Mahir KAYNAK
Değişen muhalefet
19 Haziran 2011 Pazar
CHP’deki değişimi AKP ile benzeşmek çabası olarak algılayabilir miyiz? Bazıları yeni sloganların böyle bir intiba yarattığını ifade ediyor. Ben tam tersini düşünüyorum ve AKP’nin izlediği politikalara karşı olanların, yeni bir dünya görüşü yaratamadıkları için, iç politikada böyle bir benzeşme yarattıklarını sanıyorum. Bazı çelişkilerle olayı daha net görebiliriz.
Birinci sorumuz demokratik açılımı gerçekleştiren ve bu nedenle büyük bedeller ödemeye razı olan, bölücülükle bile suçlanan AKP neden BDP’nin hasmı haline geldi? Neden Kürtlere karşı inkar ve asimilasyon politikalarının simgesi sayılan CHP’ye daha yakın bir tavır sergilediler?
Bundan şöyle bir sonuç çıkarabiliriz. Yeni CHP ile bölgenin Kürt politikacıları arasında, metotlarda değilse bile, hedefler arasında bir uyum sağlandı. Bu eski CHP ile mümkün değildi ve bu nedenle eski yönetim bir operasyonla bertaraf edildi.
- Bağımsızları CHP ile anlaştırmak için Baykal operasyonu yapıldı.
- MHP Meclis dışı bırakılacak, bağımsızlar CHP ile birleştirilecek ve iki partili düzen kurulacaktı.
CHP’de böyle bir değişimin gerçekleştirilme nedeni ülkenin, en önemli sayılan, Kürt sorununun çözümünü AKP’ye bırakmamak ve onun önünü kesmekti. Kürt politikacılar son seçimlerle ülke çapında ortaya çıkan AKP üstünlüğüne razı olmayacak ve yeniden istikrar bozan eylemleri teşvik edecektir. Ya da muhalefetle işbirliği içinde olacaklardır. Onların sorunu bölge halkının kimlik ve ekonomik sorunlarının çözülmesi değil AKP üstünlüğünü bertaraf etmektir.
- Kürt sorununu AK Parti’ye bırakmamak için bağımsızları birleştirdiler. Şimdi CHP ile bir olacak veya eylemlerine devam edeceklerdir.
- Mahkeme kararları bu oyunun parçası.
Geçmişte ülkemiz benzer bir operasyonla karşılaştı. 1960 darbesine rağmen merkez sağ parti büyük bir çoğunlukla iktidara geldi. Bu parti sadece belli bir ideolojiyi değil aynı zamanda dış politikayı temsil ediyor ve Avrupa ile bütünleşip onların maşası olmak yerine bölgesel bir güç olmak ve bu amaçla ABD ve SSCB’nin desteğini sağlamak istiyordu. ABD ile yakınlığına vurgu yapılan Demirel iktidarının SSCB’den büyük ekonomik destek almasının sebebi neydi? Bunu gören güç odakları merkez sağı parçalamayı amaçladılar ve bu parti içindeki dindar ve milliyetçi kanatları ayrı partiler halinde örgütlediler. Bundan sonra dağılan merkez sağ eski gücüne erişemedi. Özal merkezdeki bu oluşumu yeniden toparlamaya çalıştı ve dört eğilimi temsil edeceklerini söyledi. Ancak onun partiyi bırakmasından sonra politikası da sona erdi.
- 60 darbesinden sonra Demirel ABD yanlısı oldu. Ruslarla iyi geçindi. Parçaladılar. Bir daha toparlanamadı.
- Demirel’i kullanıp istediklerini başbakan yapacaklardı. Demirel Erbakan’la karşılarına çıktı. Böylece Demirel kırk yıl dört ayak üzerine düştü.
AKP merkez sağı temsil etmek için sadece dindarları temsil eden bir parti olmadığını ayrıca her kimliğe eşit davranacağını söyleyerek merkez sağı yeniden oluşturmaya çalıştı. Bu partinin ülkenin tümünü temsil eden, farklılıkları değişmez kimlik kriterine göre değil dış politika ve ekonomik yaklaşımlarda savunmasına izin verilemezdi.
- AK Parti merkez sağı oluşturdu.
- Türk halkları kendileri dindar olmasalar da dindarları severler. Baykal’ın CHP’sinin dindar olmasını ve sonra da onun iktidar olmasını ister.
Bunun yolu partiye oy verenlerin, geçmişte olduğu gibi, değişmez kimlik ve inanç kriterlerine göre ayrıştırılmasıydı. Ayrıca iktidarın, geçmişte merkez sağ partileri de ülke için zararlı gören bürokrasi ile karşı karşıya getirmek gerekiyordu. Eğer darbecilere karşı yapıldığı söylenen yargılamalar masum insanlara da zarar verecek bir boyuta erişirse ve yargı ile iktidar arasında bir güvensizlik yaratılırsa amaca ulaşılmış olacaktı.
- Ergenekon ve Balyoz tutuklamaları hep AK Parti’ye karşı tertip.
- Bağımsızların adaylık ve seçimleri üzerinde oynanan oyunlar hep bu tertibin içinde.
Darbeyi engellediklerini savunanlara bir sorum var: Geçmişte çok daha az sayıda insan bir darbeyi gerçekleştirebiliyordu. Bugün neden yapamadılar? Bu konunun doğru anlaşılmadığını ve adaletsizliğin tepkiler yaratacağını düşünüyorum.
- Darbeyi engellediklerini söyleyenler konuyu anlamamışlar.
- Dünyada siyasî gücünü kaybeden Sermaye karşılıksız parasını dünya fitnesine kullanıyor.
Bakış açısı
25 Haziran 2011 Cumartesi
Medyadaki seçimlerle ilgili tartışmaları izlerken büyük bir hayal kırıklığına uğruyorum. Bu kadar insan yanlış yapmayacağına göre hatanın bende olması gerek diyorum ama kendi görüşümü de yazmak istiyorum.
Tartışmalar haklılık haksızlık, hukuka uygunluk üzerine yoğunlaşırken ben operasyonun içeriğini ve hedefini anlamaya çalışıyorum. Türkiye yönlendirilmek istendiğinde üzerinde yoğunlaştığımız konular araç olarak kullanılıyor. Geçmişte darbedeler tezgahlanırken kimse demokrasi ve adaletten söz etmez, tartışma güvenlik üzerinde yoğunlaşırdı. Ülkeyi ele geçirmek ya da düzeni değiştirmek isteyenler olduğu kabul edilir bunlarla mücadele edilirdi. SSCB’nin ülkeyi komünistleştireceği ve Türkleri geldikleri yere, Orta Asya’ya sürecekleri ya da Cumhuriyetin getirdiği devrimlerin ortadan kaldırılıp ilkel bir yaşam tarzına mahkum edileceğimiz söylenir ve ordumuz bunu engellerdi. Demokrasi ve hukuk arka plandaydı ve işlemeye devam ettiği kabul edilirdi. Başbakanı idama mahkum eden yargıçlar sokaktan toplanmamıştı ve arkalarında “Adalet mülkün temelidir” yazıyordu.
- Geçmişte darbeler devletin ve rejimin bekası için yapılırdı.
- Kurt kuzuya suyumu bulandırıyorsun demesi misali güçlü herkes söyleyebilir.
Bugünlerde demokrasi ve hukuk dilimizden düşmüyor. Hedefimizin demokratik bir düzen kurmak olduğunu söylüyor ve yargının bu amacımızı gerçekleştireceğini düşünüyoruz. Demokrasiyi ortadan kaldırmak için plan yapanlar yargılanıyor, bir hukuk devleti olduğumuzu ve yargıya müdahale etmeyeceğimizi söylüyoruz. Bunlar yanlış değildir ve her zaman savunulabilir. Ancak eskiden güvenliğimizin ve düzenin tehlikede olduğu söyleniyordu ve buna karşı tedbir alınıyordu. Güvenliğimizin önemi yok, bırakın iş olacağına varır diyebilir miydik?
- İnsan hakkı ama güven sağlanmazsa?
- Kâinat denge üzerinde kurulmuştur. Korunmuş hürriyet, devletine karşı güvencede ama düşmana karşı güvencesiz hürlüğün manası nedir?
Bizi yönlendirmek isteyenler analiz yapmayı sevmediğimizi ve belli önyargılarla olaylara baktığımızı biliyor ve bıyık altından gülerek “Biz sizi bu önyargılarınızı kullanarak da yönlendiririz” diyorlar. Bugünlerde güvenlikten ya da devrimlerin tehlikede olduğundan söz eden güçlü bir akım yok. Aksine ülkeyi bölmekle itham ettiklerimiz demokrasi istiyor, darbe hazırlamakla suçladıklarımız adalet istiyor.
- Bugün güvenlik ve cumhuriyet savunulmuyor, demokrasi ve adalet istiyor.
- İfrat ve tefrit felakettir. Türkiye’nin güvenliğe, bağımsızlığa, demokrasiye ve adalete eşit şekilde ihtiyacı vardır. Dört ayak üzerinde durmak zorunludur.
Kürt sorununa da hukuk ya da demokrasi açısından bakalım ama hangi hedefe ulaşılmak istendiğini de araştıralım. Kürt politikacılar sorunları ortaya koyup birlikte çözelim demiyor. İsteklerini sıralıyor ve bunlar gerçekleşmezse ülkede kaos olur diyorlar. Her istediklerini kabul edersek her Kürt’e bir kahramanlık madalyası istemeyeceklerinden emin misiniz? Proje uzlaşma değil çatışma ve bunun sonuçları üzerine kurulu. Geçmişte birbirine düşman olan Kürtler bir araya geldiler daha doğrusu bizim ultra vatanseverler herkese PKK’lı deyip aralarındaki uzlaşmazlığı çözdüler. Yani terör karşıtı olanlar, bilmeden de olsa, kendilerine yakın olanları bile, karşı tarafa sürdüler.
- Kürtlere ne versek tatmin olmazlar. Yanlış siyaset Kürtleri bir yerde topladı.
- Kürtleri ve Türkiye’yi örgütleyen aynı yer: Tekel sermaye.
Ne bölgemizdeki ne de ülkemizdeki olaylar demokrasi arayışı değildir. Dünya yeniden şekillenirken bölgemiz ve ülkemiz operasyonlara maruz kalıyor. Projeyi anlayıp uygun tedbirler alınmazsa, yıllarca sonra, bugünlerde darbeleri çözmeye çalıştığımız gibi, hukukun rolünü araştırabiliriz. Bu gidişle o zaman da başka bir önyargımız üzerine operasyonlar gerçekleşiyor olabilir. Şu anda tarihimizin önemli bir dönüm noktasındayız ve şartlar çok uygun. Sorunları doğru analiz etmez ve akılcı politikalar üretmez, sloganlara mahkum olursak kaybımız büyük olur.
- Bölgede ve Türkiye’de olanların demokrasi ile ilgisi yoktur. Yeni dengeler oluşturuluyor.
- İnsanlık Adil Düzen’e hazırlanıyor.
Yorum:
Yeni Denge
Bundan 1400 sene önce dünyanın iki süper gücü vardı: Bizans ve Persler. Dünyayı bunlar yönetiyordu. Asya Perslerin, Avrupa Bizansların idi. Mekke’de ise Hâşimî ve Emevî kabileleri birbirleri ile boğuşup duruyorlar. Bir ara Bizans yenilmiş Persler tek güç olmuştu. Kur’ân Bizans tarafını tutmuş ve sonunda İsa’ya tabi olanların yeryüzüne hakim olacaklarını bildirmiştir. Biraz sonra Bizanslılar galip gelmiş kısa zaman sonra da Persler Kur’ân ehli tarafından kaldırılmıştır. Bugün Müslümanlar ve Hıristiyanlar yani Hz İsa’ya tabi olanlar dünyaya galiptirler.
Tarih boyunca peygamberlerin hukuk ve yönetim düzeni ile filozofların teknik ve ekonomi düzenleri peş peşe dayanışarak, yarışarak bugünkü duruma gelinmiştir. Şimdi Peygamberlerin düzeni yeniden oluşuyor, filozofların düzeni zirvede. Sanayi ve ekonomi gelişmiş dolayısıyla eski hukuk düzeni yetmiyor. Artık yeni hukuk sisteminin oluşması başlamıştır. Bunu peygamberler sitemi çözecektir.
Mahir beyin hatası Bizans ve Perslerden başka kimse yokmuş sandıkları gibi Mahir bey de iki süperden başkası yok zannediyor. Oysa gelecekte olacak olan Adil Düzen çalışanı birkaç garibanın anlatacakları II. Kur’ân uygarlığının kurulması olacaktır.
Bu gücün gideceğini Kur’ân uygarlığının geleceğini hesaba katmayan hata eder.