20.11.2010
Dün “dini konularda toplum kesimlerini bölen, bir kesimi ‘manevi değerlere önem vermiyor’ gibi gösteren köşe yazıları”ndan söz etmiş kimsenin başkalarının inancı, değerleri ile ilgili bu tarz yorumlar yapmaya hakkı olmadığını belirtmiştim. Bazı parti ve siyasetçiler ‘oy toplamak için’ kendini daha dindar, rakip partileri ise manevi değerlerden uzak gösterme çabasını sürdürüyor, hatta şimdi işi mezhep farklılıklarına bile getirmeye başladılar, onlara “Kur’an’ın; aynı kitaba inanan insanların bölünmesini, başkalarının inancı hakkında konuşmayı yasakladığını” bin kez hatırlatsanız da fark etmiyor, çünkü işin içinde çıkar olunca her şeyi göze alanlar var ama hiç değilse bunu gazetecilerin alışkanlık haline getirmemesi lazım. Tabii onların da siyasi ya da maddi bir beklentileri yoksa... (Bakınız TRT’de yandaş gazetecilere verilen programların ‘izlenmediği somut verilerle görülmesine rağmen’ milletin paralarından verilen büyük rakamlarla sürdürülmesi.)
BAŞKASININ İNANCINA DİL UZATMAK!
Bugün “kurban kesiyorum” diye hayvanlara işkence yapmanın dinde yeri var mı sorusuna cevap aramak istiyorum. Yıllarca yazılarımda ve “Her Açıdan”da ülkenin önde gelen din bilimcileriyle dini konularda röportajlar yaptım. Bunlar arasında eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, onun hocası Saim Yeprem, yeni Diyanet Başkanı Mehmet Görmez, din konularını çok sayıdaki kitabında kusursuz şekilde açıklayan Yaşar Nuri Öztürk, “Evrensel Çağrı” Kur’an mealini yazan Mustafa Sağ ve ismini sayamayacağım kadar fazla din uzmanı vardı. Gelen yorumlarda soran oluyor, söyleyeyim; aslına bakarsanız dini bilgileri yetersiz kişilerin bu gibi isimlerle din sohbeti yapması mümkün değildir.
Antakya ve Suriye’de aldığı eğitim nedeniyle Arapçayı ana dili gibi konuşan ve Fransızca’nın yanında “din bilgisi” derslerine de giren öğretmen annemden küçük yaştan başlayarak (okulda verilen dersler dışında) yoğun din eğitimi aldım. Kısacası; Hayrünnisa Hanım’ın çocuklarını “küçük yaştan manevi değerlerle yoğurarak yetiştirdiğini” yazan yazarlar oldu, biz de aynen öyle yetiştirildik. Bu olmasaydı bile “Oku, bu kitapta sana gerekli tüm bilgiler var” diye başlayan Kur’an’ı doğru anlayacak akıl ve birikime sahip kişilerin bunları yazabileceği de açıktır. Aynen “anlayan” birinin başkalarının inancına dil uzatmayacağı, bunu yapmanın “Allah’a ortak koşmak” olduğunu bileceği kadar açık!
MERHAMETİ, İNSANLIĞI ANLATAN DİN
Dönelim kurban kesme meselesine... Bunlar riskli konular, çünkü hemen “Bakın kurban kesmeyi bile eleştiriyorlar” şeklinde yüzeysel, kolaycı, çıkarcı tepkiler ortaya çıkabilir ama bunu da göze almak gerekiyor... Kurban Bayramı “kurbanlık hayvanların cehennemi” demek değildir. Konunun “Beyaz” veya diğer renklerdeki Türklerle değil “insanlığı, insafı, merhameti” temel almış olan Müslümanlık’la ilgisi vardır ve sokaklarda yaralı boğaları kovalamak, kasap olmadığı halde eline bıçağı alıp hayvanlara dakikalarca can çekiştirmek, denizi bile kana bulamak böyle bir dinin bir parçası, bir emri olamaz. Hz. Peygamber’in kendisi “hayvanın acı çekmesinin asgariye indirilmesini” söylediği gibi geçen yıl Diyanet İşleri “elektro şok” yöntemiyle acı çektirmeden kurban kesmenin olabileceğini bildirmiş, birçok din uzmanı da onaylamıştır. Bunları yapmayanların hiç değilse kesimleri uzmanlara bırakması, hayvanlara acı çektirmemesi gerekir, Türkiye genelinde ise hala sadizmden farksız kesimler yapıldığına göre bunun nedenini sorgulamanın, medeni adımlar atılmasını istemenin zamanı gelmiştir.
Hac Suresi 37. Ayette “kurbanların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır, O’na sadece sizin takvanız ulaşır, sizi doğru yola iletmesinden dolayı, iyi davranmanız için bunları sizin istifadenize verdi” diyor, eğer yapılan “bir canlıya vahşi işkence” ise buna iyi davranış denebilir mi? Kurbanda “fakire yardım” esas olduğuna göre, Diyanet ve din uzmanları “parasının da bağışlanabileceğini” söylediğine göre bunu da göz önüne almak, örneğin ihtiyaç içindeki asker ve şehit ailelerine yardım olarak “Mehmetçik Vakfı”na, kimsesiz çocuk yurtlarına bağışlamak uygun bir çözüm olarak düşünülebilir.
Kurban üzerinden ona buna “manevi değer” suçlaması yapacağımıza bunları tartışmak gerekiyor.
Yorum:
Din Bu kadar İtici mi?
Allah insanları boşuna yaratmadığını ve kendisine ibadet edilmesinin esas olduğunu Kur’an’da belirtmiştir. İbadet ve kulluğun kapsadığı anlamlar çok geniştir. Bunlardan biri de ‘kurban’dır.
Yazarımız ve dini dört duvar arasında sıkıştırmayı yeğleyenler, anlamak istedikleri gibi yaşamaya devam ettikleri gibi, dil uzatmayı da ihmal etmiyorlar. Hayvanlara acı çektirmenin yanlışlığını sadece kurban bayramı döneminde dile getirmek bilinçli bir davranıştır. Elbette ki hayvanlara acı çektirmek çok yanlış. Buna Kur’an müsaade etmiyor. Yalnız bu kuralı kurbanın kesilmemesi gerektiği hususuna dayandırmak açık bir düşmanlıktır.
Lüks otellerde at,eşek ve domuz etlerini servis ediyorlar. Elit insanlarımızın keyfi av partilerindeki vahşeti vurgulamaya gerek var mı bilmiyorum. Halbuki avın keyfi olanı da yasak. Uzakdoğu’da tencerede pişen ceninler-bebekler var. Adını anımsayamadığım bir ülkede kunduza benzeyen bir hayvanın derisi için hayvanı yere vurup sersemlettikten sonra canlı canlı derilerini yüzüyorlar. Neden canlı diye sorarsanız, deriler canlı yüzülünce daha kıymetli oluyormuş. (Bizzat videosunu izledim bu dramın.) Amerika ve İsrail binlerce insanı çıkarları yüzünden katletti. Türkiye 30 yıldır binlerce insanını saçmalıklar yüzünden kaybetti. Faili meçhulleri de unutmadık tabi…
İş dini bir vecibeye gelince ahkam keser oldu insanlarımız. Kur’an’da geçen ‘’münafıklar şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında’’ ibaresi aslında her şeyi açıklıyor bize.
Bilmediklerimizi bize öğreten Kur’an’da çok açık bir gerçek daha var. O da ‘’bilmek’’. Yani biz Hurafelerden arınmış bir Kur’an bilgisine sahip değiliz. Sahip olduğumuz bu değeri hakkıyla bilseydik ve de yaşasaydık, bu denli itici, gerici, bağnaz ve de medeniyetten uzak görünmezdik. Yazımı yazmadan önce bir Avrupa kanalında röportaja çıkan Türk iş adamının sözleri çok ilginçti. Almanya Dışişleri Bakanı’yla çıktığı bir programı anlatıyordu. Özetle; adama Müslüman iş adamlarıyla iş yapamayız deniyor. Çünkü Almanya Yahudi ve Hıristiyan kültürlerinin hüküm sürdüğü medeni bir devletmiş. İslam’ı kendi seviyelerinde görmüyorlarmış.
Sonuç olarak anlatmak istediğim, bu düşünceye sahip olan münafıkların fikirlerini değiştirmeye çalışmak değildir. Kur’an’ın deyimiyle onların kalpleri mühürlenmiş. Asıl amaç bilmeden inanan kritik zekâya sahip insanları kazanıp, Allah’ın Düzeni’ni en güçlü hale getirmeye çalışmaktır. Bunun sonucunda da karşımıza saçma sapan eleştirilerle değil, bilimle çıkmaya çalışacaklar. Bilmeye devam ettikleri sürece, kalpleri mühürlenmemiş insanlar hakikati görmeye başlayacaklar.
Saygılar…