Seçime kadar AYG(*) uyarılarına devam-3
İstiklâl Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı’nın devamında “ırkıma yok izmihlal” der. Akif aslında baba tarafından Arnavut, anne tarafından Özbek asıllıdır. Önceki yazımda Safahat’ından yaptığım alıntıda “Evet ben ki Arnavudum, işte perişan yurdum” diyerek bunu dile getirir. Onun kavmiyetçiliğe bakışını anlatan mısraları şöyle:
Hani milliyetin İslâm idi... Kavmiyet de ne!
Sımsıkı sarılıp dursaydın a milliyetine.
“Arnavutluk” ne demek, var mı şeriatta yeri?
Küfr olur başka değil, kavmini sürmek ileri.
Arab’ın Türk’e, Laz’ın Çerkes’e yahut Kürd’e;
Acem’in Çinli’ye rüchanı mı varmış? Nerde.
Müslümanlıkta “anasır” mı olurmuş? Ne gezer!
Fikr-i Kavmiyeti tel’in ediyor Peygamber.
En büyük düşmanıdır ruh-ı nebi tefrikanın
Adı batsın onu İslâma sokan kaltabanın!..
Mehmet Akif bunları yüz yıl önce söyleyip yazmış, biz de yarım yüzyıldan beri söyleyip yazıyoruz ama bu söylenip yazılanlara karşı “kör-sağır-dilsiz” olanlara anlatmak ne mümkün. Evet, söylendiği üzere, yazıldığı üzere, tekrar tekrar söylenip yazıldığı ve görülüp de bilindiği üzere, Türkiye’de “SORUNLARIN TEŞHİSİ” diye bir sorun yoktur!.. Bırakınız diğerlerini, “gömlek çıkaran bizimkiler” bile Erbakan Hocamızdan binlerce defa ana sorunlarla ilgili “TEŞHİS VE TEDAVİ” reçetelerini dinlemişlerdir... Demek ki dinlemişler ama “summun-bukmun-umyun” rollerine devam etmişler; hâlen de devam ediyorlar!..
“KÜRT” dediler, “KÜRTLER” dediler, “KÜRT SORUNU” dediler ve en son “ÇÖZÜM SÜRECİ” dediler; dediler de dediler… Gel gelelim daha en baştan “TEŞHİS” yanlış olunca, onun ardından gelen sözde “TEDAVİ” veya “ÇÖZÜM” reçeteleri de olmuyor, olamıyor... Süreçlerin en başından en sonuna hep tökezliyorlar... Aynı netlik ancak aksi bir memnuniyetle söylemeliyiz ki; bu arkadaşlar “kriz yönetme ve çözüm üretme” işini bilmiyorlar... Daha yolun başında MİLLÎ GÖRÜŞ gömleklerini çıkarmış olduklarından, “ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN, ADİL KUR’AN DÜZENİ” çözümlerine karşı “kör-sağır-dilsiz” davranışlarını maalesef inatla sürdürmeye devam ediyorlar…
Sorun sadece çözümsüzlükle bitmiyor, bugünlerde hatırlattığım üzere, “Asıl Yapılması Gerekenler”(*) çözüm önerilerimiz inatla görmezden geliniyor… Mesela, bugün “SURİYELİLER SORUNU” üzerinde duralım, “TEŞHİS ve TEDAVİ” önerileri sunalım:
-Can derdinde olan bu insanlara hiçbir hesap yapılmadan kapılar açıldı. Eyvallah dedik ve sorduk: BU İNSANLAR GELİYOR AMA NEREDE KALACAKLAR?!.
-Savaş devam ettikçe kayıtlı-kayıtsız girişler oldu. Buna da eyvallah dedik ama biraz tedirgin olduk: SAYILARI ARTIYOR, BUNLAR NASIL YAŞAYACAKLAR?!.
-Zaman geçiyor, savaş bitmiyordu ama mülteciler artıyordu... Yetkililer ve ilgililer “teşhis ve tedavi” önerilerimize kulak vermeyince; KİME GİTSEK, BİLEMEDİK?!.
-Ülkede kiralar arttı, ucuz işçi davasından işsizlik ve haksız rekabet oluştu, salgınlar başladı, çevre kirliliği, görüntü kirliliği derken, artık iyice öfkelendik… Ve en başından beri “Asıl Yapılması Gerekeni”(*) söyledik: Bunları “SIĞINMACI/MÜLTECİ” değil “MUHACİR/VATANDAŞ” olarak alın. Boşalan köylere yerleşsinler, köyler yeniden iskân olsun, tarım canlansın, kalıcı ev ve iş bulsun, Türkiye büyüsün... Sadece bu köşeden yazdıklarım bile yeterlidir ama bu ÇÖZÜM ÖNERİLERİ neden duyulmuyor, ey yetkililer?!.
KURBAN BAYRAMI HERKESE MÜBAREK OLSUN…