Kur’an’ı Tanımak-2; MUCİZELER (1)
Alabaş Koca (Hoca) anlatmaya, uyarmaya, uyandırmaya devam ediyor…
- Selâm, Alabaş Koca...
- Aleyke’s-selâm evlat; hoş geldin...
- Bu KİTAB’ın bazı şeyleri öylesine söylemediğini, hikâye olsun diye aktarmadığını, bu söyleminin ardında ciddi ve bizim, bırak benzerini söylemeyi, neyi kastettiğini bile anlamadığımız sonuçları olduğunu nasıl bileceğiz, ne zaman anlayacağız?..
-Eskiler, “her devirde onun bir mucizesi ortaya çıkar” demişler ve her yeni icatta, her yeni keşifte; “işte bak biz demedik mi, bu zaten KUR’AN’da vardı” şeklinde tesellilerle idare etmişler. Kendi bilgi seviyelerinde ve kendi yaşadıkları hayata yetecek kadar çözümleri ondan çıkarmışlar, anladıklarına “muhkem/hükümlü” anlayamadıklarına ise “müteşabih/şüpheli” demişler. Bunlar zaten KİTAB’ın kendisi için kullandığı iki terimdir. Böylece, ciddi bir uygarlık oluşturmuşlar, önce kendilerini değiştirmişler, sonra da bütün dünyaya tesir ederek onları dönüştürmüşler. Kendi içinde tutarlı bir yapbozu oluşturup onunla yaşamışlar...
Şimdi aradan 1400 yıl geçti; hayat değişti, ihtiyaçlar değişti, imkânlar değişti, kavramlar bize yetmez oldu... Geçen sana anlattığım doğal olay gerçekleşti ve âhir zaman alâmetleri (yaşamakta olan medeniyetin yaşlanıp ölüme yaklaştığının işaretleri) tezahür etti, o medeniyete ait ne varsa zamanın püskürttüğü küllerin altında kaldı. Fakat KİTAP ortada duruyor ve meydan okumaya devam ediyor...
- Alabaş Koca, biraz daha somut anlatabilir misin?
- Evlat, şimdi ben çok somut, eskilerin deyimiyle müşahhas, elle tutulur, gözle görülür olan bu KİTAB’ı anlatayım. Zaten biz Allah’ı; yazarken, yazdırırken, söylerken vs görmedik ki... Beş duyu ile algılanamayan, sadece kendisine ait olduğunu söylediği KİTAP ve bizlere vermiş olduğu AKLI kullanarak, bizim için hazırladığını söylediği evreni gözlemleyerek kavrayabildiğimiz bir varlık hakkında, elbette her çeşit spekülasyon yapılacaktır. Geçmişte de yapıldı, gelecekte de yapılacaktır... Müellif görünmüyor ama ortada bir KİTAP var. Bildiğimiz kitaplara benzeyen bir KİTAP. Orta hacimde; sayfaları, cümleleri, harfleri olan bir KİTAP...
Bu KİTAP; boyuna bakmadan meydan okuyor. “Bunun benzerini, hattâ bir sûresinin benzerini getiremezsiniz” diyor. Edebiyat (dil), Matematik (fen ve teknoloji) ve benzerleri bu kadar gelişmesine rağmen, üç cümlelik kısa bir sûrenin benzeri neden getirilemez, insanlar düşünmezler mi? Görünüşte onu yazanın yeni şeyler söylemesi, ilaveler yapması, değiştirme, çıkarma yapması mümkün de görünmemektedir. Bütün bunlara rağmen, insan aklı ve dehası, ona eşdeğer bir sûreyi (3 cümleyi) niçin getiremez? KİTAB’ın özgüveni neye dayanmakta?..
- Sıradan görünen bu KİTAP, olağanüstü süreçlerden sonra mı oluşmuş Alabaş Koca?
- Diğer yazarların yazdığı gibi olmamış bu KİTAB’ın oluşması. Yıllarca sürmüş ilk yazılımı. Bir sürü insan hem ezberlemişler hem de ellerinde ne varsa, kemikler, deriler üzerine duyduklarını yazmışlar. Yine yıllarca öyle kalmış bunlar. Sonra hepsini toplamışlar, bu cümleleri ezberleyenlerin de katılımı ile bir KİTAP hâline getirip geride kalanları yok etmişler. Hepsi hep beraber, “Bu bizim Hz. Muhammed’den duyduğumuz, ezberlediğimiz ve yazdığımızdır. Bunda, duyduklarımızdan ne bir şeyi eksik bıraktık, ne de kendimizden bir fazlalık yazdık” demişler, ittifak etmişler. Bir KİTAP için oldukça sıra dışı bir oluşum süreci değil mi? / Önce, edebiyattan anlayanlar, bu KİTAB’ın ifadelerinin, insan betimlemelerinin ötesinde olduğunu söylemişler. En üstün şiirlerin asıldığı Kâbe duvarına onun âyetlerini asmışlar, bu KİTAB’a karşı olanlardan dahi buna itiraz eden kimse çıkmamış. Böylece bu yetkin insanların tanıklıkları ile ilk mucizesi ortaya çıkmış. Edebiyat açısından bir kusur bulan da çıkmamış şimdiye kadar. / Sonra ilim ve fen ilerlemiş, bazı keşifler ve icatlar yapılmaya başlamış. Tıp gelişmiş, ilim adamları; mesela, ceninin gelişimini tanımlamaya başlamışlar, bakmışlar ki bu KİTAP’ta da aynı şekilde anlatılıyor. Kepler çıkmış, gezegenlerin bir görüngesinin olduğunu söylemiş, KİTAP’ta da “...küllün fîfelekin yesbehûn/hepsi bir felek/yörüngede yüzerler” diye yazan ifadenin bunu anlattığını fark etmişler. Kaptan Cousteau, Cebelitarık’ta bir su perdesi bulmuş ve Akdeniz ile Atlas okyanusu sularının birbirine karışamadığını bulmuş, bizimkiler de “meracel bahreyni yeltakiyani, beynehüma berzahün lâ yebgiyan” ibaresini fark etmişler; iki su yan yana beraberdir ama aralarında berzah/perde vardır, karışmazlar.
Hâsılı; Astronomiden, Tıptan, Biyolojiden, Arkeolojiden ve diğerlerinden örnekler hep böyle gitmiş ve “Bu KİTAB’ı o günün insanlarından biri yazsaydı, elbette bunları bilmesine imkân yoktu; öyleyse bu KİTAP insan eseri olamaz” sonucuna varmışlar.