Okuyucu Soruları (12) BAŞÖRTÜSÜ
Soru: "Bir konuşmasında F. Gülen hocaefendi tesettür için teferruat dedi. Bu doğru mudur? Teferruat ne demektir? Ayrıntı ve detay anlamına geliyor ama, buradaki manası nedir? Üstelik tesettürün teferruat değil, füruat olduğunu biliyordum ben. Teferruat ve füruat ne demektir? Tesettür füruat mı, yoksa teferruat mıdır?"
Cevap: Fethullah Gülen hocaefendinin başörtüsü hakkında kullandığı kelimenin "füruattandır" tarzında olduğunu hatırlıyorum. (Yanlış hatırlıyorsam düzeltin.) "Füru(at)", Fıkhî bir tabirdir ve "Usul'e ilişkin olmayan" anlamındadır.
"Teferruat" kelimesi de aynı kökten gelmekle birlikte fıkhî bir tabir, daha doğrusu bir "terim" değildir. Soruda da dile getirildiği gibi, "ayrıntı" kelimesi ile eşanlamlı olan bu kelimenin dinî/teknik bir içeriği yoktur..
Bilindiği gibi bizim yaygın olarak "Fıkıh" tabirini kullandığımız alan, aslında "Füru-i Fıkıh" alanı, bir diğer söyleyişle "fer'î meselelerin işlendiği alan"dır. Bu meselelerin üzerine tebenni ettiği temel ise "Usul-i Fıkıh"tır. Dolayısıyla herhangi bir meselenin "füruattan" olduğu söylendiğinde, o meselenin Usul-i Fıkh'ın değil, Füru-i Fıkh'ın konusu olduğu ifade edilmiş olur.
Ancak kanaatime göre hocaefendinin yukarıdaki tabiri, başörtüsünün "imanî meseleler"den olmadığını vurgulamayı hedeflemektedir. Zira bir meselenin Füru-i Fıkh'ın mı, yoksa Usul-i Fıkh'ın mı konusu olduğu sorusunun cevabı, o meselenin önem derecesine etki etmez. İtikadî bir meselenin önem derecesi ile, –ister Usul'e, isterse füruata müteallik olsan– Fıkhî bir meselenin önem derecesi birbirinden farklı olduğu için ilkinin ilgi alanına giren meseleler, ikincinin ilgi alanına girenlere göre daha önemlidir.
Dolayısıyla hocaefendi demek istiyor ki, bir kimse imanî/itikadî ilkelere aykırı bir tutum içinde olmadıkça, fıkhî bir hükme uymaması çok önemli değildir; zira böyle bir durumda imanı tehlikeye girmez. Başörtüsü de imanî/itikadî bir mesele olmadığı için fazla büyütmeyin. Başınızı açmakla imanınızı yitirmiş olmazsınız. Türkiye'nin şartları başörtüsü konusunda ısrarlı olmanın daha büyük zararlara kapı aralamasına müsaittir. Bu sebeple bu noktada bir adım gerilemenin kimseye bir zararı olmaz...
Hocaefendi Türkiye dışında olduğundan, kendisi için çok önemli olmayabilir, ama, diyelim ki bağlıları, kısa etek veya şort dayatmasıyla karşılaşsa, acaba kendisinden bu bu sefer de "setr-i avret füruattandır" tarzında bir fetva sadır olmasını bekleyebilir miyiz?
Başörtüsü emrinin Kur'an, Sünnet ve İcma ile sabit bir hüküm olması dolayısıyla taşıdığı ağırlıktan –herkesin malumu olduğu için– bahsetmeyeceğim. Ama başörtüsünün hiç olmazsa bir "kimlik" meselesi olarak ele alınması gerekli değil midir? Bunun böyle olduğunu, başını açarak okumayı hem reddedenler, hem de kabul edenler arasında onlarca, hatta belki yüzlerce kızımızın ruhsal problemler yaşadığı vakıası açıkça göstermiyor mu?
Bu meselenin –ve diğer benzerlerinin– çözümü, "sizden isteneni yapın, kurtulun" demekte midir? Bu bir "çözüm" müdür?
Hocaefendi'yi bilmem ama, burada yaşayanlar bunun, "problemi dondurmak" anlamına dahi gelmediğini yakından biliyor. Bu, olsa olsa, "gerginliği dondurmak"tır ve elbette bunu sineye çekenlerin ruhunda yol açtığı yıkımın sesi Amerika'dan dahi net olarak duyulur.
Bu kızlarımızın –aileleri ve yakın çevreleriyle birlikte– yaşadıkları hakkında her şey söylendi. Ama onların çocuklarının, bu yaşananların silinmez etkisiyle kurulan evlilikten doğacak çocukların, yani gelecek nesillerin, ne kadar sağlıklı bir aile ortamına gözlerini açacağı ve ne kadar sağlam bir ruh yapısıyla büyüyeceği konusunda henüz hiçbir şey bilmiyoruz.
Öyleyse soruyu tekrar edelim: "Bu, çözüm müdür?"
Yorum:
MÜSLÜMAN VE HAYAT TARZI
Modern dünyanın tek tipleştirme çabası ve baskısı karşısında ayakta durabilecek ve direnebilecek tek hayat düsturu İslami hayat tarzıdır. Teknolojik ve ilmi ilerlemeleri, insanların dinden uzaklaşarak gerçekleştirdiği yalanına başvurarak dinin sosyal hayatın da dışına itilmesi gerekliliğini zihinlere işleyen ve tamamen akla dayalı pozitivist bir anlayışla sosyal bir hayat tasavvuru oluşturma çabasındaki moderniteye göre insanlar nefislerinin etkisi altında , sadece bu dünyadaki kazançlarını ve kayıplarını düşünerek bir hayat kurmaya çalışmalıdırlar. Oysaki bir müslümanın hayatını Allah dizayn eder ve tüm davranışlar ahiret düşünülerek yapılır. Yani Müslüman modern dünya insanından farklı olarak sorumluluğun bilincinde olan insandır. Sorumluluğunun bilincinde olmak yaratılış gayesine uygun hayatı yaşamaya çalışmaktır. Müslümanlar ne zamanki sorumluluklarının bilincinde oldularsa dünyada da o ölçüde adalet ve barış hakim oldu.
Müslümanlardaki bu gücün ve potansiyelin farkında olan bir takım odakların korkusu kurmuş oldukları bu zalim , sömürgeci ve kendinden başkasını düşünmeyen düzenlerinin ortadan kalkacak olmasınadır. Modern dünyanın insanları tek tipleştirme çabası , aynılaştırma çabası hep bu korkunun sonucudur. İnançtan uzak veya sadece ritüellere dayatılmış bir inanç tasavvuru ile insanların kendi arzu ve istekleri doğrultusunda bir hayat kurmaları için çaba sarfedilmektedir. Bu tip insanların kulanılması , yönlendirilmesi , şekle sokulması kolaydır. Modern dünyanın bu baskı ve dayatmalarına karşı Müslümanlar ya modernitenin öngördüğü safhalara katılacak ve dönüşüme uğrayacak ya da kendi hayat tasavvuru çevresinde kümelenerek teknoloji ve ilmi gelişmeleri de kullanarak dünyaya yeni bir nizam getirecekler.
Bugün Müslümanların kendilerini eleştirmeleri ve inançlarına uygun bir hayat tarzı kurmak için ne kadar çaba sarfettikleri irdelenmelidir. Kendime ve çevreme baktığım zaman modernitenin dayatmış olduğu hayat tarzına uyum sağlamış ya da herhangi bir muhalefette bulunmadığımızı düşünüyorum. Tüketim alışkanlıklarımız maalesef Allah’ı hayatından uzaklaştırmış biriyle aynı , ev dekorasyonumuzdan , giyimimize , misafir ağırlamamızdan yaptığımız ticarete kadar maalesef aynılaşmış durumdayız.
Bu aynılaşma sürecini de düşünerek başörtüsü sorununun çözümünde öncelikle biz Müslümanların samimi olmaları gerektiğini ve başörtüsünün bir bez parçasından çıkarılarak bir hayat tarzının sembolü olduğunu yaşayışımızla tekrar ortaya koymamızın önemli olduğunu düşünüyorum. Bunu yapmadan sorunun çözülmesi kimseye bir fayda getirmeyecektir.