Nadirattan olsa da, bizim gibi uyarıcı yazılar yazan hepten yok değil; var ama çok az.
İbrahim Kahveci işte bu çok ama çok nadir yazarlardan biri; kendisine teşekkürler…
“Bu günleri çok ararız” demiş, bugünkü yazı başlığında (Karar, 05.11.2018).
Önce yazısının en sonundaki uyarılarına bakalım: “Artık dengelenme dönemi adı altında güya dinleniyoruz. İyi ama zaten çalışmadık ki, dinlenelim. / Kafamızı kaldırıp yeni bir ekonomi anlayışı oluşturmamız gerekiyor. Yeni fikirler, yeni ufuklar açmamız gerekiyor. Ülkemiz adına yatırım yapmadan, büyümeden, işsizler ordusunu artırarak geçilecek bir dönemde asla değiliz. / Yarını düşündüğümüzde bugün kaçan fırsatların ne kadar önemli olduğunu anlayabiliyoruz. Ülke olarak yüzde 2-3 büyüme oranları bizi önümüzdeki yıllarda yaşlı ve fakir bir toplum olmaya itiyor. / Ya çalışarak kazanacağız / Ya da denge adı altında yaşlanıp fakir kalacağız. / Alternatif oluşturmazsak yarınımız için kaçan fırsatları çocuklarımıza, torunlarımıza nasıl anlatacağız bilemiyorum. Bilen varsa lütfen anlatsın.”
Önceki Pazar günü, üstadımızın başkanlığında toplantı halindeyken, haftalardan beri gelmesi beklenen, bizce önemli bir AK Partili, aniden teşrif etti… Üstadımız soracağı soruları sordu, o da cevaplarını verdi… Sonra her birimizden görüş istendi… Herkes olumsuzlukları ve olması gerekenleri söyledi… Sıralamada sonlardaydım; sıram geldiğinde, “Millî Görüş ve Adil Düzen” merkezli olarak söyleyeceklerimi söyledim, evlat ve torun sahibi biri olarak onları bile borçlandırdığımızı ve geleceğimize, gelecek nesillerimize “ihanet” (Tayyip Başkan’ın da itiraf ettiği üzere) içinde olduğumuzu ifade ettim… Söz sırası son bir-iki kişiye geldiğinde o AK Partili arkadaşımız dayanamadı ve kalkıp gitti! Hâlbuki özellikle benden sonra görüş beyan eden arkadaşımız “çok önemli çözüm önerileri” de beyan edeceğini ve ısrarla dinlemesini rica etmesine rağmen dinlemeyip gitti! (İçeri girer girmez, o arkadaşımıza Recep Tayyip Erdoğan, Numan Kurtulmuş, Hayati Yazıcı, Mustafa Ataş ve İsmet Uçma’ya üstadımızın talebini yüz yüze ve bizzat ilettiğimi söyledim; hâlâ geriye dönüş olmadığını da hatırlattım…)
Canlı canlı var olduğumuz meclislerde bizi dinlemeyenler ve/ya dinleseler bile anlamamak için çaba sarf edenler acaba nadirattan da olsa bu “yazılı” uyarıları okuyorlar mı?!
Okusalar bile, bize herhangi bir dönüş yapmadıklarına göre, biz onlara diyoruz ki; bu ‘summun-bukmunumyun’ tavrınız ya da vurdumduymazlığınız daha ne kadar devam edecek?!.
Neyse…
İbrahim Kahveci’nin yazısının en başına dönelim: “Yeni ekonomi programı bir dengelenme üzerine kuruldu. Programa göre yaklaşık 3 yıla yakın bir süre potansiyel büyümenin gerisinde kalacağız. / Gerçi program küçülme öngörmüyor ama piyasa verileri ciddi bir küçülme işareti veriyor. Kısaca dengelenme adı altında üç kayıp yılımız olacak. / Daha az tüketeceğiz, / daha çok işsiz kalacağız, / daha az büyüyeceğiz ya da küçüleceğiz. / Bunları hangi dönemde yaşıyoruz? Yani devresel dönemlere baktığımızda neredeyiz ve ne yapıyoruz? Kısaca bakalım: …” Yazılanların tamamını okumanızı tavsiye ederim…
Bugünkü günlük okumalarımda, bizim yıllardan beri yapmakta olduğumuz uyarıların bir benzerine daha rastladım. Yeniçağ’dan Kenan Akın, bugünkü (05 Kasım) “İran’dan sonra Türkiye mi namlunun ucunda?” başlıklı yazısının en başında diyor ki: “ABD’nin hedef listesinde Suriye, İran, Yemen ve Türkiye’nin bulunduğu artık açık açık görünüyor…”
Bu kadar aktarmayla iktifa ediyorum; anlayana sivrisinek saz, anlamayana…
Bugünkü üçüncü yazarımız Millî Gazete’den Adnan Öksüz ve onun “İşte Mehmet Görmez’in yeni yeri” başlıklı yazısı. Yazının en başında şu bilgi var: “Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan ayrıldıktan sonra Prof. Dr. Mehmet Görmez’in yeni görevinin ne olacağı merakla bekleniyordu. İşte o görev belli oldu! / Görmez, Ankara’da kurulan İslam Düşüncesi Enstitüsü’nün (İDE) Başkanlığı’na getirildi...” Yazının bu bölümünü, Millî Gazete’deki “Mehmet Görmez’e yeni görev” başlıklı haber ile birlikte okumanızı tavsiye ederim…
Mehmet Görmez Hocaya yeni görevinde başarılar ve hayırlı hizmetler dileriz…
Ne dedik; ‘Sosyal Tufan’ varken, bu günleri çok aramak! Ve’s-selam mea’d-dua…