24.09.2011
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler kürsüsünde yaptığı konuşmayla...
- Dünya sahnesinde insanlığın vicdanının sesi oldu.
- Bütün liderlerin bildiği ama hiçbirinin dile getirmediği hususları dile getirdi.
- Yeryüzündeki eşitsizliği ve adaletsizliği gayet net bir şekilde ortaya koydu.
- Birleşmiş Milletler kürsüsünden Birleşmiş Milletler’e ayar verdi.
- Mazlum Filistin’e yine kucak açtı.
- Somali ikiyüzlülüğünü dünyanın yüzüne vurdu.
O konuşmayı benimseyip tutmak için bunlar yeter de artar bile.
Fakat...
Benim Birleşmiş Milletler kürsüsünde yapılan “tarihi konuşma”yı benimseyip tutmamın asıl nedenleri başka.
Mesela şöyle şeyler:
- Dünya sahnesinde insanlık vicdanının sesi olmak, en başta Türkiye sahnesinde vicdanlı olmayı gerektirir ya... İşte o nedenle çok tuttum konuşmayı...
- Dünya sahnesinde adalet türküsü çığırmak, en başta Türkiye sahnesinde adaletli olmayı gerektirir ya... İşte o nedenle çok tuttum konuşmayı...
- Dünya sahnesinde her cümlenin içine “insan hakları” vurgusunu yerleştirmek, en başta Türkiye sahnesindeki insan hakları ihlallerine dikkat etmeyi gerektirir ya... İşte o nedenle çok tuttum konuşmayı...
- Dünya sahnesinde Arap Baharı’ndan, halkların özgürlüklerinden söz etmek, en başta Türkiye sahnesinde özgürlüğün militan yürütücülüğünü gerektirir ya... İşte o nedenle çok tuttum konuşmayı...
Yazının tamamı için tıklayınız.
Yorum:
BM mi D8 mi İnsanlık mı?
1945 yılında kurulan bir topluluktur Birleşmiş Milletler. Kuruluşta 51 üyeli olan bu teşkilat günümüzde 193 üyeye ulaşmıştır. Beş daimi üyesi vardır: ABD, Çin, İngiltere, Fransa, Rusya. Güvenlik konseyi bir karar alındığında bu beş devletten herhangi birisi veto ederse bu karar geçerli olmaz. Yani diğer 188 ülkenin bir karara varmasının hiç bir anlamı yoktur. Sonuçta bu beş ülkeden birisinin hoşuna gitmemesi veya bunlardan herhangi birine yapılan kulis faaliyetlerinin başarılı olması kararı geçersiz hale rahatlıkla getirebilmektedir.
Daha da ilginç olan bir durum vardır. Bu beş ülkenin veto etmediği bir karar olsun. Karar bir devletin aleyhine olsun. Bu kararı kim uygulayacak ve ne için uygulayacak?
Çok yakın zamanda bunun örneğini gördük. Libya hakkında Birleşmiş Milletler’de karar alındı. Kim uyguladı: Fransa ve İngiltere. Ne için uyguladı? Cevabı çok basit ve herkes biliyor. Libya petrollerinin % 35’i. Aynı karar zamanında birbirini yiyen, korkunç iç savaşlar yaşanan Afrika ülkeleri için alınınca maddi menfaati olmayan üyelerden hiç biri kılını kıpırdatmadı. İsrail hakkında alınan kararlarda da aynısı oldu. Ne İsrail uydu ne de İsrail’e bir yaptırım uygulayacak ülke ortaya çıktı.
Biraz daha geriye gidelim. Srebrenitsa katliamını hatırlayalım. BM barış gücünün koruması altında olan ve güvenli bölge ilan edilen Srebrenitsa’da Sırplar Birleşmiş Milletler kuvvetlerinin gözü önünde katliam yaptılar. BM barış gücü içindeki Hollandalı askerler bir gece yarısı Bosna'daki BM Barış Gücü komutanı Fransız generalden aldıkları emir doğrultusunda kenti boşalttılar. Savaş sırasında şehrin güvenliğinden sorumlu olan Hollandalı Komutan Thom Karremans kendisine sığınan 25 bin mülteciyi ve şehri Sırplara teslim etti. Arkasından Sırplar katliamı gerçekleştirdiler.
Batılıların kurdukları ve sadece kendi menfaatleri için uygulama yaptıkları, kendi menfaatleri dışında katliamlara, açlıklara, haksızlıklara, saldırganlıklara ses çıkarmadıkları hatta kendi elleri ile katliamlara zemin hazırlayan bir kuruluştan başka bir şey değildir Birleşmiş Milletler.
Çözüm Birleşmiş Milletler’in yerine adaletli Birleşmiş Milletler getirmek midir? Yerine getirdiğiniz kuruluş aynı yöntemlerle yürüyorsa varacağı yer de aynıdır. Sonuçta içinde söz sahibi olan birileri olacaktır. En güçlü olanlar bu kuruluşu manipüle edecekler ve tüm dünyayı küçük bir grup idare edecektir.
Adil Düzen’de İnsanlık vardır. İnsanlık bir teşkilattır ve en önemli özelliği ordusunun olmamasıdır. İlmi, dini, mesleki, siyasi dayanışma ortaklıkları vardır. Bunun dışında bir ülke aleyhinde veya lehinde oy çokluğu veya başka mekanizmalarla karar almaz. Ülkeler arasında hakemlik burada sağlanır. Bir ülke başka bir ülkeyi hakeme verir ve hakemin aleyhinde karar verdiği ülke hakem kararına uymazsa onunla savaşma meşru olur. Çözüm budur. Aksi halde Birleşmiş Milletler veya D8 veya başkaları, sonuç aynıdır. Bugün kurarsınız D8’i. Yarın başka ülkeler girmeye başlar. D16 olur, D32 olur. Sonra? Burada bir karar alınınca kim alacak? Burada bir karar alınınca kim uygulayacak? Mutlaka onların içinde bir veya bir kaç etkin devlet söz sahibi olacak. Bu isterse Türkiye olsun, fark etmez. Asıl adaletsizlik budur. Bir grup ülkenin diğer güçsüz ülkeleri kendi kontrolleri altında tutmalarıyla sonuçlanmaya mahkumdur bu tür kuruluşlar.