Kuran’da Nisa suresi 23. ayetinde nikâhlanmanın haram olduğu kimseleri sayarken iki kadını da haramlar arasında sayar:
- أُمَّهَاتُكُمُ اللَّاتِي أَرْضَعْنَكُمْ: Sizi emziren sizin anneleriniz
- أَخَوَاتُكُمْ مِنَ الرَّضَاعَةِ: Emzirmeden dolayı kız kardeşleriniz
Burada çok önemli iki durum vardır:
- Bizi emziren nasıl bizim annemiz olmaktadır?
- Bizi emzirenin çocukları nasıl emzirmeden dolayı bizim kardeşimiz olmaktadır?
Bugüne kadar biz bunu bilmiyorduk. Ama Kuran’a inandığımız için kardeş olduğumuzu doğrudan kabul ediyorduk. “Emzirme ile kardeş olunmaz”, “böyle saçma şey mi olur” şeklindeki sözlere kulak asmıyorduk. Diyorduk ki “Kuran diyorsa doğrudur, bizim bilgimiz eksiktir.”
Bugün ilim yine Kuran’ın bir mucizesini ispat etmiştir.
Anne sütünde 1970’li yıllarda tıpkı retrovirüslere (AIDS virüsünün ailesi) benzeyen bir yapı bulundu. Bu yapıya mikroveziküller denildi ama tam olarak ne işe yaradığı saptanamadı. Hatta o yıllarda meme kanseri ile ilişkili olabileceği düşünüldü ancak bir ilişki saptanamadı.
Birkaç yıl önce bu mikroveziküllerin ne işe yaradığı saptandı.
Anne meme epitel hücreleri süt yağ globulleri (Milk Fat Globul=MFG) adı verilen bir yapıyı oluşturur ve sütün içine verir. Bu globullerin içinden ve doğrudan meme epitel hücrelerinin içinden bahis konusu olan mikroveziküller salgılanır. Bu mikroveziküllerin en önemli özelliği içinde aynı retrovirüslerde bulunan revers transkriptaz adlı enzimi ve şablon olarak kullanılacak olan mRNA’yı barındırmalarıdır. Yani virüse benzeyen bu mikroveziküller tıpkı retrovirüsler gibi davranan bir yapıdır.
Peki, bu mikroveziküller ne yapmaktadır? Anne sütü içinde bebeğin midesine gitmektedir. Mide son derece asidiktir. Ancak bu mikroveziküller o kadar dayanıklıdır ki bu mide asidinde parçalanmamaktadırlar. Eğer parçalansalardı içindeki mRNA ve revers transkriptaz enzimi (bir proteindir) alt parçalara ayrılacak ve kana bu alt parçalar geçecekti. Böylece bu mikroveziküllerin bir fonksiyonu olmayacaktı. Oysa bu mikroveziküller midede parçalanmadan bağırsağa kadar gelmektedirler. Bu mikroveziküllerin büyüklüğü 55 nm kadardır. 60 nm’den küçük olduğu için bağırsaklardan kana caveolar endositoz adı verilen bir yolla geçmektedir. Bu yol belli büyüklükten küçük olan yapıların geçmesine müsaade eden bir yoldur. Burayı geçtikten sonra bebeğin hedef hücrelerine yine caveolar endositoz yolu ile geçmekte ve içindeki mRNA ve revers transkriptaz enzimini endoplazmik retikulma vermekte ve buradan da hücre çekirdeğine gitmektedir. Revers transkriptaz enzimi DNA’da yer açmakta ve DNA’nın her iki zincirine anne sütünden gelen mRNA’yı şablon olarak kullanarak yeni geni yazmaktadır. Bu mikroveziküllere süt transkriptomu denmektedir.
Böylece anne sütü ile bebeğin genleri değişmekte, sütünü emdiği annesinden üreme dışında genler almaktadır.
Bu genler yaklaşık olarak 14.000 tanedir ve bunlar aktif genlerdir. Yani emziren kadın, emzirdiği çocuk doğurmadığı bir çocuk olsa bile yumurtası yoluyla değil, sütü yoluyla genlerini o çocuğa vermektedir. Daha da ilginci bebeğe babadan gelen genler de sütannenin genleri ile değişmektedir. Yani emziren anne gerçekten anne olmaktadır. Hem de tam ayette dediği gibi: “sizi emziren sizin anneleriniz”. Aynı zamanda bu annenin çocukları da gerçekten kardeş olmaktadırlar. Onlar annelerinden genleri yumurta yoluyla ve/veya emzirme yoluyla almakta, süt çocuk ise emzirme yoluyla almaktadır. Tam da ayet buna işaret etmektedir: “emzirmeden dolayı kız kardeşleriniz”.
Bunun neticesinde çok önemli bir durum ortaya çıkmış olmaktadır: Sizi emzirenler ister sizi doğuranlar olsun isterse doğurmayanlar olsun, sizin gerçekten genetik annenizdir. Sizi emzirenin hem emzirdikleri hem de doğurdukları sizin gerçekten genetik kardeşlerinizdir.
Diğer önemli bir nokta da Bakara 233 ayetinde mevcuttur:
الْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ أَوْلَادَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ
Doğuranlar veledlerini iki tam havl emzirirler.
Burada beklenen, emzirme bu kadar önemliyken ayetin emir sıygasıyla gelmesiydi. Yani “doğuranlar veledlerini iki tam yıl emzirsinler”
لِتُرْضِعِ الْوَالِدَاتُ أَوْلَادَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ
şeklinde gelmesini beklerdik. Oysa ayet emir değil haber şeklinde gelmekte. Yani “emzirirler” demektedir. Niçin emir şeklinde gelmemektedir?
Bunu bir örnekle açıklayalım. Bir kadın metabolik hastalık taşıyıcısı ve bunun farkında değil. Bir çocuk doğurdu ve doğan çocukta metabolik hastalık tanısı kondu. İşte burada ayetin neden emir sıygasıyla gelmediği anlaşılmaktadır. Bu çocuk metabolik açıdan sağlıklı genlere sahip bir kadın tarafından emzirilirse hasta genlerin yerine sütannenin sağlam genleri geçeceğinden bebeğin metabolik hastalığı tedavi edilmiş olacaktır.
Diğer bir nokta da cümlenin isim cümlesi şeklinde gelmesidir. Yani aslında beklenen ayetin fiil cümlesi şeklinde
تُرْضِعُ الْوَالِدَاتُ أَوْلَادَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ
gelmesidir. Ancak isim cümlesinde gelmesinin de bir amacı vardır. Normalde fiil cümlesinde fâil olacak olan müsnedün ileyh isim cümlesinde mübteda yapılırsa bunun iki temel amacı vardır: tahsis ve te’kîd. Burada da emzirme yalnızca bir kadına tahsis edilmiştir. Bu nedenle isim cümlesi gelmiştir. Hem anne hem de sütanne emzirirse sürekli bebeğe ikisinin de genleri yazılmaya çalışılacaktır. Hücreler arasındaki denge bozulacaktır.
Sütanne kavramının ne kadar önemli olduğunu anlamış bulunuyoruz. Günümüzde batılıların ilahi metinlere değer vermeyerek, kendilerini Allah’tan akıllı sanarak kuzenlerle bile evlenmeyi haram etmişken, süt bankaları kurup da kardeşleri ile evlendiklerinin farkına varmayacak kadar saçmaladıklarını da görmüş bulunuyoruz. Daha da komiği ellerinin altında Kuran varken batılıları tanrı sanan yöneticilerimizin eğer ciddi kamuoyu tepkisi olmasaydı tıpkı onlar gibi süt bankaları kuracak olmalarına neredeyse ramak kalmasıdır.
Bilimsel kaynak:
Irmak et al. Theoretical Biology and Medical Modelling 2012, 9:20
http://www.tbiomed.com/content/9/1/20