28 ARALIK 2010
Bir şehrin durumunu anlamak için onun yaya kaldırımlarına bakmak yeterlidir. Kaldırımlar düzgün, sağlam, güzel ise şehir iyi idare ediliyor demektir. Kaldırımlar aşağıda anlatacağım şekilde ise şehrin kötü idare edildiği anlaşılır:
- Sağlam beton bir zemin hazırlamadan toprağın üzerine kum koymuşlar, kumun üzerine kaldırım malzemesini ucuz tarafından yalap şalap dizmişler.
- Birkaç hafta veya birkaç ay sonra kaldırım karoları inişli çıkışlı olmuş, bir kısmı kırılmış, geceleyin yatay bir ışık tutulduğunda pek çirkin ve engebeli görünüyor.
- Yağmur yağdığı zaman çatlaklardan içeriye sızan su karoların üzerine basıldığında bazen gelip geçenin üzerine sıçrıyor, üstlerini başlarını kirletiyor.
- Çabucak bozulan yer karolarını tamir etmişler ama yalap şalap etmişler, değişik malzeme kullanmışlar. O da ayrı bir çirkinlik.
Türkiye'nin genel durumunu anlamak için birkaç ölçü/kıstas veriyorum:
Okullara, bilhassa liselere bakınız. Okullar ve liseler iyiyse Türkiye iyidir, kötüyse ülke bozuktur.
Bir ülkenin durumu orada kullanılan anadilden de anlaşılır. Türkiye'de zengin, edebî, yazılı Türkçe yaşıyor mu? Lise mezunları zengin Türkçe ile konuşup yazabiliyor mu? Lise ve üniversite mezunları, Türk edebiyatının en büyük edibi Fuzulî'yi okuyor mu, okuyabiliyorsa onun Türkçesini anlıyor mu, bu kıraatten zevk ve haz alabiliyor mu?.. Büyük bir amfiye 100 lise ve üniversite mezunu koyunuz, ellerine, 1928'den (harf devriminden) önce basılmış bir Fuzulî divanından bir gazel metni veriniz. İki saat mühletleri var... Gazelin metin şerhini yapacaklar, bir de mazmunu hakkında bir kompozisyon yazacaklar... Acaba onların içinden, bu gazeli okuyabilecek kaç kişi çıkar? Belki bir iki kişi, belki de hiç...
Yazılı ve edebî Türkçe konusunda bu kadar batmış, bitmiş, iflas etmiş bir Türkiye acınacak durumdadır.
Toplu taşıma vasıtalarına bininiz. Otobüs, banliyö treni, şehir hatları vapuru, metro vs... 18 yaşındaki delikanlılar lök gibi oturuyor, yetmiş yaşındaki ihtiyarlar ayakta yolculuk yapıyor. Vah Türkiyem vah!..
Başka bir ölçü: Günlük gazeteleri alınız ve bakınız. Çoğunda medyacılıkla hiçbir ilgisi olmayan çıplak karı kız resimleri, müstehcen resimler... Maalesef bazı gazete ve dergilerimiz genelev ve fuhuş bülteni haline gelmiş.
Memleketin kokuşma notuna bakınız. Bu notu ben vermiyorum. Uluslararası şeffaflık ve temizlik anketleri yapılıyor, her sene dünya ülkelerine 10 üzerinden not veriliyor. Türkiye'nin en son notu 4... Demek ki, ahlak, fazilet, temizlik, şeffaflık, dürüstlük bakımından sınıfta kalmış vaziyetteyiz.
Adalet, yargı sistemimize bakınız.
Ordumuzun durumu nasıl?
Ülkede güven ve huzur var mı?
Müslümanlar açısından:
Cuma günü namaza beş dakika geç gidin. İstanbul'da iseniz dükkanlar, lokantalar, kahvehaneler, marketler, nakil vasıtaları, caddeler, meydanlar, sokaklar hınca hınç karınca yuvası gibi insan doludur.
Kur'an Cuma namazı vakti ticarete, çalışmaya, dünya işlerine ara vermeyi ve camilere gidip Allah'ı anmayı emr ediyor. Biz Kur'anın bu kesin emrine uyuyor muyuz? Bırakın Cuma namazını, bir İslam ülkesinde ve beldesinde vakit ezanı okununca bir kaynaşma ve hareket başlar ve Müslümanlar fevc fevc (akın akın) camiye gider.
Yine Müslümanlar açısından:
Bir İslam ülkesinde zenginler zekatlarını doğru dürüst, yâni Kur'ana, Sünnete, Fıkha, Şeriata uygun şekilde ödüyor mu? Zekatlar öncelikle miskinlere ve fakirlere veriliyor mu?
Kim ne derse desin, ben ülkemin durumunu hiç de iyi görmüyorum.
Gökdelenler falan yapılıyormuş... Pöh!.. Gökdelen yapılması iyiye alamet değil, kötülüğe alamettir. Mâlum, âhir zamanda bina ve zina çoğalacakmış.
Yazının devamı için tıklayınız.
Yorum:
Yazar güzel bir şekilde ülkenin durumunu anlatmış fakat bir çözüm yolu önermemiştir. Bana göre bu şekilde olmamızın sebebi batıyı örnek almamızdan kaynaklandığını ve teknolojinin hızla gelişmesiyle gençlerin ilgi alanlarının farklı yerlere kaymasından kaynaklandığını düşünüyorum. Ayrıca sürekli değişim içinde olan bir eğitim sisteminin olması da ayrı bir konu.
Bunların yanında insanlarımızın bir şeylere inanmaları konusu ise aynen Kuran da belirtildiği gibi atalarının inançlarına bağlı olması ve sorgulamadan, araştırmadan inanmış olmalarından kaynaklandığını düşünüyorum. Zaten böyle bir araştırmanın yapılmasına bile gerek duymuyor olmalarıdır. Bunların sonunun gelmesi için toplum tarafından çok tercih edilen, seyredilen televizyonların buna yer vermesi ve toplumu bilinçlendirmek için doğru, bilimsel bir şekilde Kurandan ve içindeki ayetlerden bahsetmesiyle düzelir diye düşünüyorum. İslamiyeti sadece yakınlarımızdan birini kaybedince veya sıkıntıya düştüğümüzde yaşantımızın içine almakla kalmamalıyız. Hayatın her alanında, her zaman ve her konuda başvurmalı, öğrenmeli ve yaşanmalıdır. Çevreme baktığımda hiçbir arkadaşımın Kuran okuduğunu duymadım. Bir zamanlar televizyon programlarında Yaşar Nuri Öztürk çıkıp insanlarımızı birazcıkta olsa bilinçlendirmiş ve insanların Kuran’ı Türkçe mealinden okumalarına sebep olmuştu.
Ayrıca yazar yapılan gökdelenlerin kötü olarak yorumluyor. Ben ise tam tersine iyi olarak ve çağın gerektirdiği bir olay olarak görüyorum. Binaların yapılmaması için Kuran da hiçbir ayet görmedim. Bence İstanbul’un sıkışık sokaklarının yıkılması ve onun yerine çok güzel sağlam iki, üç gökdelenlerle bu sıkışıklığın giderilmesi çözülebilir. Ayrıca parklar, bahçeler, çocuklar için oyun alanları yapılmış olur. Bol yeşil alanlar ortaya çıkar diye düşünüyorum.