Ruşen Çakır - rcakir@gazetevatan.com
28.12.2010
Başbakan Erdoğan’ın bütçe görüşmelerinde yaptığı konuşmada, son günlerde ülkenin gündemini belirleyen “çift dillilik” ve “demokratik özerklik” gibi tartışmalarda pozisyonunu çok açık ve net bir şekilde belirlemesiyle birlikte, “Erdoğan son noktayı koydu” değerlendirmesini yapanlar oldu. İlk bakışta doğru gözüken bu analiz, eğer demokratik bir ülkede yaşıyorsak asla gerçeği yansıtmıyor demektir. Çünkü demokrasilerde başbakan yütürmenin başıdır, sözü çok ama çok önemlidir, ama toplumdaki tartışmalarda son sözü söyleyen merci değildir. En fazla, toplumun şu ya da bu şekilde mutabakata vardığı bir konuda adımı atan, attıran kişidir.
“Çift dillilik” ve “demokratik özerklik” tartışmalarının daha yeni başladığı düşünülürse, ortada bir mutabakat olmadığı, dolayısıyla “son sözü söyleme” noktasında olmadığımız da anlaşılır. “O zaman Başbakan ne yapmış oldu?” diye sorulacak olursa, bunu “Başbakan kendisinin ve partisinin büyük çoğunluğunun düşüncelerini kararlı bir şekilde dile getirdi” diye cevaplandırabiliriz. Ama bundan daha önemli bir nokta var: Başbakan’ın bu çıkışı, Kürt sorununun, dolayısıyla kendisinin ilan etmiş olduğu “demokratik açılım”ın geleceğini ciddi bir biçimde belirlemeye aday. Ve bu belirlemenin Kürt sorununun kalıcı bir çözümünün lehine olacağını pek sanmıyorum.
Değişen ne?
Evet, düne kadar Erdoğan’ı açılım yüzünden eleştiri kuyruğuna girmiş olan pek çok kişi, kurum ve odak onu temkinli de olsa- takdir ediyor ve açılım nedeniyle kendisini düne kadar alkışlayanların hatırı sayılır bir bölümü belirgin bir hayal kırıklığı yaşıyorsa, bütçe konuşmasının bir tür dönüm noktası olduğunu düşünebiliriz. Diğer bir deyişle bütçe konuşmasının ardından “demokratik açılım”ın ilk başladığı havayı bir daha yakalayabilmesi, özellikle de Kürt siyasi hareketinin bu sürece destek vermesi epey zorlaşmışa benziyor.
Fakat tam da bu noktada çok vahim bir yanlış anlamanın altını çizmek gerekiyor: Erdoğan hiçbir şekilde daha önce almış olduğu herhangi bir pozisyonunu değiştirmiş, yani kaba deyimle “tornistan” yapmış değil. Başbakan’ın açılım sürecindeki hiçbir sözünün “çift dillilik” ve “demokratik özerklik” taleplerine elverişli bir zemin hazırlamış olduğunu söyleyemeyiz. Hatta daha ileri giderek, Erdoğan’ın bütçe konuşmasında, ta başından beri sahip olduğu düşünceleri dile getirmiş olduğunu bile ileri sürebiliriz.
Devamı için TIKLAYINIZ.
Yorum:
SEN SENİ BİL
Değişen dünya düzeninin neresindeyiz?
Hep edilgen miyiz?
Başkaları yapar, biz bakar mıyız?
Soru sorulunca konuşanlardan mıyız?
Anlamasak bile susanlardan mıyız?
Hep doğru anı bekleyenlerden miyiz?
Kendine öfkeli, millete Polyanna olanlardan mıyız?
İyiliği bile güçsüzlüğünden olanlardan mıyız?
Haddini hep bilenlerden miyiz?
Teselliyi kendi içinde arayanlardan mıyız?
Öfkesini içine gömen ancak kendinden güçsüze kükreyebilenlerden miyiz?
Hep eleştiren ancak yerine koyacak hiçbir şeyi olmayanlardan mıyız?
Düşünmek için uyuyan, emellerine ancak rüyalarında ulaşanlardan mıyız?
Engelleri bahaneye dönüştüren, sonra da enkaz altından yardım çağrısında bulunanlardan mıyız?
Yarınlarda yaşayan, bugünleri heba edenlerden miyiz?
Gemileri yakmayı bir kez olsun düşünememiş olanlardan mıyız?
Biz, 21. Yüzyıl Müslümanları neyiz, bilmiyorum ama “Gerçek imana sahip olan insan dünyaya meydan okuyabilir.” diyen zatın muhatapları değiliz, maalesef ki değiliz!