Diyanet’in gerçekleştirdiği zirveler ve son zirve-3
Zirvenin öneminin anlaşılması için kırk kadar ülkeden yüz kişiyi çokça aşan (125 kişi) Müslüman dini lider ve âlimin İstanbul’a gelmiş olduğunu bir kere daha hatırlatmış olayım...
Bu bölgenin İslâm âleminin nüfus olarak üçte ikisinin yaşadığı bir coğrafya olduğunu da hatırlatmam gerekiyor. Bazı ülkeleri bir kere daha hatırlayalım: Hindistan, Pakistan, Afganistan, Bangladeş gibi İslâm’ın kadim medeniyet havzalarından Endonezya, Malezya, Singapur, Brunei gibi bölgenin nispeten müreffeh Müslüman toplumlarının temsilcilerinin yaşadığı ülkeler... Çin, Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Kore’den gelen Müslüman kardeşlerimiz… Yüzyıllardır bölgede varoluş mücadelesi veren Arakanlı kardeşlerimiz... Myanmar’dan Filipinler’e, Patani’den Doğu Timor’a, Hong Kong’dan Nepal’e, Sri Lanka’ya, Kamboçya’ya, Maldivler’e, Vietnam’a kadar bütün bu bölgelerde yaşayan Müslüman kardeşlerimizin temsilcileri ile beş gün boyunca bir araya gelme imkânımız oldu...
Evet, bundan önceki yazımın sonunda ‘devamı var’ demiştim; Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in ‘I. Asya-Pasifik Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi’ndeki konuşmasında bence önemli olan kısımları aktarmaya devam ediyorum...
‘İslâm’ın ilk medeniyet havzaları Hicaz, Irak ve Şam diyarı ise son yıllarda şiddetin ve savaşların gölgesinde tahrip edildi. Anadolu İslâm medeniyetinin önemli bir parçası olan Balkanlar aynı şekilde yeniden ayağa kalkmayı bekliyor. Asya Pasifik Müslümanlarının, Hint Alt Kıtası, Malay ve Pasifik Dünyası Müslümanlarının, bütün bunların farkında olduğu muhakkaktır. Kardeşlerine yardımcı olmalıdır. Bunu da ancak ilim, hikmet ve marifeti, barış ve merhameti, adalet ve meşvereti yeniden ayağa kaldırarak başarabilir. Bizim dünyalarımızda ortaya çıkan İslâm’ın hakikatini tekeline alan, kendisi gibi inanmayanlarını tekfir eden, ahlak ve hukuk tanımayan kirli savaşları cihat olarak telakki eden yanlış din anlayışları, Pasifik Asya’nın dingin Müslümanlarına bulaşmamalıdır. Bunun için din eğitimini, âlim yetiştirme düzenini, din hizmetlerini ve dinî kaynakları tahkim etmelidir. Bugün İslam’ın evlatlarının kimi uç yorumlara dayalı din anlayışları bir yandan şiddeti, öte yandan İslam korkusunu ve karşıtlığını beslemektedir...
‘Yeri gelmişken kısaca birlik olgusu üzerinde durmama müsaade ediniz. Bugün hem yakın hem uzak dostlar olarak, ümmetin birer parçası olarak birliğimizi, bütünlüğümüzü sağlamanın gayreti ve çabası içinde olmak durumundayız. / Sevincimizi, hüznümüzü; darlığımızı, bolluğumuzu, maddi olarak bir arada olamasak da döndüğümüz aynı kıblenin hürmetine, okuduğumuz Kur’an hürmetine paylaşmanın derdinde olmalıyız. Bu paylaşmamızı birer ümmet eri olarak birbirimize karşı sergilediğimiz gibi, henüz Müslüman olmamış, ancak Müslüman olmayı fıtraten bekleyen milyonlarca hatta milyarlarca kardeşlerimize karşı da sergilemenin bir sorumluluk ve bir vecibe olduğunun farkında olmalıyız...
‘Geçmişte atalarımız Batı’dan Doğu’ya, hem kara yoluyla hem de deniz yoluyla ulaşarak ümmet olgusunun yeşermesine, canlanmasına vesile oldular. Bu anlamda, Doğu Afrika-Arabistan sahillerinden Basra Körfezine, Batı Hindistan’a, Sri Lanka’ya, Bengal’e, Patani’ye, Sumatra’ya, Malaya’ya, Cava’ya, Mindanao’ya ve ötelerine ümmet idealiyle ulaşırken; öte yandan karadan Anadolu’dan Orta Asya’dan Kuzey Hindistan’a oradan Bangladeş’e ve de Çin’e ve Japonya’ya kadar ulaşarak yüzyıllarca süren bir etkileşime imkân sağladılar. Bu etkileşim sayesindedir ki, düşüncelerimiz, duygularımız bir olmuş, bütünleşmiş, dünyaya örnek olmuşuz. İlmimizle, kültürümüzle, mimarimizle, ticaretimizle, denizciliğimizle, sanatımızla başka dünyaları kendimize hayran bırakmışız. Sizler İslâm kültür ve medeniyetinin olmazsa olmaz coğrafyalarından birinin mensuplarısınız...’
(Daha çarpıcı değerlendirmeler gelecek son yazıda.)