Eğitim mankurtlaştırıcı ve "narkotik şube"gibi
1250 Okunma, 9 Yorum
Yusuf Kaplan - Yeni Şafak
Ali Bülent Dilek

 

Eğitim, mankurtlaştırıcı ve "narkotik şube" gibi...

 

Yusuf Kaplan
ykaplan@yenisafak.com.tr

02 Mart 2012 Cuma

 

"Kitabın ortasından konuşma"yı ne kadar da çok seviyoruz öyle! Asıl meseleye, meselenin özüne bir türlü gelemiyoruz, o yüzden de.

Oysa bu, ayrıntıların ayartıcı câzibesine kapılıp gitmek ve asıl meseleyi, yine, bir kez daha ertelemek, demek: İdareye vaziyet etmek yerine, yine, vaziyeti idare etmek, "maslahatgüzarlık" yapmak, çoktan çökmüş sistemi, bizi her bakımdan çökerten çarpık bir sistemi, her ne pahasına olursa olsun işletmek, yaşatmak demek.

***

Eğitim faslında, Türkiye'nin en önemli meselesi, eğitimimizin, adına "sistem" demeyi hak edecek, güçlü bir felsefî temelinin, köklü bir kültürel dayanağının, muhkem bir sosyal dinamiğinin olmamasıdır. Kimliksizliği, yegâne kimliğidir Türk eğitim sisteminin. Niteliksizliği, yegâne niteliği. Çapsızlığı, yegâne çapı. Ufuksuzluğu, yegâne ufku.

En büyük başarısı, bir yandan makina gibi yetenek öğütmesi; öte yandan da, hiçbir şeyi bihakkın öğretememesi: Meselâ şu İngilizce meselesi, bu eğitim sisteminin ne kadar berbat bir "sistem" olduğunu göstermeye yeter, başlıbaşına. Türkçe "öğretilemeyen" kuşaklara, yabancı dili öğretebilmenin imkânsız olduğunun bile henüz kavranamadığı bir tür "canavar mekanizma" bu.

***

Türkiye, başka hiçbir ülkenin yaşamadığı bir mankurtlaşma cinayetine maruz kılındı içeriden. Modern Türkiye, varlık nedenini, bu topraklarda yaşayan insanların yüzyıllardır varoluş iddialarını, ruhunu, dinamizmini oluşturan varlık nedenine karşı tanımladı. Bu ülke insanının tarihte varlık göstermesini mümkün kılan İslâm'ın sunduğu medeniyet ruhunu, dinamiklerini ve temellerini yerle bir edecek bir cinayete, öncelikli olarak eğitim sisteminde soyundu. Sömürgecilerin hayal bile edemeyecekleri cinayetleri biz kendi ellerimizle işledik bu ülkede: Onun bedelini ödüyoruz şimdi.

Türk eğitim sistemi, Batı'da çoktan terk edilen, pozitivist, rasyonalist, nominalist ilkel bir eğitim anlayışını bütün eğitim sisteminin tartışılmaz hurafeleri olarak belirledi ve bu modern / seküler hurafeleri, üstelik de jakoben yöntemlerle, tastamam bir monteleme işlemiyle topluma dayattı tepeden.

***

Ortaya çıkan manzara fena hâlde ürkütücü: Seküler insan, seküler toplum inşası amacıyla hayata geçirilen bu ilkel eğitim anlayışı, hem son derece anakronik, tutucu, zorba, zırva, ezberci; hem de, çocuklarımızın (hiçbir Batı ülkesinde görülmeyecek kadar başkalarına hayat hakkı, varolma imkânı sunan) bizim medeniyet tecrübemizin ürünü ortak kimlik bilinçlerini, aidiyet biçimlerini, ruhlarını, özgüvenlerini yeniden ve çağdaşlaştırarak kazandırmak yerine, bunları topyekûn yerle bir eden, mankurtlaştırıcı, ruhsuzlaştırıcı, sömürgeci, kendi kendini sömürgeleştirici bir eğitim anlayışı.

………………………………………………………………………………………………

***

Böyle bir eğitim sisteminde, din dersleri ne işe yarar, diye sormak gerekiyor. Bunun tek cevabı var: Narkoz etkisi yapmaya: Uyuşturmaya ve uyutmaya, unutturmaya ve yutmaya. Bu kez, laikçi, mankurtlaştırıcı sistemin bekâsı için afyon işlevi görmesi için kullan/ıl/maya: Araçsallaştırılmaya.

Türk eğitim sisteminin başardığı tek şey var: Mankurtlaştırma. Eğitim sistemimiz "narkotik şube" gibi çalışıyor. Ama tek bir farkla: Narkotik şube, uyuşturucu tüccarlarını cezalandırma işiyle meşgul. Türk eğitim sistemi ise, uyuşmaya, uyuşturulmaya direnenleri cezalandırma sistemi gibi işliyor, mübarek: Ateistinden başörtülüsüne kadar uyuşturulmaya direnenler "sınıfta kalıyor", "kapı-dışarı" ediliyor!

***

Dünyada bir benzeri olmayan böylesine pozitivist, "akılcı" (=akılsızlaştırıcı, aklı dumura uğratıcı), nominalist / tektipçi, şekilci seküler / laikçi hurafelerin ve zihin yapısının narkoz etkisi yapacak kadar çocuklarımızın zihni/yeti/ni şekillendirdiği, zihnine enjekte edildiği bir ülkede, çok esaslı bir kimlik bunalımı yaşanıyor, demektir. Din dersleri, böyle bir ülkede, bu her şeyimizi yıkıcı ve yok edici kimlik bunalımını halletmek yerine, örtme, gizleme, hatta meşrûlaştırma işlevi görüyor yalnızca: Bunu görelim artık!

Eğer din dersleri, bir işe yarıyor olsaydı, bu ülkedeki, ahlâkî dekadans (hırsızlık, yolsuzluk, bencillik, her anlamıyla pornografi, aile kurumunun çökmesi, her geçen gün hızla artan ürpertici cinayetler vs) bu kadar zıvanadan çıkmazdı!

Eğitim meselesine girdim; o yüzden biraz gideceğim bu meselenin üzerine. Elbette, bir "model" de önereceğim. Meseleleri, medeniyet çapında tartışan bir adamın, herhalde önereceği bir "eğitim modeli" de olsa gerek; öyle değil mi?

http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?i=31320&y=YusufKaplan

 

Yorum;

Sadece Dil ve matematik

1990’lı yıllarda Üsküdar’da bir düğün salonunda Av.Dr.Süleyman Akdemir’in

Verdiği Adil Düzen konferansının videosu geçmişti elime.

Refah Partisi  Kadıköy bölge milletvekili adayı olarak konuşuyordu Akdemir.

Bir saati aşkın konuşmanın sonunda sorular faslına geçildi.

Yine Üsküdar Refah Partisi milletvekili adayı İlahiyatçı ve hukukçu  Kerim

Aytekin söz alarak güya soru soracak gibi 5-10 dakika konuştu.

 Hayati  bir soruyla bitirdi konuşmasını.

-Adil Düzen’de sadece Dil ve Matematik zorunlu ders olacak diyorsunuz peki DİN

DERSLERİ  zorunlu olmayacak mı ?

Süleyman bey ona cevap verdi  ve tartıştılar.

İşte Refah Partisi özelinde Siyasal İslamcı camia’nın(nam-ı diğer Milli Görüşçüler’in)

hali pür melali.

Adil Düzeni savunan bir partide  Adil Düzen aleyhtarı İlahiyatçı Kerim Aytekin ve

şürekası….

Ve sonuç 28 şubat…

Bence önce kendimize çuvaldızı batırmadan  muarızlarımızı iğnelememeliyiz..

Birde bana bu sene 28 şubatla başlayan itiraflar ve belgesellerin yoğunluğu ve artarak sürecek gibi olması  şüpheli gelmeye başladı.

Acaba bukadar yoğun medya bombardımanıyla  halkın psikolojisi   benzeri bir müdahaleye mi

hazırlanıyor?

 

Ali Bülent Dilek


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
04.03.2012
07:40

1

"Türkiye, başka hiçbir ülkenin yaşamadığı bir mankurtlaşma cinayetine maruz kılındı içeriden."

NOKTA

*

2.

Akdemir'in o konfernasında vardım...

K.Ayetkin'i de dinlemiştim..!

içimden...

"ZAVALLI" ve iğrendim!..

*

3.

sonra...

epey sonra...

RTE!nın önderliğinde...

3 + 14 "ADİL DÜZEN"e karşı olanlar...

"GİZLİCE" toplanıp toplanıp "ADİL DÜZEN"E KARŞI RAPORLAR YAZDILAR YA;

o rapor yazanlar arasında K.Aytekin de vardı...!!!...???

ERBAKAN'ı vazgeçirmeye çabaladılar...

*

4.

peki...

ERBAKAN vazgeçti mi?

ERBAKAN'ın VASİYET gibi kitabını adı ne?

"YENİ BİR DÜNYA VE ADİL DÜZEN"

demek ki neymiş?

"YENİ BİR DÜNYA" nasıl/ne ile kurulurmuş?

"ADİL DÜZEN"ile...

nokta

*

hani...

sonra Müslüman olan büyük bir Batılı düşünür diyor ya:

"İSLAMİYET GELECEK...

ÖNÜNDE TEK ENGEL KALDI...

MÜSLÜMANLAR...!!!...???...!!!..."

*

biz de diyoruz ki:

"ADİL DÜZEN GELECEK...

ÖNÜNDE TEK ENGEL KALDI...

...!!!...!!!...???...???...!!!...!...!..."

nokta

*

"ONLAR İSTEMESE DE...

ONLAR GİZLİ-AÇIK ENGELLESE DE...

ALLAH ELBETTE NURUNU TAMAMLAYACAKTIR..."

nokta

*

ÇALIŞMAK BİZDEN...

TEVFİK ALLAH'TAN...

nokta

*

selam ve dua ile..

reşad

Reşat Nuri Erol
04.03.2012
07:40

1

"Türkiye, başka hiçbir ülkenin yaşamadığı bir mankurtlaşma cinayetine maruz kılındı içeriden."

NOKTA

*

2.

Akdemir'in o konfernasında vardım...

K.Ayetkin'i de dinlemiştim..!

içimden...

"ZAVALLI" ve iğrendim!..

*

3.

sonra...

epey sonra...

RTE!nın önderliğinde...

3 + 14 "ADİL DÜZEN"e karşı olanlar...

"GİZLİCE" toplanıp toplanıp "ADİL DÜZEN"E KARŞI RAPORLAR YAZDILAR YA;

o rapor yazanlar arasında K.Aytekin de vardı...!!!...???

ERBAKAN'ı vazgeçirmeye çabaladılar...

*

4.

peki...

ERBAKAN vazgeçti mi?

ERBAKAN'ın VASİYET gibi kitabını adı ne?

"YENİ BİR DÜNYA VE ADİL DÜZEN"

demek ki neymiş?

"YENİ BİR DÜNYA" nasıl/ne ile kurulurmuş?

"ADİL DÜZEN"ile...

nokta

*

hani...

sonra Müslüman olan büyük bir Batılı düşünür diyor ya:

"İSLAMİYET GELECEK...

ÖNÜNDE TEK ENGEL KALDI...

MÜSLÜMANLAR...!!!...???...!!!..."

*

biz de diyoruz ki:

"ADİL DÜZEN GELECEK...

ÖNÜNDE TEK ENGEL KALDI...

...!!!...!!!...???...???...!!!...!...!..."

nokta

*

"ONLAR İSTEMESE DE...

ONLAR GİZLİ-AÇIK ENGELLESE DE...

ALLAH ELBETTE NURUNU TAMAMLAYACAKTIR..."

nokta

*

ÇALIŞMAK BİZDEN...

TEVFİK ALLAH'TAN...

nokta

*

selam ve dua ile..

reşad

Reşat Nuri Erol
04.03.2012
08:17

yusuf kaplan'ın bugünkü yazısı şöyle bitiyor:

"Çocuklarına bizim medeniyetimizin temellerini atan Yunus'ların, Mevlânâ'ların, İbn Arabî'lerin, Sinan'ların, Itrî'lerin, Fuzûlî'lerin, Şeyh Galiplerin de; başka medeniyetlerin Konfüçyüs, Buda, Eflatun, Descartes, Kant, Hegel, Heidegger gibi burçlarının da hiçbir anlam ifade etmediği, hiçbir şey söyleyemediği, ruh üfleyemediği bir eğitim sistemi, örümcek ağında debelenip duran bir sineğin hâl-i pür melâlini andıran örümcek kafalı, ruhsuz, ufuksuz, kimliksiz, pergelini şaşırmış bir eğitim sistemi değil de nedir acaba? Böyle bir ülkenin kültürel ve entelektüel bağımsızlığından sözedebilmek nereye kadar mümkündür, birisi çıksın da söylesin bana!"

nokta!

Ali Bülent Dilek
04.03.2012
10:08

Amenna ve saddekna...

teşekkürler Reşat ağabey.

bence senin içerden yaşadıklarını (yazılbilecekleri)içeren bir yazı dizisi de

yazman gerekir.Çünkü bilinmeyen çok şeyler var ve "tekraru ahsen velev kane 180"

veya hatırlatmak Kur'an'ın uslubu değilmidir?

ben şimdi Yusuf Kaplan kardeşimizin aşağıda aktardığın paragrafını da okuyunca

merhum Mehmet Akif Ersoy'a benzettim kendisini.

kökeni neresidir acaba?

sanki 21.yüzyıln Mehmet Akifi de o.

o kadar açık yazıyor ki hasatalıklarımızı

ve cesurca ve yanlız da kalsa ve neye malolursa olsun.

allah kalemine ve kaleminize kuvvet hayırlı uzun ömürler versin...

Reşat Nuri Erol
05.03.2012
07:30

yusuf kardeşin yazıları da bu sitede mutlaka değerlendirilmeli derken, demek istediğim buydu;

yani -mesela- bugünkü yazısında da yazdıkları...

bu yazıyı yazacak kaç yazar var?!.

yoksa, "yok" mu?!.

*

başlığı bile dikkat çekici...

*

ali bülent kardeş;

tekrar teşekkürler...

*

neyse...

sizi yazı ile baş başa bırakayım...

selam ve dualarımla...

reşad

***

Yusuf Kaplan ykaplan@yenisafak.com.tr05 Mart 2012 Pazartesi

İslâm'sız bir eğitim sistemi düşünülebilir mi? Resul Tosun Bey'in yazısından öğrendim: Son 4+4+4 kesintili eğitim düzenlemesi, Kur'ân Kursları'nın önünü tıkayacak bir boyut kazanmış! Alt Kurul'a gelmiş tasarı, Genel Kurul'a gidecekmiş. Eğer bunlar doğruysa, 28 Şubat'ın bitiğinden filan bahsetmesin kimse! * * * Meselenin püf noktasını kaçırıyoruz: Bu ülke, Müslüman bir ülke mi? Elbette ki! O hâlde, (TÜSİAD filan gibi) küçük bir azınlık şebekesi, nasıl olur da, tarihin akışını değiştirmemize imkân tanıyan yegâne kaynağı, İslâm'ı, bütün eğitim sisteminden kovmanın mücadelesini verebilir? Kimsiniz siz? Nereden çıktınız? Dünkü yazımda da gösterdim: Modern Batı uygarlığı, din-dışı bir uygarlık olmasına rağmen, Amerikan eğitim sisteminin kurulmasında din, merkezî bir rol oynayabiliyor ve Fransa'daki (evet! Fransa'daki) ortaöğrenim kurumlarının üçte biri Katoliklerin kontrolünde olabiliyorken, Türkiye'de ortaöğrenim kurumlarının % 2'sini teşkil eden İHL'lere, ondan çok daha küçük bir oranı temsil eden Kur'ân Kursları'na karşı bu Müslüman ülkenin zorba, jaboben, laikçi elitleri inanılmaz bir mücadele verme cesaretini nereden alıyorlar? * * * Eğitim felsefesinin en temel sorusu şudur: "Devlet" veya birileri, benim çocuğumu, elimden alıp da, nasıl kafasına göre, -ilkel, kaba, çağdışı pozitivist hurafelere göre- şekillendirmeye kalkışabilir? Çocuklarımız mankurtlaştırılıyor! Elimizden kayıp gidiyor! Kimliksileştiriliyor! Ruhsuzlaştırılıyor! Yönsüzleştiriliyor! Ortaokulların, liselerin önü uyuşturucu mafyalarından geçilmiyor! Ortaokullarda, liselerde zıvanadan çıkan uyuşturucu kullanımı, çarpık cinsel ilişkiler, ahlâkî çöküntü, eğitim sisteminin meselesi değil mi? * * * Bu ülkenin çocuklarına yeniden büyük idealler, ufuklar, rüyalar ve iddialar armağan edecek, bu toplumun tarih yapmasını mümkün kılan temel İslâmî kaynakları, İslâm medeniyetinin kurucu, çığır açıcı şahsiyetlerini eğitim sisteminden uzaklaştıran bir eğitim sistemi ne işe yarar, kimin işine yarar; bu ülkeye ne kazandırır, hiç düşünmüyor mu bu ülkeyi 100 yıldır yöneten insanlar? Bugün Batıdaki bütün ülkelerde Shakespeare'in, Socrates'in, Aristo'nun, Eflatun'un, Kant'ın, Mozart'ın, Beethoven'in, Bach'ların, Dostoyevski'lerin, Dickens'ların, Picasso'ların, Galileo'ların, Newton'ların, Einstein'ların açtıkları çığırlar, yaptıkları atılımlar, sundukları ufuklar bütün eğitim kurumlarında, bütün medya kuruluşlarında en ince ayrıntılarına kadar bütün Batılı ülkelerin çocuklarına bir medeniyet kimliği, bir Batı uygarlığı bilinci armağan ederken; benim ülkemde Yunus'un "çıktım erik dalına, anda yedim üzümü" dizesi, neden bu ülkenin en seçkin entelektüelleri tarafından bile anlaşılamaz? Mevlânâ neden bize sinemada, edebiyatta, müzikte, düşünce hayatında, siyaset felsefesinde, toplum felsefesinde, tarih felsefesinde çığır açacak büyük bir kaynak olarak bilinmez ve öğretilmez? Sinan üzerine cümle kuracak kaç entelleküel vardır? Sinan'dan bir siyaset felsefesi, film estetiği, edebiyat dili, ahlâk sistemi kurabilecek bir entelijansiyası neden yoktur bu ülkenin? Matrakçı Nasuh, "piçkurusu" bir tip olarak resmedilirken; Osmanlı medeniyeti, aşağılık, uydurma saray entrikalarına ve harem rezilliklerine kurban edilirken, bu ülke neden ayağa kalkmaz? Avrupalılar, sanatta, düşüncede, sosyal hayatta, siyaset felsefesinde, tiyatroda, sinemada, edebiyatta ta 2400 yıl öncesine, Greklere, Aristo'ya, Pre-sokratiklere; çağdaş Avrupa sineması, edebiyatı, sanatı dilini kurarken doğrudan İncil'e kadar giderken, kısacası, Batılılar, bugün her alanda yeni bir çığır açmak için sürekli olarak kendi kurucu kaynaklarını her dâim yeniden ve yeninde okurken, keşfederken, bu son derece normal karşılanırken, bizim insanlık tarihinin akışını değiştiren büyük medeniyet hamlelerinin birincil kaynağını oluşturan kitabımız Kur'ân, ortaya koyduğumuz medeniyet birikiminin bütün klasik kaynakları, büyük burçları, ufukları, şahsiyetleri neden bizim çocuklarımıza öğretilmez? Neden? Bu ülkede İslâm'sız, İslâm'dan arındırılmış bir eğitim sistemi düşünülebilir mi? İslâm'ın, İslâm düşüncesinin, sanatının, medeniyet ve hayat tasavvurunun yok sayıldığı, özümsetilmediği bir eğitim sistemi çocuklarımızın büyük hayaller görmelerini, büyük rüyalara, ideallere sahip olmalarını sağlayabilir mi? Hal böyleyken, kral çıplakken, bir de Kur'ân Kurslarının, İHL'lerin önünü kesmek, bu kurumlarla mücadele etmek, nasıl bir hâlet-i ruhiyenin ürünüdür? Batılılar, Yahudi-Hıristiyan ve Grek-Roma kaynaklarını her şeylerinin merkezine oturturken, medeniyet hamlemizin yegân kaynağı başta Kur'ân olmak üzere, kendi kurucu kaynaklarımızı eğitim sisteminden kaldırıp atmanın nasıl bir cinayet olduğunu, bu topluma nasıl pahalıya patlayacağını görebiliyor muyuz acaba?

Reşat Nuri Erol
06.03.2012
06:25

Müslüman mı yetiştiriyoruz yoksa tebaa mı?

Çocuk eğitimi, dini eğitim

Aliya İzzetbegoviç Bu makaleyi, küçük bir sohbet olarak tasavvur ediniz lütfen. Kısa bir süre önce, iyi ve heyecanlı bir Müslüman olan yakın dostumu, Müslüman gençliğin eğitimi hususunda bir makale yazarken buldum. (…) Dostum dinin ruhuna uygun bir eğitimde ısrar ederken, ebeveynleri, çocukları nezdinde nezaket, iyi davranma, tevazu, kendisini ön plana çıkarmama, merhamet, bağışlama, kadere boyun eğme, sabır vs. hasletlerini kazandırmaya çalışmalarını davet ediyordu. O, çocukların sokaktan, kovboy ve kriminal filmlerinden, faydasız basından, saldırganlığı ve yarışmacılık ruhunu tahrik eden sporlardan vs. uzak tutulmaları hususunda eğiticileri özellikle ikaz ediyordu. Yine de dostumun makalesinde en sık rastlanan kelime “itaat” idi. Evde çocuk ana ve babaya, mektepte hocaya, okulda öğretmene, sokakta düzen koruyucusuna (polise), yarın ise işte müdüre, şef ve sorumluya karşı itaatkâr olmalıydı. “İdealini” tasvir etmek maksadıyla yazar, her türlü kötülükten sakınan, sokakta dövüşmeyen, kovboy filmleri seyretmeyen (onun yerine müzik okuluna giden), futbol oynamayan (çünkü bu spor çok fazla serttir), uzun saçı olmayan, kızlarla gezmeyen (“zamanı gelince ana ve babası onu evlendirir”) bir çocuğu tasvir etmektedir. O asla bağırmaz, sesi hiçbir yerde duyulmaz, o her zaman ve her yerde teşekkür eder ve özür diler. Yazar söylemiyor ancak devam edebiliriz: Hakkını yiyorlar o susuyor. Şamar vuruyorlar o karşılık vermiyor, sadece bunun iyi bir şey olmadığını ortaya koymaya çalışıyor. Tek kelimeyle o “karınca bile ezmeyenler”dendir vs. Bu makaleyi okurken, cehenneme giden yolun iyi niyetlerle döşendiğini ifade eden o sözü anladım. (…) İnsanların hatalı eğitimi... Aslında, asırlardır, birinci kaynaktan gelen İslamî fikrin anlaşılamamasının neticesi olarak biz, gençliğimizi yanlış eğitiyoruz. (….) Gerçek kökenini bilmediğim, fakat kesin olarak İslam’dan kaynaklanmayan itaatin bu mutsuz felsefesi mükemmel ve bahtsız bir şekilde birbirini tamamlamaktadır: Bir taraftan o, canlı olanları ölü haline getirmekte, diğer taraftan ise din adına yanlış ülküleri ön plana çıkararak, daha yaşamadan evvel ölen kimseleri İslam’ın etrafına toplamaktadır. O, normal insan mahlûklarından, suç ve günah duygularının takibatında, aynı zamanda hakikatten kaçan ve pasiflik ve tesellide sığınak arayan hayatı ıskalamış şahsiyetler için çok cazip olan, kendinden emin olmayan insanlar yaratmaktadır. (…) Müslüman değil, tebaa... Mükemmel, sakin, tam tebaa. Neredeyse uşaklar eğitiyorduk (veya topluyorduk). Bizimle her türlü iktidara ne mutlu! Fitne, esaret ve adaletsizlik dolu bir dünyada, gençliğe sakınmasını, sakin olmasını, itaat etmesini öğütlemek aynı zamanda kendi halkının ezilmesi ve esir edilmesinde ortak olmak değil midir? (…) Gencimize İslam’ın ne olması gerektiği değil, eskiden ne olduğu anlatılmaktadır. O, Alhambra ve geçmişteki fetihleri, Binbir Gece’nin şehrini, Semerkand ve Kurtuba’daki zengin kütüphaneleri bilir. Onun ruhunu devamlı olarak geçmişe doğru çevirmektedirler ve o, ondan yaşamaya başlar. Tabiî ki geçmiş önemlidir. Ancak bugün, eski atalarımızın yaptığı mükemmel güzellikteki tüm camileri saymaktan çok, mahallemizdeki mütevazı camimizin eskimiş çatısını tamir etmek daha önemlidir. Hatıralardan ve geçmişi arzulayarak yaşamaya sebep olacaksa eğer, bütün o muhteşem tarihi yakmak gerekecek galiba. Eğer, geçmişte yaşanamayacağını ve kendimizin bir şeyler yapmamız gerekeceğini öğrenmemiz şart olacaksa, o muhteşem abideleri yakmak daha iyi olur. (…) Rahatlıkla söylenebilir ki Kur’an teslimiyetçiliği yasaklamıştır. Çok sayıda sahte büyüklük ve otorite yerine Kur’an, sadece tek ve biricik teslimiyeti tesis etmiştir. (…) Şimdi, ana babalara ve eğitimcilerimize ne tavsiyelerde bulunabiliriz? Her şeyden evvel, gençlerde bulunan güçleri öldürmemelerini tavsiye edebiliriz. Öyle yapacaklarına, onları yönlendirsin ve belli bir şekle soksunlar. Onların uyuşuğu Müslüman değildir ve ölü birini İslam’a “çevirmenin” imkânı yoktur. Müslümanları eğitmek için insanları eğitsinler, hem de en mükemmel ve kapsayıcı şekilde. Onlara tevazudan çok şeref ve haysiyet, teslimiyetçilikten çok cesaret, merhametten çok adalet hakkında konuşsunlar. Kendi yolundan gidecek ve bunun için kimseden izin istemeyecek şeref sahibi bir nesil yetiştirsinler. Çünkü hep aklımızda tutalım: İslam’ın ilerlemesini –her türlü ilerlemeyi- sakin ve teslimiyetçi kimseler değil, cesur ve itirazcı (isyankâr) ruhlu kimseler gerçekleştirecektir. Aliya İzzetbegoviç- İSLAM DEKLERASYONU KİTABINDAN

Reşat Nuri Erol
08.03.2012
07:29

Hayrettin Karaman hkaraman@yenisafak.com.tr

08 Mart 2012 Perşembe

Nereden...

nereye... 1940'lı yılların başlarında Çorum'da ilkokul öğrencisi oldum. Okul bitinceye kadar tek bir hocadan din, Allah, peygamber kelimelerini duymadım. Bir yıl ortaokula devam ettim; orada da durum aynı idi. Camilerde cemaat azdı ve yaşlı idi. Halk sistemin, toplumun, gelecek nesillerin Müslümanca olması için ne yapmak gerektiğinin değil, camilerde namazı kimin kıldıracağının, öldüklerinde cenazelerini kimin yıkayacağının ve kimin arkalarından bir Fatiha okuyacaklarının (böyle birilerinin kalıp kalmayacağının) derdine düşmüştü. Ezanı Türkçe okutuyorlardı, hacca gitmek yasaktı, mahallelerde Kur'an okutan kadınlar sık sık karakollara celbediliyor ve taciz ediliyorlardı... Bütün bunlar oldu (bugünkü gibi Kur'an kursları, din dersleri, İmam Hatip okulları, Kutlu Doğum haftaları... olmadı) diye halkımız daha iyi Müslüman olmadı, dinin kaplama alanı hayatın bütününü içine almadı, sistem ve medeniyet şuuru oluşmadı. Halkın elinde oy "gücü/yaptırımı" da yoktu; çünkü bir tane parti vardı, seçim gösteriden ibaretti. Sonra 1946'da çok partili demokrasiye geçildi, partiler halkın sesine kulak vermeye ve bu arada dinle ilgili taleplerine eğilmeye başladılar, ufak tefek tavizler verdiler. Bu tavizlerin en önemlileri İmam Hatip okulları ile din dersleridir. Bu ikisi halkı afyonlamadı, narkoz tesiri yapmadı, tam aksine genci kocası, kadını erkeği, okumuşu okumamışı ile insanımızın dikkatini dine yöneltti. Okutulan, anlatılan İslam idi. Bu din kendini üreten ve tamamlayan bir tabiata sahip olduğu için yalnızca "lâ ilahe illallah Muhammed resulullah"ı öğretseniz çorap söküntüsü gibi arkası gelir ve bütün hayatı kaplayıverir. (Herhalde bu sebeple de olmalı ki, Efendimiz (s.a) bunu söyleyen cennete girer" buyurmuştu.) Öyle de oldu; bu okullarda yetişen, bu dersleri okuyanların kahir çoğunluğu, en azından bilgi ve inanç olarak "bir hayat var bir de aksesuar kabilinden din, şu alan dine ait, şu alanlar din dışı" diyenlerden olmadılar. Eski ve yakın tarihimizde hesapsız kitapsız işe kalkışmanın nelere mal olduğu görüldü. Mümin "bir deliğe parmağını sokup da akrep tarafından ısırılınca oraya ikinci kez parmağını sokmaz". Dimyat'a pirince giderken -ona ulaşmak şöyle dursun- evdeki bulguru da kaybetmek akıl kârı değildir. Akılları başa devşirmenin, yıkmadan yapmayı denemenin zamanıdır.

Reşat Nuri Erol
10.03.2012
08:21

EĞİTİM...!!!

*

Ali Bulaç'ın bugünkü yazısı şöyle başlıyor:

Ali Bulaç Ne ekersen onu biçersin (1) Hükümetin 12 yıllık zorunlu eğitimle ilgili gündeme getirdiği kanun teklifi bir reform mu? Kestirmeden cevap vereyim: Hayır! Esasında "yeni ve sivil bir anayasa"nın gündemde olduğu bir dönemde, eğitimle ilgili yasal düzenlemenin kendisi garip. Önce anayasa, sonra yasa değişikliği olmalıydı... *

Yazının bir paragrafı da şöyle: Bir durum tespiti yapalım: Bugün her aile çocuğunu mümkün oranda daha yüksek kademelerde okutmaya çalışıyorsa da, bu çabaya paralel bilinçli aileler, "eğitim, okul ve üniversite" yoluyla elde etmeyi umduğu "fayda"dan önce "zarar"dan da korumanın çarelerini arıyor.

***

eğitim...!!!

Reşat Nuri Erol
10.03.2012
08:43

KİTAP...!...?...

ve eğitim...!?

***

A. Turan Alkan 20 yaşından büyükler okumayabilir Bugüne mahsus olmak üzere, günün mânâ ve ehemmiyetini dile getiren hadiseleri yorumlamayı, diğer köşe yazarı arkadaşlarıma devrederek sizlere yeni bir icadı tanıtmak istiyorum; bütün zamanların en iyi icadını... İki gün önce, eski mesai arkadaşım Emine Şahin Tursun'dan bir e-mektup aldım. Diyor ki, "Hocam, bu videoyu seyrederken sizi hatırladım; eminim siz de beğeneceksiniz!" Beğenmek ne kelime yahu, bayıldım; mest oldum. İstedim ki, herkes bu güzellikten haberdar olsun. Video, 20 yaş altına hitab ediyor; okumakla ilgili bütün yan kavramları bilgisayar üzerinden öğrenen genç kuşaklara, çok eski ve güzel bir şeyi hatırlatıyor. Yaşınız tutmuyorsa, okumayabilirsiniz yani! İnternette bulup seyretme imkânı olmayan okuyucular için videonun metnini (birkaç küçük değişiklikle) iktibas ediyor, bu arada bu güzellikten haberdar olmamız için metni Türkçeye çeviren meçhul kardeşime şükranlarımı sunuyorum. Arkamıza yaslanalım ve bütün zamanların en iyi icadını bir kere daha keşfetmeye çalışalım; her gün yeni bir fettanlık, yeni bir sürüm numarası ile bizi kendine bendetmeye çalışan siber teknolojinin şartlanmalarından sıyrılarak, eşyâya bir başka gözle bakmayı deneyelim. İşte ışıklar söndü, gong çaldı, perde hafif bir hışırtıyla açıldı. Sahnede yeşil tişörtlü genç bir adam var: "Merhaba, Sizi yepyeni bir cihazla tanıştıracağız. Bio-optik bilgi merkezi olarak tasarlanan bu ürünün adı: Kitap. Kitap, teknolojide devrimci bir çağ başlatan yeni bir buluş; kablo yok, elektrik devresi yok, pil yok, hiçbir bağlantı yok. Küçük ve taşıması kolay; her yerde kullanılabilir. Elektrik ya da pil istemediği gibi şarj edilmesi gerekmez, her zaman her yerde kullanılabilir; elbette fişe takmanız gerekmeden. Kitap asla çökmez; yeniden başlatma ihtiyacı duymaz. Muhteşem özelliklerinin keyfini çıkarmak için kapağını açmanız yeterlidir; bu kadar basit çalışır. Kitap, sıralı sayfa numaraları ile imal edilir ve her biri binlerce bitlik (byte) bilgiyi içerisinde barındırabilir. Her sayfa optik olarak [gözle] taranır ve bilgileri doğrudan beyninize kaydeder. Tek bir parmak dokunuşu ile sonraki sayfaya geçebilirsiniz. Sayfaları bir arada tutan bir düzeneği vardır: Cilt! Böylece sayfalar doğru sırasıyla bir arada tutturulur. Sağlam kâğıt teknolojisi sayesinde üreticiler her iki tarafı da kullanabilir; bu da bilgiyi ikiye katlar, maliyetleri düşürür. Birçok kitabın başında kullanışlı bir "İçindekiler" sayfası bulunur; böylece aradığınız bilginin tam olarak nerede olduğunu bilir ve anında bulursunuz. İsteğe bağlı bir gerecimiz daha var: Ayraç; bu araç yardımıyla kitap, son oturumda kaldığınız sayfadan açılır, kitap kapalı olsa bile... Ayraçlar uluslararası standartlara uygundur, yani tek bir ayracı farklı üreticilerin kitaplarında kullanabilirsiniz; dahası, birden fazla ayraç tek bir kitap içinde kullanılabilir; kullanıcı isterse farklı arama sonuçlarını tek yerde kaydedebilir. İsterseniz kitap içindeki yazıların yanına şahsî notlarınızı kaydedebilirsiniz. Bunun için basit bir programlama aracı kullanıyoruz: Kalem! İsterseniz ellerinizi kullanmayabilirsiniz: Kitap tutucu (İngilizcesi book stand; tek kelimelik Türkçe karşılığını bilen var mı bu hiç kullanmadığımız gerecin?). Kitap, tutucusuna konulduğunda ellerinizi kullanmadan da kolayca okuyabilirsiniz. Sayfayı çevirmeniz gerektiğinde tek bir parmak hareketi yeterli olacaktır. Kitap çevre dostu bir üründür, çünkü sadece yüzde 100 geri dönüşümlü malzemelerden imal edilir. Taşınabilir, dayanıklı ve bütçenize uygun olan kitap, size yeni bir eğlence dünyasının müjdesini veriyor. Dünyayı anlamanın yöntemini değiştirecek yeni çağa hoşgeldiniz. Kitap çağına hoşgeldiniz!" Not: Videoya YouTube sitesinin arama çubuğuna "Tüm zamanların en iyi icadı" yazarak ulaşabilirsiniz. t.alkan@zaman.com.tr http://twitter.com/ahmetturanalkan 10 Mart 2012, Cumartesi





Sayı: 142 | Tarih: 4.03.2012
Mahir Kaynak
CHP Kurultayı
28 Şubat Gerçeği
1699 Okunma
9 Yorum
Süleyman Karagülle
Ahmet Hakan
Fethullah Gülen 28 Şubat’ta ne yaptı?
Zulme sessiz kalmak
1474 Okunma
4 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Yusuf Kaplan
Eğitim mankurtlaştırıcı ve "narkotik şube"gibi
Sadece Dil ve Mtematik
1250 Okunma
9 Yorum
Ali Bülent Dilek
Mehmet Şevket Eygi
Müslümanlar İslam İçin İyi Çalışıyor mu?
İslam'ı Doğru Kavramalı
1117 Okunma
Emine Hocaoğlu
Ruşen Çakır
28 Şubat olmasa da AKP er ya da geç kurulacaktı
Son Dakika Haberleri!
1111 Okunma
1 Yorum
Tayibet Erzen
Ahmet Altan
İtiraz
Kaliteli Karma Eğitim!!!
1095 Okunma
1 Yorum
Vahap Alma
Hüseyin Gülerce
Bir başka açıdan 28 Şubat...
28 Şubat'ın Unutturdukları
1039 Okunma
2 Yorum
Zafer Kafkas


© 2024 - Akevler