Erbakan, Ecevit ve ölüm oruçlarının arka planı
1149 Okunma, 0 Yorum
Zülfü Livaneli - Vatan
Ali Bülent Dilek

Erbakan, Ecevit ve ölüm oruçlarının arka planı

27.11.2010

Genç insanların yaşamı üzerine çok pis oyunlar oynandı bu ülkede.

TBMM komisyon raporuna göre 17.000 faili meçhul cinayet işlenmiş olan bir ülkede, adaletten, haktan hukuktan, demokrasiden ne kadar söz edebiliriz ki?
Herşey göstermelik.

Ama beni hayatım boyunca en çok bazı yetkililerin vicdansızlığı ve acımasızlığı şaşırtmıştır.
Bu yazıda anlatacaklarım birinci derece bir tanıklıktır.

***


1996’daki ölüm oruçlarına, bazı arkadaşlarımla birlikte “arabulucu” olarak katıldım.
İstanbul Başsavcısı Ferzan Çitici, böyle bir misyon üstlenmemizi rica etti.

O dönemde Necmettin Erbakan, başbakandı.
Cezaevine girdik. 12 kişi ölmüştü. Yemliha Kaya’nın ölü bedeninin başında nöbet tutuluyordu.
Konuşmaya çalıştığımız 20-21 yaşındaki gençler ölmek üzereydi. Bilinçleri kaybolmuştu. Bazılarının görme yetisi bir daha geri gelmemek üzere yitip gitmişti.
Geçen her saat, yeni genç ölüler demekti.
Bir kenara çekilip ağladığımı hatırlıyorum.
Tek istekleri, hapisnadeki yaşam koşullarının iyileştirilmesiydi. Tecrit hücrelerinde tek başına kalmamaktı.

Bu isteği çok iyi anlıyabiliyordum, çünkü o korkunç hapishanelerde bir dostla dertleşmenin ne kadar önemli olduğunu ben de yirmili yaşlarımda acı bir şekilde öğrenmiştim.

Hem de hiçbir suç işlememiş bir genç adam olarak.
Hükümetle temas kurduk. Adalet Bakanı ters davrandı. Başbakan Erbakan’a ulaşmaya çalıştık. İstanbul’dan Ankara’ya giden uçakta olduğunu söylediler.
Ankara havaalanında kendisine ulaştık. Tutukluların masum isteklerini anlattık, “Birçok genç bu geceyi çıkaramayacak” dedik.

“Peki” dedi, “Bu gece Kadir Gecesi. İsteklerini kabul ediyoruz.”

Hapishaneye müjdeyi verdik. Ambulanslar, ölmek üzere olanları hastanelere taşıdılar. Beklemekte olan gözü yaşlı aileler, ellerimize sarılıp, çocuklarından haber sordular.
Ama Ferzan Çitici kulağıma şunu fısıldadı: “Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü aradı. ‘Biz ne güzel operasyon hazırlamıştık. Herşeyi berbat ettiniz’ diye
çıkıştı bana.”

Basın bu süreçte olumlu davrandı. Hatta bizleri haketmediğimiz övgülere boğdu. Hürriyet, kahramanlar bile dedi.

***


Aradan dört yıl geçti.
Bu kez yine ölüm oruçlarında, arabulucu olarak hapishaneye gittik.

Çünkü hükümetin verdiği sözler tutulmamıştı.
Yine genç insanlar ölüm döşeğindeydi. Aynı süreç yaşanıyordu ama bu sefer Başbakan Erbakan değil Bülent Ecevit’ti.

Basın sürekli provokasyon yapıyordu.
Dört yıl önce bize kahraman diyen Hürriyet şimdi, “Ölüm oruçlarını cesaretlendiren hainler” olarak söz ediyordu bizden.

Belli ki öldürme hazırlıkları tamamdı.
Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ü bizzat aradım. “Ne olur” dedim, “Ölümlerin önüne geçin. Size resmen yalvarıyorum.”
Etkilendi. “Biraz bekleyin, başbakanla konuşayım” dedi.
Nefesimizi tutup bekledik.


Biraz sonra müdürün odasındaki telefon çaldı. Hikmet Bey, “Malesef Başbakan Ecevit istekleri kabul etmiyor” dedi.
Çaresizce ölüm mahkûmlarına veda edip gözyaşları içinde oradan ayrıldık.

Sonra lav silahlarıyla koğuşlara saldırıp, insanları yaktılar.

O akşam televizyonlar, yanan mahkûmlara başka cezaevlerinden cep telefonlarıyla ulaşıldığını ve “Kendinizi yakın” talimatı verildiğini söylüyordu bangır bangır.

Ali Kırca’ya konuk oldum ve dedim ki: “Yalan söylüyorlar. Hapishanede cep telefonu çalışmıyor. Arabulucular arasında yer alan Yaşar Kemal, ölüm döşeğindeki karısı Thilda’ya ulaşmaya çalıştı ve ulaşamadı.”

Bu tanıklık bütün yalanı çürütüyordu ama hükümet ve basın genç insan kanı dökmenin şehvetine kapılmıştı bir kere.
Kimse sağduyulu bir tanıklığı dinleyecek halde değildi.
Sonuçta “dinci Erbakan” genç ölümlere yol açmamış ama “solcu-şair Ecevit” katliam emri vermiş oldu.
Bunları anlatmak tarih önünde benim namusum ve sorumululuğumdur.

Not: Leyla’nın Evi oyununda başrollerden birisini oynayan yetenekli, gencecik aktör Onur Bayraktar’ı kaybettik. Acımız sonsuz.

Yorum:

 YAZARI TEBRİK EDİYORUM…

Çok önemli bir olaya tanık olmuş ve bunu açıklıyor.Tamda farkın olduğu

Yeri tespit ve teşhis etmiş.O da inanç ve merhamet ilişkisidir.Merhametsiz

İnsanlar ne kadarda inançlıyım,dini bütünüm dese inanmayın.Bal küpünden

Bal sirke küpünden sirke sızar.Sızıntıya da kanıp teslim olmayın aslına

Siz talip olun ve olun!Fark var sloganı güzel bir slogan.Ama Adil Düzenin

Konuşmasını değil kurulmasını istiyor bu millet Saadet Partililerden.Kurabilir-

Ler mi?hayır çünkü bilmiyorlar ve öğrenmekde istemiyorlar.Ama Allah(cc)’ı kim

Kandırabilir.Buna bende şahidim…

 

Ali Bülent Dilek






Sayı: 77 | Tarih: 28.11.2010
Ahmet Hakan
Adnan Hoca’nın da hedefi olmuşum
2161 Okunma
13 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Aykırı bir senaryo
1336 Okunma
9 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Şevket Eygi
Asıl Kölelik Şehevî Çıplaklıktır
1179 Okunma
Emine Hocaoğlu
Ruşen Çakır
Erdoğan Lübnan’da niye bu kadar popüler?
1176 Okunma
7 Yorum
Tayibet Erzen
Ruhat Mengi
Hayvana Eziyet Dinde Var mı?
1164 Okunma
Vahap Alma
Zülfü Livaneli
Erbakan, Ecevit ve ölüm oruçlarının arka planı
1149 Okunma
Ali Bülent Dilek
Fehmi Koru
Kim kalır ayakta
1145 Okunma
Ahmet Kirtekin
Ahmet Altan
GENERALLER
1101 Okunma
Özer Ataç
Ebubekir Sifil
Dayanışma ve Harcamanın Müslümancası
1076 Okunma
Zafer Kafkas


© 2024 - Akevler