12.09.2010
BEKLİYORDUK ama Başbakan Tayyip Erdoğan'ın torbadaki turpları çıkarmak için bugün yapılacak halkoylaması sonuçlarını görünceye kadar sabredeceğini sanıyorduk.
Aldanmışız. Daha önce ağzından kaçırmış gibi, iğreti bir ifadeyle sözünü ettiği Başkanlık sistemine geçmeyi iyice aklına koyduğunu, önceki gün CNN Türk'e verdiği mülakattan öğrendik.
Konunun teknik kısmına gelmeden, Başkanlık sistemine geçilirse nasıl bir Türkiye'de yaşayacağımızı özetleyelim:
Tabii o sisteme boşuna değil Tayyip Erdoğan'ı “Başkan” yapmak için geçeceğiz. Sistemin gereği “hükümet etme” ile ilgili tüm yetkiler Başkan tarafından kullanılacağı için, öyle bir Türkiye'de Tayyip Erdoğan kısaca “Seçilmiş Padişah” olacak.
“Peki ya Başbakan? Bakanlar?” demeyin, Çünkü “Başbakan” değil ama “Bakan”lar olacak. Onları da Başkan, Meclis dışından, beğendiği adamları “Bakan” yaparak dolduracak.
Anlaşılan Parlamenter sistemin mekanizmaları tamamen unutulacak. Başkan ülkeyi, -aynen Tayyip Erdoğan'ın 23 Nisan günü kendi koltuğuna oturan Elgin Koçubaba isimli kız çocuğuna “Yetki artık senin, ister asarsın, ister kesersin” dediği gibi- ister asarak, ister keserek yönetecek.
Eh... Türkiye'de bugünkü duruma bakarsanız, o zaman nelere tanık olacağınızı kolayca tahmin edersiniz.
Modelin “hukuki” boyutuna gelmeden değinmeye değer bir nokta daha var:
O sisteme geçilince anlaşılan, siyasi hayatımızda Abdullah Gül diye biri olamayacak.
Hukuki açıdan bakınca:
Başbakan Erdoğan'ın sözlerinden anlaşıldığına göre, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu'nun tavsiyesine uygun olarak Fransa'daki “Yarı Başkanlık” sisteminden de esinlenen bir model getirilecekmiş.
Fransa'da güçlü bir “Başkan” ve bir de Parlamento'ya karşı sorumlu bir “Başbakan” var. Keza orada Başkan (yahut Cumhurbaşkanı) isterse “seçimlerin yenilenmesine” karar verebiliyor. Böylece “Başkan” aşırı güçlü hale geliyor.
Oysa Burhan Kuzu modelinde “başbakan yok”, yani “Parlamentoya karşı sorumluluk söz konusu değil” deniyor.
Doğrusu böyle bir modeli bizim aklımız almadığı için bunun “ne menem bir şey” olduğunu tanınmış Anayasa profesörü Erdoğan Teziç'e sorduk. “Rakının üstüne şarap koyarak içmek gibi bir şey olmalı” dedi.
Yeri gelmişken açıklayalım:
Bir önceki yazımızda Sayın Teziç'in görüşlerini aktarırken Jaques Chirac'ın “Meclis” tarafından seçildiğinden söz etmiştik. Chirac'ı da halk seçmiştir. Kısaca hata Teziç'e değil, bize aittir.
Konuya dönersek:
Her şey Tayyip Erdoğan'ın istediği gibi gelişirse elbet Türkiye, “Başkanlık” sistemine de geçebilir.
Geçebilir de, o sistemin iyi işlemesi için “yasama-yürütme-yargı” erklerinin birbirine karışmaması temel koşuldur. Karışmazlar ama birbirlerinin gücünü dengelerler. Oysa bizde “hukuku” bile ayağına takılmış “pranga” sayan bir zihniyet egemen... Onun elinde “Başkanlık” neye döner?
Yorum:
Başkanlık rejimi nedir?
Başkanlık rejiminin kökeni ABD'nin 1787 Anayasası'dır. Başkanlık, yarı başkanlık ve seçilmiş başkanlık olmak üzere üç değişik uygulaması var. Bugün ABD'de ve çoğu Latin Amerika'da olan Venezuela, Costa Rika, Kolombiya ve Şili gibi ülkelerde uygulanmakta olan Başkanlık rejiminin özellikleri şöyle sıralanabilir.
1. Başkanlık rejiminde başbakan ya da cumhurbaşkanı makamı yerine başkanlık makamı bulunuyor. Başkan meclis tarafından seçilmeyip doğrudan halk tarafından seçiliyor. Meclis de halk tarafından seçiliyor ve başkanlık sisteminin en önemli özelliği olarak meclis de başkan da birbirine üstünlük taslayamıyor.
2. Başkanlık sisteminde bakanları başkan atıyor ya da görevden alıyor. Üstelik başkanın bakanları meclis içinden seçme zorunluluğu da yok.
3. Başkanlık sisteminde meclis yasaları hazırlanması ve bütçenin oluşturulması konusunda yetkiliyken başkan tüm politikayı ve uygulamayı belirleme yetkisine sahip. Ancak başkan yönetime karışmasına izin vermediği meclisin denetimi altında çalışıyor.
4. Başkanlık rejiminde birbirine karışamayan ama denetleyen başkan ile meclis arasındaki hakemliği yüksek yargı, yani Anayasa Mahkemesi yapıyor. Yani başkanlık sisteminde başkan ile meclis birbirinden bağımsızken Anayasa Mahkemesi her ikisinden bağımsız olarak hakemlik görevi yürütüyor. Bu nedenle başkanlık sistemine kesin kuvvetler ayrılığı deniyor.
Avantajları
1. Seçmenler için daha fazla seçme olanağı sağlar.
2. Seçmenler olası hükümet seçeneklerini önceden görerek oy verir ve seçilmişlere hesap sorma araçları daha fazladır.
3. Başkanlık rejiminde yasama meclisi üyeleri, hükümetin varlığının devamı kaygısı olmaksızın yasalar üzerinde bağımsız karar verebilirler.
4. Başkanlık rejiminin katılığı yürütmenin istikrarına, bu da rejimin istikrarına katkıda bulunabilir.
5. Güçler ayrılığı ve sınırlı iktidar bireysel özgürlüklerin garantisidir.
Dezavantajları
1. Başkanlık rejiminde halk tarafından seçilen başkan ve meclis birbirini görevden alamaz. Başkan başarısız olsa bile süresi doluncaya kadar görevde kalır. Başarılı olanlar da dönem sonunda görevden ayrılmak durumunda kalırlar.
2. Başkanlık rejimlerinde başkanın seçimi çoğunlukçu formüle göre yapılmaktadır. Çoğunlukçuluk, iktidar yoğunlaşmasına yol açmakta ve kutuplaşmayı arttırmaktadır.
3. Halk tarafından seçilen başkan ve meclis, farklı partilerden olabilirler. Bu durumda iki taraf da meşru olanın kendisi olduğu iddiasıyla önemli sorunlar ortaya çıkar.*
*Sabah,Dosyalar