Eğitim, mankurtlaştırıcı ve "narkotik şube" gibi...
Yusuf Kaplan
ykaplan@yenisafak.com.tr
02 Mart 2012 Cuma
"Kitabın ortasından konuşma"yı ne kadar da çok seviyoruz öyle! Asıl meseleye, meselenin özüne bir türlü gelemiyoruz, o yüzden de.
Oysa bu, ayrıntıların ayartıcı câzibesine kapılıp gitmek ve asıl meseleyi, yine, bir kez daha ertelemek, demek: İdareye vaziyet etmek yerine, yine, vaziyeti idare etmek, "maslahatgüzarlık" yapmak, çoktan çökmüş sistemi, bizi her bakımdan çökerten çarpık bir sistemi, her ne pahasına olursa olsun işletmek, yaşatmak demek.
***
Eğitim faslında, Türkiye'nin en önemli meselesi, eğitimimizin, adına "sistem" demeyi hak edecek, güçlü bir felsefî temelinin, köklü bir kültürel dayanağının, muhkem bir sosyal dinamiğinin olmamasıdır. Kimliksizliği, yegâne kimliğidir Türk eğitim sisteminin. Niteliksizliği, yegâne niteliği. Çapsızlığı, yegâne çapı. Ufuksuzluğu, yegâne ufku.
En büyük başarısı, bir yandan makina gibi yetenek öğütmesi; öte yandan da, hiçbir şeyi bihakkın öğretememesi: Meselâ şu İngilizce meselesi, bu eğitim sisteminin ne kadar berbat bir "sistem" olduğunu göstermeye yeter, başlıbaşına. Türkçe "öğretilemeyen" kuşaklara, yabancı dili öğretebilmenin imkânsız olduğunun bile henüz kavranamadığı bir tür "canavar mekanizma" bu.
***
Türkiye, başka hiçbir ülkenin yaşamadığı bir mankurtlaşma cinayetine maruz kılındı içeriden. Modern Türkiye, varlık nedenini, bu topraklarda yaşayan insanların yüzyıllardır varoluş iddialarını, ruhunu, dinamizmini oluşturan varlık nedenine karşı tanımladı. Bu ülke insanının tarihte varlık göstermesini mümkün kılan İslâm'ın sunduğu medeniyet ruhunu, dinamiklerini ve temellerini yerle bir edecek bir cinayete, öncelikli olarak eğitim sisteminde soyundu. Sömürgecilerin hayal bile edemeyecekleri cinayetleri biz kendi ellerimizle işledik bu ülkede: Onun bedelini ödüyoruz şimdi.
Türk eğitim sistemi, Batı'da çoktan terk edilen, pozitivist, rasyonalist, nominalist ilkel bir eğitim anlayışını bütün eğitim sisteminin tartışılmaz hurafeleri olarak belirledi ve bu modern / seküler hurafeleri, üstelik de jakoben yöntemlerle, tastamam bir monteleme işlemiyle topluma dayattı tepeden.
***
Ortaya çıkan manzara fena hâlde ürkütücü: Seküler insan, seküler toplum inşası amacıyla hayata geçirilen bu ilkel eğitim anlayışı, hem son derece anakronik, tutucu, zorba, zırva, ezberci; hem de, çocuklarımızın (hiçbir Batı ülkesinde görülmeyecek kadar başkalarına hayat hakkı, varolma imkânı sunan) bizim medeniyet tecrübemizin ürünü ortak kimlik bilinçlerini, aidiyet biçimlerini, ruhlarını, özgüvenlerini yeniden ve çağdaşlaştırarak kazandırmak yerine, bunları topyekûn yerle bir eden, mankurtlaştırıcı, ruhsuzlaştırıcı, sömürgeci, kendi kendini sömürgeleştirici bir eğitim anlayışı.
………………………………………………………………………………………………
***
Böyle bir eğitim sisteminde, din dersleri ne işe yarar, diye sormak gerekiyor. Bunun tek cevabı var: Narkoz etkisi yapmaya: Uyuşturmaya ve uyutmaya, unutturmaya ve yutmaya. Bu kez, laikçi, mankurtlaştırıcı sistemin bekâsı için afyon işlevi görmesi için kullan/ıl/maya: Araçsallaştırılmaya.
Türk eğitim sisteminin başardığı tek şey var: Mankurtlaştırma. Eğitim sistemimiz "narkotik şube" gibi çalışıyor. Ama tek bir farkla: Narkotik şube, uyuşturucu tüccarlarını cezalandırma işiyle meşgul. Türk eğitim sistemi ise, uyuşmaya, uyuşturulmaya direnenleri cezalandırma sistemi gibi işliyor, mübarek: Ateistinden başörtülüsüne kadar uyuşturulmaya direnenler "sınıfta kalıyor", "kapı-dışarı" ediliyor!
***
Dünyada bir benzeri olmayan böylesine pozitivist, "akılcı" (=akılsızlaştırıcı, aklı dumura uğratıcı), nominalist / tektipçi, şekilci seküler / laikçi hurafelerin ve zihin yapısının narkoz etkisi yapacak kadar çocuklarımızın zihni/yeti/ni şekillendirdiği, zihnine enjekte edildiği bir ülkede, çok esaslı bir kimlik bunalımı yaşanıyor, demektir. Din dersleri, böyle bir ülkede, bu her şeyimizi yıkıcı ve yok edici kimlik bunalımını halletmek yerine, örtme, gizleme, hatta meşrûlaştırma işlevi görüyor yalnızca: Bunu görelim artık!
Eğer din dersleri, bir işe yarıyor olsaydı, bu ülkedeki, ahlâkî dekadans (hırsızlık, yolsuzluk, bencillik, her anlamıyla pornografi, aile kurumunun çökmesi, her geçen gün hızla artan ürpertici cinayetler vs) bu kadar zıvanadan çıkmazdı!
Eğitim meselesine girdim; o yüzden biraz gideceğim bu meselenin üzerine. Elbette, bir "model" de önereceğim. Meseleleri, medeniyet çapında tartışan bir adamın, herhalde önereceği bir "eğitim modeli" de olsa gerek; öyle değil mi?
http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?i=31320&y=YusufKaplan
Yorum;
Sadece Dil ve matematik
1990’lı yıllarda Üsküdar’da bir düğün salonunda Av.Dr.Süleyman Akdemir’in
Verdiği Adil Düzen konferansının videosu geçmişti elime.
Refah Partisi Kadıköy bölge milletvekili adayı olarak konuşuyordu Akdemir.
Bir saati aşkın konuşmanın sonunda sorular faslına geçildi.
Yine Üsküdar Refah Partisi milletvekili adayı İlahiyatçı ve hukukçu Kerim
Aytekin söz alarak güya soru soracak gibi 5-10 dakika konuştu.
Hayati bir soruyla bitirdi konuşmasını.
-Adil Düzen’de sadece Dil ve Matematik zorunlu ders olacak diyorsunuz peki DİN
DERSLERİ zorunlu olmayacak mı ?
Süleyman bey ona cevap verdi ve tartıştılar.
İşte Refah Partisi özelinde Siyasal İslamcı camia’nın(nam-ı diğer Milli Görüşçüler’in)
hali pür melali.
Adil Düzeni savunan bir partide Adil Düzen aleyhtarı İlahiyatçı Kerim Aytekin ve
şürekası….
Ve sonuç 28 şubat…
Bence önce kendimize çuvaldızı batırmadan muarızlarımızı iğnelememeliyiz..
Birde bana bu sene 28 şubatla başlayan itiraflar ve belgesellerin yoğunluğu ve artarak sürecek gibi olması şüpheli gelmeye başladı.
Acaba bukadar yoğun medya bombardımanıyla halkın psikolojisi benzeri bir müdahaleye mi
hazırlanıyor?