İslâmcılık; İslâmiyet ve Şeriat-2
İslâmcılık tartışması devam ederken, meseleye kırk yıllık İslâmî ve ilmî çalışmalarımıza istinaden katkıda bulunmaya devam ediyoruz… Ne diyorduk: İslâmiyet’in sadece “din” değil de aynı zamanda “DÜZEN” yani “Adil (Ekonomik) Düzen” de olduğunu bilmeyenler günümüzde şeriat ile dünya işlerinin düzenlenemeyeceğini söylemekte... Diğer taraftan İslâmiyet’i yanlış bilenler, şeriatın ancak İslâm devletinde uygulanabileceği, diğer şartlarda ise uygulanamayacağı görüşünde…
BİR Her şeyden önce yapılan bazı yanlış konuşmalar ve davranışlar için tevbe edilmesi ve helallik dilenmesi şeriata uygundur. Bu durumda eski yanlış söylenenler söylenmemiş gibi olur ve bu söylenenlerden dolayı hiç kimse ilzam edilemez. “Sizi var edene dönünüz, nefislerinizi öldürünüz.” (Bakara[2];54) “Allah dönüşleri kabul eder.” (Tevbe[9];104)
İKİ Bütün insanların uzlaşma ve işbirliğine davet edilmesi şeriata uygundur. İnanmış olan insan hiç kimseden korkmaz ve kaçmaz. “Sana barış mesajı gönderene ‘sen güvenilir değilsin’ deme.” (Nisa[4];94)
ÜÇ Görüşmeler ve anlaşmalar için her zaman hazır olunması şeriata uygundur. Barış kapısı kıyamete kadar herkese açıktır. Hiç kimse bu kapıyı kapatamaz. Yüz defa gidene tekrar geldiğinde ‘buyur’ demek gerekir. “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin.” (Zümer[39];53)
DÖRT Diğerlerine kendi programını dayatmayıp uzlaşma metninin uygulanması gerektiğinin benimsenmesi şeriata uygundur. Müslümanlar birlikte yaşadıkları kimselere şeriatın izin verdiği konularda taviz verirler ve ona göre anlaşma yaparlar. Anlaşma yaptıktan sonra artık anlaşma hükümleri geçerli olur. Müslümanların müslüman olmayanlardan kaçmaları söz konusu olmadığı gibi, müslüman olmayanlara Kur’an emirlerinin dayatılması da meşru görülmez. Kur’an bütün düşünce ve inanışlara eşit haklar tanır. Bu durumdan sadece hak ve hukuk tanımayan şirk ehli yani anarşistler müstesnadır. “Akitleri yerine getirin.” (Mâide[5];1) “Ahitlerini müddetlerine değin tamamlayın.” (Tevbe[9];4) “Onlar sözlerinde durdukça siz de sözlerinizde durun.” (Tevbe[9];4)
BEŞ Bazı şeylerden feragat edilmesi şeriata uygundur. Aslolan doğru ve iyi şeylerin yapılmasıdır, kimin yaptığı önemli değildir, yeter ki doğru olan yapılsın. Önemli olan doğruların uygulanmasıdır. “İyilik ve takvada yardımlaşın.” (Mâide[5];2) “Siz önce koyulun.” (Fâtır[35];32)
ALTI Programın uzlaşılarak birlikte hazırlanması şeriata uygundur ve vaciptir. Devletin bölüşülerek herkesin ayrı program uygulaması şeriata aykırıdır ve devleti parçalamadır. Böyle bir uygulama yapılmamalıdır. “Gelin, aramızda ortak olan bir sözde birleşelim.” (Âl-i İmrân[3];64)
YEDİ Hiçbir olumlu sonuç vermeyen ve hakir gören hakaretlere “inanmış kimse” katlanamaz ve böyle bir zillete düşmez. “Allah’ın âyetlerini ucuz bedelle değiştirmeyin.” (Bakara[2]; 14)
SEKİZ Uygun kişilerle işbirliği yapmak şeriata uygundur. “Şehrin uzağından koşarak bir adam geldi: Ey kavmim elçilere uyun dedi.” (Yâsin[36];20)
DOKUZ Birileriyle koalisyon yapıldığında koalisyon boyunca mevcut anayasa ve teamül hükümlerine uyulması şeriata uygundur. Bir parti grubu ile veya partilerle olan ilişkilerin düzelmesi için oyalamalar yapılması şeriata aykırıdır. Milletin ve devletin hakları parti veya şahsi yararlar için feda edilemez. “...Şüphesiz siz oturup durmaya rıza gösterdiniz...” (Tevbe[9];83)
ON Ortaklığın yani koalisyonun sağlanması amacıyla bazı makamlardan feragat edilmesi şeriata uygundur. Mesela, bir dönemdeki koalisyon görüşmelerinde Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan feragat edilmiştir. İslâmiyet’te böyle bir makam yoktur. Böyle bir makam, Roma İmparatorluğu zamanında Hıristiyanları denetim altına almak için kurulmuş bir müessesenin benzeridir. Osmanlı Devleti’nde Şeyhülislâmlık makamı bir Anayasa Mahkemesi Reisliği mahiyetinde olup dinî organizasyonun başı değildir. İslâmiyet’te dinî organizasyon tarikatlar ve tekkeler şeklinde teşkilâtlanmakta ve devlet denetiminin tamamen dışında bulunmaktadır. Osmanlı yönetiminde Şeyhülislâm ulema arasından seçilirdi ancak hiçbir zaman ulemanın başı değildi. Medreseler de devlet dışı organizasyonlardı ve devlet denetiminin dışındaydılar. “Ruhbaniyeti kendileri icat ettiler.” (Hadid[57];27)