiy peygamberlerin muhayyilesidir, diyorlar.
Yoksa o alem ne göz görmüş ne kulak işitmiş ne de kimsenin aklına gelmiştir.
3) 7. ayet de 8. ayet de 23’er harftirler. Toplam 46 ederek her şeyin 46 kromozomda yazılı olduğunu bildiriyor. Hayır ve şerrin eşit olduğunu Allah’ın zulmetmediğini bildirir.
4) Hz. Muhammed’in 23 yıllık Peygamberliğinin iyi ve kötü sonuçlarını aynen gördüğünü bildirir. Böylelikle hak yerini bulmuş olur.
5) O gün insanlar dağınık olarak dışarı çıkarlar, cümlesi 19 harftir. Ki kendilerine gösterilsin, kelimesi de 246 ediyor. Yine belli şifrelere işaret var.
28.02.2023
Bahaeddin Sağlam