- Sağlık ve sağlıklı üretim mi, ne olduğu belli olmayan ucuzluk mu?
- Kış ortasında yaz sebzesi domates biber patlıcan mı, kış sebzesi mi?
- Kendi üretimimiz mi, nasıl üretildiği belli olmayan ithal üretim mi?
- Kooperatifleşerek üretim/tüketim mi, diğer üretimler/tüketimler mi?
Bu soru(n)lar cevabı ve çözümü bu köşede yüzlerce defa yazıldı; yazmaya devam…
Malum olduğu üzere, çözülemeyen ve kartopu misali büyüyen sorunlarımız var...
Sığır yani et ithal sorunumuz var; bir zamanlar hayvan ihraç eden ülkemizde!
Bizzat kendim, doksanlı yıllarda, Doğu Anadolu’nun tamamında, o zamanki Refah Partisi Bölge Müfettişimiz ile birlikte, dörder beşer bin koyun-keçi yani küçükbaş hayvanı Gaziantep’te toplayıp Mersin’den ihraç ederdik… Nerden nereye geldik?
- Birkaç yılda tarım ve hayvancılıkta ne hale geldik?!.
- Sonra soğan-sarımsak sorunu, patates problemi peydahlandı!
- Şimdi de kışın ortasında domates biber patlıcan problemiyle boğuşuyoruz!
Nerede?
Bir zamanlar tarım ve hayvancılıkta kendine yeten yedi ülkeden biri Türkiye’de!
Bunu nasıl başardık?
Bence, “Millî Görüş” gömleğini çıkarmakla ve “Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen” düzenlemelerini yani çare ve çözümleri ile hiç ilgilenmemekle başardık…
Sabahtan beri bu konuları yazan onlarca yazarın yazdıklarına bakıyorum… Her biri kendi açısından, kendi penceresinden bakıp sadece teşhis ve tenkit yazıyor… Tamam, tespit-tenkit-teşhisler yapılıyor ve yazılıyor; peki, TEDAVİ reçetesi yok mu?
Benim ulaşıp okuduklarımda maalesef tedavi reçetesi yok; hangi konuda var ki!
Sadece, geçen ay 18 Ocak Cuma akşamı, Akit TV’deki “Başka Açıdan” programında birkaç saat birlikte olduğum Yeni Akit yazarı Kenan Alpay, konuya farklı bakabilip önemli uyarılar yapmış. Yazarın bugün (12.02.2019) yazdıklarına kalan yerimiz miktarınca bakalım: “Petrole, doğalgaza, elektriğe ve bu bağlamda üretim ve lojistikten başlayıp vergiden kiraya, personel giderine değin hemen her şeyin pahalandığı bir ülkede ‘domates, biber, patlıcan terörü’nden bahsetmek anlaşılabilir bir şey değil. (…) Bugünlerde tanzim satış noktaları önünde oluşan kuyrukları ‘emekli ve dar gelirlilere büyük müjde, pahalılıktan kurtuluş yolu, kabzımalla mücadelede çağ atlama’ vs. mahiyetinde tekrar tekrar dönen kanallar yakın bir zaman içinde toplumun alaylı tavrıyla muhatap olacaklar ama asıl öfke bu palyatif çözümü halkın önüne koyan siyasete olacaktır elbette. / Aşırı pahalı sebze-meyve fiyatlarıyla mücadele için oluşturulan tanzim satış noktalarının temizlik malzemesi ve bakliyat ürünleriyle de halka hizmet edeceği yönünde beyanlar işin rengini epeyce değiştiriyor farkında olmadan. Mesela pahalı elektrik ve petrol ürünleri için de tanzim satış noktaları kurulup kurulmayacağı merak edilirse, hükümet ne cevap verecek? Mesela pahalı sağlık ve ulaşım hizmetleri için de tanzim satış noktalarına benzer çözümlerin neden uygulamaya sokulmadığı sorulursa hükümet nasıl bir izahat getirecek? Oldukça yüksek vergiler veren ve büyük riskler alan, kira ödeyen ve personel giderleriyle baş etmek için kırk türlü süreçle baş etmeye çalışan esnafı devlet imkânlarıyla hizaya çekmek bir seçenek elbette. Ama bu seçenek ne kadar adil, ne kadar sürdürülebilir ve daha önemlisi enflasyonla, işsizlikle, pahalılıkla mücadelede ne düzeyde sonuç alıcı olur? / Halleri ve çarşı pazarı doğru ve etkili bir biçimde denetlemek yerine devletleştirme politikası seçimlerden sonra devam eder mi, hep birlikte göreceğiz. Ancak imar-iskân yasalarını dahi uygularken bin bir türlü sıkıntıyla malul belediyelere bir de sebze-meyve, bakliyat ve temizlik ürünü satışı görevi yüklemek ne akıl kârı ne de etkin bir çözüm yöntemi olarak görünüyor. Tabii sıradan bir vatandaş olarak bizim devlet aklının göremediğini görebilmemiz, hikmet-i hükümete akıl erdirebilmemiz de pek mümkün olmuyor haliyle (diyelim yine de). Tanzim satış noktaları siyaset açısından taktik bir hamle mi, stratejik bir plan mı, pek yakında belli olur. Gerilimli de olsa bekleyip göreceğiz.” Tedavi “Adil Düzen”de…