Yılana dokunmamak
21.04.2011
Prag Yazarlar Festivali’nin açılış töreninde konser vermek ve toplantılara katılmak için bu güzel şehre gitmiştim. Bir yandan kitabımdan okumalar yapıyor, bir yandan da Vıltava nehrinin kıyısındaki Slavya kahvesinde Nâzım’ın, Karlovy Vary’de ise hasta böbreklerini tedavi ettirmek için gelmiş genç bir subayın, Mustafa Kemal’in izini sürüyordum.
Size de bunları anlatacaktım. Kültür ve sanatın yüceldiği, toplumda en yüksek mertebeyi kazandığı Prag izlenimlerini yazacaktım ama olmadı.
Tam oradayken Bedri Baykam’ın bıçaklandığı haberi geldi. Sanatçılar üzerindeki baskıyı şiddet boyutuna yükselten bu vahşi saldırı kanımı dondurdu.
Karnından bıçaklanan Bedri ve arkadaşının hayatta kalması mucize. Geçmiş olsun, iyi ki olay daha büyük bir faciaya yol açmadı.
Ama aynı gün Beyoğlu’nda bir genç bıçaklanarak öldürüldü. Geçen hafta da İzmir’de bir genç adamın dövülerek öldürülmüştü.
Toplum çılgın bir şiddetle sarsılıyor ama herkes köşesine çekilmiş ve gözünü kapatmış durumda.
“Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın!” diyen bencillik şaheseri atasözü, her zamanki gibi yine en geçerli toplum kuralı.
Herkes, başkasını sokan yılanın bir gün kendisini de sokacağını ve o hadisenin de aynı vurdumduymazlıkla karşılanacağını hesap edemiyor.
***
Prag’da bu olayın şokunu yaşarken, veto haberi geliyor.
Türkiye karmakarışık. Gösteriler, molotof kokteylleri, ölümler, gözaltılar.
Yangın yeri gibi.
Artık iyice ortaya çıktı ki Türkiye yönetilemiyor. Üç kutba ayrılmış bir ülke nasıl yönetilir zaten.
Ne doğru dürüst seçim yapılabiliyor, ne sınav, ne yargılama.
Aslında işlerin bu hale geleceği yıllar öncesinden belliydi ama “yılana dokunmama” ilkesi, daha doğrusu ilkesizliği yüzünden neredeyse geri dönülmez noktalara gelindi.
Şimdi siyasetçiler, kamuoyunu etkileyen kişiler, gazeteciler, yazarlar, sanatçılar, iş adamları oturup bir vicdan muhasebesi yapmalı.
Ya da yürekli birisi oturup, ülkenin önemli dönüm noktalarında kimin ne tutum takındığını araştırıp yayınlamalı.
1991’de, seçilmiş Kürt kökenli milletvekilleri enselerinden tutularak hapse götürülürken ne yaptınız?
Sessiz kalmış olmak bile yetmez, eğer itiraz etmediyseniz suçlusunuz.
Yerel ve genel seçimlerde çöplüklerden oylar toplanırken ne tepki verdiniz?
İtraz etmediyseniz yine suçlusunuz.
Diyarbakır başta olmak üzere ülkenin her yerinde ağır işkenceler uygulanır ve insanlar aklını kaçıracak hale gelip kendisini yakarken ne tutum takındınız?
Faili meçhul binlerce cinayet karşısında sesinizi çıkardınız mı?
Yoksa devlet için kurşun atmayı şerefli bir tutum olarak mı gördünüz?
Ölüm oruçlarında insanlıktan yana mı, zulümden yana mı tavır koydunuz?
Aynaya bakın ve bu soruların cevabını dürüstçe verin.
Göreceksiniz ki birçoğunuz bu sınavı geçemeyecek.
İster kişisel hırslardan, ister bilgisizlikten, ister güçlüden yana olmak refleksinden doğsun; yaptıklarınız insanlığa karşı suçtu.
Şimdi timsah gözyaşları döküyorsunuz ama güzelim ülkemizi bu hale getirenler sizlersiniz.
YORUM:
İÇ KUTUPLA DENGE OLMAZ,
Acaba kuvvetleri üçe ayırdığımız için mi ikide bir yuvarlanıyoruz.
Demek ki düzen dengeli olarak kurulmamış.Ya da bilinçli olarak
Böyle kurulmuş ki isteyenler kolayca devirebilip tekrar kaldırarak
Kahramanlık iddiasında bulunsunlar.
Halbuki düzen dört ayak üzerine kurulsa daha adil ve dengeli
Olarak devam eder.Misal Osmanlı imparatorluğu gibi.Yaklaşık 600 yıl.
Gelelim günümüze ve yeni sisteme:
“Ancak devleti teşkil eden kuvvetler ayrılığı kavramı kuvvetler dengesi şekline dönüşecek ve kuvvetlere yeni bir kuvvet eklenecektir. Bu yeni kuvvetin adı "denetleme" kuvveti olacaktır. Yasama, yürütme, yargı ve denetleme arasında ayırım yerine ahenk ve denge esas olacaktır. Esasen burada kuvvetler dengesi yerine görevler veya fonksiyonlar dengesi kavramı daha uygun düşmektedir. Toplumu oluşturan kuvvetler, temel sosyal kurumlardır ki, bunlar din, ilim, iktisat ve idaredir. Toplum bunlar arasında dengede olacaktır. Söz konusu yasama, yürütme, yargı ve denetleme görevleri bu kuvvetlerin birer fonksiyonu olarak kabul edilecek ve sosyal denge gerçekleşmiş olacaktır. Konunun teorik açıklaması ayrı bir çalışma konumuz olup yayınlanacaktır.”
Sosyal Denge I Devlet Yapısının Tarihî Seyri
DR. SÜLEYMAN AKDEMİR İŞARET YAYINLARI: 42 BlRlNCl BASİM: TEMMUZ 1990 ¦
Sayfa 79-80
Bu düzenin Erbakan hocamız tarafında tesmiye edilen adı dünya ve türk
Siyaset tarhine mal edilen adı”ADİL DÜZEN”dir