AKP’ye yönelik İslamcı bir tehdit mümkün mü?
1007 Okunma, 2 Yorum
Ruşen Çakır - Vatan
Tayibet Erzen

Ruşen Çakır - rcakir@gazetevatan.com

 

26.10.2010

 

AKP 2002 Kasım ayından beri Türkiye’yi tek başına yönetiyor ve popülaritesini hâlâ büyük ölçüde koruyor, hatta kimilerine göre arttırıyor. Buna bağlı olarak “AKP’nin sırrı ne?” sorusu sık sık karşımıza çıkıyor.

Bu soruya bir dizi cevabı peş peşe sıralayabiliriz ama bu yazıda, genellikle ihmal ettiğimiz bir hususun AKP’nin başarısında kilit bir rol oynadığının altını çizmek istiyorum. Bunu “AKP’ye yönelik herhangi bir ciddi İslami tepkinin ve hareketin bulunmaması” olarak özetleyebilirim.

Şöyle bir düşünelim: AKP’nin iktidara gelmesinden önce ülkenin en etkili muhalefeti İslami hareketten geliyordu.

Türban, İmam Hatip Liseleri gibi somut; laikliğin yeniden tanımlanması, AB, ABD ve İsrail’le ilişkiler gibi daha “soyut” konulardaki İslamcı talep ve itirazlar mevcut hükümetleri, hatta sistemi epey sarsıyordu. Bu arada irili ufaklı bazı radikal İslamcı gruplar şiddet eylemleri de düzenleyebiliyorlardı.

AKP’nin işbaşına gelmesiyle birlikte, İslami hareketin tüm taleplerinin karşılanmamış olduğunu, buna karşılık İslamcı muhalefetin iyice sessizleştiğini gözledik. Örneğin AKP’yi kuran kadrolara duydukları öfkeyi gizlemeyen SP’liler çok alt düzeyde bir muhalefet sürdürdüler; başörtülü öğrenciler ve onların destekçileri sokaklara çıkmaz oldular; kısa süre önce büyük bir darbe yemiş olmasına rağmen gücünü büyük ölçüde korumayı bilmiş olan Hizbullah silah kullanmayı, şiddete başvurmayı askıya aldı...

Bu dönemin belki de tek istisnası El Kaide ve onlar tarafından İstanbul’da düzenlenen 15-20 Kasım 2003 terör eylemleridir. El Kaide’nin bunlar dışında da eylemler düzenlemek istediklerini ama pek başarılı olamadıklarını biliyoruz. Öte yandan radikal İslamcı fikirlere sahip çok sayıda Türk gencinin, Türkiye yerine Irak, Afganistan, Pakistan gibi yerlerde cihad sürdürmeyi tercih ettiklerini de biliyoruz ki kuşkusuz bu durum da AKP’yi epey rahatlatmıştır.

İki farklı olay

Ne var ki son günlerde yaşanan iki farklı gelişme AKP’nin rahat konumunu bir ölçüde sarstı. Bunların ilki, Hizbullah’a yakın çizgide oldukları ileri sürülen birkaç velinin kız çocuklarını ilköğretim okullarına başörtülü göndermek; ikincisi de Cübbeli Ahmet Hoca diye bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’nin İstanbul’un en büyük kapalı spor salonunda bir tür “gövde gösterisi” yapmak istemesidir.

Aslında din-siyaset ilişkileri konusunda öteden beri farklı gerginlikler yaşamış olan Türkiye için her iki olay da “sıradan” sıfatını hak etmekteydi. Fakat AKP iktidarı döneminde yaşanmış ve hükümet ile onun destekçilerinin sert tepkilerine neden olmaları nedeniyle her iki olay da birdenbire “sıradışı” bir hüviyete büründü. Normal şartlarda “münferit” olarak geçiştirebileceğimiz ilkokula başörtüsüyle girme girişimleri, iktidarda AKP bulunduğu ve tam da o sırada başörtüsü sorununu çözmek için uğraştığı için birdenbire büyük önem kazanabildi.

Hükümetin, “başörtüsünün lise ve ilköğretimde olmayacağına dair güvence verin” çağrılarını olumsuz karşıladığı bir dönemde yaşanan bu olaylar, AKP’ye zaten kuşkuyla bakan çevrelerin elinde birer koza dönüştü.



Devamı için TIKLAYINIZ.

 

Yorum:

ASIL TEHDİT NE ?

Görülen o ki başörtüsü krizinde hükümetin net bir tavır ortaya koyamamış olması ortalığı karıştırmak isteyenlerin işine geliyor. Bu mesele her gündeme geldiğinde üniversitelerde yasak kalksa da serbestliğin kamusal alana sıçramaması gerektiği, bunun ülke için bir iç tehdit olduğu savunması yapıldı. Hükümet de bu tepkilerden sonra kısmi bir savunma yapmak zorunda kaldı. Oysa buna gerek yoktu. Serbestliğin sadece belli bir alanda yapılmasının anlamsızlığı açıklanmalı ve hükümete duyulan kuşkular bertaraf edilmeliydi. Aksi yapılınca bir kısım medya tarafından “Bunlar aslında ülkeyi adım adım İran’a dönüştürmek istiyor. Bunlar cumhuriyet düşmanı.” şeklinde aşırı tepkisel ve anlamsız bir yaygara koparıldı.

Başörtüsü siyasi bir kimliğin göstergesi olduğuna göre bunu zaten siyasi bir tercih yapacak olgunluğa ve bilince ulaşmış kimseler yapmalı. İlkokul çağında bir çocuğun başını örtmesi nasıl bir tercihin gereği olabilir ki. Belli ki ebeveyninin tercihi çocuğa yansıtılmış. Buna gene de dayatma demek istemiyorum çünkü bu durumdan rahatsız olmayacak çocuklar ya da bunu baskı değil de daha iyi bir niyet olarak gerçekleştiren ebeveynler olacaktır. Ancak işin özünden yani tesettürün hakiki maksadından sapıldığı için bunu doğru bulmuyorum. Zaten buradaki sorun da işin fıkhi boyutu değil, tamamen kışkırtma amacıyla gündemde tutulan bu mevzunun hedefine ulaşması.

Bütün bunlar beklenen provokasyonlardı. Özelde AKP, genelde İslam’a duyulan tepkinin yansıması olan bu tür olaylar zaman zaman kostüm değiştirse de arkası kesilmez. Şimdi de sırada basın üzerinden kışkırtma tezgâhları var. Önce hakaret, sonra istifayla geçiştirilen bu girişim sonradan basın özgürlüğüne tehdit diye gündem yaratacak mı hep birlikte zamanla göreceğiz ancak tüm bu tehditlerin Sayın Çakır’ın zannettiği gibi İslami kesimden bilinçli olarak değil, farklı sonuçlar hesaplanarak iyi niyetli insanlar kullanılarak belli odaklar tarafından yapılıyor.

 

 

 

 

Tayibet Erzen


YorumcuYorum
Cüneyt Özcan
04.11.2010
07:28

İslâmî kesim olarak nitelendirilen kesim ne yazıkki islâmla ilgilerinin olmadığını ve sadece menfaat uğruna tarafgirlik yaptığını ortaya koydu.

AKP’nin CHP’den ne farkı var yazısı vardı zafer beyin, o yazı bir kehanet gibi karşımızda ortaya çıktı ve islâmî olarak nitelendirilen kesim şimdiye kadar kendileri zayıf, ezilen taraf oldukları için sadece Hakkın yanında görünüyorlarmış, ancak kendileri gücü ele geçirince istediklerini alınca artık Hakkın yanında yer almaktansa gücün yanında yer aldıklarını ortaya döktüler.

"Zulmü alkışlayamam,

Zalimi asla övemem,

Gelenin hatrı için,"

Zulme taraf çıkamam.

Bizden sandıklarımız meğer güce-menfaate tapan insanlarmış. Menfaatlerini elde edince Hakkı umursamayanlara ihtar olsun!...

Cüneyt Özcan
04.11.2010
09:37

"zalimi asla sevemem" olacaktı nedense övemem çıkmış sevk-i ilâhî ne diyelim?

"Kanayan bir yara gördümmü yanar ta ciğerim,

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!

Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!

Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu... "





Sayı: 73 | Tarih: 31.10.2010
Ebubekir Sifil
Başörtüsü(okuyucu soruları)
1239 Okunma
Zafer Kafkas
Ahmet Hakan
Çok uyanık bir parti: AK Parti
1151 Okunma
1 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Şevket Eygi
Gerçek ve Asıl Cumhuriyet'e Dönüş
1055 Okunma
Emine Hocaoğlu
Oktay Ekşi
Az Demişiz
1045 Okunma
1 Yorum
Vahap Alma
Zülfü Livaneli
Cumhurun kültürü
1025 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ruşen Çakır
AKP’ye yönelik İslamcı bir tehdit mümkün mü?
1007 Okunma
2 Yorum
Tayibet Erzen
Mahir Kaynak
Avrupa’nın Çin’i olmak
934 Okunma
7 Yorum
Süleyman Karagülle
Fikret Bila
Kılıçtaroğlu: ... Köşk'te olmayacağım.
932 Okunma
Harun Özdemir