Diyalog Faaliyetleri
1054 Okunma, 4 Yorum
Ebubekir Sifil - Milli Gazete
Zafer Kafkas

 DİYALOG FAALİYETLERİ

 

Soru: Soracağım sorularda kesinlikle art niyet yoktur, kesinlikle Kur'an ve Sünnet ışığında tarafınızdan bilgilendirilmek amaçlıdır. Şimdiden Allah razı olsun.

1- Zamanımızda bir cemaat tarafından müslümanlar adına yürütülen hoşgörü ve diyalog faaliyetlerinin İslami bir şekilde yapılıp yapılmadığı.

2- Her ne niyetle olursa olsun bu faaliyetleri kabul etmeyen ve eleştiren müslümanlara modern karmati veya harici deme hakkına her hangi bir şahıs sahib midir ve durumu nedir?

3- Kısaca bütün küfür ehline hoşgörü gösterilip diyaloğa girilirken müslümanlara karmati, harici ve anarşist diye yaklaşanlara, bakış açımız ve davranışımız nasıl olmalıdır.

4- İşgal edilmiş bir ülkenin insanlarının kesinlikle hiçbir imkanları yoksa kendilerini feda etmelerinin İslam'da yeri nedir, İslam tarihinde buna benzer misaller var mıdır?

5- Hoşgörü ve diyalog faaliyetleri malumunuz tüm Türkiye tarafından bilinmektedir. Bu konu ile ilgili zamanımızın büyüklerinin yaklaşımı ile ilgili herhangi bir bilgiye sahib misiniz?

Cevap: Bana gönderilen soruların hangi niyetle sorulduğunu şimdiye kadar sorgulamadım. Bana düşen, sorulan sorulara kapasitemin ve imkânların elverdiği ölçüde cevap vermektir. Kimseye "Sen bu soruyu art niyetle sormuşsun; onun için cevaplamıyorum" gibi bir tavrım olmadı, olmaz. Cevaplara gelince;

1. Dinlerarası diyalog ve hoşgörü faaliyetlerine karşı tavrım başından beri hiç değişmedi. İlke olarak Müslümanlar'la diğer din mensuplarının, hatta dinsizlerin ve ateistlerin diyalog halinde olmasında herhangi bir sakınca olmadığını düşünüyorum. Daha da ileriye giderek bunun Müslümanlar açısından bir "zorunluluk" olduğunu söylüyorum.

Zira Müslümanlar yeryüzünde Hakk'ın yegâne temsilcisidir ve Hak'tan habersiz olan kitlelere onu duyurma görevi öncelikle ve sadece Müslümanlar'a terettüp eder. Biz onlarla diyaloğu kesersek onlara Hak ve hakikati kim ulaştıracak?

Ancak soruda da ifade edildiği gibi bu faaliyetlerin "İslamî" olması, yani İslam'ın istediği ve öngördüğü biçimde yerine getirilmesi de bir zorunluluktur.

Bununla iki noktayı kastediyorum:

A. Hak ve hakikatin tahrife uğramamış biricik adresinin İslam ve onun temel referansları olan Kur'an ve Sünnet olduğu gerçeği asla perdelenmemeli, inkâr edilmemelidir.

B. Diyalog faaliyetlerinin dinî, politik, sosyal ve kültürel bakımdan İslam'ın ve Müslümanlar'ın aleyhine sonuç verecek bir oluşum ve gelişim seyri izlemesine izin verilmemelidir. Bu da bu faaliyetlerin Müslümanlar'ın inisiyatifi ile başlatılıp yürütülmesini zorunlu kılar.

Şu halde Müslümanlar'la diğer kitlelerin "din çerçeveli" diyalogu, "İbrahimî dinlerin birlikteliği", "dinlerin aşkın birliği"… gibi "yok aslında birbirimizden farkımız" demeye gelen saçma sapan sloganlar üzerinden değil, ancak "Hak ve hakikatin tebliği" zemininde ve Müslümanlar'ın inisiyatifinde yapılabilir. Diyalogcu çevrelerin, yürüttükleri faaliyeti Kur'an ve Sünnet'ten, hatta tarihten kotardıkları argümanlarla desteklemeye çalışırken bu temel gerçeği çarpıttığı görülmektedir.

Kısa bir zaman önce ilk iki cildi neşredilen İslam ve Modern Çağ'da (I, 104 vd.; II, 160 vd.) bu hususları alabildiğine geniş olarak ele almıştım.

Meselenin bir de "hoşgörü" boyutu var. Ağzından çıkanı kulağı duyan kimseler için burada meselenin semantik boyutuyla iştigal etmenin gereksizliği açık. Ancak "diyalog" ve "hoşgörü" kelimelerinin bir arada kullanılmasının bilinçsiz/rast gele bir seçim olduğunu düşünmemizi isteyenlerin bizi saf yerine koyduğunu görmemiz gerekiyor. Zira "hoşgörü"nün "diyalog"un lazım-ı gayri mufarıkı olmadığı gerçeği bir yana, burada Müslümanlar adına hareket edenlerin, muhataplarının inancına sinmiş bulunan "şirk"i hoş görmekle kendi zeminlerini berhava ettiklerini hatırlatmak durumundayız.

2. Diyalog faaliyetlerini onaylamayanları "Karmatî hezeyanı, Haricî mantık ve anarşist tavır" içinde olmakla suçlayan kişi Fethullah Gülen hocaefendidir. (Bkz. http://www.fethullahgulen.com veya http://tr.fgulen.com) Bu benzetmelerin kimleri hedeflediği ve ne kadar isabetli olduğu üzerinde duracak değilim. Ancak şu kadarını söylemeliyim ki, diyalog ve hoşgörü faaliyetlerini onaylamayanları bu şekilde damgalamak ve itham etmek yakışıksız bir tavırdır. Fethullah Gülen hocaefendinin acaba diyalog ve hoşgörü faaliyetlerini desteklemeyen/onaylamayan Yahudi ve Hristiyan dünyadan herhangi bir kesimi bu şekilde suçladığını gören/duyan olmuş mudur? Böyle diyerek kendi insanıyla köprüleri atarken Kur'an'ın, "Sen milletlerine tabi olmadıkça ne Yahudiler ne de Hristiyanlar senden asla hoşnut olmayacaktır" (2/el-Bakara, 120) buyurarak içyüzlerini açığa vurduğu kesimlerle kardeş oluvermek neyle izah edilebilir?

Benim birçok kere dile getirdiğim mülahazalarla veya benzeri düşüncelerle günümüzde sürdürüldüğü şekliyle diyalog faaliyetlerini onaylamayan ve Karmatî batınîliğinden de Haricî fanatizminden de anarşizmden de bütün benliğiyle teberri eden kitleler bakımından yukarıdaki tesbitlerin hiçbir şey ifade etmediği açıktır…

Yorum:

 

Son yılların en çok tartışılan  ve İslami camiayı ikiye ayıran en önemli konularından biri hiç kuşkusuz dinler arası diyalog faaliyetleridir. Öncülüğünü Fethullah Gülen cemaatinin yaptığı bu faaliyet , kimi kesinler tarafından bir ihanet olarak görülmekte ve destekçileri bir takım ithamlara maruz kalmaktadırlar. Diğer taraftan diyalog taraftarları ise bunu islamın bir emri  ve çok önem verilmesi gereken bir husus olarak görmektedirler.

 

Diyalog faaliyetlerinin olumlu ve olumsuz yönlerinin ortaya konulması insanlarımızın kafasındaki karışıklığın giderilmesi için önem arzetmektedir. Fakat karşıt görüşte olanların bir araya gelerek bir husus hakkında delillerini koyup tartıştığı ve  doğruya ulaşma çabası içinde oldukları ülkemizde pek görülmüş bir şey değildir. Genellikle iki kesimde kendi içinde , kendi yayın organlarında kendi dayanaklarını ortaya koymakta ve karşı tarafı ihanetle yada bilgisizlikle suçlayarak aslında kendi bakışının , anlayışının takdisini yaparak Allah rızasını kazanma arzusundan ziyade kendi üstünlüğünü ve gücünü ispat çabasına girmektedirler.

 

Dinlerarası diyalog faaliyetlerinin kurumsal olarak ortaya çıktığı ilk tarih 1962-1965 yılları arasında yapılan 2.Vatikan Konsilidir. Katılımın çok yüsek olduğu bu konsilde alınan önemli karar ile diğer mezhep ve din mensuplarına karşı  olan klasik düşünce tamamen değişmiş ,büyük bir açılım öngörülmüştür. “Kötü” olarak vasıflandırılan diğer din mensupları özellikle de Müslümanlar , hristiyanlığa aday olarak tavsif edilmeye başlanmıştır. Diğer mezhep ve din mensupları ile diyaloğa geçilmesi ve bu işin  üç temele bağlanmasına karar verildi. Tanıma , anlama ve hoşgörü .

 

Gerçekten samimi bir şekilde farklı din mensuplarına kendi dinlerini tebliği etmek , onları kendi dinlerine davet etmek amacı ile alınmış kararlar ise takdir edilebilecek bir yaklaşım olarak görebiliriz.Bu yeni yaklaşım ile yüzyıllar boyunca birbirini düşman olarak gören hristiyan ve Müslümanların birbirlerini tanımaları , hoşgörmeleri ve diyalog içinde olmaları, savaş yerine barışın , zulüm yerine adaletin , sömürü yerine işbirliğinin tesisi için faydalı olacak icraatların ortaya çıkmasına vesile olabilmesi açısından önemli idi.

 

Vatikanın bu yeni yaklaşımını samimi bulan Müslümanlardan bir kısmı da samimiyetle dünya üzerinde zulüm içerisinde inleyen Müslümanların kurtuluşuna faydası olacağı düşüncesiyle , genel olarak dünya barışının sağlanmasında etkili olacağı inancıyla  ve ateizm tehlikesine karşı dinlerin desteklenmesi için bu faaliyetleri desteklemeye başladılar. Günümüzde de dediğimiz gibi Fethullah Gülen cemaati bu işin başını çekmektedir.

 

Bu faaliyetlerin sürdürülmesi  hatta elzem olduğu düşüncesinde olanların bir takım argümanlarına baktığımızda Ali İmran suresinin 64.ayetinin sıkça kullanıldığını görüyoruz.Ayrıca  Hz.Peygamber’in İslam’ı tebliğ maksadıyla Ebu Cehil gibi müşriklerin ayağına birçok kez gitmesi , Hristiyan Necran heyeti ile görüşmesi , Hz.Peygamber’in bazı kişilere yazdığı İslam’ a davet mektupları da  bu işin meşruiyetinin ve İslami oluşunun delili olarak kullanılıyor.

 

Diğer taraftan bu faaliyetlere karşı çıkanlar , 2.Vatikan konsilinde alınan kararların safiyane şekilde bir tanıma,anlama ve hoşgörü amacı taşımadığını bu ve buna benzer kavramların maske işlevi gördüğünü belirterek tavır koyuyorlar. Klasik misyonerlik faaliyetlerinin netice verdiği halkı eğitimsiz ve ekonomik olarak açlık seviyesinde olan Afrika ülkelerinde elde edilen hristiyanlaştırma başarısı , Afrika’ya nazaran daha bilinçli ve ekonomik olarak daha iyi seviyede olan Türkiye ve diğer Orta Doğu ülkelerinde  pek başarılı olamamıştır. Bu bölgelerde başarı şansının olmadığını bilen kilisenin yaklaşımını değiştirerek daha ılımlı ve yaklaştırıcı bir yol izlemesinin sebebinin , İslam dinini sulandırmak , içine İslam’da olmayan bir takım şeylerin sokulmasını sağlamak ve dini sadece vicdanlara hapsetmek olduğu dile getirilmektedir.

 

Diyaloğu destekleyenlerin argümanlarına verilen cevaplar ise bu argümanların farklı yorumlanmasından ibarettir. Ali İmran suresi 64.ayetin diyaloğu değil tevhidi tebliğ ettiğini, Hz.Peygamber’in müşriklerin ayağına gitmesininin ne tanıma , ne anlama , ne de hogörü ile ilgisi bulanmadığını tebliğ amaçlı olduğunu , Necran heyeti görüşmesininde aynı şekilde tebliğ amaçlı olduğunu söylemektedirler. Ayrıca Bakara/120,137,145 – Ali İmran/20,67,69,70,100-Maide/51,52,53,59-Beyyine/5 ve 6. ayetlerin de diyalog faaliyetlerinin yanlışlığını ortaya koyduğunu ifade ediyorlar.

 

Tüm bu bilgilerden sonra değerlendirme yaparsak ,  diyaloğun islamın bir emri olduğu görüşünde olanların , özellikle Fethullah Gülen cemaatinin bu emrin öncelikle Müslümanlarla diyalog kurulması yönünde olduğunu göz önüne almaları gerekir. Kendi içlerinden olmayanlara saygı duymaları ve onları olumsuz şekilde tavsif etmemeleri en önemli hoşgörü ve anlama faaliyetidir.

 

Diğer taraftan  bu faaliyetlerin merkezi konumundaki Vatikan’dan , dünyanın çeşitli bölgelerinde meydana gelen üstelik Hristiyan ve Yahudiler tarafından yapılan  Müslüman katliamları ile ilgili olarak bir engelleme girişimine şahit olmamamız onu da geçtik herhangi bir tel’in edici açıklamanın da olmaması samimiyet hususunda içimizde şüphe oluşmasına sebep oluyor. Yine son dönemde Hz.Peygamber’e yapılan hakaretler , Kur’an’a karşı çirkin davranışlara da bu merkezden herhangi bir tepki göremememiz ön yargılarımızı iyice beslemektedir.   

 

Bu faaliyetlerin bir başka olumsuz olabilecek yönü ise dinlerin insanların sadece bireysel hayatlarına yönelik olduğu , vicdanlar ve  belirli günlere hapsedilmesi algısına götürebilecek olmasıdır.  Hristiyanlığın bu yapısının İslam’ın dinamik, hayatı tümüyle kuşatan anlayışının içine sokulması ile küresel sömürünün önündeki en büyük engel olan İslam pasifize edilebilecektir.  Bunun belirtilerini de her yerde görebiliyoruz . İslam’ın düzen yönünün artık hiçbir yerde konuşulmamasında  , gündeme getirilmemesinde bu faaliyetlerinde etkisini göz ardı edemeyiz.

 

Bu faaliyetlerin, dünya barışının sağlanması , sömürünün bitmesi ve zulmün önüne geçilmesi için faydalı olabileceğini düşünüyorum lakin süreçlerin ortak yönetilmesi , din ayırımı yapılmadan zulme karşı tavır alınması ,inançlarımızdan taviz verilmemesi ve tüm Müslümanların hassasiyetleri ile  endişelerinin de göz önünde bulundurulması şartıyla.  

 

Zafer Kafkas


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
05.12.2010
08:06

ÖZETLE; iki şey çok önemli:

1- Başkalarına gösterdikleri diyalog arzusu ve esnekliği ile hoşgürüyü müslümanlardan esirgemeleri!!!

2- İslâmiyet’in sadece "din" yönü üzerinde durmaları, İslâmiyet’i adeta Hıristiyanlık gibi anlayıp uygulamaları, İslâmiyet’in "DÜZEN,SİSTEM,ŞERİAT, HUKUK, İSLÂM EKONOMİSİ" vs yönü ile ilgilenmemeleri!!!

YANİ;

"ADİL DÜZEN ÇALIŞMALARI" ile ilgilenmemeleri!!!

"ADİL DÜZEN"e,

"ADİL EKONOMİK DÜZEN"e

"İLGİ, DİYALOG, HOŞGÖRÜ" yok!!!

Ne diyelim;

Allah bu yönde de hidayet, şuur, diyalog ve hoşgörü versin...

Reşat Nuri Erol
06.12.2010
03:54

HAYRET !!!

ZAMAN Gazetesi ERBAKAN ile görüşmüş...

HAYIRDIR İNŞAALLAH !!!

Yoksa;

ERBAKAN VE MİLLÎ GÖRÜŞ İLE DE DİYALOG BAŞLIYOR MU?!.

Bu sabahki medya okumalarımda, ZAMAN Gazetesi’nin ERBAKAN ile görüşmesine rastladım; yorumsuz, aynen, sizinle paylaşıyorum:

ERBAKAN: Oğlum Fatih ileride partinin başına geçebilir

Erbakan: Gül’e, Tayyip’e ve Numan’a hakkımı helal ediyorum

ZEKAİ ÖZÇINAR, ANKARA, ZAMAN - 06.12.2010

Saadet Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan, siyasetten özel hayatına kadar pek çok konuda Zaman’a önemli açıklamalar yaptı.

Partiden ayrılanlara değinirken, Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan ve Numan Kurtulmuş’u da ekleyip, "Herkese hakkımı helal ederim." dedi. Siyaset değil cihat yaptığını belirten Erbakan, hayatta olduğu sürece bu mücadelesini sürdüreceğini vurguladı. Eşini ise özlemle andı: "Nermin Hanım’la cennette de bir arada olacağız inşallah."

Aktif siyasete dönerek SP’nin başına geçen Milli Görüş Hareketi’nin lideri Necmettin Erbakan, Balgat’taki evinin kapılarını Zaman’a açtı. Akşam yemeğinde, siyasette yaşadıklarından gündemdeki konulara uzanan ilginç açıklamalarda bulundu. İlerlemiş yaşına rağmen güçlü hafızası, olaylara hakimiyeti ve esprileriyle daha başlarken renkli kişiliğinden bir şey kaybetmediğini gösteriyor Erbakan. "Bugünden bakınca 28 Şubat’ta daha farklı tavır sergiler miydiniz?" sorusuna, "Yemek arasında yenilir yutulur bir şey değil, sonra konuşalım." karşılığını veriyor. Kahvesini yudumlarken "İzin verirseniz işe aslından başlayalım." diyerek sohbete geçiyor. Uzun uzadıya Siyonizm’i anlatıyor; 20. haçlı seferinin halen devrede olduğunu öne sürüyor. Bu noktada 28 Şubat sürecine getiriyor sözü. 18 maddelik kararlar için, "ABD Savunma Başdanışmanı Makovski tarafından hazırlanan planın askerler tarafından ’teklifimiz’ diye ortaya konulduğunu sonradan öğrendik." diyor. Bu kararları neden reddetmediklerini ise şöyle açıklıyor: "Müslüman birinin bunları yazamayacağını düşündük. 5 saat konuştular. Biri bırakıp biri alıyor. Aczimendi’yi televizyona koyup, ’görmüyor musun efendim’ diyorlar. Neyi göreceğim, sizin oyununuz bu. Gerçeği biliyoruz da, her şey söylenmiyor. Demirel, onlarla beraber. Çiller, susuyor. Ben tek başımayım. DYP’deki 50 kişi, "Hepinizi Yassıada’ya götüreceğiz" diye tehdit edildi. Ordunun geneli işin içinde değildi, cuntacılar vardı. Ben tek başıma iktidar mıyım, ortağımı tanımam mı? Tek başına iktidar olsam, hiç şüphesiz ilgililer kimlerse bir saniye bekletmezdim, görevden alırdım."

SP liderine göre, asker amacına ulaşamayınca 4 ay boyunca başka taktikleri devreye soktu. Hükümet çekilmeseydi darbe olmayacaktı ama başka oyunlar oynanacaktı. Erbakan, Türkiye’nin 28 Şubat yüzünden 14 yıl kaybettiğine, sürecin 2011 seçimlerinde biteceğine inanıyor. Zaman zaman bayramlaşmak için görüştüğü Demirel’in yanlış yerde durmasının hesabının ayrı olduğunu söylüyor. Necmettin Erbakan, 12 Eylül darbesine gerekçe yapılan meşhur Konya mitinginde yaşananların da tertip olduğunu savunarak, "Cuntacılar, ihtilal yapabilmek için bu tertibi hazırladı." iddiasında bulunuyor. Yaşanan bütün bu süreç hatırlatılarak, "Hakkınızı helal eder misiniz?" sorusuna cevap verirken Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan ve Numan Kurtulmuş’u da ekleyerek, "Herkese ederim." diyor.

NERMİN HANIM’LA CENNETTE BULUŞACAĞIZ inşallah

Erbakan, genelde Balgat’taki SP Genel Merkezi’nin yakınındaki evinde çalışıyor. Oğlu, kızları ve sekiz torunuyla birlikte oturuyor. Akrabalarıyla topluca senede bir yemekte buluşuyor. Oğlu Fatih’in, bu Kurban Bayramı’nda doğan ikizleri Merve ve Mina, ayrı sevinç katmış aileye. "Uzun süre çocukları olmadı. Dua ettik, ikiz geldi. Dahası da olur inşallah. Nermin Hanım adı da konabilir. Oğlan olursa Necmettin adı konulmasından memnun olurum." diyor. Erbakan için kuşkusuz evin tek ama önemli bir eksiği var. 4 yıl önce hayatını kaybeden hayat arkadaşı Nermin Hanım’ı özlüyor. Duygularını şöyle aktarıyor: "Aile çok mukaddes bir yapıdır. Özel bir sevgi halk eder Cenab-ı Allah. Aile ebedidir. Cennette de bir arada olacağız inşallah. Her İstanbul’a gittiğimde mezarını ziyaret ederim. Fatiha ve diğer duaları okurum."

Erbakan, cep telefonu kullanıyor. Elindeki cihaz bir hayli eski. Arkasına, yakınında görev yapanlar ile çocuklarının telefon numaraları yapıştırılmış. Bu durumu, "Bazı eski şeyler çok kıymetlidir." diye anlatıyor.

Oğlum Fatih, ileride partinin başına geçebilir

Erbakan, lider çocuklarının siyasetle ilgilenmesine sıcak. Oğlu Fatih Erbakan’ın bir partinin başına gelebilecek tecrübeyi edinip edinmediğine cevabı ise şöyle: "İleride gelir inşallah. Allah bilir. Osmanlı babadan oğula geçti, bütün dünyaya saadet getirdi. Fatih, elektrik yüksek mühendisi. Doktorasını yapmış. Milletvekili adaylığına kendi karar verir."

Kılıçdaroğlu çarşaf giyse de CHP iflah olmaz

Seçim ittifaklarına kapı aralayan Erbakan, CHP’ye ise tavırlı. "Halk Partisi, din düşmanlığı yaptığı için mühürlenmiştir. İster çarşaf giysin isterse Hacı Bayram’dan çıkmasın. Kılıçdaroğlu ne hava yakalarsa yakalasın, iflah olmaz." diyor. Numan Kurtulmuş’un HAS Partisi’ni değerlendirme gereği duymuyor. MHP için ise, "Görüyorsunuz söndü gitti. Baraj altında kalsa ne olur, kalmasa ne olur?" ifadelerini kullanıyor.

Köşk adaylığımı halka sorun

Erbakan, ileride ’malıyla, canıyla mücadele eden bir Müslüman olarak anılmak’ istiyor. Siyaseti bırakmaya ise hiç niyeti yok. "Siyaset cihattır, insan gücü yettiği kadar bu işi bırakmaz." diyor. Cumhurbaşkanlığı adaylığıyla ilgili olaraksa, "Bunu halka sorun." ifadesini kullanıyor.

Reşat Nuri Erol
06.12.2010
05:56

ERBAKAN HABERİNE İLGİNÇ BİR YORUM/ DEĞERLENDİRME:

mesud akgül / 2010-12-06 MEDYANIN ERBAKAN AŞKI SAMİMİ YOKSA PLANLI MI?-6

Başbakan olması gerekiyor. Yoksa AKP iktidarı ile kapışmak Siyonizm için mümkün değildir. Çünkü AKP kaçak güreşiyor. Erbakan’ın ise böyle bir şansı yok. Siyonizm eğer isterse önümüzdeki kısa süreçte Saadet Partisi’ni tek başına çok kolay iktidar yapabilir. Bunun için gereken dolaylı lojistik desteği sağlayacak çok imkânlara sahip bulunuyor. Sadece emrindeki tarikat ve cemaatlere destek talimatı verip medya ile üfürse bu işi kotarır. İşaretlerde bu yönde.

mesud akgül / 2010-12-06 MEDYANIN ERBAKAN AŞKI SAMİMİ YOKSA PLANLI MI?-5

hayır korkmuyorum” dediyse bile belli ki 28 Şubat post modern darbe sürecinin kendisine yönelik başlatılacağını 4 yıl önceden hissetmişti! O zamanlar, göğüsleyip üstesinden gelebileceği imkânlar, şartlar, toplumsal tecrübe ve siyasi konjonktür mevcut değildi. Bu yüzden resmi iktidarı devredip derin iktidarın başına geçmek zorunda kaldı. Açıkçası Erbakan da Siyonizm de artık kozlarını son kez bölüşmek noktasındalar. Bunun için de Saadet Partisi’nin tek başına iktidar Erbakan’ın da Başbakan olması

mesud akgül / 2010-12-06 MEDYANIN ERBAKAN AŞKI SAMİMİ YOKSA PLANLI MI?-4

pişen oyunları ilk o köşesinden uykulu gözlere yavaş yavaş verilir. Bu yazıların tamamında Erbakan Hocayı öven cümleler var fakat herkes bilir ki bu yazıları yazanlar bırakın Erbakan’ı günahı kadar sevmeyi düne kadar Erbakan’a demediğini bırakmayan adamlardır. Erbakan 1993 yılında Aytunç Altındal’a verdiği röportajda muarızlarım beni iktidar yapmak istiyor diyerek açık bir tedirginlik yansıtmıştı. Aytunç Altındal’ın “İktidara gelmekten korkuyor musunuz yoksa?” diye üstelemesi üzerine

mesud akgül / 2010-12-06 MEDYANIN ERBAKAN AŞKI SAMİMİ YOKSA PLANLI MI?-3

Can Dündar’ın Hocayı Özlemiştik yazısına, Rauf Tamer’in Hürriyet’teki ‘Görüyorsunuz ki siyasette emeklilik yok’ yazısına, Zülfü Livaneli’nin ‘Erbakan, Ecevit ve Ölüm Oruçları yazısına’ ne diyeceksiniz yoksa bunlar imana geldi de bizim haberimiz yok. Mehmet Barlas liberal görünümlü sebataycı ve yılmaz bir Erbakan düşmanı, Can Dündar Selanik göçmeni sebataycı rejimin has kulu, Fikret Bila yine öyle, Rauf Tamer masonluğuyla ünlü rejimin derin adamı karanlık odalarda

mesud akgül / 2010-12-06 MEDYANIN ERBAKAN AŞKI SAMİMİ YOKSA PLANLI MI?-2

Bu beklenti ile izlemeye koyulduğumuz medyada bir de ne görelim; herkes gayet olağan bir gelişme olarak olaya bakıp garipsenecek bir husus olmadığı yaklaşımı sergilemiyor mu? Ne bir celallenme, ne bir yüklenme, ne bir sataşma, ne bir eleştiri ne bir garipseme, hatta bir serzeniş; ara ki bulasın! Mehmet Barlas’ın Numan için önce hocayı eleştirmesi kongreden sonra da Hocanın yaşına değil söylediklerine bakın demesini, Fikret Bila’nın köşesinde ‘Erbakan Hocanın büyük ideali’ başlıklı yazısını,

mesud akgül / 2010-12-06 MEDYANIN ERBAKAN AŞKI SAMİMİ YOKSA PLANLI MI?-1

17 Ekim 2010 Günü yeniden toplanan Saadet Partisi Olağanüstü Büyük Kongresinde bu kez Erbakan Genel Başkan seçilerek Millî Görüş’ü tekrar siyasetin etkin fenomeni haline getirdi. Bizler sanıyorduk ki 85 yaşına girmeye 12 gün kala yeniden aktif siyasete dönüp Genel Başkanlık koltuğuna oturan Erbakan’a yönelik karalama kampanyası arttırılarak sürdürülecek ve 40 yıldan beri hiçbir zaman şiddetli karşıtlığından kurtulamadığı medyanın iyice gazabına uğrayıp bir ölüm kalım mücadelesi vermek zorunda kalacak.

Reşat Nuri Erol
10.12.2010
00:30

İşbirlikçiye destek olma

10 ARALIK 2010

Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (ESAM)tarafından Gençlik Parkı Kültür Merkezi’nde düzenlenen ’’Milli Görüş İktidarı; Niçin ve Nasıl’’ konulu konferansta konuşan Milli Görüş Lideri ve Saadet Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan, ’’Milli Görüş gömleğini çıkartırsan hidayetin de kaybolur. Hayır ve şerri ayıramazsın. ’İslam Birliği’ demez, ’Avrupa Birliği’ diye çırpınırsın. Onlar da Avrupa Birliği’nin kapısında zincirle seni bekletirler’’ dedi.

ÜÇÜNCÜ ŞAHLANIŞ

Yapılan son kongreyle ’’Üçüncü şahlanış hareketi’’ni başlattıklarını hatırlatan Erbakan, ’’Saadet Partisi’nin iktidarı için bütün oluşumlar hazır. Biz iktidar olmak için çok çalışmalıyız. Çünkü Türkiye’nin dış borç açığı katlanarak arttı, işsizlik oranı yüzde 20’lere vardı. Halk, Milli Görüş iktidarını özlüyor!" diye konuştu

AKP’nin maneviyata hizmet ettiğini zannetmenin güncel bir yanılgı olduğunu kaydeden Erbakan, "Çünkü ırkçı emperyalizm, inançlı insanların oylarının AKP’ye verilmesi için onu da maneviyata hizmet ediyor göstermek bakımından her türlü makyajı yapıyor. Planı, programı tatbik ediyor. Sen eğer sağlam bir Milli Görüş sahibi değilsen, bu propagandaya kapılırsın. Bunlar da maneviyata hizmet ediyor diye aldanırsın. Dolayısıyla işbirlikçilere katılmış olursun" dedi.

AÇLIK, İŞSİZLİK TIRMANIYOR

AKP döneminde halkın üçte ikisinin yoksul hale geldiğini vurgulayan Erbakan, işsizliğe karşı macun niteliğindeki politikaların ise yetersiz kaldığına dikkat çekti. Ülkenin borca esir edildiğini ve 8 yıllık sürede 580 milyar dolar borçlanıldığını anlatan Erbakan, " 80 senede gelen 80 tane hükümet, 80 milyar dolar borç yapmıştı. AKP geldi, 8 sene de dış borcu 580 milyar dolara çıkarttı" dedi.

VATAN VE MiLLET SEVGiSiNiN VECiBESi

AKP’nin izlediği politikanın yanlış olduğuna dikkat çeken Milli Görüş Lideri, "Hükümette görev yapanlara yanlışlıklarını, hatalarını söylemek, vatan ve millet sevgimizin bize yüklediği bir vecibedir. Biz, milletin menfaatine ters düşen bütün yanlışlıkların karşısındayız. Türkiye’deki diğer siyasi hareketler batıl hak anlayışına dayanır. Liberalizmmiş, solcuymuş, sağcıymış hepsi temelden sakattır. Bunların eğitilmesi lazımdır" diye konuştu.

MANEVİYATSIZ SAADET OLMAZ

Maneviyatsız ve adil düzensiz bir saadetin olamayacağını tekrarlayan Erbakan, bunun için yeni bir dünya düzeninin kurulması gerektiğini ifade etti ve bunun için de Milli Görüş fikrine sahip insanlara büyük görevler düştüğünü söyledi. Türkiye’de 6 ay sonra seçimlerin olacağını hatırlatan Saadet Lideri, yoğun bir çalışma göstererek Saadet Partisi’nin tek başına iktidara geleceğini ifade etti.

MİLLİ GÖRÜŞ’ÜN 7 FARKI

Milli Görüş’ün diğerlerinden 7 farkı bulunduğunu kaydeden Erbakan, " Maneviyatsız saadet olmaz. Öbürleri kapitalisttir. Adil Düzensiz saadet olmaz. Öbürkülerin, faizci ve kapitalist nizamı esas almışlardır. Bizim medeniyetimiz diğerlerinden üstündür. Öbürküleri, batı medeniyetini üstün zanneder. Saadet için bugünkü zulüm dünyası yerine yeni bir dünya saadet dünyasının kurulması kaçınılmazdır. Öbürküleri dedikodu, laf kavgası ve çekişmelerle meşguldürler. Bulunduğumuz tarihi dönüm noktasıdır. Türkiye, İsrail’e vilayet olmayacak tarihteki şerefli yerini alacak. Onlar batının okşayarak yutma politikasına alet oluyorlar. Adım adım Türkiye’yi yok olmaya götürüyorlar. Uyanalım, işbirlikçilere destek olmayalım" diye konuştu.

Milli Görüş Lideri ve Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, ESAM’ın Çarşamba Sohbetlerine konuk olarak ’Milli Görüş İktidarı: Niçin ve Nasıl?’ konulu bir konferans verdi. Gençlik Parkı’ndaki Necip Fazıl Kısakürek Salonu’nda gerçekleştirilen konferansa, Milli Görüş camiası ve özellikle gençler büyük ilgi gösterdi. Konferansta seçim öncesi Saadet Partisi’nin yapacağı çalışmaları, AKP hükümetinin yanlış icraatlarını ve Siyonizmin Türkiye ve dünyadaki yeni oyunlarını anlatan Erbakan, özellikle AKP’ye oy veren Milli Görüş tabanına içinde bulundukları yanılgı nedeniyle tarihi uyarılarda bulundu.

12 Haziran’da muhtemelen milletvekili seçimi yapılacağını hatırlatarak, "Bu seçim, ülkemiz ve bütün insanlık bakımından fevkalade büyük ehemmiyete haizdir. Bir dönüm noktasıdır. Tarihi bir seçimdir. Onunla ilgili çalışmalar da tarihi çalışmalardır" diye konuştu. Saadet Partisi’nin 17 Ekim’de muhteşem bir kongre yaptığını, ardından 3. Şahlanışı başlattığını vurgulayan Erbakan, "Bu şahlanışın duasını cihadın sembolü, Eyüp Sultan hazretlerinin dizinin dibinde yaptık. Böylece seferberlik ilan edildi, kollar sıvandı ve çalışmaya başlandı" diye konuştu.

OY VERİP İŞBİRLİKÇİ OLMA

Milli Görüş’ün dışındakilerin ağacın yaprağındaki tozu temizlemeyle işin hallolacağını zannettiğini belirten Erbakan, "Halbuki ağacın kökü bozuk. Kökünden düzeltmek lazım. Bundan dolayıdır ki, yeni bir dünya kurulacak. Ve saadet dünyası olacak, ecdadımızın yaptığı gibi. Milli Görüş dışındakiler, siyonizmin dünyasında köle olarak yaşıyor. Bundan haberi yok. Hiç bu düzeni düzelteyim diye düşünmüyor. Ne büyük gaflet" dedi. Milli Görüş dışındakileri işbirlikçi ve taklitçi olduğunu söyleyen Erbakan, "Milli Görüş hak, onlar batıldır" dedi.

Kalkınmanın milli ve yaygın olması gerektiğini söyleyen Erbakan, "Bugün Güneydoğu meselesi nerden çıkıyor? Dengesizlikten çıkıyor. Dengesizlik olmayacak. Güneydoğu’daki fabrikaların hepsini Milli Görüş yapmıştır. Onlar ahır yapmış o kadar" dedi.

Milli Görüş iktidarında sağlık ve sosyal hizmetlerde milli ve manevi değerlere bağlılığın öğretilmesinin esas alındığını vurgulayan Erbakan, "Kimsenin aç ve açıkta bırakılmaması temel esastır" dedi. Dış politikada D-8 ve İslam Birliği çekirdekli yeni bir dünyanın kurulmasının esas alındığını da vurgulayan Erbakan, " Gidip batının kapısında boynundaki zincirle bağlanmak, diğer görüşlerin özellikleridir" dedi.

SİYONİZMİN SEÇİM HAZIRLIĞI

Siyonizmin saldırılarına karşı şuurlanma ve çelikleşme ile karşı çıkacaklarını belirten Erbakan, seçimde CHP millet tarafından mühürlendiği için Saadet ile AKP’nin yarışacağını vurguladı. Erbakan, "AKP iktidara gelip ne yapıyor. Vergi alıyor, borç alıyor, siyonizme faiz diye ödüyor. Yani duyuni umumiye tahsildarı bunlar. İslam Birliği yerine Avrupa Birliği’ni istiyor. Faizci kapitalist nizamdan şikayetçiler mi? Memura zam diyorsan, yüzde 2 veremem 1,5 vereceğim

KUTAN:MİLLİ GÖRÜŞ BİR ÇINAR

ESAM Genel Başkanı Recai Kutan ise, Milli Görüş’ün milletin aslı, özü ve kendisi olduğunu söyleyerek, "Milli Görüş, Alparslan’ın, Fatih Sultan Mehmet’in görüşüdür. Milli Görüş kökleri mazide, gövdesi yaprakları ve dallarıyla geleceğe uzanan bir çınardır. Temeli şefkat, bütün insanlığın saadeti için hakkı ve doğruyu tavsiye eden görüştür.

AÇLIK İŞSİZLİK TIRMANIYOR

AKP döneminde halkın üçte ikisinin yoksul hale geldiğini vurgulayan Erbakan, işsizliğe karşı macun niteliğindeki politikaların ise yetersiz kaldığına dikkat çekti. Ülkenin borca esir edildiğini ve 8 yıllık sürede 580 milyar dolar borçlanıldığını anlatan Erbakan, " 80 senede gelen 80 tane hükümet, 80 milyar dolar borç yapmıştı. AKP geldi, 8 sene de dış borcu 580 milyar dolara çıkarttı. Bunun yıllık faizi, 60-70 milyar dolardır. Bütçenin kendisi zaten bu kadar" dedi.

DOLARLA DÜNYA SÖMÜRÜSÜ

YEŞİL kağıt denilen dolar, sarı kağıt denilen Amerikan tahvili ve beyaz kağıt denilen Merkez Bankası rezervleri ile dünyanın 25 trilyon dolar sömürüldüğünü anlatan Erbakan, "Dünya böyle idare ediliyor. Ey bizim inançlı kardeşimiz. Efendim, bu AKP de iyi kötü idare ediyor. İdare ediyor ama biz sömürülüyoruz, bu düzenin değişmesi lazım dediğini duydun mu? AB’ye gireceğiz, bu düzeni koruyacağız diyor. Nasıl bu AKP’nin arkasından gidersin? Nereye gidiyorsun. Zulmü destekliyorsun. Biz buna 3 kağıt oyunu diyoruz" dedi.





Sayı: 78 | Tarih: 5.12.2010
Mehmet Şevket Eygi
Cemaat
1088 Okunma
Emine Hocaoğlu
Ebubekir Sifil
Diyalog Faaliyetleri
1054 Okunma
4 Yorum
Zafer Kafkas
Mahir Kaynak
Sorunlar nasıl çözülmeli?
1018 Okunma
1 Yorum
Süleyman Karagülle
Ahmet Hakan
ABD Elçisi'ne kıyak: Al sana benden kripto
1007 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Abdurrahman Dilipak
Toparlanın gidiyoruz! AL(A)MANYA YOLCUSU KALMASIN
953 Okunma
Abdülvahap Kösesoy
Ahmet Altan
WIKILEAKS
926 Okunma
Özer Ataç
Reşat Nuri Erol
İstanbul MalaMal Mağazaları
906 Okunma
1 Yorum
Ilker Ardic
Ruhat Mengi
İddalar ''kaçarak'' unutulmaz
883 Okunma
Vahap Alma
Ruşen Çakır
Her mağdur kendi bacağından asılıyor
872 Okunma
Tayibet Erzen