KONGRE; Yönetme Sanatı, Türkler ve AK Parti (1-2)
Bir siyasi partinin olağan kongresine yüksek seviyede siyaset adamları katılmıştır.
AK Parti bu gücü nerden almaktadır? Parti Kongresi neden bu kadar önemsenmiştir? “ADİL DÜZEN”e karşı olan, “MİLLÎ GÖRÜŞ GÖMLEĞİNİ” çıkaran bu partiye İslâm âleminin bu derece yakınlık göstermesi nerden ileri gelmektedir? İslâmî eğitimi bir İmam Hatip Okulu seviyesinden ibaret olan, ekonomi fakültesinin sıradan bir öğrencisi bulunan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu etkin gücü nerden gelmektedir?
Bugün bunlar üzerinde biraz duralım ve değerlendirmeler yapalım.
YÖNETME BİR SANATTIR
Bu sanatı bilenler iktidarda kalırlar.
Bu sanatın temel ilkeleri şunlardır.
a) Yöneticinin işi halkın güvenliğini sağlamaktır. Eğer adil bir düzen oluşturabilir, halkı eşkıyalardan ve zulümden korursanız, halk sizin yanınızda yer alır.
b) Halkı koruyacağım deyip siz halka zulüm yapmaz, siz onların hukukunu çiğnemezseniz, işte o zaman insanlar size bağlanırlar. Bunu yapmanın kolay bir şey olduğu sanılmamalıdır. Zor kullanmazsanız güvenliği sağlayamazsınız, güvenliği sağlamazsanız yönetici olamazsınız. Bu dengeyi bulmak sanattır.
c) Halk özgür olmayı ister. Halkın dinine, diline, sanatına, işine, âdetlerine… vs. dokunmayacaksınız. Yöneticinin görevi halkı yola getirmek, onları eğitmek, onları düzeltmek değil, tam tersine halkın kendi istediğini yapabilmesi için onlara yardımcı olmaktır. Yerinden yönetim ilkesi içinde kalabilirseniz iyi yöneticisiniz. Siz halka hükmetmeyecek, halka hizmet edeceksiniz. Bunu başarabilmek de sanattır.
d) Diğer taraftan halkın refah ve saadetinin sağlanması için birlikte iş yapmak gerekir. Bu birlikte yaşamayı öğrenmekle olur. Bu da ancak ortak eğitimle mümkündür. İşte zorluk burada başlar, birliği sağlamak için ortak değerlere inanan insanları getirmek gerekir. Ama bunu zorlayarak yaparsanız o zaman halk birleşerek size düşman olur ve yöneticilik yapamazsınız, topluluğu dağıtırsınız. İşte “yönetme sanatı” burada başlar, zorlamdan halka kendi çıkarlarına uygun eğitim verirseniz halk sizin yanınızda yer alır.
TÜRKLER…
Türklerin İslâmiyet’ten önce kendilerine has dinleri vardı, tek Tanrı’ya inanıyorlardı. Bundan dolayı Müslümanlığı birden kabul ettiler. Saltuk Buğra Han Müslümanlığı kabul edince tüm Türkler Müslüman oldular yani başka diyarlarda yaşayan Türkler de Müslüman oldular. Çin’de yaşayan ve Türkçeyi unutmuş Tabgaç Türkleri de İslâmiyet’i kabul ettiler, hâlâ Çin’de Müslüman olarak yaşamaktadırlar. Bugün Çin’de nüfusları 300 milyona varan, Çince konuşan, aslı Türk olan Müslümanlar vardır.
BİRLİK NASIL SAĞLANMIŞTIR?
Halkın yöneticilere duyduğu güven onları yöneticinin yaptığına uymalarını sağlamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşta bu yönetim sanatından yararlanamadı. İnkılâplarla bu birliği bozdu. O gün için bunun yapılması zaruri idi denebilir. Türkler İstiklâl Savaşı’nı kazanmışlardı ama her şeylerini kaybetmişlerdi. Nüfusları 12 milyona inmişti. Taraf oldukları devletler mağlup olmuş ve hiçbir siyasi güçleri kalmamıştı.
Tekel sömürü sermayesi, Türkiye’ye, dinsizleşmesi şartı ile yaşama imkânını sağladı. Sonra imparatorluğumuz dine dayalı idi. Oysa o zaman dünyadaki durum değişmiş, ırka dayalı devletler ortaya çıkmıştı. İmparatorluk halkları her yerde isyan ediyordu. Bu durumda Türkiye Cumhuriyeti de milliyetçilik yapmak zorunda idi, yoksa hepten yok olup giderdik.
Mustafa Kemal yeni ulusun oluşması için dört şart koşmuştu: a) Anadolu ve Trakya halkından olacak, orada yerleşmiş olacak. b) Dili bir olmayan topluluk ulus olamaz, dil birliği olacak. c) Üçüncü şart ise Müslüman olacak, Müslüman çocuğu olacak. d) Dördüncüsü ise ‘Ben Türküm’ diyecek. Böylece “karma devlet” yerine “ulusal devlet” ortaya çıkacaktı. Hedefe ulaşıldı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu ve bugünlere ulaştı. (Devamı var)
***
KONGRE; Yönetme Sanatı, Türkler ve AK Parti (2)
İşte… AK Parti etkinliğini önceki yazımızda anlattığımız tarihî gelişmeden almıştır, almaya devam etmektedir... Nitekim AK Parti Genel Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, daha önce yapmadığı bir şey yaptı, bir önceki yazımızda anlattığımız tarihî gelişmeye dayanan konuları ele alarak “konuştu’ ve bunu ilk defa yaptı…
“ALPASLAN” dedi…
“MUSTAFA KEMAL” dedi…
“NECMETTİN ERBAKAN” dedi…
“Millî Görüş” demese bile “gömlek” dedi!..
On yıldır demiyor veya diyemiyordu; bu son kongrede her ne hikmetse dedi!..
*
Ziya Gökalp’in koyduğu ilkeler vardı: Osmanlıcılık, Türkçülük, İslâmcılık ve Medeniyetçilik... [Meraklılarına Not: Bu konu “özel bir çalışmamızda” geniş bir şekilde değerlendirilmiştir; www.akevler.org sitemizin “KİTAPLAR” bölümünden ulaşabilirsiniz.]
Osmanlıcılığın yerini Cumhuriyetçilik almıştır.
AK Parti, aynen ANAP gibi “dört eğilim” diyerek işte bu tarihî oluşumu temsil ediyor; onlar da kendilerince ve kendi anlayışlarınca Türkçüdür, İslâmcıdır, Medeniyetçidir ve Cumhuriyetçidir. Yeri gelmişken yazalım da eksik kalmasın; aynı zamanda AB’cidir!..
AK Parti’de bu dört unsur dengededir, eşittir...
Yüzde 50 oy veren halkımızın istediği de bu mudur?..
Bu dört eğilimle “asıl başarıya” ulaşmak mümkün müdür?..
Bu meselelerin her biri ayrı birer yazı konusudur ama her neyse…
İşte…
Gerek Türkler gerek dünya halkları bunun için AK Parti’ye sempati duymaktadır.
*
Bizce çok önemli bir hususa işaret ederek tamamlayalım. Açıkladığımız bu durum, önceki yazımızda ele aldığımız “Yönetme Sanatı” bakımından belki iyidir ama “Yeni Oluşum, Yeni Dünya Düzeni, Yeni Medeniyet” için iyi değildir, yeterli değildir. Eğer sürekli değişen dünyamızda, insan sürekli gelişmek, sürekli uygarlaşmak zorunda olan bir varlık olmasaydı, AK Parti’nin yaptığı son derece başarılı bir uygulama olurdu. Ne var ki insanlık “yenilik yapmak, yeni düzen ve medeniyet kurmak” zorundadır. Yenilik de “şirinliklerle, şiirlerle, hamasetle, muhafazakârlıkla” ve diğer malum şeylerle gelmiyor, gelemiyor...
ALPASLAN yapar… ECDADIMIZ asırlarca yapar…
MUSTAFA KEMAL yapar… NECMETTİN ERBAKAN yapar...
Siz ise yapmaz veya yapamaz; sadece onların yaptıklarından nimetlenebilirsiniz... Ama asıl yapılması gerekeni yapmaz veya yapamazsanız, sizi orada bırakmazlar, siz orada duramazsınız... Çünkü daima yenilik ve ilerleme gerekmektedir; “MUHAFAZAKÂRLIK” değil... Bu da ancak “İNKILÂPLARLA” yani “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN” ile olabilir...
Ve’s-SELÂM mea’d-dua, dua, DUA… (Niçin ve neye “dua” etiğimi biliyorsunuz.)
***
BU ARADA ÖNEMLİ BİR HATIRLATMA,
TEBRİK VE TEŞEKKÜR…
Genel Başkan ve Başbakan Erdoğan başta olmak üzere, bakanlar, danışmanlar ve parti yöneticileri, MİLLÎ GAZETE’nin birinci sayfa haberleri yani manşet haberleri ile yazarlarını ve bu köşedeki yazıları (uyarıları, hatırlatmaları, tebliğleri, irşatları…) inşaallah dikkatlice okuyup takip ediyorlardır… Özellikle son bir-iki yıldır MİLLÎ GAZETE bu uyarılarını daha dikkatli ve yoğun bir şekilde yapmakta, son günlerde her gün herkesin dikkatini çeken MANŞETLER atmaktadır… KONGRE ve SURİYE gündemi ile ilgili manşetlere bakılabilir… Bu vesileyle bir yazarı olarak değil ama “sade bir okuyucusu” olarak;
MİLLÎ GAZETE’YE TEBRİK VE TEŞEKKÜRLER…