Bombalar patlarken gömleği hatırla(t)mak…
Önce AFGANİSTAN… Sonra IRAK VE SURİYE taraflarından…
Yoksa… Önce BOSNA VE KOSOVA taraflarından mı demeliydim…
Yani BALKANLARDAKİ artık iyice parçalanmış ülkelerden de diyebilirdim…
Merak etmeyin, AZERBAYCAN (ve Ermenistan), GÜRCİSTAN ve KAFKASLARDAKİ diğer bölge ülkelerini unutmadığım gibi; MEKKE’de HAC günlerinde yüzlerce Müslümanın ölümüne sebebiyet veren son musibetleri de unutmadım; bu konularda bu köşede yazılar da yazdım… İsimlerini saydığım bu ülke ve bölgelerden çıkıp ASYA, AFRİKA, AVRUPA kıtalarına da uzanabiliriz; özellikle de EGE VE AKDENİZ’de boğulan mültecilere kadar uzanabiliriz; bu kıtalardaki perişan pek çok ÜLKELERE uzanabiliriz…
Tekrar başa dönüp ismini andığım ülke insanlarının hemen yanıbaşınızdaki evlerde, sokaklarda, mahallelerde, şehirlerde de yaşadığını görürsünüz… Mesela SURİYELİLER ve diğerleri sizin oralarda da vardır… Ya da benim gibi bir taraftan Balkan kökenliyseniz ve yakın akrabalarınız ordaysa; diğer taraftan Avrupa, Asya ve Afrika ülkelerindeki birçok ülkeden yakın dostlarınız varsa… Dünyanın her tarafındaki bu musibetleri daima ve her an yanıbaşınızdaymış gibi hisseder ve hep oralarda yaşayanlar için bir şeyler yapmak, yapabilmek derdinde olursunuz; o insanları gördükçe veya haberlerini duydukça…
Meseleye şöyle de bakabiliriz…
Siz, “savaş” başta olmak üzere her türlü “musibetlerden” muzdarip olan bu insanların dertleriyle ilgilenmeseniz bile; bir müddet sonra “o savaş, o musibetler ve o insanlar” sizinle ilgilenmeye başlar, hemen yanıbaşınızda peydah oluverirler; artık görmemezlik, duymamazlık, konuşmamazlık edemezsiniz… Dert artık sadece onların değil hepimizin derdi.
Ankara’daki bombalar ve patlamalar bize bunları da düşündürmeli…
DÜŞÜNMEYE başlayabildiysek, o zaman hep birlikte ÇARE VE ÇÖZÜMLERE de odaklanabiliriz demektir. Ama çare ve çözümlerden önce sağlam ve sağlıklı tespit ve teşhis merhalesini de geçiştiremeyiz. Önce TEŞHİS, sonra TEDAVİ; aksi halde sonuca varamayız.
Buraya kadar ne demek istediğim ve meramım anlaşıldıysa, başka bir merhaleye geçebiliriz ve bu merhaleye geçtiğimizde de ERBAKAN HOCAMIZI anmamak olmaz.
REFAH PARTİSİ GENEL BAŞKANI NECMETTİN ERBAKAN NE DİYORDU?
“Şimdi ikinci bir önemli nokta, Refah Partisi iktidara gelecek, ADİL DÜZEN kurulacak. Sorun ne? Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı olacak, KANLI MI OLACAK, KANSIZ MI OLACAK?.. Bu kelimeleri kullanmak bile istemiyorum ama BUNLARIN TERÖRİZMİ karşısında herkes gerçeği açıkça görsün diye bu kelimeleri kullanma mecburiyeti duyuyorum. Türkiye’nin şu anda bir şeye karar vermesi lazım…”
Erbakan Hoca sözlerinin devamında “Refah Partisi ADİL DÜZEN getirecek…” demişti. Erbakan ile yaptığımız “tespit ve teşhis” çalışmalarından sonra “tek çare ve çözüm” olarak ortaya çıkan neydi; “ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN”.
Kendisi o meşhur ve de veciz konuşmasında bunu açıkça ortaya koymuştu...
Bu çare ve çözümü o gün duymayan ve bugün bilmeyen var mı?..
Yok!
Erbakan ve Millî Görüş’ün, dolayısıyla “ADİL DÜZEN”in önü 28 Şubat ile kesildi!
Daha sonra aynı gelenekten gelenlerin yola çıkarken söyledikleri ilk söz neydi?
“Biz Millî Görüş gömleğini çıkardık!.. (“ADİL DÜZEN”in lafı bile yok!)”
“MİLLÎ GÖRÜŞ” yok, “ADİL DÜZEN” yoksa; geriye ne kaldı?!.
Geriye işte bugünkü çok vahim durum ve acı manzara kaldı...
Gömleği hatırlayıp yeniden giyme vakti gelmedi mi?!.