25 KASIM 2010
Zamanımızda teorik ve hukukî olarak kölelik yoktur. Gizli ve mecazî kölelik ise çoktur. Şirkin ve küfrün köleleri vardır.
Hurafelerin, bâtıl itikadların...
Bozuk ve çarpık ideolojilerin...
Sapık bir hayat sisteminin...
Şehvetin...
Ahlâk dışı azgınlıkların...
Nefsin köleliği...
Paranın köleliği...
İslâm'da hür ve mukim erkeklerin farz namazları cemaatle kılmaları gerekir.
Musalli bir Müslüman erkek cemaate gitmiyorsa, o kendi seçimiyle bir tür köleliği seçmiş olur. Başka bir deyimle kölelik statüsünü kabul etmiş olur.
Hür Müslüman kadınların tesettüre bürünmeleri gerekir. Bir Müslüman hanım tesettürlü değilse, kendi arzusuyla köleliği/câriyeliği seçmiş demektir.
İslâm düşmanları ve karşıtları "örtünmek esarettir, bir tür köleliktir" diye yırtınadursunlar, asıl kölelik şehevî açık saçıklıktır.
Niçin?
Genç ve güzel bir hanım, açık saçıksa, yabancı erkeklerin şehevî bakışlarını üzerine çekmiş olur. Böyle bakışlara mâruz kalmak bir cins kölelik değil midir?
Tesettür kadına haysiyet, itibar, güvenlik, asalet, gerçek hürriyet, mânevî asalet kazandırır.
Açık saçıklık, seksîlik sadece İslâm'da yasak ve haram değildir. Musevîlikte de, Hıristiyanlıkta da tesettür ve iffet vardır.
İffet kavramını yürürlükten kaldıran, seks serbestliğini ve azgınlığını yürürlüğe koyan Batı medeniyeti, Musevîlik ve Hıristiyanlık bağlarından kopmuş, bazı antik putperest toplumlarına benzemiştir.
Şimdi emekli olmuş çağdaş bir kadın profesörün "Tesettür bir tür köleliktir. Hiçbir kadının köleliği istemeye hakkı yoktur" şeklinde hezeyanlar savurduğunu işitmiştim. Hem agresif, hem de akıl ve mantık dışı bir iddia.
Genç ve güzel bir kadın plaja gidiyor. Bikini mayo ile onca erkeğin arasında denize giriyor. Orada hem güneş banyosu yapıyor, hem de erkeklerin göz zinası banyosu... Şehvetleri galeyan halinde olan delikanlılar kadına ağızlarının suyu akarak bakıyor. Bu hal hürriyet midir, haysiyet midir?
Çıplaklığı, gayr-i meşru seksi savunan çağdaşlar, devletin TC başlıklı "vesikalarla" yasal fuhuş yaptırmasına niçin karşı çıkmıyorlar?
Benim bir Müslüman olarak açık saçıklığı, seks azgınlıklarını savunmam mümkün müdür?
İslâm düşmanları, kendi dinsizlikleri için en büyük tehdit ve tehlikeyi tesettürde görüyorlar. Kendi açılarından haklılar...
Onlar çıplaklığı medeniyet, tesettürü gericilik ve çağdışılık olarak gösteriyor. Hayır, tam tersine tesettür medeniyettir, çıplaklık ise vahşet, bedeviyet, cahilliktir.
Don giyen hayvan görülmüş müdür?
Tesettür savaşında Müslümanların belini büken, kötü ideolojinin ve vesayet rejiminin onları kasıtlı olarak uzun zaman ezmiş ve cahil bırakmış olmasıdır.
Tesettür iki zıt cepheden darbe yiyor. Birincisi agresif dinsizler, ikincisi, her şeyin, bu arada tesettürün de canına okuyan, cılkını çıkartan cahil ve istismarcı sahte dindarlar.
Müslümanlar ilim, irfan, kültür, hikmet, sanat konusunda ilerleyip bir gün İslâm düşmanlarının önüne geçtiği zaman kadın ve kızların çok büyük kısmı kendiliklerinden tesettüre girecektir.
Tesettür medeniyettir... Tesettür hürriyettir... Tesettür kadınların haysiyetidir...
Şehevî çıplaklık vahşettir, bedeviliktir, köleliktir, aborijenliktir.
* (İkinci yazı)
MERAK, DİKKAT, HÂFIZA...
Bir zat ile karşılaştım, "Şevki bey yazılarınızı yirmi beş seneden beri okurum..." dedi.Yirmi beş sene içinde benim adımın Şevki değil, Şevket olduğunu öğrenmemiş!..
12 Mart 1971'den sonra İsmetİnönü'nün damadı Metin Toker "Sağda ve Solda Vuruşanlar" adlı bir kitap yazmıştı. Bana hayli verip veriştirdiği bu kitapta ismimi hep Şevki Eygi şeklinde yazmıştı!..
1970'lerin başlarında Almanya'da sürgün olarak yaşıyordum. Almanca öğrenmek için bir kursa kaydolmuştum. Sınıfta on beş millete ait öğrenciler vardı. Araplar,İranlılar, Fransızlar, Polonya'dan gelmiş mülteciler, Japonlar, Vietnamlılar,Türkler... Öğretmenimiz bir hanımdı. İkinci derste, bütün öğrencilerin, bir Alman için telaffuzu hayli çetrefil olan soyadlarını ezberlemişti!..
Türkiye'de şu dört konuda yaygın bir zaaf vardır: (1) Merak, (2) Hafıza, (3) Dikkat, (4) Algılama (İdrak).
Vatandaş otuz senedir İstanbul'da yaşıyor. Galata köprüsünden binlerce defa geçmiştir. Karşıdaki tepede Süleymaniye camiinin bulunduğunu bilmez. O caminin dört minaresi olduğunu bilmez.
Yine nice İstanbullu Haliç Fener'deki Kırmızı Rum Mektebini Patrikhane zanneder.
Millî Eğitimsistemimiz boşuna dönen bir çarktır. Genç nesillere merak, dikkat ve idraki öğretmez. Hafızaları faydalı bilgi ve kültürle doldurmaz.
Çirkin bir bina yapılır, (nâdir istisnalar dışında) kimse rahatsız olmaz.
Güzel bir bina yapılır, kimse fark etmez, yapanları tebrik etmez.
Bazen tarihî bir camiye giderim. Mihrabın iki yanındaki o güzelim çinileri matkapla delmişler ve iki berbat, iğrenç, ucuz, rezil Çin malı saat asmışlar. Niçin iki saat? Simetrik olsun diye mi?
Liselerimizde mantık okutulmuyor ve öğretilmiyor. Ne büyük bir eksiklik.
Bu devrin Müslümanları Mimar Sinan'ı bilmiyor, anlamıyor. Bilip anlasalardı, yeni camilerin yüzde doksan dokuzu çirkin ve sanatsız olur muydu?
Avrupa'da hafızayı geliştiren kurslar varmış. İsteyenler yüklü paralar ödeyerek katılıyormuş.
Bendeniz öğretmen ve mürebbi olsam, talebelerime merak, dikkat, hafıza, idrak dersleri verirdim veya verdirirdim.
İşin kötüsü şu:Ehliyetli ve uzman hocalar bulunsa ve merak, dikkat, hafıza, idrak kursları açılsa, kimse para verip bunlara yazılmaz. Değil paralı, bedava olsa bile kimse ilgilenmez.
"Şevki beyciğim, biraz abartmıyor musun?"
Yazının tamamı için tıklayınız.
Yorum:
Yazarın yukarıda söylediklerine ben de katılıyorum. Namazla ilgili bazı ek bilgiler eklemek istiyorum. Namaz bütün hayatımızı içine alan bir zamandır. Namaz vakitlerimizi düzenler. Allah’ın bizlere namazı emretmesinin amacı; namazla vakitlerimizi iyi kullanmaktır. Allah saatlerle değil de namaz vakitleriyle hayatı düzenlemiştir. Kuran’a göre bedenen yapılan ibadette aylık yoktur. Bayram namazı yılda bir defa vardır. Haftalık olarak yapılan ibadet ise Cuma namazıdır. Günlük olarak yapılan ibadet ise namazdır.
Kuran da namaz vakitleri birebir yazmamaktadır. Biz namaz kılmayı ve vakitlerini peygamberimizin sünnetinden almışız. Fakat ilerleyen zaman içerisinde bu namaz vakitlerinin Kuran’da da yer almakta olduğunu görüyoruz. Kuran’da geçen ayetlerden yola çıkarak Güneşin en tepede olduğu zaman öğle namazıdır. Güneş doğmadan sabah namazı kılınacak. Sabah namazından sonra çalışacak olan insanlar çalışmaya gidecekler. Çalışma öğle namazına kadar devam eder. Öğle namazından evvel de namaz kılınmaz. Çünkü çalışan insanlar sabahla öğle arasında çalıştıklarından namaz kılamazlar.
Öğle namazı ile akşam namazı arasında orta namazı yani ikindi namazı kılınır. Öğle ve ikindi namazı arası dinlenmedir. İnsanlar bu zaman diliminde uyuyabilir. İkindi namazının son sünnetinin olmayışından dolayı ikindi namazından sonra akşam namazına kadar tekrar çalışılacaktır. Akşam ile yatsı namazı arası ise sohbet toplantısı yapılıyor. Böylece bütün namazlar cemaatle kılınmış olur.
İşte namaz insanların günlük zamanlarını iyi şekilde ve beraber kullanılmasına olanak veren günlük ibadetimizdir.
Bu sayede mevsim değişimlerine bağlı saatlerin ileri ve geri alınması gereksiz olur. Çünkü namazlar zaten gün ışığında çalışmayı sağlamaktadır.
Yazarın ikinci yazısı olan merak, dikkat, hafıza yazısına da birkaç cümle de ben eklemek istiyorum. Gerçekten gençlerimizin ilgisizliğinin çok üst sınırda olduğunu gözlemledim. Örneğin; dersine iki aydır giren öğretmeninin ismini öğrenmemesi, T.C. kimlik nosunu bilmemesi (öğrencilerimin en küçüğünün yaşı 15), velisinin tel. nosunu bilmemesi vb. şeyleri görünce bunu öğretmemeye değil de öğrencilerin kendi ilgisizliğine ve ilgi konularının değiştiğine yoruyorum. Yazar yazısında bunun okullarda verilmediğinden bahsediyor fakat ben bir öğretmen olarak bu konuya sık sık yer veriyor ve öğrencilerin bu vurdumduymaz tutumlarını eleştiriyorum. Bu konuda ne derece başarılı oluyorum onu da bilmiyorum.