Ruşen Çakır - rcakir@gazetevatan.com
23.04.2011
CHP’nin seçim bildirgesi hakkında söylenecek çok şey var. Ben bu yazıda bildirgeyi, ekonomik değerlendirme ve tespitleri şimdilik bir kenara bırakıp, “kimlik siyasetleri” bağlamında değerlendirmeye çalışacağım.
Öncelikle bildirgeye uygun görülen “Özgürlüğün ve umudun ülkesi. Herkesin Türkiye’si” başlığını beğendiğimi söylemeliyim. Seçim kampanyasının temel sloganı olacağı anlaşılan “Herkes için CHP”yi isabetli buluyorum. Bildirgenin girişinde “özgürlükçü demokrasi” konusunun işlenmesi ve seçimden sonra yapılacak ilk işin “yeni ve özgürlükçü bir anayasa” olduğunun vurgulanması son derece olumlu. Fakat detaylara girdiğimizde kimi sorunlarla karşılaşıyoruz.
Öncelikle Kılıçdaroğlu’nun “Alevi yurttaşlarımızın eşit yurttaşlık talebini her alanda hayata geçireceğiz” sözlerini alkışlamalıyız. Ama kendisi de Alevi olan CHP liderinin, büyük çoğunluğunun geleneksel olarak CHP’ye oy verdiği söylenen Alevilerin adını, seçim vesilesiyle ilk kez anıyor olmasının garipliğini de ısrarla vurgulamak şart. Kaldı ki, kendisine tek bir oy gelmese bile, sol iddialı bir parti, bulunduğu ülkede sayıca az olan, azınlıkta kalan, bir şekilde baskı gören dini, etnik vb. kesimlerin sorunlarına herkesten daha fazla duyarlı olmak durumundadır. Kılıçdaroğlu herhalde zaten CHP’ye mesafeli bakan Sünni seçmenleri ürkütmemek için “Alevi” sözcüğünü telaffuz etmekten kaçınıyordu ancak AKP hükümetinin iyi-kötü “Alevi açılımı” yapmaya çalıştığı bir dönemde bu tutukluk fazlasıyla sırıtıyordu. Neyse “zararın neresinden dönülse kârdır” diyelim.
Artık “Kürt” deniyor
Kimlik siyasetlerinden söz edince Kürt sorununa odaklanmak kaçınılmaz. Kılıçdaroğlu CHP’nin başına geçtikten sonra bir müddet “Kürt” de dememişti artık diyor. Yine de CHP’nin 134 sayfalık bildirgesinde tek bir kere “Kürt” sözcüğüyle karşılaşmak insanın canını fazlasıyla sıkıyor. Daha önce de başıma geldiği gibi, yine birileri “İlla Kürt mü demek lazım?” diye kızgınlık belirtecek, ama olsun. Türkiye gibi bir ülkede, çağdaş, ilerici, özgürlükçü, solcu vs. olma iddiasındaysanız, bu ülkedeki tüm sorunların anası olan Kürt sorununa karşı kayıtsız kalamazsınız; hatta bu sorunun çözümünde diğer bütün partilerden daha ileri pozisyonlar almanız gerekir.
Nitekim daha Kürt demenin zor olduğu 1980’lerin ortalarında sosyal demokrat partiler ve siyasetçiler Kürt sorunu konusunda çok cesur ve ileri adımlar attılar. Aradan geçen zaman zarfında Kürt sorununda çoğu olumlu epey değişiklik yaşandı; örneğin Kürtçe üzerindeki yasaklar kalktı, TRT Şeş kuruldu, devlet Öcalan ile görüştüğünü kabul etti... Dolayısıyla CHP’nin, örneğin 1980’lerin SHP’sinin gerisinde kalmaması, sorunun kalıcı ve barışçı bir çözümü için somut ve uygulanabilir öneriler geliştirmesi gerekir.
Arayı kapatmak
Bildirgeye bu gözle baktığımızda “Doğu ve Güneydoğu’da baskılara son verecek, toplumsal barışı sağlayacağız”, “Kürt yurttaşlarımızın kimliklerini yaşamalarının önündeki engelleri çoğulcu ve özgürlükçü demokrasiyi kurarak aşacağız” gibi vaatler “soyut” gözükse de CHP’nin çözüme temel yaklaşımını göstermeleri açısından olumludur.
Devamı için TIKLAYINIZ.
Yorum:
…CEĞİZ, …CAĞIZ!
Lafla peynir gemisi yürüseydi, fareler kral olurdu bunu biliyoruz ama seçim arifesinde alışkın olduğumuz bu bol keseden atmasyonlara kulak kabartıp, ciddiye almayı yine de ihmal etmiyoruz.
Hangi partinin kapısını çalsanız aynı beste.
BİZ iktidar olursak işsizliği bitireceğiz!
BİZ iktidar olursak herkesi sınavsız üniversiteli yapacağız!
BİZ iktidar olursak asgari ücreti bilmen ne kadar yapacağız!
BİZ iktidar olursak…???
Ülkemizde ne mutlu politikacılara ki, “Peki SİZ iktidar olunca bütün bu vaatlerinizi nasıl gerçekleştireceksiniz? Hangi bütçe hesaplarını yaptınız, hangi eğitim projelerini hazırladınız? Olası krizler için ne tür önlemler tasarlıyorsunuz?” diye soran olmuyor. Yine de iyimser olalım ve aklı-selim birilerinin çıkıp da bu soruları sorduğunu varsayalım. Alacağı cevap seri, bir o kadar da trajikomik olacaktır:
“Benim adım Kemal, ben yaparım.”
Pardon?
Böyle somut içerikli sorulara bile böyle abuk sabuk cevaplar alabileceğiniz bir platformda, Kürtlük-Alevilik vs. zaten lüks kalır. Onlara yanaşmak bile bu zihniyetteki partilere birkaç beden büyük gelir. O yüzden biz bırakalım bunları ve adamakıllı çalışmayı hedefleyen bir parti var mı, ona bakalım.
Hatırlarsak Açılım adı altında Ak Parti’nin bazı girişimleri oldu ancak sonuçsuz kaldı. Şimdi ise ortam gergin ve beklentiler hükümetin karşılayabileceğinin bir hayli üstünde. Adil Düzen’e göre yerel yönetim Bucak sistemiyle yapılanırsa azınlık sorunu diye bir sorun kalmıyor. Ama sorunu diri tutmak isteyen birileri bu çözümü görmezden geliyor veya bu çözüm önerisini ülkeyi bölme, parçalama gibi algılıyor. Oysa yapılacak olan Kanton yönetimine yakın bir yönetim şeklidir ve her yönüyle örnek alınmaya hazır olunan Avrupa’dan tescillidir. İlle de adından rahatsızlık duyulacaksa Adil Düzen’e göre demeyelim de X’e göre diyelim, bir önemi var mı?