Siyaseti hem 'dava' hem 'meslek' olarak gördü
2092 Okunma, 16 Yorum
Ruşen Çakır - Vatan
Tayibet Erzen

Ruşen Çakır - rcakir@gazetevatan.com

 15.09.2010

 

Recep Tayyip Erdoğan’ı, RP İstanbul İl Başkanlığı’ndan beri, yaklaşık 25 yıldır bir gazeteci olarak bilir, tanır ve izlerim. Hatta 9 yıl önce meslektaşım Fehmi Çalmuk ile birlikte “Bir Dönüşüm Öyküsü” alt başlığıyla kendisinin biyografisini yayınlamıştık. Bu birikimimden hareketle, “Erdoğan nasıl oluyor da 1994’den beri girdiği tüm seçimleri kazanıyor?” sorusuna vereceğim ilk cevap “rakipleri, düşmanları yüzünden, daha doğrusu sayesinde” olacaktır. Şunu söylemek istiyorum: 1994 yerel seçimlerinde RP’den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olduğunda, Türkiye’yi yönettiğini, bu ülkenin ekonomik, kültürel, toplumsal ve siyasal hayatını yönlendirdiğini düşünen (ve belki de sahiden böyle olan) çevreler Erdoğan’ı küçümsedi. Onu tanımaya, anlamaya çalışmadı.

BADİRELERİ ATLATTI:

Başkanlığı kazanması bir “kaza” olarak görüldü, bu zor görevi eline yüzüne bulaştıracağı, uzun süreli sürdüremeyeceği düşünüldü. Hapse girmesi, aynı çevreler tarafından siyasi kariyerinin sonu olarak görülüp sevinçle karşılandı. RP (daha sonra FP) içinde onun başını çektiği “yenilikçi” kanata pek bir şans tanınmadı. Ardından yine onun liderliğinde kurulan AKP’ye belli bir kredi verildi ancak bu partinin nasılsa kısa süre içinde kendileriyle işbirliği yapmak zorunda kalacağı; eğer kendi dümen sularına girmezse sistem tarafından (asker, yüksek yargı vs.) tasfiye edileceği düşünüldü. Fakat yanıldılar. Erdoğan Türkiye’deki mevcut sistemin geleneksel sahiplerinin sandığı gibi kolay bir lokma çıkmadığı gibi, işi kendisini tasfiye etmeyi tasfiyeye kadar götürdü. Siyasi hayatında önüne çıkarılan bütün badireleri, er ya da geç, bir şekilde atlatmayı beceren Erdoğan’ın önüne “Türkiye’nin, halkın seçtiği ilk başkanı” olma hedefini koyduğunu ve bunu engelleyebilecek pek bir güç bulunmadığını görüyoruz.

KÜRESEL FIRSATLAR:

Tabii Erdoğan’ı bugünlere sadece rakipleri ve düşmanları getirmedi. Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Doğu Bloğu’nun çözülmesiyle birlikte yaşanan küresel değişim ve dönüşümlere kendini hızla adapte edebilmesinin de altını çizmek lazım. Düşmanları onu “BOP Eşbaşkanı” veya “ılımlı İslam’ın Türkiye ayağı” gibi gerçekle pek ilgisi olmayan yaftalarla mahkum ettiklerini sanmaya devam etsinler, Erdoğan, İslam dininin, özellikle de onun siyasal yorumlarının küresel bir olgu haline gelmesinin dezavantajlarından olabildiğince uzak durup avantajlarını sonuna kadar kullanmaya çalıştı, çalışıyor. Bir bilanço çıkarılacak olursa artı hanesinin daha kalabalık olduğu görülecektir. Bu arada merkezde yer alma iddiasındaki partilerin, en çok da CHP’nin, AB üyeliğine her geçen gün daha mesafeli bakması da, bu projenin şampiyonluğunu yapan Erdoğan’ın imajını, sadece Avrupa’da değil, tüm Batı dünyasında, hatta İslam aleminde de büyük ölçüde parlattı.

DOBRALIK:

Dış etmenleri hızla özetledikten sonra Erdoğan’ın kişisel bazı özelliklerini de vurgulamaya çalışalım. Öncelikle şu noktaya dikkat çekmek isterim: Rakip ve düşmanlarının Erdoğan’da “defo” olarak gördüğü hususlar pekala onun toplumun belli kesimleri tarafından daha karizmatik görünmesine yol açabiliyor. 1994’de merkez medya Erdoğan’ın kaçak gecekondusu olduğunu kanıtlayıp onu köşeye sıkıştırmak isterken, onun İstanbul’un yoksul ve yoksunlarıyla daha hızlı kucaklaşmasına sebep olduklarını pek geç fark etmişlerdi. Benzer şekilde onun bir siyasetçide alışık olmadığımız bazı düz ve hayli sert çıkışları da, medya tarafından şikayet konusu yapılırken seçmenin bir bölümüne “helal olsun, dobra adam” dedirtti.
Bu yüzden Erdoğan’dan söz edilirken sık sık onun hem Karadenizli, hem Kasımpaşalı olmasının, bu arada futbolculuk geçmişinin altı çizilir. Kuşkusuz bunlar onu anlamamızda önemli. Aynı şekilde onun dindar kimliği de, siyasi kariyerinde önemli bir faktör olmuştur; en azından onun siyasete bir “meslek”ten ziyade, bir “dava” gibi bakmasını pekiştirmiştir. Fakat başarısının esas sırrının, onun siyaseti bir “dava” gibi görmekle birlikte son derece ciddiye alması, olabildiğince profesyonelce yapmasıdır.

EKİP ÇALIŞMASI:

Bu bağlamda Erdoğan ekip çalışmasına çok önem verir ve bunu son derece başarıyla yürütür. Örneğin AKP mitinglerine gittiğinizde neredeyse bir görevli ve danışmanlar ordusuyla karşılaşırsınız…

 

 

Devamı için TIKLAYINIZ.

 

Yorum:

BAKIŞ AÇISI

BADİRELERİ ATLATTI

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ

Her can ölümü tadacaktır. Sizi fitne için kötülük ve iyilik ile deneyeceğiz ve bize döndürüleceksiniz. (Enbiya-35)

Allah Erdoğan’a bir takım sıkıntılar yaşatmış. Hapse girmiş, siyasetten yasaklanmış ancak yılmamış. Kendince her neye inanıyorsa onun uğrunda mücadele etmiş, sabretmiş ve sonuçta yine kendince muvaffak olmuş. Kendince diyorum çünkü görünürde Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı olmak zor olduğu kadar iyi bir şeydir de. Ama mevkinin yüksekliği verilecek hesabı da çetinleştirdiğinden yapılan her şeyin hesabı verilebilecek mi bilmediğimizden sonuç soru işareti???

 

KÜRESEL FIRSATLAR

Avrupa Birliği projesi küresel bir fırsat değildir. Zar zor ayakta duran, bize getirisi olmayacak bir birliğe girmeye çabalama, biraz daha ileri gidip bu insanları ülkemizde neyi nasıl yapacağımız hakkında söz sahibi, yönlendirici yapacak kadar adam yerine koyma olsa olsa saflıktır. Bunun yanı sıra belki de kaçan küresel fırsatlardan, Ortadoğu barış sürecinden, İran nükleer silah politikasından bahsetmek gerekiyor. Bunu yaparken de sonradan slogan haline gelecek kadar popüler ifadelerle toplantı terk etmelerin ötesinde bir şeyler yapmak gerekiyor.

 

DOBRALIK

Buna diyecek bir şey yok. Benim de çok hoşuma gidiyor. Kim ne derse desin bunun adı samimiyettir. Bir başbakanın nasıl olması gerektiği, hatları kesin belli olan bir kalıba sahip değildir. Ben kendi adıma salon erkeği centilmenliğini en azından ülkem için biraz kasıntı, hatta lüzumsuz buluyorum. Bu ülkenin çoğunluk sosyo-ekonomik düzeyi belli, Erdoğan da ne zaman nasıl konuşacağını iyi bilen, hitabeti güçlü bir siyasetçi. Anlatmak istediğini halka aktarabiliyor mu? O zaman mesele ne?

 

EKİP ÇALIŞMASI

Peygamber efendimizin bulunduğu bir meclise girildiğinde kimin peygamber olduğunu oturduğu yerden, giyim kuşamından, etrafındaki koruma ordusundan anlamak mümkün değilmiş. Herkes gibi giyinir (belki de zenginlere nazaran daha kötü bile), boş bulduğu yere oturur ve muhafız, yardımcı türünden insan ordusuyla dolaşmazmış. O’na ulaşmak için randevular, onlarca telefon görüşmeleri, haftalarca beklemeler gerekmezmiş. Yürürken yolunu kesmek, bir sabah evinin kapısının çalmak, yetermiş O’na ulaşmaya, ne sıkıntın varsa anlatmaya.

İşte başkanlık böyle yapılmalı. Belki bugünün nüfus şartlarına göre bu kadar kolay olmayacaktır veya tam olarak bu şekilde olamayacaktır ancak prensip olarak bundan farklı olmamalı. Hayatının her karesi bizim için örnek teşkil eden Hz.Muhammed’in başkanlık dönemindeki bu tutumu mutlaka uygulamayı gerektiren bir mesajdır.

İfadeleri ve yaşayışıyla halktan biri olan Erdoğan iletişimde de halktan biri olmalı, halkın arasına karışmalı.

 

Tayibet Erzen


YorumcuYorum
Tayibet Erzen
21.09.2010
23:36

Ne yalan söyleyeyim yorumunuz beni hiç şaşırtmadı. Sizde ne de olsa yiğide hakkını verme gibi bir hassasiyet yok. Hassasiyet yok ama kulak verirseniz pek çok şey öğrenecek gibisiniz. Yeter ki bir tarafın tamamen haklı, diğerinin ise tamamen haksız olduğu saplantısından kurtulun.

Bu arada siyasi yasaklı nice Er’ler vardır hatta bunlardan bazıları cücüklerinin affıyla cezadan kurtulmuştur. Bunları hatırlayın da bir dava adamı için hapis cezasının veya siyasi yasağın onur duyulacak bir şey olduğunu bilin.

Bakış açınızı değiştiremezseniz oturup gelecek yıllarınız için de yanabilirsiniz. Zira onlar da heba olacağa benzer.

Zafer Kafkas
22.09.2010
13:35

Erdoğan’ın yaşadıkları yakın zamanda gerçekleştiği ve kendi kurduğu medya tarafından kahramanlık destanı olarak lanse edildiği için doğal olarak çok sıkıntı çekmiş algısı bizlerde oluşmuştur. Oysaki 4 ay bir misafirhanede misafir edilmiş ve bu durum çok iyi ajitasyona tabi tutularak kahraman Erdoğan imajı zihinlere yerleştirilmiştir. ,

Oysaki 40 yıldır ister beğenirsiniz ister beğenmezsiniz bir dava için mücadele eden ve Türkiye’de müslümanlara bir kimlik kazandıran ki çektiği sıkıntılar öyle 4 ay misafirhanede kalmaya benzemeyen, Erbakan ve arkadaşları yine aynı medya tarafından tu-kaka olarak gösterilmiştir. Siyasi yasakların ve hapis cezalarının ne demek olduğunu sanırım Erbakan’dan daha iyi bilecek yoktur ve yine ister beğenir ister beğenmezsiniz davası uğruna sadece hapis yatmanın değil ölmenin büyük onur olduğunu da Erbakan iyi biliyordur.

Erdoğan halkın içinden biridir doğrudur lakin halkı bilmem ama benim beklentim ramazanlarda fakir sofralarında boy gösterip insanların gururlarını inciteceğine onların fakirliklerini nasıl yok edebiliceğinin ameliyesi olmalıdır.Bu da malumunuzdur ki kapitalist sistemi benimseyerek mümkün değildir. Yani halkla iç içe olmak , onlarla yemek yemek bu zihniyetle maalesef şovdan ve oy avcılığından öteye geçmez.

Samimiyet bence laftan ziyade icraatla ölçülür. Bazı toplantılarda sloganlaşan ifadeler yerine bu ifadeleri kullandığı kişilerle ilşkilerinde ölçülü olmak samimiyeti ifade eder.

Kişilere karşı ön yargılı olmak onlara haklarının verilmesini engelleyebilir lakin icraatlara baktığımızda en doğru sonuca ulaşacağımızı zannediyorum. Söylemlere bakarsak maalesef aldanmak kaçınılmaz sonuçtur.

Tayibet Erzen
22.09.2010
14:56

Üzerinde durmak istediğim mevzu hapis yatmanın bir dava uğrunda samimiyet göstergesi olabileceğiydi. Yoksa Erdoğan’ın koğuş arkadaşı değildim ve ne şartlarda hapis cezasını çekti bilemem. Tıpkı sizin aynı hapis cezasına çarptırılan herhangi bir siyasetçinin durumunun farklı olacağını bilemeyeceğiniz gibi.

Halktan biri muhabbetinden kastım ramazan çadırları değildi. Ama o noktada haklısınız sağ elin verdiğini, sol el bilmemeli, hassasiyet böyle olmalı. Ancak ne yazık ki onu istisnasız kimse yapmıyor. İş oy toplamaksa her siyasetçi işini yapıyor. Çok uzağa değil biraz geriye gittiğimizde Çırağan sarayında yapılan ve halktan hiç kimsenin resepsiyona dahil edilemeyeceği düğünleri hatırlayabiliriz. Bunlar belki şov değildi ama neydi, nedense tanımı yapılamıyor.

Son olarak ön yargı meselesine gelirsek; hakikaten kanayan yaramızdır. Basiretimizi bağlayacak, bizi eleştiriden men edecek, insanları putlaştıracak kadar hayatımıza girmiştir.

Zafer Kafkas
22.09.2010
17:11

Televizyonlarda açıkca hangi şartlarda mahpusluk yaptığı çıktı, koğuş arkadaşı olmaya gerek yok ve yine geçmişte sıkıntı çekenlerin de hangi şartlarda hapis yattıkları da kitaplarda yazılıdır.

Her siyasetçinin işi oy toplamak Erdoğan da işini yapıyor ve halkı kandırarak oy topluyor burda samimiyet nerde? Ben aç gezecem , 600 lira asgari ücretle geçinmeye çalışacam sonra başbakan gelip benimle iftar yapacak büyük lider olacak. Kişiler sorun değil bunu Erbakan da yapsa hatadır, Erdoğan yapsa da hatadır, Baykal yapsa da hatadır. Hem namaz kılacaksın hem de diyeceksin ki faizsiz bir sistem düşünülemez. Bunu Erbakan da dese hatadır Erdoğan dese de hatadır. Erdoğan uygulamalarıyla ve elimizdeki verilerle kapitalizmi iliklerimize kadar geçirmiştir, şimdi kalkıp buna nasıl hoşgörüyle bakacaksınız. Sistem bozuk sorun sistemde derseniz haklısınız zaten ben de diyorumki sistemi değiştirmek için ne yapıldı hiç?

Koç grubu 2010 hedefini 2005 yılında tutturmuş, Doğan bu sene tam 3 kez sermaye artırımına gitti. Hani tartıştığı ve vergi problemi olan Doğan grubu varya o işte. Bu nasıl bir sermaye cennetidir siz düşünün.

İnsanları,nesneleri,gücü putlaştırmaktan Allah hepimizi korusun. Ama Kur’an dışında kendine yol edinmiş olanları da sırf bizim arkadaşımız, akrabamız veya sırf namaz kılıyorlar ve eşleri mesture diye adil olmayan değerlendirmelere tabi tutmaktan da Allah’a sığınalım.

Erdoğan’ın veya bir başkasının Allah’a verecekleri şahsi hesapları beni ilgilendirmez. Beni uygulamaya çalıştıkları veya kabul ettikleri sistem ilgilendirir.

Tayibet Erzen
22.09.2010
17:30

Kullandığınız “İnsanları,nesneleri,gücü putlaştırmaktan Allah hepimizi korusun. Ama Kur’an dışında kendine yol edinmiş olanları da sırf bizim arkadaşımız, akrabamız veya sırf namaz kılıyorlar ve eşleri mesture diye adil olmayan değerlendirmelere tabi tutmaktan da Allah’a sığınalım.” İfadesine sonuna kadar katılıyorum.

Mevcut hükümetin Adil Düzen’i getirmek gibi bir derdi yok zaten buna inançları da yok. Bu yine de artıları yok etmez. İşin kötü tarafı Adil Düzen sloganlarıyla başa gelenler de bu uğurda bir şey yapmadı. Aksi iddia edilebilir mi? Mevcut cari sistemde iyi bir bütçe raporu sunmak başarı olabilir mi? Olsa bile faizli düzenin ne kadar iyi işlediğini gösteren güzel bir uygulama olarak pek de işimize yarar. Veya ne olacağı belirsiz bir koalisyon uğruna vazgeçilenlerin hesabı verilebilir mi?

Burada mesele Erdoğan-Erbakan çekişmesi gibi anlamsız bir polemiğe dönüşsün istemiyorum. Sadece Erbakan’a aslında olduğundan fazla bir övgü, Erdoğan’a da aynı zıtlıkta bir tepki var. Ben bunu anlamsız buluyorum. Bana göre ikisi de artıları ve eksileriyle birer siyasetçidir.

Adil Düzen için yola çıkacak ve bu uğurda savaşacak herkesi madden ve manen desteklerim ve kartvizitiyle ilgilenmem.

Tayibet Erzen
22.09.2010
19:06

Hiç böyle düz bir mantık olur mu? Sizinle aynı siyasi görüşü paylaşmayan birini nasipsizlikle suçlarsınız. Ben bu dergide de pek tabii CHP yandaşı olarak da yorumculuk yapabilirdim. O zaman ne yapacaktınız?

Başa geldikten sonra niyetinden kaymış bir insan da pek tabii samimiyetsizlik suçlanabilir. Dahası bunu ifade etmek günahın yanına bile yaklaşmaz. bu ifadeleriniz bile kendiniz gibi bir insanı hayatınızda yeleştirdiğin yeri gösteriyor. Hem neye dayanarak böyle keskin ifadeler kullanabiliyorsunuz? Dayanağınız ne? Fanatizminiz mi?

Tayibet Erzen
22.09.2010
22:09

Nasip konusunda anlaşamadığımıza ve anlaşamayacağımza göre diyecek birşey yok. Sizin nasip saydıklarınızla hiç bir zaman nasiplenmem umarım.

Reşat Nuri Erol
23.09.2010
11:58

Hayatının hiçbir döneminde adil düzenci olmadığını beyan eden birini hangi süzgeçten geçirdiğinizin farkın damısınız. Kaldı ki adil düzeni dünya ya duyuranlarında iktidara geldiklerinde neler yaptığını hep birlikte takip ettik.

Erdoğan muhafazakar demokrat olduğunu söylüyor ve bununla beraber ülkesine hizmet etmek için çalışıyor. Sizin kıstaslarınıza göre başarısız olabiliri ancak ; o geldiğinde kamu borç stoku yüzde 75 iken bugün yüzde 45, merkez bankasında 25 milyar dolar varken bugün 75 milyar dolar var. Bakın borçlanma faizlerinin nerelerden nerelere geldiği konusuna hiç değinmiyorum. Bir de Anadolu da bütün bunların yanında ne tür yatırımların yapıldığını basiret ve ferasetinizi bir kenara bırakıyorum kör değilseniz görürsünüz. Kamerun un bile vize uyguladığı bir Türkiye den bugün İran’ın nükleer anlaşmasına aracı olan dünyanın değişik yerlerinden aracılık teklifinin geldiği bir ülke haline geldi bu ülke bilmem farkındamısınız.

Erdoğan kapitalist olabilir bunun karşılığında adamın önüne ne koydunuz da konuşuyorsunuz. Çalışan bir tane kurumunuz var mı? Süleyman beyin teorilerini satmaktan başka ne iş yaptınız? Kağıt üzerinde denemesi bile yapılmamış tamamen teoriden ibaret bir sistemi al sen başbakan olarak uygula ; orası deneme tahtası zaten….

Kendinize gelin beyler kendinize slogan şovu yapmayın bu ülke için ortaya koyduğunuz bir taş varsa söyleyin bizde üstüne bir taş koymaya çalışalım.

Erdoğan içerde yatmıştır evet, gitmiştir adam gibi cezasını çekmiştir ve yatmıştır. Birileri gibi aklanmak için Tansu çilleri yüce divana gitmekten kurtarmamıştır.

Reşat Nuri Erol
23.09.2010
14:15

yukarıdaki isimsiz yorum benimdir sistemde bir sorun var sanırım ..

bünyamin demir

Reşat Nuri Erol
23.09.2010
23:03

Evet bak ben en azından bir şey yapıyorum o çok savunduğun teoriyi anlamak için o derslere katılıyorum. Bizler kıyafet bile alırken denemeden alınmaz diye biliriz. Siz herhalde terziye bir top kumaş veriyorsunuz uğraş bakalım illaki bir şekilde bir kıyafet çıkarırsın diyorsunuz. Beyinde meydana gelen hasarlar bazen yazılan cümleleri manipüle etmeye neden oluyordur umarım yoksa sizin bu çarpıtmanızı provakatörlük ve kışkırtıcılık olarak nitelendirmek zorunda kalacağız. Lafla peynir gemisinin yürümeyeceği uzun yıllar önce keşfedildi beyler....

b.d.

Reşat Nuri Erol
23.09.2010
23:07

Bu düzsizlikte bu tartışmayı sürdüremeyeciğim sizi kendi halinize bırakıyorum...

ugurtanis@hotmailcom
23.09.2010
23:32

TR’de 1993, 1999 ve 2001 krizleri cârî açıktan kaynaklandı. Cârî açığı özelleştirmelerle kapattık. “TR’nin ekonomik panoraması” konulu konferans için Bursa’ya gelen Aygün konferans öncesi basın toplantısı düzenledi. Hükûmet yetkilileri “cârî açık kapatıldığı sürdürülebildiği müddetçe sorun yok!” diyor. 2001’den 2006’ya kadar Türk Telekom, Tüpraş, Petkim, Erdemir’i büyük bir bayram hevâsında sattık. Limânların büyük bir bölümünü kamu kurum ve kuruluşlarını özelleştirdik. TR’nin kasasına 20 milyar $ girdi. 2003-4-5-6 cârî açık 75 milyar $. Cumhûriyet’in 80 yılında 56 milyar $. ABD limânlarını satmıyor, yabancıya vermiyor. Cârî açığı dışarıdan borç alarak ve mâlımızı satarak kapatıyoruz. Yabancı yatırımcı tek bir çivi bile çakmadı. Zâten o yatırım burada var. Yabancının arsa alıp hafriyât (kazılar) yapıp binâ diktiği yatırım yok!

cârî açık:

80 yıl: 56 milyar $

4 yıl: 75 milyar $

http://milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=news&id=34495

ATO başkanı Sinân Aygün / 9 Kasım 2006

Havuz : 700 trilyon (1 yılda 4 milyar $ tasarruf)

1998 bütçesi: 15 milyar $ (denk bütçe)

1999 bütçesi: 26 milyar $ (ve faizler arttı.)

döviz kuru düşük –> idhâlêt

döviz kuru yüksek –> fâizler aşağıya çekiliyor. –> sıcak para akışı –> ilerisi için tehlike

http://milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=news&id=36191

Cevat Ayhan / 5 Aralık 2006

cârî işlemler açığı: 2002: 1.5 milyar $

: 2006: 35 milyar $

dış ticâret açığı : 2002: 7 + milyar $

: 2006: 43 milyar $

http://milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=news&id=36269

AKP milletvekîli Çömez (bakanlara gönderdiği mektûblardan) / 6 Aralık 2006

Kimsenin haberi olmadan İstanbul hevâalanı ve limânını sözlü olarak açıyor. Ta‘yîb “non figüratif politika üretiyor” (sistem dışı, şekilsiz). Meselâ, vezinsiz kâfiyesiz ve anlamsız şi‘ir.

http://milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=writersnews&id=9813

Süleymân ‘Ârif Emre / 10 Aralık 2006

Son 5 yılda idhâl otoya 16 milyar $,

idhâl tüketim mâllarına 55 milyar $ ödendi.

http://milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=news&id=36759

ATO başkanı Sinân Aygün / 13 Aralık 2006

28 Şubat döneminde 57 milyar $ hortumlandı.

http://zaman.com.tr/webapp-tr/yazar.do?yazino=471990

Tamer Korkmaz / 15 Aralık 2006

Yılda 50 milyar $ zengine fâiz olarak ödeniyor.

http://milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=news&id=37035

R.Kutan / 18 Aralık 2006

Döviz kaçarsa –> kriz patlar

TR’ye aşırı ve hızlı döviz girişi YTL’yi aşırı değerli hâle getiriyor:

- hâlen devâm ettirilen 57. hükûmetin istikrâr programı

- ‘Irâk savaşı TR’nin döviz limânı hâline gelmesine sebeb oluyor.

- Lübnân savaşı

- reel sektörün dış dünyâdan dövizle borçlanması (dış borcu) (döviz fiyâtlarının düşük seyri nedeniyle). Bankalar hâric özel sektörün dış borçları geçen yıla oranla % 50 artışla 43 milyar $’a ulaştı.

- hızlanan artan özelleştirmeler

- turizm gelirleri

- yastık altı paraların piyasaya sokularak YTL’de değerlendirilmesi

http://milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=news&id=37046

(Gelirler eski genel mdr. prof.) / 18 Aralık 2006

“AB kara sevdâsı teslîmiyetçilik

Dolaylı vergilerin oranı % 70’e ulaşmış.

Hâince hazırlanmış bir planın parçaları. TR adım adım elden çıkıyor, parçalanmak isteniyor.”

http://milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=news&id=37035

Recâî Kutan / 18 Aralık 2006

borca boğulduk (bireysel ölçekte krediler –> tüketici borçları)

4 yıl önce kişi başına 64 $ olan borç bugün 613 $’a ulaştı. (Ekonomide estirilen pembe tabloların neden olduğu konut-taşıt kredileri hâric 350 $’ı buluyor.)

64 $ –> (350 $ –> 613 $)

http://milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=news&id=37103

19 Aralık 2006

Ödediğimiz yüksek fâizden nemalanmak için içeriye giren 60 milyar $’ı aşkın yabancı para –> döviz fiyâtları aşağıda –> idhâl mâl cenneti ve işsizlik 2 misli son 1 kaç yıl içinde

Döviz fiyâtlarının ucuz olması –> sahte cennet –> âniden bir krizle sona erecek!

http://milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=writersnews&id=10013

Hasen Ünal / 21 Aralık 2006

Cumhûrbaşkanlığı kapkaç seçimi

cârî işlemler açığı:

2002: 15.5 milyar $

2006: 52 milyar $

ihrâcâtın idhâlâtı karşılama oranı:

2002: % 70

2006: % 60

% 6,5 faiz dışı fazla veren bir politika izliyor. (Enflasyonu indirmek için yatırım harcama yapmıyor.) (Reel) faizler çok yüksek. Kaçak okonomi, yolsuzluk çürüme …

Baykal / Gerçek / 22 Aralık 2006

2007 Bütçesi: 205 milyar YTL (17 milyar açık, 53 milyar fâiz gideri)

Borç 240 milyar $’dan 400 milyar $’a çıktı.

Borçların tasfiye edilmesi, yatırım, üretim, ihrâcât seferberliği, teknoloji transferi, dünyâya açılma, dış ticâret, uşaklıktan vazgeçme, ulusal çıkarlarımızı koruma, İslâm dünyâsı ve Türk dünyâsı ile sıkı işbirliği (D8’ler, yeni BM (Îrân, Rûsya, Çîn, Hindistên)) gibi ülkelerle işbirliği

Se‘âdet gnl bşk yrd Veysel Candan / MG, 23 Aralık 2006

7. Millî Görüşçüler ferâset sâhibidir. İnançlı insândır. Allah’ın nûruyla bakar. Gerçekleri görür... Millî Görüşçüler bu aldatmacalara kanmayan insânlardır. İçi saman dolu kuş! (AKaPe)

http://www.gencsaadet.org.tr/video/milli-gorus-lideri-prof-dr-necmettin-erbakan/buyuk-kongre-konusmasi-video_3dcc905be.html

(37. dk)

11 temmuz 2010

Reşat Nuri Erol
23.09.2010
23:45

MUHTEREM ARKADAŞLAR;

BU HAFTA BU BÖLÜMDE TARTIŞMA SEVİYESİ MAALESEF YİNE İSTENMEYEN BİR ŞEKLE BÜRÜNMEYE BAŞLADI GİBİ...

BEN ŞAHSEN BİR ŞEY SÖYLEMEK/YAZMAK İSTEMİYORUM; SADECE ÜSTADIMIZIN BU HAFTAKİ "ADİL DÜZEN YORUMLARI" YAZISININ SON SATIRLARINI İSTİFASE EDİLMESİ VE GEREĞİNİN YAPILMASI ÜMİT VE DUASIYLA ARZ EDİYORUM...

SELAM VE DUA İLE...

REŞAD

İnternet sitesindeki denememiz başarısızlıkla neticeleniyor. Bazı arkadaşlar hiç katılmadı. Katılanlar artacağına gittikçe azalıyor. Adil Düzen Çalışanlarının başına bir tembellik çökmüştür, bir gaflet vardır. Uyanma zamanını bekliyoruz.

İnternet sitemizde istediğimiz istikamette gelişme olmadı. Fikir yarışması yerine kişilere saldırma veya kişileri tanrılaştırma gayetleri içindedirler. Azalması bu bakımdan hayırlıdır. Beş kişi olalım ama birbirimizi okuyalım ve kişileri değil fikirleri tartışalım.

Görülüyor ki ümitsizlik sınırına gelmiş bulunuyoruz.

Allah’ın nusreti gelecektir.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Tayibet Erzen
24.09.2010
00:16

Fikirleri değil, şahısları tartıştığımız maalesef ki bir gerçek ve bir şekilde aşmamız gereken bir sorundur. Her şeyden önce hazım problemi aşılmalı ve her görüşe saygı duyulmalı. Adil Düzen dergisi müspet görüşün rantı değildir, aksine farklı fikirlerin rahatça tartışıldığı bir platform olarak doğruyu bulmada bir fikir arenası, bu sayede de bir tebliğ kapısı olma öncelikli hedeflerindendir.

Dergide başarısızlığa gelinceyse, bu fikre ben tam olarak katılmıyorum. Bence havlu atmak için daha çok erken. Sayıdaki azlık ve giderek azalma olumsuzluk gibi görünse de bunun bir süreç olduğunu düşünüyorum. Bu dergide yorumcu yazar olmak bir yaptırım değil; tercihtir, hatta ayrıcalıktır ve herkesin inisiyatif anlayışına kalmıştır.

Dergimizde değişim ve daha iyi hizmet vermek adına yeni projeler İstanbul-Akevler çalışma grubunun gündemindedir. Rabbim ömür verirse bu derginin çok daha seviyeli ve aktif olduğu günleri de göreceğiz, İNŞALLAH.

Mete Firidin
24.09.2010
11:16

Bir de adil düzenci dediğiniz general tarafından atanan Erbakanın yaptıklarına

deyinseniz de geçekleri daha iyi anlasak.

Reşat Nuri Erol
24.09.2010
12:42

MUHTEREM ARKADAŞLAR;

DAHA ÖNCE DE HATIRLATTIĞIM ÜZERE, BU HAFTA BU BÖLÜMDE TARTIŞMA SEVİYESİ MAALESEF YİNE İSTENMEYEN BİR ŞEKLE BÜRÜNMEYE BAŞLADI GİBİ...

BEN ŞAHSEN BİR ŞEY SÖYLEMEK/YAZMAK İSTEMİYORUM; SADECE ÜSTADIMIZIN 580. HAFTA "ADİL DÜZEN YORUMLARI" YAZISININ TAMAMINI ALELACELE TOPARLADIM VE HAM ŞEKLİYLE İSTİFASE EDİLMESİ VE GEREĞİNİN YAPILMASI ÜMİT VE DUASIYLA ARZ EDİYORUM...

SELAM, SEVGİ VE DUA İLE...

REŞAD

ÜSTAD’IN PENCERESİNDEN TARTIŞMALARA BAKMAK:

AYIKLANMALAR,

AKEVLER VE ERBAKAN

Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış, yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu.

Osmanlılar yıkılmakta olduğunun şuuru içinde birtakım yeniliklere başlamışlardı.

Cumhuriyet bunları devam ettirdi.

Eskiyi bırakmak, yeniyi almak kolay değildir.

Asıl zorluk şuradan geliyordu. Alınacak yeninin ne olduğu bilinmiyordu. Türkler İslâmlaştıkları zaman işleri kolaydı. Hazır olan uygarlığı bulmuş ve onu almışlardı. Biz de Batı uygarlığını bulduk ama bu uygarlık bize pek uymuyordu. İslâmlaşmak dini de almakla olmuştu. Bugün ise Batı’nın dini bizim dinimizden çok geride idi. İslâmiyet’i bırakıp Hıristiyanlığa dönmek mümkün değildi. Nasıl sular geri akmazsa, uygarlıklar da getri akmaz. Zorlamalarla biraz geri akıtırsınız ama canınızı çıkar.

İşte, Cumhuriyet Batı’yı alırken İslâmiyet’i kenara itmek zorunda kalmıştır. Çünkü o gün bilinen İslâmiyet ile batlılaşma mümkün değildi.

Nihayet 1933 yılında Mustafa Kemal işin gerçeğine parmak basmış, “muasır medeniyetin fevkine çıkılacağını” açıklamıştır.

Batılılaşmada bir mâni vardı: İslâmiyet.

Muasır medeniyetin fevkine çıkmanın iki mânisi vardır: Eski bozulmuş İslâmî görüş ve artık çökmeye yüz tutmuş Batı görüşü.

Türkiye’de iki uygarlık savaşıyordu.

Biri hukukta ve yönetimde çok ileri olan İslâmiyet.

Diğeri teknikte ve ekonomide çok ileri olan Batı.

Birbirlerini yenmeleri olmamakta, uzaklaşmaları da sağlanamamakta idi.

1950’de Batıcı olan ama İslâm düşmanlığından vazgeçen Demokrat Parti iktidar oldu ama sorun çözülmedi. Çünkü Türkiye İslâmiyet’i bırakmıyor ama Batılılaşmaya şiddetle devam ediyordu. 1960 ihtilâli ile DP mantığına son verildi ama CHP mantığı da gelmedi. Çatışma durakladı.

İşte o yıllarda İzmir’de Akevler Kooperatifi kuruldu.

Akevler Çalışanları İslâmiyet ile Batı uygarlığının uzlaşacağına inandı. Bunlara Millî Görüşçüler ve Gülenciler de katıldılar. Batı medeniyeti ile uzlaşmış yeni bir İslâm medeniyetinin oluşacağına inandılar. Yarım asır bunun mücadelesini verdiler.

“Adil Düzen” denen bu yeni oluş, asrın idrakine Kur’an’ı söyletmek ve muasır medeniyetin fevkine çıkmaktır; Mustafa Kemal ile Mehmet Akif’i bir arada barındırmaktır.

Önce iki cephe oluştu.

Demirel cephesi ve Erbakan cephesi. Demirel İslâmiyet’in ‘düzen’ olarak değil, sadece ‘din’ olarak korunmasını öneriyordu. Oysa Akevler’in desteklediği Erbakan ise Kur’an’ın her şeye hakim olmasını öneriyordu. Demirel batılılaşmayı hedefliyordu, Erbakan muasır medeniyetin fevkine çıkmayı hedefliyordu.

1969’da koyduğumuz bağımsız adaylıklarımızda beklenmedik başarı elde edildi. Konyalılar Erbakan’a bir milletvekilliği için gerekenden daha fazlasıyla teveccüh gösterdiler, üç misli oy verdiler. Bu beklenmedik başarı bizim zararımıza oldu, çünkü kurulan partiye hemen çıkarcılar dolmaya başladılar. Partilerimiz kapandıkça bir taraftan çıkarcıları atıyorduk, diğer taraftan partilerimiz büyüyordu. Ama her seferinde yine çıkarcılar doluşuyor, partimiz yine kapanıyor ve bu vesileyle yine ayıklanıyor.

Bu hep böyle devam etmiştir.

Sonunda Turgut Özal ANAP’ı kurarak “Adil Düzen”e uyamayanları alıp götürmüştür.

Sonra yine benzer kapanma, R. Tayyip Erdoğan ve AK Parti!

Şimdi de Numan Kurtulmuş!

BUNLAR NEDİR?

İhtiyaç fazla olduğunda yeni hareket olgunlaşmadan büyür. Bozulma tehlikesi ile karşı karşıya kalır. Bozulur ve girişim başarısızlıkla biter. Ya da o kuruluş dışarıdan gelen etkilerle kapanır. Çıkarcılar ayrılıp gider; girişimciler ise daha sağlam ve daha güçlü hamle yaparlar, hareket böylece büyür ve gelişir, aslına sadık kalır.

İşte mesele budur.

Budandıkça kurumayan gittikçe gelişir.

Akevler bunu şu şekilde korudu. Kendisi büyümedi, başkalarının büyümesine katkıda bulundu. Akevler uygulamalarda büyümedi. Uygulamalarda ilmî adımlar atıldı.

Şimdi neler olabilir?

Önce Numan Kurtulmuş’un gitmesi hayırlı ayrılıktır. Böylece Saadet Partisi arınmış olacaktır. Ayrılanlar hain zalim gibi isimler vermek hatalıdır. Bize uyamayanlar gitmelidirler. İçtihadına muhalif bir yerde zorunlu olarak uymak kuvvet düzeninde geçerlidir. İktidara gayrimeşru olarak da gelmiş olsa, artık iktidar onundur. Diğerleri gitmelidir. Numan’a muhalefet hatalıdır. Adil Düzenciler ayrılıp yeni bir parti kurmalıdırlar. Çıkarcılar orada kalmalıdırlar. Hicret bunun için farzdır.

Asıl sorun şudur.

Birinci Adil Düzen Çalışmaları Dönemi devrini tamamlamıştır.

Akevler, nebilerin yerine Kur’an’dan istidlâller yapmıştır.

Erbakan resul yerine onların çalışmalarına sahip çıkmış ve devre tamamlanmıştır.

Şimdi yeni oluşa gidilecektir.

İlmî çalışmayı yine Akevler yapmalıdır. Nitekim yapmaktadır.

Yeni uygulama Erbakan’ı izleyenlerin mi olacak, yoksa başka birisi ortaya çıkacak?

Bu Erbakan’ın kararına bağlıdır.

Erbakan Saadet Partisi’nden ayrılıp yeni hamle yapmazsa, artık bu iş için yeni Erbakan’ı beklememiz gerekecektir.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE





Sayı: 67 | Tarih: 19.09.2010
Ruşen Çakır
Siyaseti hem 'dava' hem 'meslek' olarak gördü
2092 Okunma
16 Yorum
Tayibet Erzen
Bekir Berat Özipek
Gericilik nedir?
2088 Okunma
Bünyamin Demir
Reşat Nuri Erol
Pembe tablo aldatmacası
1489 Okunma
9 Yorum
Ilker Ardic
Mehmet Şevket Eygi
Müslümanlar ve Sanat
1372 Okunma
Emine Hocaoğlu
Zülfü Livaneli
Bu tabloya iyi bak Kenan Evren!
1337 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ahmet Hakan
İşte kutsal ittifak
1302 Okunma
1 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Oktay Ekşi
Seçilmiş Padişahlık
1225 Okunma
1 Yorum
Vahap Alma
Ebubekir Sifil
Bir Bardak Yorgunluk Çayı
1193 Okunma
Zafer Kafkas
Mahir Kaynak
Muhalefete öneriler
1158 Okunma
Süleyman Karagülle


© 2024 - Akevler