EN SON GELİŞMELERLE İLGİLİ SORULARINIZA CEVAP AROYOR MUSUNUZ?
EN SON "MAHİR KAYNAK RÖPORTAJI" SORULARINIZA CEVAP OLABİLİR.
BEN DİKKATLE OKUDUM VE ÇOK İSTİFADE ETTİM.
İLGİLENİYORSANIZ, BUYRUN OKUYUN...
SELAM VE DUA İLE...
REŞAD
’Erdoğan’dan kurtulmak İSTEMİYORLAR’
06 Aralık 2010 Pazartesi
Mine Şenocaklı-Vatan
Amerika Erdoğandan kurtulmak istemiyor!
WikiLeaks belgelerinden yola çıktık, Türkiye’nin geleceğine vardık eski istihbaratçı Prof. Mahir Kaynak ile konuşurken...
O tıpkı bir satranç ustası gibi gelecek hamleleri sıraladı. Dünyada bir denge arayışının bir sonucu ona göre bu belge sızıntısı. Denge ABD ile Rusya ekseninde kurulacak. Bu dengeyi tahterevalli gibi düşünürsek, Türkiye tam ortada, istinat noktası olacak. Bunun için Ortadoğu’da güçlü, anti-Amerikan olmayan bir lider gerek! İşte Washington bu yüzden Erdoğan’dan istese de vazgeçemez.
“Tıpkı Baykal gibi Erdoğan’ı da siyasetten bertaraf etmek için yurt dışında parası olduğuna dair söylenti çıkardılar. Ama bu hesap tutmadı”
Yaklaşık iki yıl önce Ergenekon tutuklamaları ard arda patlarken konuşmuştum Prof. Mahir Kaynak’la... Net konuşmuştu, ben de doğrudan başlığa çekmiştim; “Ergenekon’da son dalgayı gördük, 11’inci dalga olmayacak!” diye... Bizim söyleşi yayınlandıktan dört gün sonra gazetenin ilk sayfasının manşeti 11’inci dalgaydı! Fena çuvallamıştım, daha doğrusu fena çuvallamıştık! O gün pek gülememiştim açıkçası, ama dün kapıyı açar açmaz gülerek, “Ne kadar çok haber olmuştuk, ‘Mahir Kaynak yanıldı’ diye değil mi?” oldu ilk sözlerim. İlk sözler böyle olunca, Ergenekon ile başlamış olduk sohbete... Önce o saptamasının bir savunmasını yaptı Kaynak, gerekçeleriyle... “Ben ‘11’inci dalga olmayacak’ derken, mevcut tutuklamaların olası bir darbe teşebbüsünü engellemek için yeterli olduğunu düşünmüştüm. İşte bu yüzden başka tutuklama olmayacağını öngörmüştüm. Eğer ki Balyoz Davası’ndan yargılananların hepsi mahkum olursa, işte o zaman benim yanıldığım ortaya çıkar. Eğer beraat ederlerse, o zaman teşhisim doğrudur. 11’inci dalganın gereksiz olduğu ortaya çıkar” dedi Kaynak. Bir de ekleme yaptı üzerine; “Bence iddialar güçlü değil, onca insan boşuna tutuklu... Çoğu sanık beraat edecek ya da bu sürece müdahele edilecek. Bence orada yargı yara alacak.”
Anladım ki, ben randevu aldığım anda o da iki yıl önceki söyleşiyi düşünmüş ve tıpkı benim gibi bir açıklama yapmak gerektiğine karar vermiş. Böylece geçmiş hesabı kapatmış olduk! Şimdi yeni iddialar için risk almaya hazırdık! Ben, zekasına ve çok yönlü bakışına güvendiğimden, o zaten kendine her zaman güvendiğinden!
Bu kez sohbet konumuz, diplomatik komplolar, skandallar, bu karmaşadan çıkartılması gereken sonuçlar... Şu WikiLeaks belgeleri... Yorumlar çeşit çeşit; kimisine göre küresel demokrasinin bir sonucu bu ve “Oh ne güzel, artık Bilgi Çağı’nın da bir Robin Hood’u var!” Öte yanda her şeyi bilen pozlarda komplocu yorumlar... Saatlerce dinliyorsunuz, bırakın bir çözüme varmayı, iyice puslu bir kafayla baş başa kalıyorsunuz. İşte kafamdaki bu sisi, pusu dağıtmak için gittim Kaynak’ın evine... En azından olaya birkaç farklı gözlükle bakabileceği için; hem asker, hem iktisatçı hem de istihbaratçı kimliğiyle... “Nasıl olur da bu belgeler böyle ortaya serilir?” diye sordum, cevabı çok net oldu: “Bir kere ABD bundan zarar göreceğini bilse, engellerdi. Nitekim bundan sonrasını engelleyecektir.” Yani yeni sansasyonel belge beklememek gerek Kaynak’a göre...
NEDEN?ŞİMDİ??
Peki neden şimdi çıktı bu belgeler ortaya? Kaynak’ın analizi yine netti: “Küresel sermayeyle ulus devletler arasında bir çatışma var. Dünyada denge yok, kim kimin dostu, kim kimin düşmanı belli değil, yeni dengenin sağlanması lazım. Küresel şirketlerin, yani silah sanayii, ilaç sanayii ve enerji devlerinin önündeki tek engel ulus devletler artık. Bu yüzden amaçları ulus devletleri zayıflatmak, bölmek ve daha rahat at koşturmak! Bu belgeler kimi küçük düşürüyor, tabii ki ulus devletleri!”
Neden ve niçinin cevapları kısaca böyle. Gelelim geri kalan sorulara ve tabii ki Türkiye’ye... Kaynak’a göre bu belgelerle tıpkı Baykal gibi, Erdoğan’ı da siyaseten bertaraf etmek istediler. “Yurtdışında parası var” iddiası işte bundan. Ama Kaynak’a göre bu hesap tutmadı, zira ABD Erdoğan’dan kurtulmak istemiyor! Niye? Buna da cevabı var: “Dünyada yeni denge ABD ile Rusya arasında kurulacak.
Bir güç ABD, bir güç Rusya olacak. Bu iki gücün arasında da birtakım ittifaklar oluşacak. Bu dengeyi bir tahterevalli olarak düşünürseniz, bunun istinat, yani kuvvet alma, yaslanma noktası Türkiye olacak! Bunun için de Ortadoğu’da Türkiye’nin egemen olması ve tabii ki anti-Amerikan bir lider olmaması lazım. Bu özellikler Erdoğan’a çok uyuyor.” Kaynak’ın son bir saptaması daha var Erdoğan’a ilişkin; önümüzdeki dönemde Erdoğan daha ulusalcı bir politika izleyecek ve askerle arası çok daha iyi olacak!
Anti-Amerikancılar Baykal’ı bertaraf etti
“28 Şubat, ‘İrtica var’ diye İslamcıları bertaraf etti. İyi ama yine İslamcıları getirdi. Peki ikisi arasındaki fark neydi? Refah Partisi ile yeni gelenler arasında namaz kılma, oruç tutma farkı var mıydı? Fark şuydu; Erdoğan Amerikan karşıtı değildi!”
WikiLeaks belgelerinin anlamı ne sizce? Bu belgelerin arkasında kimler var?
Şimdi birtakım kişilerin, birtakım belgelere eriştiği ve bunları herhangi bir siyasi hesap yapmadan neşrettiği yorumu yapılabilir. Ama dünyayı etkileyen bu davranışların, herhangi bir güç tarafından, yani çok önemli olmayan bir güç tarafından yapılması mümkün değildir. Buna izin vermezler. Bu belgelerinin açıklanacağı günler evvel söylendi. Eğer ABD bundan zarar göreceğini bilseydi, zarar göreceği de belli, bunu engellerdi. Ansızın, kimsenin haberi yokken yayınlasalardı mesele yok. Ama ilan ediyorlar, “Açıklayacağız” diyorlar.
Öyleyse Amerika zarar göreceğini bile bile niye engellemedi bu belgeleri?
Amerika ne zaman savaş yapıyor? Menfaatine aykırı olduğu zaman! İşte, Irak’a girmekten çekinmedi, Afganistan’a da öyle... Fakat böyle çok zayıf diyebileceğimiz bir yapının açıklamalarına engel olmuyor. Bunu makul bulmuyorum.
O zaman bu belgelerin açıklanması ABD’nin menfaatine aykırı değil?
Değil.
Peki ama nasıl bir menfaat bu? Bu operasyon Amerika’nın bir operasyonu mu?
Geçmişten bir örnek vereyim; 11 Eylül saldırılarından bir veya iki gün sonra televizyona çıktım ve “Böyle bir terör eyleminin yapılması mümkün değil!” dedim. Çünkü çok karmaşık bir olaydı ve teknik olarak da, siyasi olarak da imkansız gibi görünüyordu. Hemen şunu söyledim; “Bu dünyada bir savaşın başlangıcıdır. Küresel sermaye ile ulus devletler arasında çatışma başlamıştır.” Çünkü daha önce kurduğum siyasi modelde de bu ikisi karşı karşıya geliyordu. Bu yüzden, “Savaşı başlattılar” dedim. Nitekim, ondan sonra 11 Eylül’ün bir tertip olduğu şeklinde bir sürü belge çıktı ortaya. Ama ben hiçbir kanıta sahip olmadan siyasi analiz ile böyle bir şeyin mümkün olmayacağını söyledim. Ve dünyada da sanırım bu ilkti.
Peki ya şimdi olan ne sizce?
Şimdi, “Bu belgeler Amerika’nın politikalarıyla uyumlu mu? Bu belgeler Amerika’nın işine yarar mı?” sorusunu soruyorum. Eğer yarıyor ise bunu engellememiş olabilir, hatta bizzat kendisi bunu tertiplemiş olabilir. Çünkü dünyada böyle tertipler çok fazla. Bu da onlardan birisi olabilir.
Niye bu belgelerin Amerika’nın işine yarayacağını düşünüyorsunuz?
Bu belgelerin nasıl sonuçlar doğuracağını ve bu sonuçların kimin politikası ile uygun olduğunu düşünüyorum. Genelde ortaya çıkan bilgiler rüşvetlerle ilgili. Peki parasal güç ile siyasi sonucu kim alıyor? Eski modelde, küresel sermaye siyasi sonuçlara varmak için parasal gücünü kullanıyor ve birtakım siyasi hedeflere ulaşıyor, kişileri elde ediyor veya istediği kişileri ön plana çıkarıyor.
Nedir o eski model?
Dünyada kim kiminle çatışıyor? El Kaide ile Amerika savaşıyor, İran ile Amerika savaşıyor. Ama bu savaşlar mantıksız... Bu mücadelelerin sonucu dünyayı değiştirecek güçte değil. Bunların hiçbir önemi yok. O halde dünyada yeni bir yapılanmayı sağlayacak büyük çatışma kimler arasında olacak? Siyasi bir güç olmak iddiasında olan küresel sermaye ile ulus devlet arasında olacak! Sovyetler Birliği’nde herkes komünist ideolojiye göre eğitilmişti. Ülkede komünist parti egemendi. Günün birinde içeride hiçbir gösteri olmadan, dışarıdan herhangi bir müdahale olmadan komünist rejim bir anda bitti. Kim bitirdi bunu peki? Niçin bitirdi? Hemen arkasına baktım, birtakım yazılar vardı mesela, “Biz Rusya’yı 180 milyar dolarla fethettik” gibi...
Kimlerdi fethedenler?
Yeltsin döneminde Sovyetler Birliği’ni yenen küresel sermayeydi. Sovyetler Birliği’nde herkes memur ve işçi! Peki ama nasıl oldu da çok kısa bir sürede dolar milyarderleri çıktı ve bunlar Rusya ekonomisinin köşebaşını tuttu? Bütün bunlar bile şüphe uyandırmayabilir ama ondan sonra Putin geldi, ne yaptı? Bu kişilerin ellerindeki servetleri aldı. Niçin aldı? Diyebilirsiniz ki, “Komünist rejime dönmek için alıyor!” Hayır, onu da yapmadı. Birinden aldığını bir başkasına verdi ve böylece ulusalcı birtakım kişileri yeni zengin haline getirdi. Bu, benim modelime çok uyuyordu. Ve bu mücadelenin Amerika içinde de cereyan ettiğini düşünüyordum. Çünkü küresel sermaye dediğin sadece paraya sahiptir. Paranın da milliyeti yoktur. Para bir günde, saniyeler içinde bir yerden bir yere akabilir, küresel sermayeyi yönetenler bugün Amerika’da olur, yarın İngiltere’de. Günün birinde canları sıkılır, Boğaz’da rakı içerek de yapabilirler bu işi. Oysa, başka bir sermayedar yapısı daha var dünyada. O da; ülkelerin coğrafyasına bağlı olan sermayedarlar. Silah sanayii, petrol sanayii, iç tüketime hitap eden mallar üretenler... Bunlar o coğrafyanın parçasıdır, yani o ülkeye bağımlıdır. Onun için küresel sermayedarlar, bu vatansız sermayeye karşı mücadele ettiler. İlk mücadele de Rusya’da yaşandı, Putin döneminde. O zaman şunu gördüm, dedim ki; “ABD de buna karşı tedbir alacaktır.” Nitekim, daha sonra herkes bir küresel ekonomik kriz olduğundan söz etti. Ben bunun, yine insanlar çok ters bakacaklar ama aslında küresel sermayeye karşı yapılmış bir operasyon olduğunu düşünüyorum. Çünkü şu soruyu soruyorum, Amerika kendisi dünyanın en borçlu ülkesi, bu sorunu nasıl çözer? Birtakım hikâyeler icat ettim, dedim ki “Günün birinde Amerika doların değerini sıfıra indirir ve ‘dolar’ yerine ‘dolmaz’ diye bir para basar.” Bu bir şaka tabii, ama istikameti göstermek istiyorum. Amerika doların değerini düşürdükçe borçları azalıyordu. Borçlarının yarısı öyle gitti. Bir de finans kesiminde iflaslar yaşandı. Herkes zannetti ki ABD büyük bir kriz yaşıyor. Baktım, dedim ki “Finans kesiminde dolaşan parada bir tek Amerikan kuruşu yok.” Nereden biliyorsunuz diye sorabilirsiniz değil mi? Amerika’nın iç tasarruf oranı yüzde 0’dır, hatta negatiftir. Tasarruf etmeyen bir ülkenin finans kesiminde parası olabilir mi? O zaman dedim ki, “Bu iflaslarla aslında Amerikan halkının değil, başkalarının paraları kaybediliyor.” Ve şöyle bir benzetme yaptım, “Atlantik’te bir gemi batıyor ve Amerikan bayrağını taşıyor, ama gemi Alman malı, içinde Çin malı yüklü, sigortasını yapan Japon firması.” Batarsa sizi de batırıyor. Tıpkı buna benziyordu. Hiç Amerika’nın parası yoktu ki, niye bu Amerika’nın çöküşü olarak algılandı? Bunun Avrupa’ya döneceğini de defalarca ifade ettim.
O zaman küresel şirketler artık Amerika’dan bile daha büyük bir güç haline geldiler ve onlar mı yaptılar bu operasyonu?
Evet... Bakın belgelere, Rusya’dan da bahsediyorlar, ama Rusya’yı rahatsız eden bir şey var mı?
“Mafya ülkesi haline geldi” deniyor.
Başka hiçbir bilgi yok ama... Bu Rusya’yı çok da rahatsız etmez. Mafya devleti, dışarı ile ilişkileri, yani hâlâ küresel sermayenin uzantıları varsa onları kastediyor...
Bakın bu WikiLeaks belgelerinin ortaya çıkışını, anti-Amerikan kanadın, yani İngiltere, Almanya, Hollanda gibi ülkelerin desteklediği iddia edildi. Bunu destekliyor olabilirler geçmişte ama bu belgeler artık Amerika’nın eline geçmiştir gibi geliyor bana. Yani Amerika bunlardan bilgisiz değil. Bildiği ve istemediği bir şeyi engellerdi. Belki de engellemedi, yönetimi altına aldı onu. Yani kendisi kullanmaya başladı.
Ve yönlendiriyor da...
Evet. Yoksa müdahale ederdi. Yani eğer bu Amerikan karşıtı bir faaliyeti olsaydı... Mesela Irak Savaşı’na ilişkin de bir sürü belge ortaya çıkarıldı. Amerika isteseydi buna müdahale ederdi, etmedi. Amerikan askerlerinin burada birtakım faaliyetleri vardı ve bunlar çok iticiydi. O zaman, “ABD bunu önlemek istiyordu, çünkü bundan sonra Amerikan askerleri her yerde bir düşman, bir eziyet vasıtası olarak görülecektir. Bu Amerika’yı fena halde sınırlandırır. Önümüzdeki dönem Amerikan askerlerini halka çikolata dağıtırken görürseniz şaşmayın” dedim. Çünkü Amerika kendisini düzeltiyor bununla. Ben buna geçmişte de şahit oldum. 1960’lı yıllarda Amerika’daydım, birdenbire zencilere yönelik çok ciddi olumsuz tavırlar sergilenmeye başladı ve Amerika ırk ayrımını çözdü. Ama nasıl çözdü? Amerika’nın metodu; problemi önce akut hale getirmek, abartmak, büyütmek ve sonra çözmek.
Önce abartıyorlar sonra çözüyorlar!
Evet. Irk ayrımı böyle bitti Amerika’da, kökten çözüldü. Dolayısıyla Irak belgelerinden sonra da Amerikan askerlerinin artık gittiği ülkelerde böyle eziyet etmesi, halka kötü davranması mümkün değil, yapmazlar, yapamazlar.
AKP, DAHA ULUSÇU POLİTİKA İZLEYECEK
Peki, şimdi ne abartılıyor? Eğer bu modele dayanırsak... Özellikle Türkiye’ye ilişkin?
Türkiye için şunu söyleyebilirim, ilk bakışta bu belgeler, Erdoğan’a yönelik bir iftira veya suçlama olarak gözüktü. Ama hayır!
İsviçre bankalarında 8 ayrı gizli hesabı olduğu iddiası nedeniyle mi?
Evet, bankalarda parası var dendiğinde, “Yine bir abartma yaparsınız ona karşı, o zaman ona yönelik tüm iftiralar ortadan kalkar; geçersiz hale gelir.” Öyle olmadı mı?
İyi ama sonuçta bu iddianın yanlışlığını ya da doğruluğunu kanıtlamak da mümkün değil?
Doğru, kanıtlanamaz ama hiç kimse “Var” diyemez artık en azından.
Aytunç Altındal, bu iddiayı şu şekilde çürütüyor; “Erdoğan’ın İsviçre’de sekiz büyük bankada parası var deniliyor. Halbuki orada topu topu beş büyük banka var” diyor...
Kesinlikle doğru. Bu da bir oyun olduğunu göstermiyor mu size? Bence Tayyip Bey’i siyasetten bertaraf etmek için yurtdışında parası olduğuna dair bir söylenti çıkardılar seçime yakın.
Kimler?
Uluslararası kaynaklar. Ama Amerika Tayyip Bey’den kurtulmak istemiyor!
Kimi istiyor peki? AB mi?
Avrupa Birliği ile ilişkisinin çok kötü olduğunu biliyoruz. Bakın, ben Baykal’ın tasfiyesini de buna bağladım. Baykal solcu olmakla, solcu görünmekle beraber Avrupa ile ilişkileri son derece kötüydü. Ve Amerikan politikalarına karşı da olumluydu. Onu da o kanat bertaraf etti.
Peki Amerika niçin kurtulmak istemiyor Erdoğan’dan? İyi bir müttefik olarak mı görüyor?
Yine ben modelime geleceğim, şu anda dünyada bir denge söz konusu değil. Tam bir belirsizlik var. Kim kimin dostu, kim kimin düşmanı hiçbiri belli değil. Yeni bir denge gerekiyor. Modelim şöyle; denge Amerika ile Rusya arasında kurulacaktır yine. Bir güç Amerika, bir güç Rusya olacak ve bunların etrafında birtakım ittifaklar oluşacak. Bu dengenin ise, tahterevalli gibi düşünün, istinat noktası Türkiye olacak. Bunun için Türkiye’nin Ortadoğu’da egemen olması lazım. Bunu bugün de söylemiyorum; 13 Ocak 1991 tarihli Nokta Dergisi’nde bir beyanatım var. “Önümüzdeki dönemde Türkiye bölgesinin büyük gücü olacaktır. Bunu askeri gücü ile değil, siyasi ve ekonomik gücü ile yapacaktır. Amerika ile Rusya bu projeyi desteklemektedir” demiştim.
Peki o zaman Erdoğan Hükümeti’ni öngörmüş müydünüz?
Hayır! Ama bunu yapacak birisi gelecekti.
Yani başta CHP de olsaydı bugünlere gelinecek miydi?
Tabii bu yapılacaktı. Şunu düşünün; 28 Şubat, “İrtica var” diye İslamcıları bertaraf etti. İyi ama yine İslamcıları getirdi. Peki ikisi arasındaki fark neydi? Refah Partisi ile yeni gelenler arasında namaz kılma, oruç tutma farkı var mıydı? Fark şuydu; dünya politikası.
Birisi daha Milli Görüşçü...
O başka. Milli Görüşçü ama bazı yerde Almanya ile beraber...
Yani Amerikan taraftarı değil, anti-Amerikancıydı Refah Partisi?
Evet. 28 Şubat’la anti-Amerikan olanı bertaraf ettiler. Tayyip Erdoğan’ın tek ve en büyük farkı ne, anti-Amerikan değil. Gülen Cemaati’ni de bu şekilde düşünebilirsiniz. Gülen Cemaati de Amerika’ya karşı değil. Amerika ile birlikteliğin Türkiye’yi büyüteceğini düşünüyorlar. Türkiye için böyle bir ittifakı destekliyorlar. Yalnız, Fethullah Gülen Amerika’da diye, onların hizmetinde demiyorum, yanlış anlaşılmasın...
Deniz Baykal da Amerika ile birlikteliği savunuyordu...
Ama şimdi Baykal’dan sonra CHP’de bu değişti, Avrupa’ya gittiler.
ERDOĞAN, ASKERLE ÇOK İYİ GEÇİNECEK!
O zaman bu belgeler en fazla zararı kime verdi? Ya da kime zarar vermek için çıkartıldı?
Belgeler dünya politikalarına bir yön veriyor. Türkiye’nin iç politikası ile ilgili etkileri var bunun. Başka ülkelerle ilgili bilgiler dedikodudan ibaret. Berlusconi çapkınmış, ne yapalım? Sarkozy şöyleymiş, efendim karısı estetik ameliyatlar yaptırmış! Kaddafi’nin hemşire sevgilisi Ukraynalıymış! Kime ne? Ama Türkiye’ye bakın, Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan arasında rekabet olduğunu söylüyor. Bu rekabet nedendir, kimse merak etmiyor değil mi? Bakın, Fazilet Partisi kapatıldıktan sonra bir parti kurulacağı belliydi. Zaten o kapatma da bu operasyonun başlangıcıydı. Tayyip Bey’in lider olma şansı vardı. Getirdiler, adamcağızı ortaokul kitaplarında yazılı bir şiiri okudu diye hapse attılar ve önünü kestiler, milletvekili olamadı. Diyorlar ki, “O şiiri okumasaydı!” O zaman da başka sebep bulurlardı, hapse atarlardı. Maksat onun siyasi olarak önünü kesmekti. Ve bu süreç Abdullah Gül’ü başbakan yaptı. Olabilir, ne fark eder, bir şey değil denebilir. Hayır! Karşı güç dedi ki, “Bu oyunu sürdürtmem ben!” Ve Baykal’ın desteğiyle Anayasa’yı değiştirdiler, Siirt seçimlerini iptal ettiler. Aday olması mümkün değildi, aday yaptılar ve Gül’ü ikinci plana ittiler. Bu bir mücadele değil midir?
Karşı güç kimdir burada?
Türkiye küresel etkilere açık bir ülkeydi, Abdullah Bey’in kurduğu parti ile tüm dünyaya açık hale geldi birdenbire. Değil mi? Ona karşı olan bir grup da Tayyip Bey’i getirdi. Bakın, cumhurbaşkanlığı seçiminden önce, önemli bir kişi ile bir televizyon programına katıldım. O dedi ki, “Tayyip Bey bugüne kadar paşalar ile iyi bir politika izledi, siyaseti çok başarılı, artık cumhurbaşkanı olması gerekir ve onun için de olacaktır.” Ben de, “Hayır, olmayacaktır. Çünkü Tayyip Bey cumhurbaşkanı olursa, başbakan Abdullah Bey olur. Abdullah Bey’in başbakanlığını geçmişte engelleyenler bugün niye önünü açsınlar? Onun için olmaz” dedim.
Şimdi de Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına hazırlandığı söyleniyor. Ama “Eğer cumhurbaşkanı olursa, AK Parti’nin sonu da ANAP gibi olur, dağılır” vurgusuyla...
Önemli olan, AK Parti’nin vizyonu, dünyaya bakışı ne olacak? Küresel bakışın bir parçası mı olacak, yoksa ulusal bir çizgiye mi dönecek? Sorun bu.
Sizce?
Dünya üzerinde küreselciliğin yenileceğini düşünüyorum. Benim modelim ulus-devlet esasına dayanıyor. Amerikan ulus-devleti ile Rus ulus-devleti, iki uç olacak...
O zaman AK Parti’nin politikalarında da bir değişiklik olacak demektir. Daha ulusçu mu olacak?
Evet. Daha ulusçu olacak ve bakacaksınız ki askerlerle çok iyi geçinecek!
|