ALTERNATİF FAİZSİZ BANKA-SELEM VE KREDİLEŞME
Süleyman Karagülle
1993 1.Baskı
2063 Okunma
MUHASEBE

YEDİNCİ BÖLÜM

MUHASEBE

 

MADDE 7

Her kişinin veya ortaklığın, her yerin veya mal topluluğunun, her türlü senedin vadeli veya vadesiz, deyn veya emanet, borç ve alacakların hesapları ayrı ayrı tutulur. Taşınmazların, malların, nakdin, emeğin, senetlerin, envanter ve zimmet muhasebeleri ayrı ayrıdır.

Muamele teslimat senetleriyle yapılır. Bunlara dayanılarak devir senetleri tanzim edilir. Devir senetleri yevmiyeye işlenir. Sonra defteri kebir mahiyetinde olan kartlara işlenir. Her hesap sahibinin kendisinin seçtiği bir muhasibi vardır. Devir senetlerini bunlar tanzim eder. Verenin muhasibi tescil ettirdikten sonra devir senedini saklar.

 

I. HESAPLAR

II. HESAP SAHİPLERİ

III. HESAP ÇEŞİTLERİ

IV. VADELİ VE VADESİZ HESAPLAR

V. MUHASEBE ÇEŞİTLERİ

VI. MAL MUHASEBESİ

VII. NAKİT MUHASEBESİ

VIII. SENET MUHASEBESİ

IX. TAAHHÜT MUHASEBESİ

X. TAAHHÜT HESAPLARININ ÇEŞİTLERİ

XI. DEFTERLER

XII. DEVİR SENETLERİ

XIII. YEVMİYE DEFTERLERİ

XIV. HESAP KARTLARI

XV. ENVANTER DEFTERLERİ

XVI. MUHASİPLER

 

I. HESAPLAR

  1. SADECE İNSANLAR ÖZEL MALİYETE SAHİPTİR

Muhasebe, değerlerin kayda geçirilmesi, değerlerin kime ait olduğu ve nerelerde bulunduğunun belirtilmesi demektir. Hayvanlarda eşya nerede ise, o anda ona hangisi hakimse o onundur. İnsanların dışında görünür varlıklar içinde zimmet sahibi kimse yoktur. Halbuki insanlar sahip oldukları şeyleri hemen hemen hiç ellerinde tutmazlar. Onları başka kimselerin muhafaza veya istifadelerine terkederler. Böylece insanlar borçlu ve alacaklı hale gelirler. Bu borç ve alacaklar kişileri bağlar ve insan topluluğunu oluşturur. Bu topluluk hayvan topluluklarından tamamen farklıdır. Arıla rın da ortak bal dolu petekleri vardır. Ancak peteklere herkes ortak olarak sahiptir. Komün bir hayat vardır. Bizim yollara ortaklaşa sahip olduğumuz gibi bir ortaklıkları vardır. Yol kimsenin zimmetinde degildir. Kimse ne onun borçlusudur ne de alacaklısıdır. Halbuki insanların fert fert sahip oldukları değerler ise fertlerin zimmetindedir ve çoğu kez malı bulunduranla ona sahip olan ayrı ayrı kimselerdir.

b. MUHASEBE ZORLUĞU SERMAYE TEKELİNİ OLUŞTURMUŞTUR

İşte muhasebe dediğimiz müessese, mevcut olan malların kimin elinde olduğunu ve bunların kime ait bulunduğunu belirleyen tescil müessesesidir. İlk çağlarda dar bir çerçeve içinde az sayıda borç ve alacakların hafızada tutulması ve kayıt dışında borçlanmaların yapılması meşru olmuş ve ihtiyaçlara cevap vermiştir. Bugün borç ve alacak ilişkileri o kadar çok genişlemiş ve o kadar çok çeşitlenmiştir ki, artık kişilerin kendi mallarını bile hafızalarında tutmalan ve buna göre neyin kendilerine ait olduğunu, kime borçlu bulundukları ve kimden alacaklı olacaklarını bilmeleri imkânsız hale gelmiştir. Bununla beraber bugün cari olan sistem herkesin kendi muhasebesini kendisinin tutması veya istediği kimseye tutturulması şeklindedir. Artık hesap tutmayan bir bakkal bile ticaretini yapamaz hale gelmiştir. Ne var ki, muhasebe o kadar ihtisas kesbeden bir meslek olmuştur ki, artık kişilerin kendi muhasebelerini kendilerinin tutması imkânı ortadan kalkmış bulunmaktadır. Bu muhasebeyi halk tutamadığı içindir ki, serbest teşebbüsü terketmiş ve bir işçi olmayı tercih etmeye başlamıştır. Böylece kapitalizm şiddetle ve süratle güçlenmiştir.

c. MERKEZİ AMBARIN YERİNE MERKEZİ MUHASEBE GEÇECEKTİR

Faizsiz bankanın getireceği en önemli yenilik, muhasebenin bankaca yani bankanın kuracağı teşkilat tarafından tutulması sistemi olacaktır. Bunun anlamı, banka muhasebesine geçirdiği bütün borç ve alacaklara kefil olacaktır. Banka bir merkezde topladığı malları veya nakti kredi olarak müşterilerine dağıtma yerine, bir merkezî muhasebe kuracak, herkesin cebinde mevcut olan senetler ile ambarların da mevcut olan malları bilecek ve ilgililere gerekli talimatı vererek bankacılık yapacaktır.

d. FAİZSİZ BANKA TEMİNATLI MUHASEBEYİ TUTAN  BİR KURULUŞTUR

Görülüyor ki, faizsiz bankacılığı yapmak demek iyi bir muhasebeyi kurmak demektir. Bu muhasebenin diğer bir özelliği de, muhasebe hatasından doğacak zararların muhasebe teşkilatınca dayanışma suretiyle giderilmesidir. Çünkü, küçük müteşebbisler sıhhatli hesap tutamamakta ve kendilerini resmî merciler önünde savunamamaktadırlar. Bu da onları teşebbüste bulunmaktan alıkoymaktadır. Faizsiz bankanın desteklediği teşebbüslerin istenen faaliyetleri gösterebilmeleri için, mutlak surette bu teminatlı muhasebeyi onların hizmetine sunma mecburiyeti vardır.

e. VERGİ POLİTİKASI KÜÇÜK MÜTEŞEBBİSİ EZECEK ŞEKİLDEDİR

Ülkemizde vergi adaletsiz bir şekilde dağılmış bulun maktadır. Mevcut mevzuat enflasyondan doğan zahiri nakit artışını kâr kabul ederek onu gelir ve kurumlar vergisine tabi tutmaktadır. Bunun sonucu olarak zarar eden kuruluşlar dahi çok ağır vergi ödemek mecburiyetinde kalmaktadır. Kaldıramayacağı her vergi mükellefıyeti ile karşı karşıya gelen halk ya teşebbüsü terketmekte veya vergisini kaçırarak faaliyetine devam etmektedir. Büyük teşebbüsler bu iş için yeteri kadar ihtisas yapmış elemanı çalıştırdığından bu ağır verginin altından ya meşru yollar bularak veya gayrimeşru sistemler geliştirerek faaliyetlerini sürdürebilmektedir. Halbuki küçük ve orta müteşebbisler ağır verginin altında ezilmemek için gerek meşru ve gerekse gayrimeşru yolları bulamamaktadır.

f. VERGİ KAÇIRAMAMA FAİZSİZ BANKANIN EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİDİR

Bankanın kuracağı muhasebenin her şeyi kayda geçirmesi mecburiyeti, dolayısıyla verginin kayda geçirilmesi mecburiyeti, yani verginin kaçırılamayışı faizsiz bankanın karşı karşıya kaldığı en önemli problemdir. Halk, muhasebeden, hesaptan ve defterden, vebadan kaçar gibi kaçmaktadır. Bu da onların iş yapmasını önleyen başlıca etken olmaktadır. Bu şartlar altında bankanın vereceği teminat bile yeterli görülmemekte ve bankaya rağbet eden insanların çok az oldukları müşahade edilmektedir. Buna karşı faizsiz bankanın tek şansı, köylerde hapsolmuş olup kentlere taşınmak için can atan insan kaynağıdır. Banka bunları kente getirecek, kendilerine kredi verecek ve iş yaptırmaya başlayacaktır. Bunların genel hizmetlerini bankanın kuruluşları yerine ge tireceğinden başarıya ulaşmaları mümkün olacaktır. Şehrin pisliklerini henüz görmemiş bu halkın desteğini almadan Türkiye'nin sanayi yapısını sağlığa kavuşturma imkânı yoktur.

g. KUR’AN HER ŞEYİN YAZILMASINI EMREDİYOR

İşte şimdi her türlü borç ve alacak yazılacak ve bu yazışma merkezî bir muhasebe teşkilatı tarafından yürütülecektir. Kur'ân böyle bir yazışmayı en uzun ayetiyle farz kılmış ve bunun hükümlerini açıkça ortaya koymuştur. Ne var ki, İslâm alemi ne geçmişte ne de şimdi böyle bir yazışma seviyesine ulaşmıştır. Böyle bir yazışma seviyesine ulaşmadan artık bu medeniyet içinde daha ileri bir adım atma imkânı görülmüyor. Faizsiz banka bütün gücüyle bunu yapmaya çalışmalıdır. Faizsiz bankanın bu başarıyı elde etmesi, adil düzenin kurulmasına bağlıdır. Adil düzen olmadan, gerçek bir serbest piyasa ve tam rekabet ortamı olmayacaktır.

II. HESAP SAHİPLERİ

a. İNSAN MALİK EŞYA MEMLÜKTÜR

Hesap, eşyaların kimlere ait oluduğunu ve eşya üzerin de kimlerin ne gibi tasarruflarda yetkili olduklarını tesbit etmek için tutulmaktadır. Burada çok önemli bir hususun baştan belirtilmesi gerekir. Bu da insanın mâlik olması, eşyanın ise memlük olmasıdır. Bir eşyanın diğer eşyaya mâlik olması esasta yoktur. Bununla beraber kişilerin hizmetleri kişilere yüklenmektedir. Böyle bir durunıda alacaklının borçlu üzerinde bir hakkı doğmaktadır ki, bunlara sosyal haklar diyoruz. Eşyada bazı parçalar vardır ki, diğerinin içindedir. Ona ait gibi mütalaa edilir. Buradaki bağlantıları muhasebede göstermiyeceğiz.

b. BANKADA HERKESİN SADECE BİR ŞUBEDE HESABI OLACAKTIR

Her insanın bir şahsiyeti vardır, dolayısıyla banka ile ilişki kurması halinde kendisine bir hesap açılarak hesap numarası verilir. Hatta ceninlerin lehe olmak üzere hesapları tutulabilir. Ölmüş olan kimselerin de mirasları taksim edilinceye kadar borç kısmındaki hesapları devam eder. Kişilere hesap numarası verebilmek için önce her kişinin bankanın yalnız bir şubesinde hesabı olması esası getirilmiştir. Hiç kimsenin bankada iki yerde ayrı ayrı numaralarla hesabı tutulamaz. Bu, kisinin banka içindeki varlığını kontrol edebilmek ve kendisine verilebilecek kıedileri dengeleyebilmek maksadıyla böyledir. Şubelere de numara verilir.

Şubeler, bağlı bulundukları merkez şubelerin numaraları ile belirlenir. Birinci rakam merkez şubesinin numarasını, ikinci ve üçüncü rakam şubenin numarasını, dördüncü rakam dayanışma ortalılığının numarasını, beşinci ve altıncı rakam ortağın dayanışma ortaklığı içerisindeki numarasını belirleyecektir. On (10) rakam yetmediği takdirde ilaveten harfler kullanılacaktır. Bu harfler için ebced hesabı (Harflerin sayısal değerlerine göre hesaplanması sitemi) esas alınacaktır. Böylece verilen hesap numarası bütün borç ve alacaklarda ve her türlü kayıtlarda işlem görecektir. İlk üç rakam banka şubesinin numarasını, sonraki üç rakam kişinin kendi hesap numarasını belirlemiş olacaktır. Aynı şubede muamele görmeleri halinde sadece son üç rakamı yazmakla iktifa edeceklerdir. Geri kalan şube numarası ise tanzim ettikleri evrakta basılı olarak bulunacaktır.

c. HERKES MASRAFSIZ OLARAK İSTEDİĞİ ŞUBEDE MUAMELE YAPTIRABİLECEKTİR

Kişinin hesabı hangi şubede tutulmuş olursa olsun, bütün şubelerden muamele yapma imkânına sahip olacak ve bunun için herhangi bir ücret ödenmeyecektir. Kişilerin muamele yaptıkları zaman tanınabilmeleri için her şubenin bir müşteriler albümü olacak ve oradaki resimlerle kişinin hüviyeti tesbit edilecektir. Şubesinden mutabakat alma masrafları da, bankaya ait olacaktır.

  1. YERLERE DE BİRER HESAP NUMARASI VERİLİR

Kişinin numarası ile belirlenmesi gibi eşyanın da belirlenmesi gerekmektedir. Bunun için mekan üniteleri esas alınacaktır. Belli yerler için hesaplar açılır. O yerde bulunan mallar o yere zimmetlenir. Yani eşya nerede ise o yer borçlu, o eşyanın sahibi kim ise o alacaklı gösterilir. Kişilerin numaralandırılması gibi yerler de numara almış olurlar. Yine ilk üç rakamı şube numarasını, sonra gelen üç rakam site veya blok numarasını, daha sonra gelen rakamlar ise blok içinde ki hücreyi ifade edecektir.

e. HER YERİN BİR EMİNİ VARDIR VE MALLAR ONA EMANETTİR

Her yerin bir emini bulunacaktır. O yerdeki mallar ona teslim edilmiş kabul edilecektir. Eminler dayanışma ortaklığına bağlı olacaklar ve mallarda meydana gelecek zayiat bu yedi eminlerce dayanışma statüsü içinde karşılanacaktır.

f. BİNAYI MUHAFIZLAR (BEKÇİLER) KORUR

Yerler kilitlendikten sonra muhafızlara teslim edilmiş olacaktır. Muhafızlar yetkililerden başka kimseyi içeriye sokmamakla görevlidirler. Kapı açılmadığı ve içeriye yabancı girmediği takdirde kaybolanlar eminlerin, kırılıp içeriye girildiği hallerde ise muhafızların mesuliyeti altında yine dayanışma ortaklığınca ödenir. Böylece bankanın muhasebesine giren her malı ayrıca bir külfet getirmeden sigortalanmış olur. Faizsiz bankanın kurulması demek, aynı zamanda aidatsız bir sigorta sisteminin getirilmesi demektir. Bu da dayanışma ortaklığınca sağlanacaktır.

g. NAKİT VE SENET DIŞINDAKİ B ÜTÜN MALLAR YEDİEMİNLERDEDİR

Bütür değerler belirli yerlere zimmetlenmiş olacaktır. Bundan senetler ve nakit müstesnadır. Senetleri kişiler üstlerinde taşıyacaklar ve senetlere bir şey olması halinde muhasebenin kayıtlarından bu senetlerin iptali mümkün olacaktır. Altın ve gümüş ile diğer nakitlerin muhafazası ise kişilere ait olup, diğer milli bankalara tevdi edilmemesi halinde doğacak hasarlar sigortalanmamıştır ve şahısların kendilerine aittir.

h. KİŞİLERİN HESAP CÜZDANLAR1 VE ENVANTER DEFTERLERİ OLACAKTIR

Kişilere kendi hesaplarını gösteren cüzdanlar verilecektir. İş yerlerine ise orada mevcut malları gösteren bir defter veya kartlar konacaktır. Yerlerin kontrol edilmeleri halinde defterde mevcut malların orada bulunması şartı istenecektir. Yediemin giren ve çıkanları serbestçe kaydedecektir. Silinti ve tashihler hiçbir mesuliyete tabi değildir. Bütün mesele kayıtların gerçeklere uymasıdır. Şayet bir yere bir mal girmiş ve kaydedilmemişse veya çıkmış ve kaydedilmemişse, sayımda eksiklik veya fazlalık bulunmuşsa, yediemin mesul olacaktır. Bunun mesuliyeti de kendisinden yedieminlik ehliyetinin alınmasıdır. Dayanışma ortaklığında bütün kontroller kendi ortakları tarafından yapılır. Cezası de ortaklıktan ihraç şeklindedir. Böylece tam anlamıyla oto kontrol sağlanmış bulunmaktadır.

i. ORTAKLIKLARA DA BİRER HESAP AÇILACAKTIR

Her insan için bir hesabın açılacağı ve kişinin temelde malik olacağı ilkesi yukarda belirtilmişti. Bazan birkaç kişi bir araya gelerek ortaklık tesis etmektedir. Bu ortakların koydukları sermaye veya hizmet muhasebede bir tek kişinin hesabı imiş gibi yürütülür. Devre sonunda elde edilen sonuçlar mukavele esaslarına göre paylaştırılır. İşte her insan için bir hesap açılacağı gibi her ortaklık için de bir hesap açılakcaktır. Ortaklıkların hesapları ile kişilerin hesapları birbirine karıştırılmayacaktır. Yani ortaklık hesaplarına ayrı numaralar verilecektir.

j. ADİ ORTAKLIKLARIN BİR MESUL ORTAĞI OLACAK VE ONUN İKİNCİ HESABI OLACAKTIR

Bankanın muhasebesinde hesap numarası alan ortaklıkların bir kısmı TC mevzuatına göre tüzel kişiliğe sahip olacaktır. Bunlar sicil kayıtlarındaki numaraları ile adlandırılmış olacak ve gerçek kişiler gibi muamele göreceklerdir. Bunların bir kısmı bankanın kurucuları arasında yer alacaktır. Diğer bir kısım ortaklıklar ise adi ortaklıklar olup ticaret sicillerinde ortaklık olarak tescil edilmiş olmayacaklardır. Bunlar ticaret sicillerinde bir ortağın adına tescil edilmiştir.

Banka ile olan ilişkilerini de bu mesul ortağın temsilciliği ile sürdürmüş olacaktır. Banka içinde bir adi ortaklığın devamlı hesap numarası alabilmesi için mukavelesinin hazırlanmış olması ve mesul ortağının da belirlenmiş bulunması gerekir. Bunları tamamlayan müşteriler, önce bankanın kurucusu olan tüzel kişilere giderler ve onlardan genel hizmetlerini kabul ettiklerini bildiren bir yazı alırlar. Daha sonra bu yazı ile banka şubesine başvururlar. Banka şubesi de nıuhasiplere duyurur. Bir muhasibin ortaklığın hesaplarını tutacağını banka şubesine bildirmesi ile bu ortaklığa hesap numarası verilir.

k. MESUL ORTAĞIN GöREV VE YETKİLERİ MUKAVELELERİNDE YER ALACAKTIR

Ortaklığın mukavelesinde mesul ortağın ayrılması halinde yeni mesul ortağın nasıl getirileceği belirtilecektir. Ortaklardan herhangi birisinin ortaklıktan ayrılmak istemesi halinde nasıl ayrılabileceği de yine mukavelede belirtilecektir. Herhangi bir sebeple ortaklık içinde ve ortaklar arasında bir niza çıkacak olursa, bu niza bankanın hakemleri tarafından halledilir ve banka haklı bulduğu kimseye ödeme yapar, haksız olan ortağa sonra rücu eder.

l. NİZALAR MUKAVELE ESASLARI İÇİNDE HAKEMLERCE HALLEDİLİR

Adi ortaklıklar arasında çıkan nizalar, bankanın tutturduğu muhasebeye dayanılarak bankanın hakemleri tarafından halledilecektir. Hakemleri taraflar belirleyecek ve bunların ittifakla aldıkları kararlar kesin olacaktır. İttifak edememeleri halinde başhakeme başvurulacaktır. Başhakemi hakemler seçecektir. Bu suretle alınan kararlara uyulmayacak olursa, dava açma ve mahkeme masrafları tamamen bankaya ait olacaktır. Böylece ortaklıklar bankanın kefâleti ve teminatı altında kurulmuş olacaktır.

m. MAL SENETLERİ BİRER MAL TOPLULUĞUNU TEMSİL EDER

Kişilerin birleşerek ortaklıklar kurmaları gibi bazan değişik mallar da birleştirilerek mal topluluğu oluşturulur. Bu mal topluluğunun artma ve eksilmeleri bir tek mal şeklinde mütalaa edilir. Ancak malların miktar ve sayı bakımından pek fazla olmaları nedeniyle bunları ortaklıklara benzetmek doğru değildir. Bunlar için başka bir usul geliştirilmektedir. Mal topluluğunu temsil etmek üzere bir senet çıkarılır. Bu mallar bu senetle alınıp satılmaya başlanır. Piyasaya sürülen senet miktan ile bu senede mukabil ambarlara girmiş olan mallar bir mal topluluğu kabul edilmiş olmaktadır. Envanter defterlerinde bu senede mukabil girmiş olan mallar ayrı ayrı işlenecektir. Ancak bu malların cins cins olarak muhasebeye intikali imkânsız gibidir. Bu nedenle sadece senede bir hesap numarası açılır ve o senedin hareketi ile mukabil malların hareketi muhasebeye intikal etmiş olur. Sitelerin veya vakıfların bu tür senetleri vardır.

n. SENET HESABI VE FİYATI İŞLETMENİN PATRONU OLACAKTIR

Bütün işletmelerin böyle kendilerine has senetleri mevcuttur. Bu senetlerin rayiç değerleri merkez ambarlardaki stok seviyeleri ile tesbit edilmiş olur. Kâr eden bir işletmenin stok seviyesi yükselecektir. Zira işletmeye girmiş olan mallar çoğalmış, buna mukabil piyasaya sürülen senet artmamıştır. Yani senet başına düşen mal fazlalaşmıştır. Senedin satın alma gücü yükselmiştir. Başka bir deyişle senetle satılan mallar ucuzlamıştır. Halk senede rağbet gösterecektir. Dolayısıyla senedin fiyatı o günkü işletmenin kârlılık durumunu belirleyecektir. Bu da ayrılacak kimselere hemen kârlarını ödeme imkânını sağlayacaktır.

o. SENET FİYATLARI HAFTALIK OLARAK HESAPLANIR

Senetlerin en çok haftalık olmak üzere fiyatları hesaplanmalıdır. Bu hesabın yapılabilmesi için merkez ambarındaki stok seviyesi net olarak bilinmelidir. Merkez ambarı bütün arz ve talepleri karşılamakta olduğu için merkez ambarda olmayan diğer senet mallarının tümünü ayrıca bilmeye ihtiyaç yoktur. Ancak senet miktarının ne kadarının satılmış olduğu ve ne kadarının iade edilmiş bulunduğu, senet fiyatını hesaplayabilmek için mutlaka bilinmesi gerekecektir. Bu da se netleri satan ve alanların banka muhasebesine elde mevcut senet miktarlarını bildirmeleri ile mümkündür. Gerçi merkez ambardaki stok seviyesi ile tatonman usulünü kullanarak bu fiyatı bulmak mümkün ise de, muhasebe sicillerine dayandınlması daha emin ve güvenilir bir yoldur. Bu nedenledir ki, her senede banka muhasebesinde bir hesap numarası verilir ve kartları tutulur.

III. HESAP ÇEŞİTLERİ

a. ENVANTER HESAPLARI İLE ZİMMET HESAPLARI AYRIDIR

Kişilerin, ortakların, malların (yerlerin) ve senetlerin hesapları tutulurken her hesabın borç ve alacağı olacaktır. Kişi borçlu tarafında aldığı nakti ve benzer zimmetleri hesabına geçirtmiş olacaktır. Alacaklı tarafına ise sahip oluduğu değerleri kaydettirecektir. Yerde de, o yere girmiş olan mallar borç tarafında, oradan çıkmış olan mallar ise alacak tarafında yer almış olacaktır. Hesabın doğru yürümesi ve kredileşmenin sağlanabilmesi için kişilerin kendileri için harcadıkları değerleri de defterlerine işleyecekler ve muhasiplere bildireceklerdir. Bunu bir misal ile açıklayalım: Ücretli çalışan birisi aybaşında maaşını almıştır. Bunun tamamını muhasebeye bildirecek ve kendisi nakti aldığı için borçlu görünecektir. Yalnız bu borç hesapları ayrı tutularak zimmet manasında olmayacaktır. Sonra bu maaşından kendi evine yaptığı harcamaları da yine muhasebeye bildirecektir. Böylece nakit alacaklı tarafına geçecektir. Kendisinde nakit kalmadığı zaman hesabı sıfırlanmış olacaktır.

b. ENVANTER HESAPLARI KREDİLEŞMEYİ SAĞLAMAK İÇİN TUTULUR

Bu şekilde tutulan bir hesabın bankaya sağladığı fayda, herhangi bir şekilde nakte veya altına yahut dolara ihtiyaç hasıl olduğu zaman, kimlerde ne miktarda olduğunun bilinmesi imkânını getirmiş olmasıdır. Böyle bir bilgi sayesinde kendilerine başvurularak geçici olarak nakit temin edilmiş olur. Böylece banka teminatı zorlanmadan sağlanabilir. Bu muhakeme, banka kurmanın muhasebe kurma demek olduğunu çok açık bir şekilde göstermektedir.

c. ENVANTER MUHASEBESİ EKONOMİNİN HARİTASIDIR

Hasılı her türlü değer harekatı muhasebeye intikal edecek ve dışarıda objeler hareket ederken, muhasebede de rakamlar yerlerini alacaklardır. Bir çeşit dış olayların izdüşümü kağıt üzerinde yürümüş olacaktır. Ekonomik hareketin planı haritası çıkarılmış olacaktır. Nasıl mimarlar arazinin haritalarına dayanarak planlarını yaparlarsa, banka da muhasebe haritasına dayanarak ekonomik düzenlemelerini yapacaktır.

d. ZİMMET HESAPLARI GİBİ EMANET HASAPLARI DA ÇEŞİTLİDİR

Böyle bir hareketi tam anlamıyla izleyebilmemiz için hareketlerin ne maksatlarla yapıldığının bilinmesi gerekir. Çünkü değerler bir yerden diğer yere nakledilirken, birinin zimmetinden çıkıp diğerinin zimmetine geçerken değişik tarzda intikal eder. Sadece yer değiştirmeler söz konusu olabileceği gibi mülkiyetini de değiştirmiş olabilir. Bu nedenle emanet ve deyn hesapları vadeli veya vadesiz olabilir. Bunlar muhasebede ayrı ayrı görülmelidir.

e. MALLARIN EMANET Mİ BORÇ MU OLDUĞU BELİRTİLMELİDİR

Daha önce borç ve alacakların çeşitlerini anlatmıştık. Bir mal bir yerde emanet olmuş olacaktır. Muhasebeye bu yer borçlu gösterilecek ve o mal üzerinde mutasarrıf olan

kimse ise alacaklı olacaktır. Ne var ki, bu tasarruf etmeye yetkili olan kişi ya kendi adına hareket eder veya başkasının vekili olarak hareket etmiş olur. Bu hususun da muhasebeye intikal etmesi zaruridir. Mallarda meydana gelecek artma ve eksilmelerin kime ait olacağının bilinebilmesi için hesaplarda bu hususun da kayda geçmesi gerekir.

f. HUKUKİ EKSİLMELER DAYANIŞMA ORTAKLIĞINCA GİDERİLİR

Artma ve eksilme derken, ekonomik artma ve eksilmeden bahsediyoruz. Yani bir ekonomik tasarrufun sonunda meydana gelecek artmanın veya eksilmenin kime ait olduğunun belirlenmesi söz konusudur. Bir de malların hukukî artıp eksilmelerinin kime ait olacağı söz konusudur. Bir ambar da bulunan bir malın zamanla değer kazandığını veya bir bahçede bulunan meyva ağacının büyüdüğünü farzettiğimiz zaman, buradaki artış ekonomik artıştır. Benzer şekilde bir ağacın tabii ömrü nedeniyle yaşlanıp meyva vermemesi de ekonomik azalıştır. Buna mukabil bir malın iyi muhafaza edilmediği için bozulması veya çalınması hukuki bir eksilmedir. Ekonomik eksilmeler o malın tasarrufuna yetkili olanlara aittir. Diğer bir ifade ile bu tür eksilmeler bu tür artmaların karşılığı olup artma kime ait ise eksilme de ona aittir. Buna mukabil hukukî eksilmeler ise hukukî statüyü korumakla mükellef kılınan kimselere aittir. Bunlar birinci derecede yedieminlerdir. İkinci derecede yedieminlerin dayanışma ortaklıklarıdır. Üçüncü derecede bankanın kendisidir

g.YEDİEMİNLER BİRBİRİNE KARŞI SORUMLUDURLAR

Muhasebede hesapları açılmış bulunan her yerin bir yediemini olacaktır. Bu yediemin tescil edilmiş bulunacaktır. Ancak muhasebe defterlerinde yedieminler değil o yerlerin adları geçecektir. Mallarda meydana gelecek hukukî eksilmeler o yedieminlerce karşılanacaktır. Hatta yedieminin değişmesi devir teslimi ile olacağından, mal sahiplerini ilgilendirmeden hukuk değerler korunmuş olur. Yani devir teslim işine mal sahipleri karışmazlar.

h. ARTMA VE EKSİLMENİN KİME AİT OLACAĞINI MUHASEBE GÖSTERMELİDİR

Muhasebeye asıl intikal edecek kısım, o malın tasarrufuna yetkili olanlarla, o malda meydana gelecek artma ve eksilmelere sahip olacakların bilinmesidir. Emanet hesapların da artma ve eksilme borçluya aittir. Bu husus faizsiz banka muhasebesinin bel kemiğini teşkil eder. Çünkü nizalar özellikle hasar meydana geldiği zaman ortaya çıkar.

i. MUHASEBEYE İNTİKAL BANKAYA YATIRMA DEMEKTİR

Kişiler ellerinde bulundurdukları değerleri banka muhasebesine bildirmekle birinci derecede iştiraki yapmış olacaklardır. Bunun anlamı, bende bu vardır, herhangi bir şekilde acil ihtiyaçlara cevap verecek durum hasıl olursa, benim durumum da müsaitse size kullandırabilirim, demektir. Evinde bir kutu aspirini bulunan kimse banka muhasibine bunu bildirmişse, acil durumda en yakın temin edilebilecek yerden bu aspirin elde edilmiş olacaktır. Belki pazartesi günü veya gündüz eczaneden aspirin alınıp sahibine teslim edilmek suretiyle tekrar eski durum hasıl olacaktır. Bankaya bu bildirimi yapanın sağlayacağı fayda şüphesiz buna benzer bir fayda olacaktır. Yani kendisine de aspirine benzer bir şey lazım olursa, banka muhasebesi ona en yakın nereden temin edebileceğini bildirecek ve o da zaman kaybetmeden ihtiyacını giderebilecektir. Medeniyetin bugünkü merhalesinde böyle bir dayanışma sistemi kurulmamıştır. Kur'ân ise bu sistemi yetimleri korumayı emreden ve yedirme müessesesini iman için temel kabul eden "Mâûn" suresinde teşri etmiştir. Mâûn, değer itibariyle fazla bir şey tutmayan amma gerektiğinde acilen komşulardan temin edilememesi halinde büyük zarar ve tehlike doğuran şeylerdir.

  1. ÖZEL MÜLK ORTAK KULLANIMA BIRAKILABİLİR

İkinci derecede bankaya iştirak ise eşyaların ortak yere konmasıdır. Mesela, bir apartmanın çatı katında bulunan kütüphaneye herkes kitaplarını koyacak ve böylece herkesin kendi kitabına sahipliği devam ederken, komşuların da o kitaplardan yaralanması sağlanacaktır. Bu uygulama kendisine de benzer yararlanmayı sağlayacağından herkes buna taraftar olacaktır. Burada ortaya konan şey aynî olup, kişinin mülkiyet ve tasarruf hakları korunmuş bulunmaktadir. Sadece başkalarının da yararlanması sağlanmaktadır. Bu kiralama şeklinde de işleyebilir. Herkes arabasını ortak bir park yerine koyar ve anahtarlarını park eminine verir, isteyenler de gelip parkta bulunan arabalardan birinin anahtarını alarak arabayı kullanırlar. Kirasını da mal sahibine vermiş olurlar.

k. AYNÎ MEVDUAT AMBARLARA TESLİM İLE OLUR

Bir adım daha ileri gittiğimiz zaman, bankaya iştirak etmek demek, misliyatı bankanın ambarına teslim etmek demektir. Meselâ, inşaat yapacak olan birisi demir alıp stok edecektir. Ancak bu demiri belki bir ay sonra kullanabilecektir. Bir ay sonra iade edebilecek kimseler bu demiri alıp bir an evvel inşaatlarını yapma imkânına ereceklerdir. Görülüyor ki, müşteri kendi malını kademe kademe bankanın emrine amade tutarak varlığını bankaya tevdi edebilmektedir. Bu sistemin işleyebilmesi için muhasebenin hem basit ve kolay, hem de sağlam bir usulle tutulması zarurîdir.

l. ÖZEL MUHASİPLİK EĞİTİMİNE İHTİYAÇ VARDIR

İşte bütün bunları gösterecek bir muhasebe sisteminin geliştirilmesi zarurîdir ve yüksek matematik kültürüne ihtiyaç vardır. Her olayın kayıt şekli çözümlenecek, programlanacak ve kayıtlara geçirilerek işlenecektir. Bu muhasebenin şekli prensip olarak çok basittir. Bugünkü kompitürlerin problemlerine benzer. Ne var ki, üstünde çalışılmadığı müddetçe kolay bir şekilde uygulanamamaktadır. Hele cari muhasebe sistemine alışmış muhasipler için bu tür muhasebe tutmak pek sıkıntılı olmaktadır. Çıkar yol, cari muhasebe sistemini bilmeyen ama matematik ve hukuk kültürü olan kimseleri kursa tabi tutup muhasebeyi bunlara tutturmak olarak gözükmektedir.

m. TAŞITLAR DA YER HÜKMÜNDEDİR

Buna bir misal olarak, bir kimsenin kendi arabasını ortaklığa kullanılmak üzere koyduğunu ve bundan isteyenlerin kira ile yararlanabileceklerini gösteren bir muhasebe kayıt şeklini düşünelim. Burada araba sahibine aittir ve onun emrindedir. Kimseye teslim edilmemiştir. Bunu muhasebeye nasıl intikal ettireceğiz. Araba bir yer olarak düşünülebilir. Her ne kadar kendisi hareketli ise de, içine başka eşyalar konabildiği ve kilitlenebildiği için sabit ambardan fazla farkı yoktur.

Bu nedenledir ki kanunlarda gemiler, uçaklar ve arabalar taşınmazlar hükmüne tabi tutulmuştur. Öyleyse arabaya böyle bir hesap numarası açacağız ve yer hesap numarasını vereceğiz. Arabanın kime ait olduğunu belirlemek için, araba değeri ile borçlu, sahibi değeri ile alacaklı olacaktır. Burada sahip olma yani kâr ve zararın, artma ve eksilmenin de mal sahibine ait olduğunu belirtmek için, araba emanetten borçlu, sahibi de emanetten alacaklı olacaktır. Muhasebeye böylece geçmiş bulunacak ve yıl sonu envanterinde arabının değeri artmış veya eksilmiş olarak, yine araba borçlu, mal sahibi alacaklı olarak işlenmiş olacaktır. Bu sefer garaj borçlu, araba alacaklı duruma geçecektir. Ancak burada artma ve eksilme arabanın kendisine ait olacağından, bu emanet hesaplarında değil, deyn hesaplarında işlenecektir. Arabanın bir kimseye kiralanması halinde, kiralayan borçlu garaj alacaklı duruma geçecek, yani emanet olarak araba garajdan çıkıp kullananın eline geçmiş olacaktır. Yine bu emanet hesaplarında değil, deyn hesaplarında işlenecektir. Buna karşılık tahakkuk eden kira arabanın alacağı ve kiracının borcu olarak işlenecek ve bu da deyn hesaplarında işlenecektir. Ki racı parayı bankaya öder ve banka mutemedi deynden borçlu ve kiracı da alacaklı olarak hesaba geçirilmiş olur. Böylece devre kapanır. İşte buna hesap planı denilmekte ve her işlem için bir fihrist yapıp, planlarını tespit etmek, banka muhasebesinin esas işi olacaktır.

IV. VADELİ VE VADESİZ HESAPLAR

a. HESAPTA BORCUN VADELİ VEYA VADESİZ OLDUĞU BELİRTİLMELİDİR

Hesaplarda birinci derecede borç ve alacağın emanet veya deyn olduğu belirtilecektir. Yani mal hasar görünce o hasarın kime ait olduğu muhasebece bilinmelidir. Faizsiz sistemde kazanç kime aitse zarar da ona ait olacağı için bu kaydın önemi bir kat daha artmış bulunmaktadır. Muhasebede kaydedilecek ikinci önemli husus, borç ve alacakların vadeli olup olmaması hususudur. Mal sahibinin alacağını hemen talep edip edememesi iş hayatında çok önemli rol oynamaktadır. Eğer alacaklıların hepsine alacaklarını hemen talep etme hakkını tanımış olsaydık, borçlular bu aldıkları şeyden yararlanamaz hale gelirlerdi. Borcun vadeli olması borçlulara yararlanma imkânı sağlamaktadır.

b. VADE TALEP HAKKINI DOĞURUR. ÖDEME TALEPTEN SONRA OLUR

Bankanın önemli hizmetlerinden birisi de, vadesiz alacakları vadeli borçlara çevirmektir. Herkes mevduatını istediği zaman geri almak üzere bankaya vermekte ve böylece bir vadesiz borçlanma ortaya çıkmaktadır. Banka ise müstakrizlere vadesiz değil de vadeli borç vermektedir. Bu suretle iş yapma imkânı ortaya çıkmaktadır. Banka bu imkânı birçok mudiyi bir araya getirmek suretiyle elde edebilmektedir. Mudiler alacaklarını aynı anda istemiyeceklerinden mevcut olan miktardan vadeli borç verilebilmektedir.

c. MÜSTAKRİZ TALEPTEN ÖNCE ÖDEME DURUMUNDA DEĞİLDİR

Hangi suretle olursa olsun, faizsiz sistemde borç alan borcunu vadesinde ödemek durumunda değildir. Vade hiçbir zaman ödemeye mecbur olduğu bir tarihi göstermez. Vade alacaklının talep edebileceği tarihi gösterir. Vadesi gelmeyen alacakların talebi caiz değildir Rızası olmadığı müddetçe de borçlu alacaklıya vadesinden önce ödenmesine zorlayamaz. Vadenin gelmesi halinde alacaklı talep ederse borçlu ödeme durumunda olur. Yoksa talep etmeden borçlu ödemekle mükellef değildir. Vadesi geldikten sonra alacaklı, borçlu isterse ödemeyi kabul etmeye mecburdur.

d. FAİZSİZ BANKADA İSTİKRAZ DA MEVDUAT GİBİ FAİZSİZDİR

Vadesiz borç ve alacak demek, istenildiği zaman ödenebilecek borç ve alacak demektir. Banka bu tür hesaplarda müşterilerine karşı bütün borç ve alacaklarını vadesiz olarak ödemeyi taahhüt etmiştir. Mudiler istedikleri zaman tasarruflarını bankaya yatırabilmekte ve istedikleri zaman da bankadan çekebilmektedirler. Ancak banka müşterileri tevdiatta bulunmaya zorlayamadığı gibi, gelin paranızı alın da diyememektedir. Banka için müstakrizlere karşı durum faizli sistemden farklıdır. Borçlu talebe gerek kalmaksızın vadesi geldiğinde borcunu ödemek durumundadır. Ödemezse kredisi düşer ve icra takibine girişilir. Faizsiz bankada ise durum tamamen bunun aksidir. Müstakrizlerin durumu mevduatların durumuna benzemektedir.

e. FAİZSİZ BANKADA ALINAN KREDİNİN VADESİ YOKTUR

Kredi alan aldığı krediyi faizsiz bankada istediği zaman iade edebilmektedir. Halbuki faizli bankada vadesi gelmeden böyle bir iadeye cevaz verilmemektedir. Faizsiz bankada alınan kredinin vadesi yoktur, müşteri ne zaman isterse o zaman iade etmektedir. Ancak devre sonlarında yapılacak hesaplarda mevduat hacmi ile istikraz hacmi karşılaştınlır, buna göre kredisi azaltılır veya çoğaltılır. İşte eğer kredi azaltılması vuku bulmuş ve almış olduğu kredi limitinden daha çok ise onu iade etmeye mecburdur ve o fazlalık için icra takibi yapılabilir. Kredi limiti içinde kaldığı müddetçe kimseden borcunu ödemesi istenemez. Görülüyor ki faizsiz banka sadece faiz yükünü kaldırmakla kalmıyor, aynı zamanda tüm iş yapanların uykularını kaçıran senetlerin gününde ödenip ödenememesi kaygılarını da bertaraf ediyor.

f. KİRACIYI ÇIKARMA SİSTEMİ KALDIRILMIŞTIR

Vadeli ve vadesiz hesapların başka bir önemi kiralarda görülmektedir. Eski çağlarda herkes kendi işyerinde çalışıyordu. Bir kiralama problemi yoktu. Şimdi ise artık büyük işyerleri oluştuğu ve bu işyerleri miras olarak intikal ettiği için, artık büyük bir ekseriyet kendi işyerinde değil, kirada bulunduğu bir yerde iş yapmak zorunda kalmaktadır. Halbuki işyerleri ekonomide bir şahsiyet iktisap etmekte, çevre orada iş yapandan çok o işyeri ile ilişki kurmaktadır. Bir yerin böyle iş yapacak hale gelebilmesi için uzun zaman kendisini tanıtması gerekmektedir. Sık sık işyeri değiştirmek hem çalışanı hem de işyerini rahatsız eder ve müşterileri de tedirgin eder. Bundan dolayıdır ki artık kiralamalar vadesiz değil vadeli olacaktır. Yani mal sahibi hiç bir zaman kiracıyı çıkaramayacaktır. Kiracı uygun kirayı verebilmeye devam ettiği müddetçe orada kiracı olarak kalma imtiyazına sahip olacaktır. Mal sahibi dahi, ben burada kendim iş yapacağını diye kimseyi işyerinden edemiyecektir. Bir taraftan mülk sahiplerine kira garantisini verirken, diğer taraftan kiracılara da oturma garantisini vermiş oluyoruz. Bu faizsiz bankanın getirdiği yeni bir mülkiyet anlayışıdır. Bu anlayışın hukukça geçerli olabilmesi için tapuların banka veya bankanın kurucusu tüzel kişilerde bulunması gerekir.

g. BORÇ VE ALACAĞIN VADELİ OLUP OLMADIĞ1 BELİRTİLİR

Bu izahlarımızdan anlaşılacağı gibi, vade tarihe bağlanan bir şeyden ziyade şarta bağlanan bir şeydir. Meselâ, talep tarihinden itibaren altı ay içinde ödeme mükellefıyeti vadeli bir anlaşmadır. Hesap vadesi içinde bulunduğu müddetçe alacaklının onu talep etmeye hakkı yoktur. İşte muhasebenin ikinci olarak önem verdiği şey de, borç ve alacağın vadeli olup olmadığının belirlenmesidir.

h. HESAPLAR DEYN VE EMANET İLE VADELİ VE VADESİZ OLMAK ÜZERE DÖRT ÇİFTTİR

Hesaplar vadeli emanetler, vadesiz emanetler, vadeli deynler, vadesiz deynler ve bunların borç ve alacakları olmak üzere sekiz çeşit olmaktadır. Yani ister kişilerin, ister yerlerin, ister ortakların, isterse senetlerin bir hesabında, sekiz çeşit hesap toplanmış olacaktır. Muhasebede bunların kısaca gösterilmesi için dörder sütun ayrılmış olacaktır. Sütunların ikisi emanetleri, ikisi de diğer deynleri gösterecektir. Emanet veya deyn sütunları da vadeli ve vadesiz olmak üzere ayrılmış olacaktır. Sütunların dış tarafta olanları vadelileri, iç tarafta olanları vadesizleri gösterecektir. Sağda olanlan deyn'leri solda olanları da emanetleri gösterecektir. Sırayla vadeli emanet, vadesiz emanet, vadesiz deyn ve vadeli deyn olarak yerlerini alacaklardır.

Bunlar kısaca (VE) vadeli emanet, (E) vadesiz emanet, (D) deyn, (VD) vadeli deyn olarak adlandırılacaktır.

i. BORÇ ORTADA YAZILI İSE BORÇLU, SAĞDAKİ ALACAKLIDIR

Muhasebede iki çeşit gösterme usulü vardır. Ya ortada borç miktarı yazılır. Borçlu ve alacaklı, borçlu solunda ala caklı sağında olmak üzere gösterilir.

Ahmet 100 Altın VD Akdemir

Bu yazılışın anlamı, Ahmet Akdemir'e vadeli deyn olarak 100 altın borçludur veya Akdemir Ahmed'e 100 altını vadeli deyn olarak vermiştir, demektir.

j. HESAP SAHİBİ ORTADA İSE SAĞDAKİ BORÇ, SOLDAKİ ALACAKTIR

İkinci gösteriş, hesap sahibi ortada yazılır; borcu sağında alacağı solunda gösterilir.

l00 VD Ahmetl500 HDÇ E

Bunun anlamı, Ahmet genel hesaba yani bankaya 1500 HDÇ’yi vermiş, buna karşılık 100 altını vadeli deyn olarak borçlu olmuştur.

Şimdi kısaca bu sekiz hesabın neleri ifade ettiğini sıralamaya çalışalım.

KİŞİLERİN VADELİ EMANET BORÇLARI

Kişinin kiraladığı taşınmazlar bu hesapta işlenecektir. Çünkü binada meydana gelecek artma ve eksilme borçluya aittir ve bina sahibi kiracıyı hemen çıkaramayacağından vadesiz değil vadelidir. Borç olması da binanın kendisine ait olmamasından ileri gelmektedir.

KİŞİLERİN VADESİZ EMANET BORÇLARI

Şirketi mudarebe kurulmuş ve sermaye sahibi işletmeciye bir miktar sermaye vermiştir. Bu sermaye emanettir. Çünkü sermayedeki artıp eksilme esasta sermaye sahibine aittir ve bu borç bir vadesiz borçtur. Zira sermaye koyan istediği zaman mukaveleyi feshedip mevcut durumu ile tasfıye hakkına sahiptir. İş yapan da benzer şekilde tasfiyeye gidebilir.

KİŞİLERİN VADESİZ DEYN BORÇLARI

Bir kimsenin kendisinden istendiği zaman ödenmek üzere kendisine verilen şeyler vadesiz deyn borçlarındandır. Bunlarda artma ve eksilme borçluya aittir ve talepten sonra verilmesi gerektiği için vadesizdir.

KİŞİLERiN VADELİ DEYN BORÇLARI

Belli bir müddet sonra ödenmek üzere alınan borçlar bu hesapta işlenecektir. Artma ve eksilme borçluya aittir ve alacaklının vadesi gelmeden talep etme hakkı yoktur.

KİŞİLERİN VALELİ EMANET ALACAKLARI

Bir kimsenin taşınmazlardaki paylarını ifade eder. Kiraya veren kimsenin kiraya verdiği mal üzerindeki hakkını belirtir. Taşınmazlardaki pay taşınmaz veya değer itibariyle talep edilemez. Kiraya veren de kiracıyı istediği zaman çıkaramaz. Bundan dolayı bunlar vadeli alacaklardır. Artma ve eksilme borçluya ait olduğu için emanettir.

KİŞİLERİN VADESİZ EMANET ALACAKLARI

Her hangi bir ortaklığa konan ve taşınmazlarla ilgili olmayan sermayedir. Burada artıp eksilme alacaklıya ait olduğu için emanettir. Diğer taraftan ortaklıktan aynlmak istediği zaman sermayeden mal veya varsa nakti hemen çekebilme imkânına sahip olduğu için vadesizdir.

KİŞİLERİN VADESİZ DEYN ALACAKLARI

Kişilerin bankaya yatırmış olduklan mevduat veya benzer şartla başkasına verdikleri borçlar bu tür alacaklardır. Talep tarihinden itibaren ödenmeleri gerekir ve artıp eksilme borçluya aittir.

KİŞİLERİN VADELİ DEYN ALACAKLARI

Bir yatırımda yatırıma ortak olmak üzere yapılan çalışmalar karşılığı alınacak paylarla bu tür vadeli borç verenlerin alacaklarını ifade eder. Vadesi gelmeden istenemez. Artma ve eksilme alacaklıya aittir.

ORTAKLIKLARIN VADELİ EMANET BORÇLARI

Ortaklıklara konan sermayeyi ifade eder. Ortaklıklar tasfıye edilmediği müddetçe bu sermayeyi iade etmek durumunda olmayacaklarına göre bu sütunda işlem göreceklerdir. Artıp eksilme ortaklara aittir.

ORTAKLIKLARIN VADESİZ EMANET BORÇLARI

Ortaklığa konan ve istenildiği zaman geri çekilebilecek sermayeleri belirtir. Artma ve eksilme ortaklara aittir ve vadesizdir.

ORTAKLIKLARIN VADESİZ DEYN BORÇLAR1

Ortaklıkların almış oldukları vadesiz borçlarını gösterir. Bunlarda artıp eksilme ortaklığa aittir. Vadesizdir.

ORTAKLIKLARIN VADELİ DEYN BORÇLARI

Ortaklıkların aldıkları kredileri ifade eder. Bütün bu dört hesap ortaklığın malvarlığını gösterir. Bir kısmı sermayedir, bir kısmı da borçtur.

ORTAKLIKLARIN VADELİ EMANET ALACAKLARI

Ortakların yatırıma çevirdikleri sermayeleri ifade eder. Yatınma çevirdikleri için vadeli alacak şekline dönüşmüştür. Artıp eksilme ortaklıklara aittir.

ORTAKLIKLARIN VADESİZ EMANET ALACAKLARI

Ortaklıkların mallara dönüşmüş sermayelerini ifade eder. Bu mallar taşınır mallardır. Mal olduğu için vadesiz kabul olunur.

ORTAKLIKLARIN VADESİZ DEYN ALACAKLARI

Ortaklıkların nakit halinde bulunan ve bankalarda mevdu veya ortaklarda emanet nakti ifade eder. Ortaklık üzerinde ve kasasında nakti taşımayacağından tüm nakti bu hesapta toplanmış olacaktır.

ORTAKLIKLARIN VADELİ DEYN ALACAKLARI

Ortaklıkların vadeli olarak açtıkları kredileri veya taksitli iştirak alacaklarını ifade eder.

YERLERİN VADELİ EMANET BORÇLARI

Bu taşınmazların kendi değerlerini ifade eder.

YERLERİN VADESİZ EMANET BORÇLARI

Yerlerde bulunan ve kendi fonksiyonlarını icra edebilmeleri için gerekli taşınır malları ifade eder. Makinenin yakıtı, yağı bu tür hesaplarda işlenir.

YERLERİN VADESİZ DEYN BORÇLARI

Yerlere emanet edilen ve her zaman alınıp götüri,ilebi len taşınırlan ifade eder.

YERLERİN VADELİ DEYN BORÇLARI

Taşınmazların bakımı ve temizliği için harcanmış emeği ve bununla ilgili malzemenin karşılığı bu hesapta işlenir.

YERLERİN VADELİ EMANET ALACAKLARI

Değerlerindeki düşüşü ifade edecektir.

YERLERİN VADESİZ EMANET ALACAKLARI

Kendilerinden alıp götürülen taşınır malları ifade edecektir.

YERLERİN VADELİ DEYN ALACAKLARI

Bu yerlere tahakkuk eden kira alacaklarını ifade edecektir.

YERLERİN VADESİZ DEYN ALACAKLARI

Bakım masraflarının gelen kiralardan kapatılmasını ifade eder.

SENETLERİN VADELİ EMANET BORÇLARI

Senetler için konulmuş olan rehin taşınmazları ifade eder.

SENETLERİN VADESİZ EMANET BORÇLARI

Senet karşılığı ambarlara girmiş olan malları ifade eder.

SENETLERİN VADESİZ DEYN BORÇLARI

Senetlerin satışından gelen nakti ifade eder.

SENETLERİN VADELİ DEYN BORÇLARI

SENETLERİN VADELİ EMANET ALACAKLARI

Satılmış senetleri ifade eder.

SENETLERiN VADESİZ EMANET ALACAKLARI

SENETLERİN VADELİ DEYN ALACAKLARI

SENETLERİN VADESİZ DEYN ALACAKLARI

Senetler çıkarılmaya karar verildiği zaman kendilerine bir hesap açılır ve senetler bastırılarak mutemetlere verilir. Mutemetler senet borçlusu olurlar ve senet, senet alacaklısı olur. Bu borç ve alacaklar vadeli deyn hesaplarında işlenir. Senedin bir mutemetten diğer mutemete devri aynı hesaplarda yürütülür. Senet bir mal karşılığı ortaklara intikal ettiği zaman, senet hesabı vadeli emanet hesabından alacaklı ve senet sahibi aynı hesaptan borçlu olacaktır. Satılan senetlerin selem veya mal karşılığı olması hesapların vadeli veya vadesiz sütunlarında işlenmesini gerektirecektir. Senet hesaplarında hemen görülmesi istenen şey, tüm senetten kaçının satılmış olup kaçının henüz satılmış olmadığının bilinmesidir. Bunu ayıran husus, emanet alacaklar satılmış, deyn alacaklar ise satılmamış senetleri ifade edecektir. Toplam alacaklar senedin çıkarılan miktarını gösterecektir. Bu miktarlara dayanılarak her gün senetlerin fiyatları hesaplanacaktır. Senet hesabının önemi bundan dolayı çok büyüktür.

Malların envanterini yapmak zordur. Halbuki senetlerin envanterini yapmak çok kolaydır. Bu sayede mal envanterini de kolaylıkla hesabî olarak bulmak kolay olacaktır.

V. MUHASEBE ÇEŞİTLERİ

a.. MUHASEBEDE HER DEĞERİN BİR TAZMİNAT DEĞERİ VARDIR

Muhasebede borç ve alacak tesbit edilirken her zaman bu değerler nakit olmazlar. Nakit olsalar bile değişik nakit kullanılmış olabilir. Bunların nıuhasebeye intikal etmesi muhasebede bazı zorluklar doğurmaktadır. Muhasebe hatalarının bulunabilmesi için çift tarafı toplayıp karşılaştırma yapılması gerekecektir. Bu toplamanın yapılabilmesi aynı birimi kullanmaya bağlıdır. Bundan dolayıdır ki, bütün borç ve alacaklar bir para birimi ile değerlendirilerek geçirilir. Bunun iki anlamı olacaktır. Biri, sadece muhasebede dengenin kontrol edilebilmesi için kullanılan bir yardımcı rakam gözü ile bakılacaktır. Diğeri ise, malın ortadan kalkması veya borcun yerine getirilememesi halinde tazminat değerini belirtecektir. Başka türlü değerlendirme mümkün olmadığı zaman bu değere başvurulacaktır. Bu değeri genellikle muhasipler takdir edip koyacaklardır. Taraflar da anlaşıp koyabilirler.

  1. AYNI DEFTERE KAYDEDİLEN DEVİR SENETLERİ BİR MUHASEBEDE TOPLANMIŞ OLUR

Değerlerin çok farklı olması nedeniyle aynı muhasebede tutulması bazı karışıklıklara ve zorluklara sebep olur. Mümkün olduğu kadar aynı para birimi ile değerlendirilecek hesaplar bir muhasebede tutulur. Bir muhasebeden kastımız aynı yevmiye defterine kaydedilen hesaplardır. Alan ve veren veya borçlu ve alacaklı arasında tanzim edilen devir senedi merkez muhasibe gidecek ve bu muhasip yevmiye defterine numara vererek bu devir senedini kaydedecektir. Bu kaydın iki önemli faydası vardır. Biri, devir senetlerinin kaybolması veya yangın gibi bir afete uğraması halinde defterde aynı kaydın bulunmasıdır. Diğeri de, sonraki tarihlerle devir senetleri tanzim etme imkânının ortadan kalkmasıdır. Bu suretle kaydedilmiş bir devir senedi resmen tescil edilmiş olacak ve ileride belge olarak kullanılacaktır. İşte böyle bir defterde toplanan hesaplara bir muhasebe hesapları denilir.

c. TAŞINMAZLAR AYRI MUHASEBEDE TOPRAK SENEDİYLE İŞLEM GÖRÜR

Değerler içinde taşınmazlar ayrı bir özelliğe sahiptir. Bir yerden alınıp diğer yere nakledilemiyecekleri gibi, yok edilmeleri de mümkün değildir. Dolayısıyla bu tür malların emaneti ipotek edilmesi güven vericidir. Bunların alınıp satılmaları da diğer malların alınıp satılmalarından farklıdır. Büyük değerler taşırlar ve az sayıda hareket görürler. Sonra bunların değerleri diğer malların değerlerinin aksine düşer ve yükselir. Refah devrelerinde fiyatları yüksektir, kriz devrelerinde ise değerleri düşüktür. Bunları toprak senedi ile değerlendiriyoruz ve ayrı bir muhasebede topluyoruz.

d. İNŞAAT HESAPLARI DA AYRI MUHASEBEDE TUTULUR

Taşınmazların muhasebesinde önce inşa edilmeleri söz konusu olacaktır. İnşaatta arsa, genel hizmet, malzeme ve işçilik harcanacaktır. Bunların ayrı ayrı hesaplarda tutulması uygun olacaktır. Arsa, vadeli emanet, malzeme, vadesiz emanet, işçilik, vadesiz deyn, genel hizmet de vadeli deyn hesaplarında işlem görecektir. İnşaatın taahhüt edilmiş nakti vadeli deyn alacağında, ödenmiş nakti vadesiz deyn alacağında, henüz inşaatta harcanmamış malzeme vadesiz emanet alacağında, teslim edilmiş yerler vadeli emanet alacağın da hesap göreceklerdir. Böylece inşaat hesapları ayrı bir muhasebede tutulmuş olur.

e. TAŞINMAZLAR VE İŞLETME HESAPLARI DA AYRI MUHASEBEDE TUTULUR

Taşınmazların bitmesi halinde sonra onlar için kullanma muhasebesinin tutulması gerekecektir. Kiraya verilmesi, gelen kiraların tamir ve bakımına harcanması bu muhasebe de işlenecektir. Ayrıca her taşınmazın yine genel hizmeti görülecektir. Burada genel hizmetler ve bakım işçilikleri ile gelen kiralar ve amortismanlar ayrı ayrı sütunlarda işlenecektir. Kira hesaplarında binanın amorti edilmeyen değeri vadeli emanet borcunda, amorti edilmiş kısmı vadesiz emanet borcunda, bakım masrafları vadesiz deyn borcunda, genel hizmet masrafları vadeli deyn borcunda gösterilecektir. Taahhüt edilmiş kira alacakları vadeli deyn borcunda, gelen kiralar vadesiz deyn alacağında görülmüş olacaktır. Amortismanlar vadeli emanet borcu hesabından düşülmüş olacaktır. Sahiplerine sağladığı net kiralar ise vadesiz emanet alacaklarında işlenecektir. Böylece bir yapının tüm hukukî durumu bütün geçmişi ile muhasebeye intikal etmiş olacaktır. Ödenen vergiler genel hizmet payı arasında mütalaa edilecektir.

f. ÇALIŞANLARIN DA AYRI MUHASEBESİ VARDIR

Kira hesaplarına benzer bir hesap da işçilik hesaplarıdır. Bunlar da çalışma muhasebesinde yer alacaktır. Çalışanların iktisadî bakımdan ayrı bir yeri vardır. Esas hak sahibi bunlardır. Bunların emekleri doğrudan doğruya ölçülemez. Ancak yaptıkları iş ile orantılı olarak bir değerlendirme yapılabilir. Bunlar yapılan işten bir pay alacaklardır. Sosyal hakları bu çalışmalarına göre düzenlenmektedir. Bunların tüm muhasebe içindeki hakları farklı statüye tabi olacaktır.

g. ÜCRETLER DE DEĞİŞİKTİR

Çalışanların istihkakları çeşitli şekilde doğmaktadır. Bunlardan bir kısmı doğrudan doğruya ücret mahiyetinde olup geçtiği zamanla orantılı olarak belirlenmiş bir karşılık iktisap ederler. Diğer bir kısmı ise parça başına götürü iş mahiyetinde olup o işi teslim etmiş olmalan ile karşılığını yine belirlenmiş bir miktar ile alırlar. Başka bir çalışmada işe ortak olmak şeklindedir. Meydana gelen hasıladan pay alacaklardır. Diyelim ki, bir tavuk çiftliğinde çalışan bir işçi kümesten günde çıkan bin yumurtadan elli yumurta istihkak edecektir. Bu götürü işçilikten biraz farklıdır. Götürü işçilik olsaydı, bin tavuğa bakan işçi tavukların vereceği yumurta ne olursa olsun elli yumurta alacaktır.

Bir dördüncü çalışma şekli de, genel hizmetten pay alma mahiyetindedir. Bu artık yapılan işe veya işletmenin cirosuna göre değil de, çalışanın çalışması nisbetinde genel net gelirlerden pay almasıdır. Bir nevi kâra katılmadır. Bazen hiç çalışmadan da bu tür genel gelirlerden pay sahibi olunabilir. Emeklilerin istihkakları bu türdendir. Faizsiz sistemde emekliler de belirlenmiş bir maaş değil, genel gelirlerden bir pay alırlar. Mahsulün çok olduğu, brüt hasılanın büyük olduğu devrelerde genel gelirler de çok olacak ve emeklilere de daha çok pay düşecektir. Aksine kriz devrelerinde genel gelirler azalacak ve onlara düşen pay da azalmış olacaktır. Böylece millî gelirde dengeli bir dağılım sağlanacaktır.

h. BUNLAR DA VADELİ VE VADESİZ EMANET VE BORÇ HESAPLARINDA TOPLANIR

Genel hizmet ve genel istihkak alacakları vadeli emanet hesabından; hasıladan pay alacaklar, vadesiz emanet hesabından; belirlenmiş ücretler, vadesiz deynden; götürü işçilikler vadeli deynden alacaklı olacaklardır.

i. CARİ HESAPLAR DÖRT SENET ÜZERİNDE YÜRÜYECEKTİR

Çalışanlara ücret olarak banka muhasebemizde bankanın temel senetlerinden biri verilecektir. Bunlar toprak senedi, demir senedi, buğday senedi ve altın senedi olacaktır. İşçi ücretlerinin çalışırken verdikleri şeklinde gösterilmeleri, aldıklan zaman da, yukanda bahsedilen esaslar içinde, kendilerine senetlerin verilmesi esas olacaktır. Ücretlerin tahakkuk ettirilerek senet veya nakit hesaplarına intikal ettirilmeleri ve böylece yıl sonu hesaplarının kapanmalarında toprak senetleri vadeli emanet borcundan, demir senetleri vadesiz emanet borcundan, buğday senetleri vadesiz deyn borcundan, altın senetleri vadeli deyn borcundan hesap görerek verilecektir. Bu ara bugünkü cari düzende çalışanın kazandıklarına uygulanacak vergiler de vergi alacaklısı olarak yine bu çalışanların muhasebesinde yer alacaktır. Vergilerin çeşitleri vardır. Emlak vergisi gibi sabit vergiler, işletme vergileri, gelir vergileri ve harçlar olmak üzere tasnif edilirler. Bu vergilerin değişik türleri değişik sütunlarda işlenecektir.

Sabit vergiler vadeli emanet, işletme vergileri vadesiz emanet, gelir vergileri vadesiz deyn, harçlar vadeli deyn sütunlarında işlenir.

VI. MAL MUHASEBESİ

a. FAİZSİZ SİSTEMDE LİBERALİZMİN SERBESTLİĞİ VE KAPİTALİZMİN İŞ BÖLÜMÜ VARDIR

Ekonominin temeli insandır, insanın mala olan ihtiyacıdır. Diğer bütün değerler insan için kullanılacak malların üretilmesine yardım ettiklerinden kıymet kazanmışlardır. Biz mal deyince dar manada taşınırları kastediyoruz. Taşınırlar içinde bilhassa tüketim mallarını anlıyoruz. İnşaatta kullanılan mallar ise malzeme demektir. Malların stoklarını bilmek ve sahiplerini belirlemek için ayrı bir muhasebe tutulacaktır. Bu muhasebeye ambar muhasebesi denilmektedir. Maliyet muhasebesi ile ambar muhasebesi arasındaki fark, ambar muhasebesi mevcut malların miktarlarını, maliyet muhasebeleri ise değerlerinin miktarlarını belirler. Biz mal muhasebesi derken ambar muhasebesi ile kastedilen muhasebeyi ifade etmek istiyoruz.

Faizsiz sistemde maliyet muhasebesi faizli sistemin maliyet muhasebesinden çok farklıdır. Faizli sistemde maliyet her kademede nakit ile değerlendirilir, üzerine faizi bindirilir ve böylece parça parça, küme küme maliyetler eklenerek bulunur. Halbuki faizsiz sistemde malların değerleri üretilirken belirlenemez. Üretimde girdiler vardır. Bu girdilerin hasıladan payları mevcuttur. Sonunda girdi sahipleri mallarını alırlar. Bu mallar sahipleri tarafından satılır ve işte o zaman maliyet değeri değil, girdilerin değerleri hesaplanabilir. Diyelim ki, 10.000 yumurtalık bir kümeste 5.000 yumurta karşılığında yem alınmıştır. 200 yumurta karşılığında genel hizmet taahhüt edilmiş ve 200 yumurta karşılığında da işçilik yapılmıştır. Tavuklar o gün 900 yumurta vermişlerdir. Bu yumurtalar yukarıda verilen nispetlere göre paylaştırılır. Bu kademede yumurtaların kaça mal oldukları bilinemez. Bu yumurtaları sahipleri satarlar ve toplam para sonradan belli olur. Ancak işçi 90 yumurta almıştır, yirmişer liradan satmışsa yevmiyesini 1800 liraya getirmiştir. Burada görülüyor ki, faizsiz sistemde bir maliyet muhasebesi uzun uzun kayıtlara ve değerlendirmelere ihtiyaç göstermez. Sadece satış fiyatları girdilerin değerlerini tesbit eder. İşte bu nedenledir ki, faizsiz sistemde mal muhasebesi maliyet muhasebesinden çok daha önemlidir. Şekli ve tarzı başkadır.

Bunun önemini tesbit edebilmemiz için bir misal vermek isteriz. Diyelim ki, bir konfeksiyon işyerinde önce kol, bacak ve gövde müstakil olarak hazırlanmaktadır. Kesim ambarından alınan kollar dikiliyor ve kol ambarına teslim ediliyor. Kol ambarındaki stok seviyesi kol için verilecek işçilik bedelini belirleyecektir. Kol miktarı az ise fiyatı yükseltilip terzileri kol imal etmeye teşvik etmek gerekecektir. Kol miktarı çok ise o zaman kolun işçiliğini düşürüp terzileri başka işe yöneltmek gerekecektir. Yani faizsiz sistem bir taraftan liberalizmin serbest dengesini korurken, diğer taraftan kapitalizmin işbölümü ve işbirliğini de gerçekleştirecektir. İşte bu durum kuvvetli fakat basit bir mal muhasebesi ile sağlanabilir.

b. ALINAN VE VERİLEN PARÇALAR ARA FİYATLARIYLA MUHASEBEYE GEÇECEKTİR

Muhasebenin temeli, herkesin verdiğini ve aldığını yazması ile bu muamelenin bir fışle genel muhasebeye intikal etmesinden ibarettir. Bir yere getirilip teslim edilen mal, meselâ, kol deftere kaydedilecektir. O yerden alınıp götürülen kol da kaydedilecektir. Defter hafta sonunda mal muhasibi tarafından tetkik edilecek ve icmal çıkarılacaktır. İcmal de şunlar yapılacaktır. O hafta kimler tarafından kaç kol teslim edilmiş ve yine o hafta kimler tarafından kaç kol alınmıştır? Şimdi hafta sonunda kaç kol vardır? İşte bu işlem işletmenin muhasebesine girecek, işletme muhasebesi kol borçlu ve alacaklıları geçmiş haftanın fiyatı ile işletme senedi cinsinden borçlandıracak ve alacaklandıracalitır. Ayrıca mevcut stok miktarına göre de kolun işletme senedi cinsinden fiyatını belirleyecekjtir. İşte mal muhasebesi dediğimiz şey budur. Diğer muhasebe ile karışmaması için ayrı bir muhasebede tutulur.

c. SELEM VE İSTİSNA DEYN AKİTLERİDİR

Mal muhasebesinde verilen malların hangi esas içinde verildiğini yani vadeli emanet, vadesiz emanet, vadeli deyn ve vadesiz deyn'den hangisinin olduğu kendi sütunlarında belirtilecektir. Buradaki tanımlar çok sade ve açık olduğu için ayrı ayrı izaha gerek yoktur. Yalnız istisna ve icar akitlerindeki mal teslimi ile ilgili bir açıklamada bulunalım: İstisna akti, malzemesi çalışana ait olmak üzere verilen siparişleri ifade eder. Selem akti olmadığı müddetçe bu mallardaki her türlü hasar iş yapana yani borçluya aittir. Dolayısıyla emanet değil deyndir. Hatta imalat bitip mal hazır olduktan sonra mamulü beğenmeyen müşteri bunu almayabilir. İslâm hukukunda buna "hıyar-ı rü'yet" denilmektedir. Selemde tarifeye uymuş olmak şartı ile malın kabul edilmesi mecburidir. Ne var ki, bu mecburiyet sadece ambarlar için söz konusu olup müşteri mamulü beğenmediği takdirde her zaman senedi verip malı almaktan vazgeçebilir. Elindeki senedi ya başka ambarda daha sonra beğeneceği mal ile değiştirir, ya da selem senedini istediği fiyatla satar.

d. İŞÇİLİK AKİTLERİ EMANET AKTİDİR

İcar (iş) akitlerinde ise malda meydana gelecek hasar işçiye değil, iş yaptırana aittir. Kumaşı mal sahibinden olmak üzere verilen siparişler böyle bir iş aktidir. Mal sahibi sonunda işçiliği beğenmeyip elbiseyi reddedemez. Hatta işçi kusur etmişse bunu kendisi değil, onun mesleki dayanışması öder. Bu akit bir deyn aktidir.

VII. NAKİT MUHASEBESİ

a. NAKİTLERDE İŞTİRAKLER EMANETTİR

Nakit maldan farklıdır. Malların muhafazası yedieminlere aittir. Meydana gelecek hasar yedieminlerin veya onun üzerinde çâlışanların dayanışma ortaklıkları tarafından giderilir. Mal deyn veya emanet olabilir. Halbuki nakit kişilerin zimmetinde olup meydana gelecek artma ve eksilme tamamen kendilerine aittir. Yani nakitlerin emanetleri yoktur. Hepsi deyn hesabında işlenir. Hükmü de deyn hükmüdür. Bunlarda ki sütunlar vadeli ve vadesiz olmak üzere aynen kullanılacaktır. Yalnız kişilere verilen nakit veya alınan nakit bir işe sermaye olmak üzere verilmiş veya alınmış olabilir. Ya da borç şeklinde verilmiş veya alınmış olabilir. Bunları belirtmek üzere ayrı ayrı sütunlar kullanılacaktır.

b. ENVANTER HESAPLARINDA PARA DEYN, ZİMMET HESAPLARINDA EMANETTİR

Farz edelim ki, bir kimse bir teneke yağı birisine 10.000 liraya satmıştır. Bununla ilgili bir mukavele akti yapılmış ama ne para ne de yağ teslim edilmemiştir. Taraflar böyle bir akti bankanın muhasebesine bildireceklerdir. Bu akti belirleyen muhasebe, taahhütler muhasebesi olacaktır. Bu biraz ileride ele alınacaktır. Kişi bu akte dayanarak yağı alacaklıya teslim etmiştir. Bu teslim mal muhasebesinde göste rilecek ve temlik olduğu için de emanet hesabında işlenecektir. Sonra malı satan alan satıcıya parasını ödeyecektir. Ödenmiş olan bu para da nakit hesabında gösterilecektir. İşte burada verilen para bir daha geri istenmeyeceğinden ve bir temlik mahiyetini taşıdığı için emanet hesabında gösterilecektir.

Bu muhasebenin kapanması için bu alış verişler taahhüt hesabına bildirilecek ve taahhüt hesapları borç ve alacağın kalmadığını belirleyecektir.

c. NAKİTTE ZİMMET KİŞİLERİN ÜZERİNDE, MALLARDA YERLEREDİR

Gerek mal hesaplarında, gerekse nakit hesaplarında önemli olan husus, herkesin cebinde mevcut bulunan naktin muhasebede bilinmiş olmasıdır. Bu nakit kişinin kendi nakti olursa bu deyn hesaplarında, başkasının nakti olursa emanet hesaplarında görülecektir. Adamın kendi parası da olsa, şayet bankaya kullandırmayı düşünüyorsa, yani ihtiyacınız olursa gelin benden alın diyorsa, bu vadesiz hesapta; yok bende para var ama bunu benden istemeyin, çünkü acil olarak bana lazım, veremem diyorsa, bu da vadeli hesaplarda işlenir. Mal muhasebesinde de benzer mütalaa sarfedilecektir. Ne var ki, mallarda bu zimmette olma işi kişilerde değil yerlere ait olacaktır. Halbuki nakitte zimmet kişilerin üzerindedir.

d. ENVANTER HESAPLARINI MUHAFAZA MASRAFLARINI AZALTIR

Gerek mal gerekse nakit muhasebelerinde alışılmışın dışında bir şey yapıyoruz. O da adamın cebindeki parasını kendisine ait olsa da tespit ediyoruz. Bunun anlamı, meselâ banka müşterisi bir memur aybaşında aldığını bankaya bildiriyor. Yaptığı haftalık veya günlük harcamalarını da bildiriyor. Böylece banka muhasebesi her zaman memurun cebindeki parasını biliyor. Bu bilgi bankaya çok büyük faydalar sağlayacaktır. Para lazım olduğu zaman hangi müşterilerde ne miktar para olduğunu bilecek ve bunlardan kısa vadeli de olsa taleplerde bulunabilecektir. Bu durum para sıkıntısını ortadan kaldıracak ve sermaye darlığını yok edecektir. Ayrıca banka bu naktin muhafazası külfetinden de kurtulmuş olacaktır.

  1. ENVANTER HESAPLARI KREDİLEŞME HESAPLARI

Bu yalnız memur ve işçi için değil, esnaf ve köylü içinde uygulayacaktır. Bunların para ihtiyaçları farklı zamanlarda olduğu için böylece birbirlerine kullandırma imkânı rahatlıkla doğacaktır. Bu şekilde beyanat vermiş olmakla, ken di cebinde de olsa parayı mevduat olarak kabul edip kendisi ne kredi hakkı tanıyabiliriz. Yani o da sıkıştığı zaman böyle kısa vadeli krediler alma hakkını elde etmiş olacaktır. Bütün bunlar banka kefaletinde cereyan edeceği için tüm hesap sahipleri birbirlerine çok kolayca bu kredileri verebileceklerdir. Böylece bankanın temel fonksiyonu olan kredileşme müessesesi işlerlik kazanacaktır.

f. TÜCCARLAR MAL KREDİLEŞMESİNİ GERÇEKLEŞTİRİRLER

Mallar için tutulan muhasebenin şekli nakit için tutulan muhasebe şeklinden farklı değildir. Sadece mallar bulundukları yere zimmetlidirler. O yere girip çıkmakla o yerde hangi malların bulunduğunu bilebildiğimiz gibi, genel muhasebede toplam olarak o malın günlük veya haftalık stok seviyelerini de bilmiş olacağız. Benzer şekilde acil bir ihtiyaç halinde bu ambarda bulunmayan bir mal başka bir ambardan kolayca temin edilecektir. Diyelim ki, bir çarşıda benzer malları alıp satan tüccarlar vardır. Müşteri bir tüccara güvenmiştir. Onunla fiyat diyalogunu kurmuştur. Bütün malları ondan almaktadır. Ne var ki, istediği bir parça o tüccarda bulunmamaktadır. İşte o zaman hemen mal muhasebesine başvurarak hangi tüccarlarda o maldan kaç tane olduğunu öğrenir ve en fazla olandan ödünç olarak o malı alır, müşteriye verir, sonra getirterek tüccara iade eder. İşte bunu sağlayan mal muhasebesi olacaktır.

f. ÇAĞIMIZ KOMPÜTÜRE OLMUŞ, MUHASEBE VE TESCİL ÇAĞIDIR

Çağımız artık kompütüre olmuş muhasebe ve tescil çağı olarak damgalanacaktır. Bu çağı zorlayan da faizsiz sistem olacaktır. Yani faizli sistem bir zamanlar sermaye terakümüne yardım etmiş ve sosyal dengeyi bozmuş ise de, ekonomik hamlelere sebep olmuştur. Şimdi ise faizli sistem gelecekte kompütüre olacak muhasebe sistemine engel teşkil etmektedir. Çünkü böyle bir sistem faize ihtiyaç bırakmayacağı için o düzeni iflas ettirecektir.

VIII. SENET MUHASEBESİ

a. SENET BİR TARAFTAN MAL, DİĞER TARAFTAN NAKİTTİR

Biz faizsiz sistemde nakit derken altın ve gümüşü kastediyoruz. Bununla beraber bugünkü kağıt paralar da tamamen altın ve güınüşün fonksiyonunu icra etmektedir. Paranın maldan farkı, kendisinin kullanılmakla tükenmemiş olması ve menkul bulunmasıdır. Diğer eşyalar ya gayrimen kuldürler veya kullanılmakla tükenir, asgari yıpranırlar. Halbuki altın ve gümüş miktar itibariyle eksilmemek şartıyla kendilerinin değerlerinde bir eksilme meydana gelmez. Altın ve gümüşe değer sağlayan budur. Kağıt paralara da aynı özellik izafe edilmektedir. Kağıtlardaki eskimeleri onu çıkaran banka tekeffül ettiği için halk arasında eski para ile yeni para arasında hiçbir değer farkı yoktur. Bu farktan dolayıdır ki, mal muhasebesinden tefrik edilmiştir. Paranın aslı senettir. Parayı cebinde bulunduran kimse, o paranın satın alabileceği kadar topluluğun malları içinde bir payı belirler. Mağazaya gidince parayı verir, karşılığında eskiden verdiği malı geri alır. Ne var ki, paranın üzerinde o paranın karşılığı olan mal miktarı yazılı olmadığı gibi borçulunun da kim olduğu yazılı değildir. Halbuki senetlerde senedin üzerinde karşılığı olan mal yazılıdır. Alacaklı yazılı değildir. Kimin elinde ise alacaklı odur. Fakat borçlu, hatta onun kefıli bile yazılıdır. O senetle isterse diğer mağazalardan veya borsalardan başka şeyler alabilir. İsterse borçluya gidip borçludan malı doğrudan doğruya talep edebilir. Bu bakımdan senet paradan farklıdır. Altın ve gümüş çoğaltılamadığı halde senet karşılıksız çoğaltılabilir. Bu nedenledir ki, senet muhasebesine diğerlerinden daha çok ihtiyaç vardır.

b. SENETLER, SENETLER MUHASEBESİNDE DİĞER MUHASEBEYE BENZER ŞEKİLDE İŞLENİR

Senetler taşınmazları rehin göstererek çıkarılırlar ve karşılığı kendisine gelecek olana teslim edilirler. Bu işlem muhasebede, senet vadeli deyn hesabında alacaklı, senedi çıkaran da aynı hesapta borçlu gösterilecektir. Senet mutemede teslim edildiğinde, mutemet senedin vadesiz emanet borçlusu, senet sahibi de vadeli emanet alacaklısı olacaktır. Se netler mutemetler arasında devredilirken hep vadesiz emanet işlemine tabi tutulacaktır. Ambarlar da vadesiz emanet olarak almış ve vadesiz deyn olarak vermiş olacaklardır. Müşteri mal istemeye geldiği zaman senetleri vadesiz deyn olarak almış olacak ve mutemede iade ettiği zaman vadeli emaneti mutemede iade ederek hesabı kapatacaktır. Eğer senet selem senedi ise o zaman müşteri bu senedi vadeli hesaptan almış olacaktır. Senet sahibi senedi borsada her zaman satabilecektir ve bu satış da hep deyn hesabından muamele görecektir. Bir de senetlerin ipotek edilmesi söz konusudur. O zaman vadeli deyn emanet hesabından işlem görecektir.

c. SENETLERİN KARŞILIĞ1 VARSA VEYA TAAHHÜT EDİLİR SE DEYN OLURLAR

Senetler bankaca tanzim edilirler. Karşılığında bir taşınmazın gösterilmesi şarttır. Senetler ya imalatçıya kredi olarak verilir; bu takdirde bunlara selem senedi denilir ve bunlar vadeli mal senetlerindendir. Kredi alanlar vadeli deynden borçlanırlar. Bunlar borsaya götürüp bu senetleri satarlar. Sarraf vadeli deyden borçlanır, kredi alan ise vadeli deynden alacaklı olur. Sarraf bunu bankaya götürüp teminat olarak verir ve karşılığında nakit kredi alır.

Burada banka mutemedi emanetten vadeli borçlu, sarraf ise emanetten vadeli alacaklı olur. Vadesi dolunca sarraf nakdi bankaya götürür ve teminatı çözerek senedi geri alır. Bu işlemde banka mutemedi vadeli emanetten alacaklı ve sarraf vadeli emanetten borçlu hale gelir. Sarraf senedi sattığında kendisi vadeli deynden alacaklı ve senedi alan vadesiz deynden borçlu olur. Bu senetle ambara giden senet sahibi senedi verip malı alır. Burada senet sahibi vadesiz deynden alacaklı ve mutemet ya vadeli veya vadesiz deynden borçlu olur.

d. SENETLER TEDAVÜLE GİRER VEYA BİR DEFA DOLAŞIR

Senetlerin bir kısmı bir defa devrettikten sonra iptal edilip bir daha kullanılmaz. Böyle bir senet ambara döndüğünde ambar sahibi emanetten borçlu olup, bu borcunu senedi bankaya iade etmekle kapatmış olacaktır. Bazı senetler ise piyasaya sürülmüş olup, nakit gibi tedavül edip durur. Bu tür senetlerin ambara gelmesi halinde, ambar sahibi deynden borçlu hale gelir ve ambar sahibi bununla yeni mal satın alabildiği gibi, piyasaya da götürüp satabilir. Burada senetlerin muhasebesinin tutulmasıyla karşılıksız senetlerin çıkmaması kontrol altına alınmış olur.

e.VADESİZ SENETLERİN KARŞILIĞINDA MAL VARDIR

Senetlerin bir kısmı başta vadeli senetsiz olarak çıkarılır ve bunlar kredi olarak müstahsile değil de doğrudan doğruya ambar sahibine verilir. Ambar sahibi bu kendisinde bulunan emanet senedini ancak mal karşılığı piyasaya sürebilir. Kredi alırken vadeli emanet borçlusu olacak, piyasaya sürdüğü zaman ise vadesiz deyn alacaklısı olacaktır. Malı ambara teslim edip senedi satın almış olan kimse vadeli deynden borçlu olacaktır. Senedi başkasına devrettiğinde hep vadesiz deyn hesaplarından muamele görecektir. Senet ambara döndüğünde karşılığında mal alınacak ve senet ambara iade edilmiş olacaktır. Burada ambar emanetten borçlu, senet sahibi deynden alacaklı olacaktır. Ambar sahibi bu senedi piyasaya nakitle satamayacaktır. Ancak yeni mal getirene verebilecektir. Görülüyor ki, vadesiz senetlerle vadeli senetlerin arasındaki en önemli fark, vadeli senetlerde taahhüt olması ve malın olmaması, halbuki vadesizlerde malın olması ve istenebilmesidir. Diğer taraftan emanet yoluyla elde bulundurulan senetler nakitle satılabildiği halde, emanet yoluyla temin edilen senetler ancak mal ile (senetle tarif edilen mal ile) değiştirilebilir.

  1. MÜTEAHHİT TOPRAK SENEDİNİN AMBARCISIDIR

Bazen senet müteahhide verilir. Müteahhit çalıştırdığı işyerinin işçisine ücret olarak bu senedi verir, bu senet borsada satılır ve bu senede genellikle nakit kredi verilmez. Bu senedi alanlar bu senetle taşınmazları satın alırlar. Burada müteahhit ambar sahibi gibidir. Senetlere emaneten sahip olur. İşçiler ise deynen sahip olurlar. Sonunda müteahhit yapılan inşaatlan yine ancak bu senetlerle satabilir.

IX. TAAHHÜT MUHASEBESİ

a. GEÇMİŞTE NAKİT DIŞINDAKİ DENGE HESAPLARI YILLIK YAPILIYORDU

Muhasebe kayıtları geçmişte cereyan eden olayları tescil eder ve halihazırdaki durumu bize bildirir. Halihazırdaki durumun tesbiti için bazı toplama ve çıkarma işlemlerinin yapılması gerekir. Bu işlem usul olarak çok basit olmakla beraber, muhasiplere büyük bir külfet yüklemektedir. Bundan dolayı alışılmış muhasebede bu hesaplar yıl sonu hesapları diye adlandırılan ve uzun devrede bir yapılan hesaplarla gerçekleştirilir. Her an envanterleri tesbit etmek ve durumu bilmek mümkün olmaz. Bu ancak sayınıla gerçekleşir. Bu da nakitte çok kolay olduğu için sadece banka muhasebesinde günlük olarak takip edilebilir.

b. SENETLER MAL HESAPLARINI DA HAFTALIK YAPMAYA İMKAN SAĞLAYACAKTIR

Biz faizsiz sistemde nakit gibi diğer bütün değerlerin envanterlerini haftalık hatta günlük olarak bilinmesini istiyoruz. Ancak bu bilgi sayesindedir ki, arz ve talep faktörlerini tesbit edebiliyor ve buna göre fiyatlar üzerinde hesaplar yapabiliyoruz. İşte faizsiz sistemin bugünkü gelişmiş ekonomi içinde uygulanabilmesi için muhasebenin yapılabilir hale gelmiş olması gerekmektedir. Şimdiye kadar taşınmazlar, kiralar, mallar, çalışmalar, nakitler ve senetlerle ilgili anlattığımız muhasebeler hep envanter muhasebesidir. Yani geçmişi tesbit etmek ve hali hazır durumu bilmek amacıyla yapılan kayıtlardır. Bütün bu yapılanlar bankanın, özellikle de faizsiz bankanın dayandığı temeldir.

c. SENETLERİ SAYMAKLA MAL SAYIMI HESAPLANIR

Bu çok girift muhasebenin basit ve kolay bir şekle dönüştürülmesi zaruridir. Bunu yapamayan kuruluşlar faizsiz sistemi harekete geçiremezler. Bunun içir Kur'ân'da getirilen sistem senet sistemidir. Bunun anlamı şudur: Her mal ve her değer için bir senet tanzim edilmektedir. Senet elden ele dolaşmakla, mal da dolaşmış farzediliyor. Senetlerin sayımı ile eşya sayılmış olmaktadır. Bir depoda ambara girecek mal kadar senet konmaktadır. Ambar memuru para ile malı almamaktadır. Malı teslim eden bu senetten alıyor, sonra bu senedi vezneye götürüp paraya tahvil edebiliyor. Ambarcı da akşam üzeri kalan senetleri sayıyor. Dolayısıyla o gün ambara giren malı saymış oluyor. İşte bu usul bütün değerler için envanter muhasebesinin yapılmasını imkân haline getiriyor. Bankadaki banknotlar yerine, ambarda mallara karşılık olan senetler sayılmış oluyor. Bu muhasebe sistemiyle faizsiz banka işler hale getirilmiş oluyor.

d. HESAP MAKİNELERİ SENET SAYMA KÜLFETİNİ DE KALDIRIYOR

Çağımızın sağladığı başka bir kolaylık da, elektronik hesap ve kayıt makinelerinin geliştirilmiş olmasıdır. Artık yevmiye defterine kaydeder gibi verileri hesap makinelerine veriyoruz, onlar gerekli işlemleri kendileri çok kısa zamanda yapıyor ve bize veriyor.

e. ZİMMET HESAPLARI ALACAKLARI TESCİL EDER VE GELECEK ENVANTER HAKKINDA BİLGİ VERİR

Banka muhasebesinin diğer yarısının görevi de, ileride vuku bulacak olaylan tesbit etmektir. Biz ileride vuku bulacak olaylan kişilerin birbirleriyle yaptıkları anlaşmalarla, yani taahhütleri ile biliriz. Birisi bir elbiseyi sipariş vermiştir. Diyelim ki parasını ödemiştir. Bunun nakit hesabında ve vadesiz deyn sütunlarında işleneceğini biliyoruz. Ama şimdilik elbise hazır olmayıp teslim edilmemiştir. Dolayısıyla mal hesaplarında yazabileceğimiz bir şey yoktur. Ama elbise taahhüt edilmiştir ve ileride elbise var olacak ve müşteriye teslim edilecektir. Bunu da malların taahhütleri hesabında işlersek ileride neler olacağını bilmiş oluruz.

Benzeri şekilde bir selem senedi çıkarılmıştır. Selem senetleri hesabında kayda alınmıştır. Malı taahhüt eden ve senedi alan bilinmektedir. Ama henüz mal hesabında hiçbir kayıt geçmemiştir. Çünkü henüz mal yoktur. Mal hesabına, imal edildikten sonra ambara girmesi ile kayıtlar başlayacaktır. Bununla beraber biz ileride ne kadar malın üretileceğini bu anlaşmalarla bilebiliyoruz. Yani selem senetlerinin kredi olarak alınışı, bize o malın üretilmesi kararlaştırılan miktarını bildirmiş olacaktr. İşte bu kayıtlardaki taahhüt mal hesaplarında tescil edilmiş olacaktır. Böylece geçmişteki olayları izleyebildiğimiz gibi, gelecekte yapılacakları da öğrenmiş oluyoruz. Görülüyor ki, faizsiz banka demek özel serbest teşebbüsleri ve kararları korumakla birlikte, ülkenin bütün ekonomik faaliyetlerini ve planlamayı merkezden takip edebilmek anlamındadır. Bu da muhasebe ile sağlanmaktadır.

f. ENVANTER GEÇMİŞİN, ZİMMET GELECEĞİN MUHASEBESİDİR

Buradan anlaşılacağı gibi taahhüt hesaplan envanter hesaplan gibidir. Envanter hesaplarında ise geçmişte cereyan eden olaylar bilinmekte, taahhüt hesaplarında ise gelecekte vuku bulacak olaylar tespit edilmektedir. Şüphesiz taahhütlerin tamamı yerine gelmeyeceği için geçmişteki muha sebe geleceği tahmin edebilmek içindir. Bununla beraber bü tün muhasebe geleceği tahmin edebilmek içindir. Bu muhasebe kayıtlan geçmişin delilleridir. Gelecek ise hükümlerdir. Deliller hükümlere yarasın diye öğrenilir.

g. ZİMMET HESAPLARI ENVANTER HESAPLARIYLA KAPATILIR

Geçmişte cereyan edenlerin doğurdukları vecibeler, gelecekteki ödemelerle itfa edilecektir. Ahmet Hasan'a on lira borç vermişse, bu envanter muhasebesinde Hasan on lira aldığı için borçlu, Ahmet on lira verdiği için alacaklı olacaktır. Bu on lirayı bağışlamış olsa da yine durum aynı olacaktır. Yani kayıt aynıdır. Fakat bunun borç olduğunu belirlemek için taahhüt hesaplarında ileride Ahmet Hasan'dan on lira alacaklıdır, bunu taahhüt etmiştir, şeklinde kaydetmemiz gerekecektir. Taahhüt hesaplarının ifa edilmesi halinde muhasebede kapanacak ve sıfırlara irca olunacaktır.

X. TAAHHÜT HESAPLARININ ÇEŞİTLERİ

  1. VERGİ VE SİGORTA AYRI MUHASEBEDE TOPLANIR

Envanter hesaplarında taşınmazların hesabı, taşınmazların kiraya verilmesi hesabı, çalışmaların hesabı, mal hesabı, nakit hesabı, vergi hesabı, senet hesabı olmak üzere muhasebe çeşitlerini belirlemiştik. Kiralama ile çalışma muhasebesi esasta birdir. Çünkü her ikisinde de menfaatin devri söz konusudur. Yani zamanla artan bir değer vardır. Ancak ülkemizde vergi sistemleri farklı olduğu için onların muhasebelerini de ayırmak zorunluluğu vardır. Yine ayrı bir vergi muhasebesine genelde ihtiyaç yoktur. Ancak ülkemizde nakitten vergi alınması ve sigorta sistemlerinin karışıklığı sebebiyle, vergi ve sigorta muhasebesinin ayrı tutulması zaruridir. Bugün katma değer vergisi ile bu ayrı hesap sistemi vergi politikasında da getirilmiş bulunmaktadır.

b. ZİMMET MUHASEBELERİ AYRI MUHASEBEDE TOPLANIR

Taahhhüt muhasebesinde de aynı muhasebe çeşitleri vardır. Böylece beş tane envanter muhasebesi, beş tane de taahhüt nıuhasebesi olmak üzere, on çeşit muhasebe tutulmuş olacaktır. Bunların çeşitlenip çoğaltılması işlemin çoğaltılması anlamına gelmez. Sadece değişik defterlere ve senetlere geçirilmesi anlamına gelir. Esasen cari muhasebede de bütün bu kayıtlar yapılmaktadır.

Ancak bunların mahiyetleri tarif ve tasnif edilmediği için herkes kendine göre bu işlemi yürütmektedir. Hiçbir büyük mağazada malı teslim eden tezgahtar parayı tahsil etmez. Vezneye parayı yatınr, fiş alır, tezgahtara verir ve tezgahtar da fışleri toplar, malı teslim eder. Malların bulunduğu yerde fişlerin konulduğunu kabul edersek, akşam üstü ne kadar malın satıldığını kolayca bilebiliriz. İşte biz de bu sistemi genelleştirmekten başka bir işlem yapmıyoruz.

c. FAİZSİZ BANKA, MAKRODA PLAN YAPARKEN MİKRODA MÜDAHALE ETMEME DEMEKTİR

Faizsiz muhasebede yapılan işlem, değişik kişilere ait olan işlemlerin bir vezneden veya istenilen vezneden muamele görmesinden ibarettir. Bütün gaye özel mülkiyet ve serbest teşebbüs zedelenmeden makroda birliğin ve ortaklığın sağlanmasıdır. Gelişme ve ilerleme bu anlamdadır.

d. ENVANTER VE ZİMMET HESAPLARI BİRBİRİNİN BAKİYELERİNİ KONTROL EDER

Genellikle önce taahhütler yapılmakta, sonra taahhütler yerine getirilmektedir. Bir alış ve satış anlaşması yapılıyor ve taahhüt hesabında işleniyor. Sonra mal hesabında ve taahhüt hesabında işleniyor. Sonra mal hesabında ve nakit hesabında, ödeme ve teslim muamele görüyor. Böylece taahhüt hesabı kapanmış oluyor. İşte taahhüt hesapları ile envanter hesapları arasında bu ilişkinin kurulması için eğer önce taahhüt hesabı olmuşsa sonraki mal ve nakit hesaplarında taahhüt numaralarına işaret edilecek; önce envanter hesapları yapılmış ve zimmet bunlardan doğmuş ise taahhüt hesaplarında onların numarasına işaret edilecektir. Böylece taahhüt hesapları aynı zamanda bir itfa hesabı olacaktır.

e. ANLAŞMALAR ZİMMET HESAPLARINDA İŞLENİR

Şimdi bir işlemi baştan sonuna kadar takip ederek bir misalle açıklayalım. Bir müteahhit malzeme satıcısına baş vurarak bir kamyon kirecin inşaata teslim edilmesini istemiştir. Parasını üç ay sonra ödeyecektir. Bu işlemin muhasebeye intikali, taahhüt hesabında yapılacaktır. Müteahhit taahhüt mal hesabından vadeli olarak bir kamyon kireç alacaklı olacak ve tüccar aynı hesaptan borçlu olacaktır. Buna karşılık müteahhit, taahhüt nakit hesabından elli bin lira vadeli olarak borçlu olacak ve aynı hesaptan tüccar alacaklı olacaktır. Bunlar taahhüt hesaplarında işlenecektir.

f. EDALAR ENVANTER HESAPLARINDA İŞLENİR

Bir ay vade dolduktan sonra muhasip vadeli borç ve alacak hesaplarını, vadesiz borç ve alacak hesaplarına geçirecektir. Bunun için müteahhidin taahhüt vadeli hesaptan kireç borçlusu ve vadesiz hesabından alacaklı yazılmış olması kafıdir. Bu hesap kompitüre de yaptırılabilir. Günü gelince vadeli hesabı kendiliğinden vadesiz hesaba çevirecektir. Üç ay sonra benzer işlem nakit için yapılacaktır. Bundan sonra kirecin teslimi söz konusudur. Bir kamyon kireç inşaata teslim edilince, envanter mal hesabında müteahhit borçlu, tüccar alacaklı olacaktır. Bu suretle tanzim edilen devir senedinde yukarıda belirtilen taahhüt devir senedinin numarası verilecektir. Bu devir senedi önce taahhüt muhasebesine gidecek, taahhüt muhasebesince taahhüdün ifa edildiği işaretlenecektir. Sonra envanter muhasebesine gidip oradaki stok kartlarına işlenecektir. Böylece müteahhidin hangi taahhütleri zamanında yerine getirebildiği belirlenmiş olacaktır. Alacaklı şikayetçi olmasa da bankanın bunu bilmesi onun kredi limitine etki edecektir.

g. ÖDEMEME DURUMU TALEP BELGELERİNİN TANZİMİNDEN SONRA GERÇEKLEŞİR

Bazı hesaplarda taahhüt hesap numaraları verilmeyebilir. Bu takdirde cari hesap açılmış demektir ve bunların ayrı ayrı yerine getirilmesi yerine, yıl sonu hesaplarında toptan yerine getirilip getirilmediği kontrol edilir. Faizsiz muhasebede de sadece gecikmiş olmak ifanın eksikliği için yeter sebep sayılmayıp, gecikme zamanı arttıkça kredi nisbeti de o kadar çok düşmüş olacaktır. Faizsiz sistemde müddetin gelmiş olması teslim için gerekli değildir. Teslime mecburiyet ancak talep tarihinden sonra başlamış olur. Bu itibarla muhasebeye talebin bildirilmesi gerekir. Bu da talep senedinin tanzim edilerek muhasebeye verilmesiyle olur. Böyle bir talebi müteakip belli bir zaman içinde teslim senedini ibraz edemeyen borçlu otomatikman protesto edilmiş olur. Talebin duyurulmuş olması şarttır. Muhasebede bu talebin de işlenmiş olması gerekir. Taahhüt defterleri buna göre düzenlenir.

XI. DEFTERLER

a. HERKESİN VE HER YERİN BİR TESLİMAT DEFTERİ OLACAKTIR

Her kişi ve her yer için bir hesap açılacaktır. Kişilere hesap cüzdanı verilecek ve kişiler bu cüzdan içinde almış ve vermiş oldukları bütün senetleri işleyeceklerdir. Herkesin üzerinde bulundurduğu senetlerin miktarları daima bu cüzdanlarla kontrol edilebilecektir. Herkesin üzerinde deyn olarak bulunan senet kadar ve o senetlerin karşılığı malları vardır demektir.

b. TESLİMAT TARAFLARCA YAPILIR, BANKA BORÇLU VE ALACAKLI OLUR

Bu cüzdanların içinde yazılı bulunanlar karşı tarafin imzasını taşıyorsa, başka bir belgeye gerek kalmaksızın geçerli sayılacaktır. Bu cüzdanla yapılan teslim ve tesellüm kime yapılmış olursa olsun, bankaya yapılmış bir teslim ve tesellüm mahiyetindedir. Yani kişilerin birbirleriyle yaptıkları muameleler banka ile yaptıkları muamele şeklinde görülmektedir. Onun kefaleti ve zimmeti mahiyetindedir. Senetlerin ifade ettikleri manalar bunlardır.

c. NAKİT HAREKETLER MUTEMETLER ARACILIĞI İLE FAİZLİ BANKALARLA OLUR

Kişilere verilecek başka bir cüzdan ile de kişiler nakitlerini birbirlerine borç verip alabilirler. Bu tür muamele de ortaklar için faydalı olabilir. Ancak bu tür muamele faizsiz bankanın senetlerini devre dışı bırakır. Ayrıca nakdin faizli bankalara girmesini önler, bu bakımdan faizsiz banka böyle bir muameleyi teminat altına almamaktadır. Bunun için kişiler önce faizli bankaya gidip nakitlerini yatıracaklar, aldıkları makbuzu mutemetlere getirip onlardan altın senedi alacaklar, altın senedini istediklerine borç olarak verebilecekler, onlar da altın senedini mutemede iade edip çek kestirecekler ve bu çek ile bankaya gidip nakti borç olarak alabileceklerdir. Bu uzun muamele hem altın senetlerin revacını zorunlu kılar, hem de faizli bankaların mevduatını yükseltir. Bu ise hem faizsiz bankanın, hem de faizli bankaların daha çok ekonomik hareketlerde bulunmasını imkân dahiline sokar.

d. BİR CÜZDAN DEĞİŞİK MUHASEBE SAHİFELERİNİ İÇEREBİLİR

Cüzdanlarda değişik senetler için değişik sayfalar tahsis edilebilir. Böylece fazla muamele gören senetler kendi başlarına bir yerde hemen tesbit edilmiş olacaklardır. Cari hesaplar ile sürekli ortaklık hesaplarının birbirine karıştırılmaması için bir nevi envanter hesabı mahiyetinde ortaklara veya müşterilere ayn bir cüzdan verilmiş olur. Bu cüzdanda devre sonlarındaki bakiyeler işlenir. Cari hesapların tutulduğu cüzdanlara ise bütün hesaplar geçirilmiş olur. Cari hesap cüzdanlarındaki usulüne göre yapılmış kayıtlar, aksi sabit oluncaya kadar, belge mahiyetindedir ve orada verilen bilgilere uyulur.

e. SENET DIŞI MUAMELELER SENET MUHASEBE DEFTERLERİNE YAZILMAZ

Senet alıp verilmeden yapılmış muameleler ve taahhütler için de isterlerse bir defter verilir. Su defterin mahiyeti ve şekli müşterinin arzusuna uyularak tesbit edilir.

f. TEZGAHLARIN DA ZAMANLARI ENVANTERE GEÇİRİLECEKTİR

İşyerlerine birer defter konacaktır. Bu defter üzerinde evvela oraya giren ve oradan çıkan malların adları, miktarları, giriş ve çıkış tarihleri, alan veya veren kayda geçirilecektir. Ayrıca o yerde bir iş yapılmışsa, yani bir makine veya tezgah kullanılmış ise o da o deftere yazılacaktır. Böylece iş yerlerinde mevcut olan değerlerin envanteri hesaplanmış olacaktır.

Deftere kaydedilen malların ne maksatla orda bulundukları da tasrih edilmiş olacaktır. Kullanılmak için gelen mallar ayrı sütunda, emaneten gelip gidecek mallar ayrı sütunda işlenecektir. Bunları işleyecek kimseler bizzat o mal üzerinde muamele yapan kimseler olacaktır. Alan aldığını deftere kaydedecek ve verene imzalattıracaktır. Veren verdi ğini deftere kaydedecek ve alana imzalattıracaktır.

  1. ARAÇLARIN DA TESLİMAT DEFTERLERİ VARDIR

Umumiyetle malları teslim alan veya malı teslim eden nakliyeciler olacaktır. Nakliyecilerin de yer olarak birer defterleri olacaktır. Yani nakliye sahipleri malları teslim alırken veya teslim ederken araç defterine bunlan işleyecek ve karşı tarafa imza ettireceklerdir.

  1. İŞYERLERİNİN DEFTERLERİ AKIŞI KAYDEDER

İşyerlerinde gelen malların yanında mallarda yapılacak operasyonlar da defterlerinde işlenecektir. Meselâ bir dizgi makinesini ele alalım: Bunun için kurşun gerekmektedir. Diyelim ki, 100 kg. kurşun dizgi yerine girıniştir. Bu 100 kg kurşundan 5 kilosu alınmış, dizgi makinesine konulmuştur. Sonra dizilmiş ve satır haline getirilmiştir. Daha sonra 13 kg.'lık kurşun satır halinde tertibe gönderilmiştir. Batı standartlarında bütün çalışanlar işçi olduklarından ve her taraf aynı kişinin mülkiyetinde bulunduğundan bu ara kayıtlardan hiçbirisi yapılmamaktadır. Faizsiz sistemde ise işçilik sistemi yerine ortaklık sistemi getirileceğinden, bu operasyonların her safhası ayrı bir ortağı alakadar edeceğinden, teker teker kayda geçirilmesi gerekmektedir. Bu kayıtların işyeri defterine kaydedilmesiyle bu problem kolayca çözülecektir.

  1. FİYAT AYARLAMALARI İŞYERİ DEFTERLERİ İLE SAĞLANACAKTIR

Faizsiz sistemde stok mevcudu çok önemli rol oynayacaktır. Çünkü bütün fiyat ayarlamaları hep stok mevcuduna göre yapılacaktır. Muhasebe aldığı günlük veya haftalık raporlara dayanarak yeni günün veya yeni haftanın fiyatlarını ona göre ayarlayacaktır. Çalışanlar ise bu fiyatlara bakarak kendi ücretlerini hesaplayabilecekler ve böylece o hafta içinde yapacakları iş hakkında kendileri karar vermiş olacaklardır. İşte bu da senet cüzdanlan kadar işyeri defterlerinin sıhhatli tutulması ile gerçekleşir.

XII. DEVİR SENETLERİ

a. DEĞER HAREKETİ DEVİR SENETLERİYLE MUHASEBEYE İNTİKAL EDER

Kişilere verdiğimiz cüzdanlar ile yerlere koyduğumuz defterlerde yapılan kayıtlar bir senet ile muhasebeye intikal ettirilecektir. Bu senet devir senedidir. Yani bir mal bir yerden diğer yere devredilmiştir. Veya bir kişinin mülkiyetinden diğer kişinin mülkiyetine geçmiştir. Yahut mülkiyet teessüs etmiş veya mülkiyet zail olmuştur. Hasılı bir değer harekete uğramıştır. Bu hareket fızikî olabilir, hukukî de olabilir.

b. DEVİR SENETLERİNİ ALACAKLI DA DOLDURUP MUHASEBEYE VEREBİLİR

Bu kayıtların bir senet ile muhasebeye intikal etmesindeki gaye, bilgilerin bir yerde toplanarak değerlendirilmesidir. Nerede ne işler yapılmaktadır, hangi mallar satılmaktadır? Nerelerde stok edilmektedir? Kimlerin cebinde ne kadar para vardır, gibi faydalı birçok bilgiler bu devir senetleri sayesinde öğrenilecektir. Bu bilgileri muhafaza edip istenildiği zaman gerekli işleme tabi tutmak ve sonuçları ortaya koyabilmek için pek çok hesaba ihtiyaç vardır. Bugün bu muhasebe ihtiyacını hesap makineleri gidermektedir. Bu sayede artık faizsiz sistem hayatiyet kazanmış duruma gelmiştir.

c. KABUL MASRAFSIZ TAHSİLAT DEMEKTİR

Kayıtların muhasebeye intikal ettirilmesinin ikinci yararı, hesaplarda yapılacak hataları ve hileleri ortadan kaldırmaktır. Muhasebeye gelen kayıtlar karşı tarafa duyurulmaktadır. Şöyle ki, devir senedini daima alacaklı veya alacaklının vekili temsilcisi doldurmaktadır. Temsilci bu devir senedinde, dayandığı teslimat cüzdanları veya defterlerinin yerlerini ve numaralarını göstermiş olacaktır. Karşı tarafın imzasını taşımasa bile, bugün olduğu gibi poliçe senedi benzeri bir muamele ile karşı tarafa muhasebe aracılığı ile duyurulmuş olacaktır.

Çünkü bu senet alacaklı tarafından doldurulduktan sonra borçlunun muhasebesine gönderilecek ve muhasib de durumu kendisine bildirmiş olacaktır. İtiraz etmediği takdirde kayıt kesinleşecektir. İşte burada her anlaşma karşı tarafça resmen teyid edilmiş de olacaktır. Muamele, muhasebe kayıtlarına geçecek ve ileride hesaplar üzerinde herhangi bir tahribata imkân vermiyecektir. Böylece bu muhasebe kayıtları noter hizmetini görecektir.

d. DEVİR SENETLERİ HESAP HATALARINI ORTAYA ÇIKARIR

Kişiler birbirleri ile bir muamelede bulundukları için daima masraflardan kaçarlar. Çok küçük bir masraf için ileride çok büyük zarar doğuracak kayıtları yaptırmamış olabilirler. Bu sonra onları zarara sokmakla kalmaz, cemiyeti de huzursuz eder. Bundan dolayıdır ki, bu nevi masraflar kamu giderlerinden karşılanmalıdır. Bu gider vergiye eklenmiş olacaktır. Mecburi sigortaya benzer. İşte bu nedenledir ki, muhasebe hem ücretsiz tutulmakta ve aynı zamanda noter hizmetini görmektedir.

e. DENGESİZLİK HALİNDE HATA BULUNACAKTIR

Devir senetleri ile muhasebenin haberdar edilmesinden doğan üçüncü fayda da, hesaplardaki hataların düzeltilmesidir. Evvela hesap karşı tarafça ikinci defa kontrol edildiğinden yazışmada ortaya çıkan bir hata varsa, bu hata hemen düzeltilmiş olacaktır. Aynca muhasebede yapılan hesaplarda borç ve alacak dengesi ile sağlama yapılmakta ve bu sayede muhasebe hataları da giderilmiş olmaktadır.

f. DEVİR SENETLERİ KULLANICIYA GÖRE NUMARALANIR

Muhasebede alanlarla verenlerin aldıklan veya verdikleri miktarlar arasında daima eşit olma durumu vardır. Borçlarla alacaklar ayrı ayrı toplandığında birbirine eşit çıkmalıdır. Aksi takdirde bir yerde hata mevcuttur. Bu hata kayıtlar üzerinde aranarak bulunacaktır. Böylece işlemlerin kontrollu olarak ileriye doğru akışı sağlanacaktır.

g. NUMARAYI DEVİR SENEDİ KOYAN MUTEMET VERİR VE BlR ÖNCEKİ DEVİR SENEDİNİ ALDIĞINI BELİRLER

Teslimat cüzdan veya defterlerde kayıtlı bulunan hesapların devir senetleriyle muhasebeye intikal ettirilmesinin sağladığı dördüncü fayda da, herhangi bir şekilde kaydın tahrif edilmiş olması veya tabiî afetlere uğraması halinde, kayıtların başka yerlerden bulunmuş olması nedeniyle telafı etme imkanının ortaya çıkmasıdır. Bu nedenledir ki, muhasebe kayıtlarının muhafaza edildiği yerler birbirinden uzak ta olmalıdır.

h. DEVİR SENETLERİ ÖNCE YEVMİYE NUMARASI ALIR VE DEFTERE İŞLENİR

Devir senetlerinde kayıt yerleri standardize edilir. Başta devir senedi bir mutemet olarak onu tanzim edecek olana veren kimsenin adı yazılır. Sonra tanzim edecek kimsenin aldığı senet numarası konur. Bunun anlamı, bundan bir alttaki senedi tanzim edilmiş olarak muhasibine verdiği anlamını taşır. Onun altında senedi tanzim edecek olanın adı ve soyadı yazılır. Çizgi çizilir. Altta tarih atılır, tarihin altında ortada devir muamelesi gören malın miktarı ve cinsi kaydedilir. Borcun sağında alacaklının, solunda da borçlunun adı yazılır ve altlarında alacaklı imza eder. Ya borçlunun da imzasını alır veya borçlunun teslimat defterindeki numarasını kaydeder.

i. SONRA HESAP KARTLARINA GEÇİRİLİR VE SAKLANIR

Bu devir senedi önce genel muhasibe verilir ve genel muhasip yevmiye defterinde buna bir numara vererek kaydeder. Borç miktarının altında parantez içinde bu senedin kaydedildiği yevmiye numarasını yazar. Senet borçlunun ve alacaklının muhasiplerine gider ve alacaklı ile borçlunun kartlarına işlenir. Bu kartlarda da sıra numaralarını alırlar ve bu sıra numaraları da imzaların altına yazılır. Böylece senet, bir boş devir senedi numarası, bir yevmiye numarası, iki de borçlu ve alacaklıyı ithiva etmiş olur. Bu senet sonunda ayrı bir yerde muhafaza edilir. İstatistik yapmak isteyenler

bu senetleri tarayıp değerlendirme yapabilirler veya işletme hesapları da bunlara dayandırılabilir.

XIII. YEVMİYE DEFTERLERİ

a. HER MUHASEBENİN AYRI YEVMİYE DEFTERİ VARDIR

Taşınmazlar, mallar, nakitler, çalışmalar ve senetler için ayrı ayrı muhasebe tutulur. Bunların envanter muhasebeleri ile taahhüt muhasebeleri de ayrı ayrı tutulur. Bu muhasebelerden her biri için birer yevmiye defteri ayrılır ve muhasiplerden birine verilir. Muhasipler tanzim ettikleri devir senetlerini bu yevmiye muhasiplerinden birisinin defterine kaydettirirler ve numara alırlar. Numara devir senedinin üzerine yazılır. Genellikle bu kayıt alacaklının muhasibi tarafından yaptırılır.

b. DEVİR SENEDİ İSTENİLEN MUHASEBEDE İŞLENEBİLİR

Bir hesaba ait devir senetlerinin mutlaka aynı yevmiye defterine yazılması zorunluluğu yoktur. Burada kayıttan maksat devir senedinin tescili olup, kaybolması veya tahrif edilmesi halinde bu defter bir merci görevi görecektir. Bu defter bir türlü noter kayıtlarından başka bir şey değildir. Bununla beraber bu defterdeki kayıtardan genel envanter düzenlemelerine gidilebilir. Her yıl sonunda kompütürlere hesaplar çıkartılıp ilgili muhasiplere gönderilebilir. Bununla beraber, şimdilik bir karışıklığa meydan verilmemesi için bu kayıtların verenin muhasibi tarafından seçilen yevmiye muhasibince yapılması uygun olur.

c. YEVMİYE MUHASİPLERİ SATIR SAYISINCA KENDİ PAYLARINI ARALARINDA BÖLÜŞÜRLER

Yevmiye muhasibi bir kayıttan başka bir işlem yapmayacaktır. Yevmiye muhasibi genel muhasebe gelirlerinden yazdığı kayıt adedince paya iştirak ettirilir. Bir muhasibin değişik muhasiplere istediği zaman yevmiye yaptırma kaydı getirildiğinden, yevmiye muhasiplerine verilecek pay genel ortaklar payından karşılanacaktır. Hatırlayacak olursak muhasipler tuttukları işletme muhasebelerinden elde ettikleri gelirlerin yarısını kendilerine ayırıyor, diğer yarısını da bütün muhasiplerin ortak sandığına katıyorlardı. Ortak sandıkta toplanan meblağlar muhasiplere, tuttukları ortaklara ait muhasebelerin sayıları nisbetinde paylaşıyorlardı. İşte bu paylaşma yapılmadan önce konan tarifeye bu paydan yevmiye muhasiplerinin hakları ayrılır.

d. HER HAFTA, HER BORÇLU VE HER ALACAĞI İÇİN AYRI DEVİR SENEDİ TANZİM EDİLİR

Devir senetleri her tarih için ve borçlu veya alacaklı kişiler için ayrı ayrı düzenlenir. Yani bir senette iki ayrı alacaklının veya iki ayrı borçlunun adları geçmez. Ayrı ayrı tarihlerdeki işlemler de bir senette yer almaz. Ancak tarihler günlük değilde haftalık atılabilir. Buna göre tanzim edilen devir senetleri yevmiye defterlerinde birer madde olarak işlenir ve her maddeye ayn numara verilir. Devir senedinin üzerine bu numara da işlenir. Ayrıca defteri kebirin kayıtlarında senet tarihi ile kayıt tarihi ayrı ayrı olarak yer alır.

XIV. HESAP KARTLARI

a. HESAP YEVMİYEDEN SONRA ÖNCE BORÇLUNUN KARTINA İŞLENİR

Her muhasip hesap tuttuğu kimseler veya yerler için ayrı birer kart açacaktır. Bu kartlar üzerinde hesap sahiplerinin tüm borç ve alacakları tarihleri ile yazılacaktır. Ayrıca borcun mahiyeti ve miktarı da belirtilecek ve borçlanma tarihleri de işlenecektir. Bu kayıtlar devir senetlerindeıı aktarılacaktır. Yevmiye muhasibi kayıt yapar yapmaz üstüne numara ve kayıt tarihini koyduktan sonra borçlunun muhasibine gönderecektir. Devir senedi önce borçlunun muhasibine gidecektir. Bunun sebebi şudur ki, borçlu tarafından kabul edilmemesi halinde borç kesinleşmeyeceğinden alacaklının muhasibi alacaklının hesabına geçiremeyecektir.

b. BORÇLU KABUL ETMEDİĞİ TAKTİRDE KARTLARA İŞLENMEYECEK. HAKEMLERE GİDECEKTİR

Borçlunun muhasibi borçlunun kartına senette taahhüt edilen borcu geçirdikten sonra, buradaki borçlanma numarasını ve kayda geçiş tarihini devir senedine işleyerek alacaklının muhasibine verir. Böylece hesap kesinleşmiş olur. Borçlunun muhasibi borcun kabul edilmemesi halinde devir senedini muhafaza ederek yeni bir devir senedi tanzim edip yevmiye muhasibine verecektir. Yevmiye muhasibi bunu kayda geçirecek ve alacaklının muhasibine intikal ettirecektir. Böylece karşı tarafça kabul edilmeyen devir senetleri yevmiye defterlerinde işlenmiş olacak, ancak kartlara geçirilmeyecektir. Alacaklı bu kartla hakemlere başvurarak hakkını talep edecektir. Mahkeme haklı görürse bir devir senedi tanzim ederek yevmiye muhasibine verecektir. Yevmiye ınuhasibi bu senedi borçluya gönderecek ve borçlunun muhasibi bunu kaydetmek zorunda olacaktır.

c. ALACAKLI KAYDI TAKİP EDEBİLİR

Borçlunun muhasibi almış olduğu devir senedini belli müddet içinde kaydedip alacaklının muhasibine veya iade ediyorsa yevmiye muhasibine teslim etmek zorundadır. Gecikmesi halinde alacaklının muhasibince talebi halinde yevmiye muhasibi kayıtlara bakarak tanzim edeceği devir senedini alacaklıya verecek ve alacaklı da bunu kaydetmiş olacaktır. Bu kaydın tashih edilebilmesi için borçlunun hakemlere gitmesi gerekecektir.

d. BELLİ DÖNEMLERDE BAKİYELER BORÇLUYA GÖNDERİLİR

Zamanında cevap vermeyen muhasipler müşterilerini mağdur edeceklerdir. Yevmiye muhasibi bu nedenle kendisinin tanzim etmiş olduğu devir senedinin bir suretini borçlunun muhasibine değil, borçlunun kendisine gönderecek ve onu uyaracaktır. Borçlu da isterse muhasibini değiştirebilecektir. Bu cevap vermeme bir kastın sonucu ise, haksız bir iktisabın kaynağını oluşturma hedefleniyorsa, böyle muhasiplerin muhasiplik ehliyetleri hakemler tarafından ellerinden alınabilecektir. Mutazarrır olan veya olacak olan herkes böyle bir iddiada bulunabilecektir.

XV. ENVANTER DEFTERLERİ

a. ENVANTERLERİ DENGE MUHASİPLERİ DOLDURURLAR

Muhasebe kartlarında kaydedilen gelir ve giderlerin kartları devre sonlarında tesbit edilerek denge muhasiplerine bildirilir. Denge muhasipleri gruplar halinde gelir giderleri kompütürlere vererek kontrollerini yaparlar. Böylece her hangi bir hatanın bulunması halinde tashihi cihetine gidilir.

b. İCMALLER İŞLEM SAYISINA GÖRE GÜNLÜK, HAFTALIK, AYLIK VEYA YILLIK OLABİLİR

Devre sonu icmalleri bazan günlük, bazan haftalık, aylık veya yıllık yapılabilir. Bunun için muamele miktarları esas alınacaktır. Bu bakımdan kartlar tasnife tabi tutulacaktır. Günde 20 muameleden fazla işlem gören kartlar için günlük icmaller yapılmış olacaktır. Haftada yüz muameleden fazla işlem gören kartlar için haftalık devre sonu icmalleri yapılacaktır. Ayda beşyüz muameleden fazla işlem gören muameleler (kartlar) için aylık icmaller verilecektir. Bundan daha az işlem görenler için ise günlük icmaller yapılacaktır.

c. DENGE MUHASİPLERİ GENEL HİZMETTEN PAY ALIRLAR. BULDUKLARI HATA KADAR MUHASİPTEN PAY İSTERLER

Yıllık icmalleri yapılan hesapların tek hesap olarak aylık, haftalık ve günlük toplamları birleştirilerek bildirilir. Böylece dengenin gerekli devrede kontrol edilmesi sağlanır. Denge muhasiplerinin çalışmalan bir istatistik araştırması mahiyetinde olup, bankanın genel giderleri ile karşılanması uygun olur. Burada tarifeli olarak bir ücretin verilmesi bulunacak hataya bağlanabilir. Ancak sadece bulacakları hata ile ücretlendirmek mümkün değildir. Genel muhasebe gelirlerinden de bunlara bir pay ayrılacaktır. Bu pay yevmiye muhasiplerinde olduğu gibi satır başına değil de götürü anlaşma ile verilecektir. Hatanın bulunması halinde hata yapan muhasipten bir pay tenzilatı yapılacak ve bunların paylarına eklenecektir. Ayrıca bu muhasipler tarafından tespit edilen bilgiler bir tarife ile istenebilecek ve isteyenler bu isteklere cevap vermek üzere alınan bilgilerin karşılığında bir meblağ ödeyebileceklerdir.

d. ORTAKLAR HESAPLARINI DENGE MUHASİPLERİNDEN İSTEYEBİLECEKLERDİR

Denge muhasipleri yıl sonu veya devre sonu sonuçlarını müşterilere yazılı olarak bildireceklerdir. Müşteriler istedikleri denge muhasibinden bu bilgileri talep edebileceklerdir. Muhasiplere bu bilgiden dolayı ödenecek ücret genel ortaklar muhasebesi payından karşılanacaktır. Yine bu denge muhasipleri işletmelerin devre sonu bilançolarını tanzim edecek ve işletmelere vermiş olacaklardır. Buna karşılık o işletmenin genel hizmet payından ayrılan muhasebe payına katılmış olacaklardır.

XVI. MUHASİPLER

  1. HİZMETLERDEN GENEL HİZMET PAYI ALINAMAZ

Kuruluşlar, ya gelir getiren kuruluşlardır ve bunlar vergiye tabi kuruluş olarak kabul edilir. Gerek modern vergi anlayışında, gerekse İslâm'ın vergi (zekât) anlayışında kişilerden veya gelir getirmeyen yerlerden vergi alınmaz. Ancak modern vergi anlayışında izafi gelirler de gelir sayılıp vergilendirme yapılmaktadır. Meselâ, hastahanede çalışan hir doktor veya bir hemşireden aldığı ücret üzerinden vergi alınmaktadır. Bu genel vergi anlayışına aykırıdır. Çünkü burada gerek hemşire, gerek doktor vergi ödemeyip, asıl vergiyi ödeyen hasta olan kimsedir. Hemşire veya doktor sadece tahsil darlık yapmaktadırlar. Hatta onu da yapmayıp sadece vergi hesabında bir araç olarak kullanılmaktadırlar. Çünkü bu vergileri çalışanlar değil, onlara ücret veren hastahaneler hastalardan tahsil edip yatırmaktadırlar. Bugünkü sosyal devlet anlayışında hastanın tedavisini devletin yüklenmesi gerekirken, aksine onu vergiye boğmanın ne kadar çelişkili olduğunu görmek için maliyeci olmak gerekmez. Eğer devlet hemşireden ve doktordan vergi alacağım demeseydi, hastahane hastadan daha az ücret isteyecek ve dolayısıyla tedavi ücretlerini de ucuzlatacaktı.

b. SOSYAL DEVLET ANLAYIŞINDA VERGİ ÜRETİMDEN ALINIR

Bugün 1982 Anayasası sosyal devlet kavramını değişmez maddeler içine almıştır. Sağlık tedavilerinin sosyalleştirilmesini de emretmiştir. Ama bugünkü vergi sistemi bu anayasa ile çelişki içindedir. Bu çelişki faizli sistemden kaynaklanmaktadır. Bugünkü anayasaların emrettiği sosyalleşmenin gerçekleşmesi halinde faizli işlemlere imkan kalamaz. İşte bundan dolayıdır ki, faizsiz sistemde genel hizmet payı kişilerin gelirlerinden değil, üretim yapan teşebbüslerden alınacaktır.

c. HİZMET KURULUŞLARININ MUHASEBESİ KARŞILIKSIZ TUTULUR

Kuruluşların diğer bir kısmı gelir getirmeyen kuruluşlardır. Bunlar vergiler için gelir kaynağı değil gider kaynağı olabilir. Sosyal devlet anlayışında bu iki kuruluş farklıdır. Bir hastahane, bir lokanta, bir otel, bir yol, otobüs işletmeleri gibi pek çok müesseseler vardır ki, bunlar sosyal kuruluşlardır. Çünkü bu hizmetlerin sonunda ekonomik değer artmıyor, yani fayda üretilmiyor, fayda tüketiliyor ve ihtiyaçlar giderilmiş oluyor. Sosyal devletin tanımını, insan ihtiyaçlarının devletçe teminat altına alınması olarak yapabiliriz. İslâmiyetin iman kelimesi bu teminatı ifade etmektedir. Devlet bütçesi için temel gider yerleri olarak fakir ve yoksullar sayılmıştır ki, adeta anayasamızın sosyal hukuk devleti tabirinin bir ifadesi mahiyetindedir. İşte bu gibi kuruluşların muhasebesini biz karşılıksız tutmak zorundayız.

d. KİŞİLERİN MUHASEBESİ DE KARŞILIKSIZ TUTULUR

Kişiler de bir tüketim kaynağıdır. Üretim kaynağı değildir. Çalışmış olmakla üretim yapmış olmak aynı şey değildir. Çalışma üretimin şartıdır veya rüknüdür. Ama hiçbir zaman tek başına üretici değildir. Biz üretmeyi çalışma ve sermayenin birbirleriyle çarpımı şeklinde tarif ediyoruz. Böyle olunca tek başına emek hiçbir zaman vergi konusu olamaz, olsa olsa askerlik hizmeti gibi bazı sosyal mükellefıyetlere tabi tutulabilir. Sermaye ise kendi başına üretken olmamakla beraber, bizzat kendisinden bir parça olarak vergiye tabi tutulabilir. Hasılı genel hizmet payı genelde üretici kuruluşlardan alınacaktır.

e. MUHASEBE GELİRLERİNİN YARISI HİZMET İŞLETMELERİ MUHASİPLERİNE, YEVMİYE MUHASİPLERİNE, DENGE MUHASİPLERİNE VE KİŞİ MUHASİPLERİNE PAY EDİLECEKTİR

Üretici kuruluşlardan alınan genel hizmet payları diğer genel hizmetlere verilecek ve bir kısmı muhasebeye ayrılacaktır. Bu suretle meydana gelen gelirin yarısı o üretici teşebbüsün muhasibine verilecek, diğer yarısı ise ortak muhasebe sandığında toplanacaktır. İşte bu sandığa ayrıca vakıfların genel gelirlerinden gelecek payların tamamı veya yarısı eklenecektir. Ortak muhasebe sandığında oluşmuş meblağlardan bir kısmı vakıfların muhasiplerine intikal ettirilecektir. Bunlar gelirleri az olan vakıflar olacaktır. Kalan kısımdan tuttukları yevmiye defterlerindeki satır nispetinden yevmiye muhasiplerine ayrılacak, bir kısmı da denge muhasiplerine verilecektir. Kalan kısım ise kişilerin muhasebesini tutan muhasiplere tuttukları kişi adedince paylaştırılacaktır.

f. KİŞİ VE KURULUŞ MUHASİPLERİ DIŞINDA DENGE VE YEVMİYE MUHASİPLERİ OLACAKTIR

Böylece teşebbüslerin, vakıfların, kişilerin ve ortaklıkların muhasipleri olacak, ayrıca yevmiye muhasipleri ve denge muhasipleri bulunacaktır.

g. ORTA, YÜKSEK VE ÜSTÜN MUHASİPLER OLACAKTIR

Muhasiplerin ehliyetleri üç derecede mütalaa edilecektir. Zira en alt seviyede olan muhasiplere sadece muhasip veya orta muhasip denilmektedir. Orta muhasiplerin görevleri, belirlenmiş kayıtları yapmaktan ibaret olacaktır. Hangi kayıtların nasıl ve ne şekilde tutulacağı ise yüksek muhasiplerce yapılacaktır. Muhasebede buna hesap planı denilmektedir. Her iş için kendisine uygun muhasebe planının seçip tertip etmek yüksek muhasiplerin işi olacaktır.

h. ÜSTÜN MUHASİPLER MUHASEBE KURALLARINI KOYARLAR, YÜKSEK MUHASİPLER MUHASEBE PLANLARINI YAPARLAR, ORTA MUHASİPLER KAYDEDERLER

Orta muhasipler, muhasebeyi yapabilmek için yüksek muhasiplerden ehliyet almış olmak ve ehliyetlerini sürekli olarak vizeli bulundurmak zorundadırlar. Yüksek muhasiplerini ise kendileri seçecekler ve bunlar kendi gelirlerinin 1/5'lerini yüksek muhasiplerine vermek durumunda olacaklardır. Her on orta muhasip için bir yüksek muhasip düşünürsek, ortalama yüksek muhasibin maaşı muhasibin maaşının iki katı olur

i. MUHASİPLİK YAPABİLMEK İÇİN BELİRLENEN SAYILARI BULMAK GEREKİR

Bir adamın yüksek muhasip olabilmesi için en az yedi muhasibi kendisine bağlaması gerekir. Bir yüksek muhasip yirmiden fazla muhasibi de kendisine bağlayamamalıdır. Bir kimsenin muhasip olabilmesi için vasat sayıda hesaplar kendisine tutturulmalıdır. Bu vasat sayıdaki hesap sayısı yerlere göre istatistiklerle tespit edilir ve vasat sayının altında, yarısının aşağısına düştüğü zaman muhasibin de muhasip olma görevi ortadan kalkar. Kendisine bağlanan teşebbüs ve kişilerin muhasebesini dilediği başka bir muhasibe tutturur ve yeterli sayıyı doldurduğunda kendisi faaliyete geçmiş olur. Bir muhasibin vasat sayıdaki hesapların iki katından fazlasını tutmasına izin verilmez.

j. YÜKSEK VE ÜSTÜN MUHASİPLER GELİRLERİNİ KENDİLERİNE BAĞLANANLARDAN ALIRLAR

Yüksek muhasiplik orta derecedeki bir muhasipliktir. Bunlar, kendileri yeni bir muhasebe planını oluşturamazlar. Ama mevcut muhasebe planlarından birini seçerek işletmeye uygularlar. Değişik muhasebe planlarını birleştirip tek plan haline getirebilirler. Bunlar muhasebe planlarını bağlı bulundukları bir üstün muhasibin planlarından alırlar. Her yüksek muhasip bir üstün muhasibe bağlanmak zorundadır. Üstün muhasibin planlarını uygulamak zorundadır. Yüksek muhasipler de gelirlerinin 1/5'lerini üstün muhasiplere verirler. Yaklaşık olarak on yüksek muhasibe bir üstün muhasip düşeceğinden, üstün muhasibin geliri, yüksek muhasip gelirlerinin iki, muhasip gelirlerinin dört katı olacaktır. Bu ücret dağılışının adil ücret dağılışı olduğunu söyleyebiliriz.

k. YETER SAYIYI BULAMAYANLAR İSTEDİKLERİNE DEVREDERLER

Bir üstün muhasibin üstün muhasiplik yapabilmesi için başlangıçta en az yedi ve sonra en az beş yüksek muhasibi kendisine bağlamış olması şarttır. Bunu dolduramayanlar kendine bağlananları başka bir üstün muhasibe aktarırlar ve doldurdukları zaman kendileri faaliyete geçerler.

L. ÜSTÜN MUHASİPLER YÖNETMELİK YAPAR VE EHLİYET VERİRLER

Üstün muhasipler kendi içtihatları ile hesapları ve hesap planlarını tanzim ederler. Buna ait tüm içtihatlarda bulunurlar. Muhasebe ile ilgili her türlü yönetmelikleri hazırlarlar. Bu yönetmeliklerden imtihan ederek yüksek muhasiplik ehliyetini tevcih ederler. Orta muhasiplere ise vizeyi yüksek muhasipler verirler. Üstün muhasipler yine yönetmelikten imtihan ederek ehliyet verirler. Yüksek muhasipler yönetmeliğin gerekçelerini de bilmek zorundadırlar. Muhasipler ise sadece yönetmeliğin kendisini anlamakla bu ehliyeti ihraz ederler.

m. ÜSTÜN MUHASİP KADAR YEDEK ÜSTÜN MUHASİP VARDIR

Üstün muhasip olabilmek için ise önce banka genel müdürü tarafından böyle bir hizmete ehil olduğuna dair bir yetkinin kendisine verilmiş olması şarttır. Bundan sonra kendisi çalışarak bir muhasebe yönetmeliği meydana getirecektir. Bu şekilde yönetmelik meydana getirenler diğer üstün muhasipler tarafından sıralanır. Böylece yedek üstün muhasipler oluşurlar. Bunların sayısı asıl muhasiplerin sayısı kadar olacaktır. Yüksek muhasiplerden bunlara bağlananların sayısı yeter sayıyı bulunca üstün muhasip olmuş olurlar. Üstün muhasiplerin kendi aralarında anlaşarak ehliyetli olan kimselere yüksek derece vermemeleri halinde başkan, tüm yüksek üstün muhasiplik ehliyetlerini iptal ederek yerine yeniden üstün muhasipleri oluşturma cihetine gidebilir.

n. BAŞLANGIÇTA ÜSTÜN MUHASİPLER ATANIRLAR

Başlangıçta üstün muhasipleri ve yedekleri başkan atar. Bunlar yönetmelik hazırlarlar ve birbirlerini sıralarlar. Bir kimsenin hazırladığı yönetmeliğin sırası ile kendisinin sıralamada gösterdiği başarı sıralarının tersleri alınıp toplanırsa derecesi bulunur. İlk on dereceyi alanlar üstün muhasip olurlar, diğerlerinin dereceleri vasat derecelerin yarısından aşağı değilse yedek üstün nıuhasip olmuş olur. Böylece oluşmuş üstün muhasipler kendilerine yüksek muhasipler, yüksek muhasipler de kendilerine orta muhasipler seçerler. Bir kimsenin ehliyeti ancak hakemler kararı ile ve işi yapamayacak duruma geldiği zaman alınabilir. Ehliyet tecvih eden ehliyeti alma yetkisine sahip değildir. Ancak kendi mesuliyetinden uzaklaştırabilir.

o. MUHASİPLER DAYANIŞMA ORTAKLIĞ1 İÇİNDEDİRLER

Aynı muhasibe hesap tutturanlar muhasebede birbirlerinin kefılidirler. Yanlış beyanlarından dolayı doğacak zararları bunlar ortaklaşa dayanışarak tazmin ederler. Diğer taraftan aynı yüksek muhasibe veya üstün muhasibe bağlı olanlar da birbirinin dayanışma ortağıdırlar. Beyanların dışında muhasebe işlemlerinden doğacak zararlar ise bu dayanışma ortaklığınca tazmin edilir.

p. FAİZSİZ SİSTEMDE MUHASEBE TEMİNATLIDIR

Faizsiz muhasebenin en önemli hususu teminatlı muhasebe oluşudur. Yani müteşebbis veya kişi kendi muhase besini ehliyetli birisine tutturursa ve beyanlan da doğru yaparsa, doğacak hiçbir mesuliyete kendisi katılmaz. Bütün mesuliyet muhasibe veya muhasibin dayanışma ortaklığına aittir. Bugünkü karma karışık vergi sistemleri içinde küçük ve orta müteşebbisin kendi muhasebesini tutturması mümkün değildir. Çünkü sonunda mesuliyet muhasiplere intikal etmemektedir. Bu ağırlık küçük ve orta müteşebbisleri ortadan kaldırmış ve halkı patronlara köle yapmıştır. Bu durum bugünkü sosyal patlamalara sebep olmuştur. Geleceğin dünyasında üretici olarak işçi kendi işinde çalışacaktır. Kimsenin işçisi ve kölesi olmayacaktır. Bununla beraber, patronlar ortadan kalkmayacak, bunlar büyük tüccar olarak malların mübadelesini gerçekleşitirecek ve sermayelerini böyle değerlendirmiş olacaklardır. Onlara da ekonomi dünyasının zaruri ihtiyacı vardır.

 

 

 


ALTERNATİF FAİZSİZ BANKA-SELEM VE KREDİLEŞME
1-faizsiz kredileşme kuruluşları
2770 Okunma
2-KAVRAMLAR
3910 Okunma
3-sermaye ve kuruluş
3623 Okunma
4-TEŞKİLAT
1961 Okunma
5-senetler
2520 Okunma
6-MEVDUAT VE KREDİLEŞME
1857 Okunma
7-GENEL HİZMETLER
1703 Okunma
8-MUHASEBE
2063 Okunma
9-FİYAT
1777 Okunma
10-SENETLERİN TEMİNATLARI
4615 Okunma
11-KARARLAR VE SONUÇ
1577 Okunma