ADİL DÜZENDE AİLE, KADIN ve ÇOCUKLAR NASIL KORUNUR? -3
"Kadın, çocuk ve aile korunacak. Çünkü İslam dininde huzurun ve selametin temel taşı ailedir. İslam’da ailenin, kadın ve çocuğun korunması için her türlü tedbir alınmıştır. Başka türlü huzur olmaz. Yeniden refah ve huzuru bulmak için mutlaka aileye gereken önemi vermek zorundayız."
Prof. Dr. Necmettin Erbakan
Sosyal devlet, kişinin yaşamı için gerekli tüm şartları temin etmekle yükümlüdür. Görevlerin, sorumluluklar, yetkiler ve bu yetkililerin ne şekilde kullanacağının hukuki çerçeve ile sınırları çizilir. Kişilerin dayanışma ortaklıklarını seçmeleri ödevleridir. Kişilerin bir hukuk seçmeleri ya da kendi hukuklarını oluşturmaları ödevleridir. Seçmeyeceğim ya da oluşturmayacağım diyemez. Herkes o kişi ile hukuki olarak nasıl bir ilişki kurmaları gerektiğini bilmek zorundadır. Seçmiyorsa yaptırımlarına katlanmak zorunda kalır. Kamunun da kişinin seçtiği ya da kabul ettiği içtihatlarla o kişiyi muhatap alması yükümlülüğüdür. Böylece kişiler kendilerini bağlı bulundukları dayanışma ortaklığının hukukuna sigortalamış olurlar.
Kişi dayanışma ortaklığına karşı sorumluluğunu yerine getiremiyorsa dayanışma ortaklığının da ona karşı sorumluluğu ortadan kalkar. Hukuk düzeni demek, öncelikle kurallar düzeni demektir. Kişiler, nasıl davransınlar ki, toplum varlığını sürdürebilsin. Ne yapıldığı zaman, neyle karşılaşacağı bilinmiyorsa, orada ne çalışılabilir ne de yaşanabilir.
Adil Düzende aile hukuku ilişkisi rıza, sözleşme, tescil-şahitlik, tespit ve hakemlik esasına dayanır.
Adil Düzende evlilik ilişkisinde kişisel rızaya dayalı mutlaka hak, görev ve sorumlulukların belirtildiği sözleşme ile taraflar hukuki bir bağlayıcılık kapsamına girer. Adil düzende her şey açık ve şeffaftır. Adil düzen beyan ile hayat arasında uygunluk arar. Bir devlet otoritesi sözleşme kapsamına giren ifadeleri fasit-münker değilse koruma kapsamına alır. Bu nedenle davaları azaltmanın yolu da her şeyi sözleşme kapsamına alarak, devlet güvencesini temin etmektir. Bu durum evlilik sözleşmesi de dahil olmak üzere tüm sözleşmeleri kapsar. Bu durum otoriteyi bozanları frenler. Bu sözleşme kişinin kendi bağlı olduğu dayanışma ortaklığının tip nikah akdi- evlilik sözleşmesi olabilir. Bu sözleşmenin geçerli olabilmesi ve ilişkinin zina kapsamına girmemesi için bucak meclisinde ittifak ile belirlenen temel kaidelere uyulması şartını gözeten tescil kurumları tarafından tescil edilebilir nitelikte bir evlilik sözleşmesi olması gerekmektedir. Tescil kurumu evlilik sözleşmesinin temel insan haklarına uygunluğunu kontrol eden bir mekanizmadır. Örfler yazılı olmayan sözleşmelerdendir, ama adil düzen devletinde bu örfler , "örf şudur ve bu örfe uyulur" ifadesi ile yazılı olarak açık şekilde ifade edilmeli ve tescil edilmelidir. Yani bir hukuki durum tanımlanabilmelidir. Mesela bugün bazı nikahlar örftendir ve hiçbir hukuki bağlayıcılığı yoktur. Boşanma anında hiçbir hak talep edilemez ve mağduriyetler gündeme gelir. Dolayısı ile farklı hukuklara dayalı olan ya da örfi olan nikahların yazılı sözleşme kapsamına alınarak devlet tarafından kabul edilmesi ve buna göre sorunların çözülebilmesi gerekmektedir.
Evlilik sözleşmesinde bağlı bulunan hukuk belirtilerek, mesela Hanefi mezhep hukukuna göre nikah akdedildi denilebilir. Başka mezhep ve içtihatlara göre nikah akdedildi denilebilir. Aynı şekilde Hristiyan hukukuna göre nikah akdedildi denilebilir. Miras gibi, görev ve yetkiler alanında eşitlik prensibine göre nikah akdedildi denilebilir. Adil Düzen, evlilik sözleşmesinin hangi hukuka göre oluştuğuna müdahil olmaz ama en ideal olan İslam Evlilik Sözleşmesinin oluşumuna ve örnekliğine imkan sağlamış olur.
Evliliklere dayanışma ortaklıkları kefil olur. Yetkili yetkilerini kullanırken bir mağduriyete sebep olursa dayanışma ortaklığı tazmin eder. Sorumluluk sadece maddi ihtiyaçlar değildir. Tescil kurumları tarafından yapılan kayıtlar aile ile ilgili sorumlulukların yerine getirilip getirilmediğini hak ve vazifelerin gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğini tespit için gereklidir. Dolayısı ile tespit kurumları bu sözleşme kapsamında ihtilaflı bir durum olduğu zaman devreye girerler ve kusurluluk durumunu tespit ederler.
Aile sözleşmesini tescil eden kurum aynı zaman da şahitlik kurumudur. Sözleşmenin varlığına şahittirler ve aileyi yani sözleşmeyi kayıt altına almışlardır. (Bakara, 282) Tespit kurumu ile de sözleşmelere uygun hareket edilip edilmediğinin kontrolü sağlanır. Kişi tescil edilen sözleşmesine uymazsa ne olacak? Hukuk kişilerin haklarını nasıl koruma altına alacak? İşte bu hususlar tespit kurumları tarafından bucak meclisinde belirlenen esaslar çerçevesinde kişilerin kendi sözleşmelerinde belirtilen hukuka uygun olarak yürütülmüş olur.
Evlilikteki ihtilafta bucak mahkemesi tescil edilen evlilik sözleşmesine ve varsa evliliğe ve sözleşmelerine muvafakat veren dayanışma ortaklığının sorumluluk esasına göre davayı çözer. Asıl olan evliliği dayanışma ortaklığının güvencesi altına almaktır.
Aile müessesesi biyolojik, psikolojik ve sosyolojik bir müessese olup ailesiz insan hayatı düşünülemez. Ortaklıklarda kimin ne yapacağı ve yetkili olacağı, sorumluların belirlenmesi ve hakların bilinmesi bakımından ayrı bir önem taşır. Bu sebepledir ki, aile içi iş bölümü hukuken kesin olarak tespit edilmeli ki, her bir tarafın görevini ona göre bilerek yapması sağlanabilsin.
İslam her aşamadaki ve seviyedeki topluluk için bir önermeye sahiptir. Topluluk hangi aşamada ise o aşamanın gerektirdiği azami faydayı ortaya koyabilecek bir önermeye de sahiptir. Topluluk bize göre birden değişmez, aşama aşama evrilerek değişir, o her aşamanın bir fıkhı vardır ve o fıkıh ile aşama aşama özlenen seviyeye gelinmiş olur.
Adil düzen bir mezhep değildir. Bu düzende ifsat etmemesi ve adil düzen anayasal temel esaslarına aykırı olmaması yani temel insan haklarına aykırı olmaması kaydı ile sözleşmelere esas herkesin kendi hukukunu yaşama hakkı vardır. Öngörülen bu düzen denge düzeni olup; yok edici değil, düzenleyicidir, dengeleyicidir, hakları koruyucudur, zararları gidericidir. Sadece farklı içtihatların yazılı hale gelmesi ile oluşan sözleşmelere hukuki bağlayıcılık kazandırmak yani devletin güvencesi ve teminatı altına sokmak gerekmektedir. Devlet tarafından bu hukukların ve temsilcilerinin biliniyor olması gerekmektedir.
Aile sözleşmelerindeki içerik mezhep veya farklı içtihatlara yönelik değişiklik arz edebilecektir. Mesela herkes çok eşliliğe, kavvam sorumluluğu karşısında verilen yetkilerin kullanılmasına, miras paylaşımına, mihr hususuna, boşanma tazminatına, karı ve koca görev ve sorumluluklarına, darabe fiilinin sınırlarına ve bağlamlarına, bazı hususlardaki ruhsat ve görev durumlarına ve şartlara farklı şekilde bakmaktadır. En çok tartışılan konulardan biri olan (darabe) fiilinin çok farklı şekilde mealleri olabilecek ve içtihadı yorumlara göre farklı sözleşmeler oluşabilecektir. Bu farklı içtihatlar sözleşmede yerini almalı ki devlet kurumları da kadını, erkeği ve çocukları ifsat edici, zarar verici olmadığı müddetçe kendi hukukları çerçevesinde güvence altına alabilsin,
Fıkıh, Ebu Hanife’nin tarifi ile kişinin borç ve alacaklarını bilmesidir. Burada da emredilen budur. Bölüşmeyi bilmemiz gerekir. Görev ve sorumlulukların bilinir hale gelmesi gerekir.
İslam’da evlenmek farz değil ama evlenmek isteyenleri evlendirmek farzdır. Evlenmek isteyenler için imkanları oluşturmak farzdır. Adil düzen ehil olan fakirlerin evlendirmesini topluluğa ait bir görev olarak kabul eder. Dolayısı ile Adil Düzen gençlerimiz zinaya düşmesin, evlenmek istedikleri zaman evlenebilsinler diye gerekli olan tedbirleri almıştır. Adil Düzen öncelikle gençlerin ekonomik bağımsızlıklarını kazanmaları için eğitimleri ile birlikte mesleki beceri kazanmalarını sağlayan, emek kredisi, faizsiz üretim kredisi, istihdam olanaklarını oluşturmak ile ekonomik destek veren bir düzendir. Eğitim ile evliliğe ehliyet kazanmalarını sağlayan bir düzendir. Adil düzen hem gençlere ahlaki ve manevi eğitim sağlayarak hem de ekonomik olarak destekleyip gençlerin evlenmelerini kolaylaştırarak zinanın kaynaklarını kesmiş olmaktadır.
Dolayısı ile evlilik çağına gelenlerin evlenmelerini kolaylaştırmak için topluluk onlara ev, ev eşyası ve mobilya vermelidir. Bunun için belirtilen desteklere yönelik vakıfların oluşturulması Adil Düzenin gereğidir. Eğer o evlerin parasını ödeyebilirlerse o ev çocuklarına kalmalıdır. Yoksa, dünyaya gelen herkes için yaşama ve barınma hakkı olduğu için, kişiler bu haklarından dolayı orada oturmuş olurlar. İnsanların çoğunda çocuklarına mal bırakma arzusu olduğu için bu evlerin parasını ödemeye çalışırlar.
Günümüzde iktisadî, ahlaki, siyasi, hukuki hayatımızdaki çok yönlü olumsuzluklar psikolojik travmalara ve ailelere olumsuz yönde etki eden çöküntülere sebebiyet vermektedir. İşte adil düzen manevi ve maddi ihtiyaçları gideren ve sosyal, siyasi, ekonomik, hukuki ahlaki, bütün alanlardaki sorunları çözüme kavuşturan bir düzendir.
Sözleşmelere uyulduğu, toplum düzeni tam ve mütekamil bir şekilde sözleşmeler düzeni şeklinde oluştuğu zaman ve bu sözleşmelerdeki kişileri bağlayıcı hükümlere uyulduğu zaman düşmanlık ve kin kalkar, “merhamet ve meveddet (sevgi)” hem aile içinde, hem de toplumun genelinde yaygınlaşmış olur.
Aile sözleşmesinin tescil edilebilmesi için dayanışma ortaklığı muvaffakiyeti yani teminatı gerekmektedir. İhlali yapanın dayanışma ortaklığı zararı tazmin eder. Tazminat sözleşmede belirtilen nafaka, boşanma tazminatı, çocuklara yönelik bakım ve eğitim, koruma gibi belirtilen bütün görevler için geçerlidir.
Örneğin koca sözleşmede aileyi geçindirme sorumluluğunu üzerine aldığı halde sonradan bu geçindirme hususunda ihmalkarlık, göstererek görevini yapmaz ise hakemin belirlediği ölçü ve zamana uygun olarak karısının ve çocuklarının nafakasını dayanışma ortaklığı öder. Dayanışma ortaklığı üyelerinin muvaffakiyet verdiği kocanın zararını telafi etmesinde belli sınırlar vardır. Bu sınırlar aşılır ise dayanışma ortaklıkları üyeleri güç yetiremez. Bu durumda devlet aileyi geçindirme hususunda destek sağlar. Ama artık geçindirme hususunda ihmalkar davranan kocaya dayanışma ortaklığı başka hususlarda teminatlı tezkiye ve ehliyet belgeleri vermez. Çünkü adil düzen her türlü faizsiz kredi ve istihdam olanaklarını oluşturduğu halde koca ailesinin geçimini sağlamakta geçerli önemli bir sebebi olmaksızın, güç yetirememe durumu olmaksızın ihmalkarlık gösteriyor ise ona evliliğe ehildir diyerek kefil olan dayanışma ortaklığı üyeleri kocanın vermiş olduğu zararı birlikte tazmin ederler. Koca belirlenen mihrini ödememişse dayanışma ortaklığı öder. Eğitimde kusurlu ise dayanışma ortaklığı tazmin eder. Çocuğunu eğitimsiz bırakan anne veya baba sorumlu olup çocuk dava ikame ederse dayanışma ortaklığı onu tazmin eder. Adil düzende ihmalkârlık ile, kasıtlı olarak, beceriksizlik ile veya bilgisizlik nedeni ile görevleri aksatmak ile güç yetirememeden kaynaklı görevleri aksatmak arasında fark vardır. Dayanışma ortakları ihmalkarlık ile, kasti, bilgisizlik ve beceriksizlikten kaynaklı hataları tazmin eder. Çünkü bu hususlarda kişileri eğitmek, ahlaki değer kazandırmak dayanışma ortaklıklarının sorumluluğudur. Ben en iyi şekilde evliliğe ehil hale getirdim diyerek, kişilerin ahlakına, bilgisine, becerisine kefil olunarak muvaffakiyet vermişlerdir. Dolayısı ile zararları tazmin etmek de onlara düşer. Ama hem dayanışma ortaklıklarının hem de zarara sebep olan kişilerin güç yetirememe durumlarında devlet bucak, il, devlet bütçesinden aileyi destekler. Miskinlik, fakirlik, yaşlı ve hasta bakımı gibi durumlarda aileye geçim ve bakım desteği sağlar.
Dayanışma ortaklıkları kişilerin ahlak sahibi, sorumluluk sahibi, ilim sahibi, beceri sahibi ve adil kişiler olarak toplulukta yer almasını sağlayan kurumlardır. Dolayısıyla aile hayatında da kişilerin ahlakına, ilmi ehliyetine, mesleki ehliyetine kefildirler.
Dayanışma ortaklığı böylece sözleşme ihlali yapan kişiye sosyal hayatta hiçbir hususta teminat vermez. Bundan çekinenler bu durumun caydırıcılığı ile sözleşme ihlalinden vazgeçerler.
Adil Düzende aile kişinin içinde hayatını devam ettirdiği ve maddi, manevi, psikolojik, fiziksel, eğitim gibi temel ihtiyaçlarının karşılandığı ekonomik bir birim olarak kabul edilmektedir. Ortaklık içinde borçlu ve alacaklı olunarak yani haklar ve vecibeler çerçevesinde bu ihtiyaçlar karşılanmaktadır. Bu ihtiyaçlarının giderilmesi demek, sağlıklı bir aile ve sağlıklı bir toplum demektir. En sağlıklı bir aile yapısı da ancak İslam Nikahı ile sağlanabilir. Amaç örnek bir aile kurumunun oluşturulmasını sağlamak ve bütün nikahlarında en ideal olana kavuşmasını sağlamaktır.
Aile fertleri arasında sözleşme ile düzenlenmiş bir işbölümü vardır. Karı ve koca evlilik sözleşmesinde belirtilen görevlerinde kendisi yetkilidir. Kadın erkekle istişare eder ama kendi görev alanındaki işlerde içtihadıyla amel eder, erkek de karısı ile istişare eder ama kendi görev alanında işlerde kendi içtihadıyla amel eder. Ailede kim bir işin sorumluluğunu alırsa yetkili odur. Dolayısı ile annenin çocuğu doğurup büyütme görevi yanında birtakım yetkileri olması gerekir. Çocuk annesinin yanında büyür, babasının çocuğu annesinin yanından ayırma yetkisi yoktur ve çocuğu aile içinde eğitmek de annenin görevi ve yetkisindedir. Buna karşılık çocuğu topluluk içinde temsil etmek ve çocuğa aile dışı eğitimi yaptırmak da babaya aittir.
Çocuğu doğurup büyütme annenin görevidir, çocuğun nafakasını temin edip koruma babasına aittir, Kendileri güç yetiremezler ise anneyi anneden kadın akrabalar, babayı da babadan erkek akrabalar temsil ederler. Çocuğu evde temsil ve kişisel eğitim hakkı anneye, çocuğu dışarıda temsil ve sosyal eğitim hakkı babaya aittir. Kişisel eğitim doğumla başlar ve on yaşına kadar sürer. Sosyal eğitim yedi yaşında başlar ve rüşt yaşına kadar sürer. Yedi yaşına kadar çocuğu eğitmek annenin, on yaşına kadar konulara göre anne ve babanın, rüşt yaşına kadar babanın yetkisindedir. Bu hususlar sözleşmeler ile düzenlenebilir.
Aile ilk eğitimin duygusal planda verildiği bir kurumdur ve bu eğitim ile kişinin karakteri şekillendirilir. Yapılan çalışmalar ortadadır, anne babası ile büyüyen çocuklar ile anne babası olmadan büyüyen çocukların (duygusallık anlamında) şiddet eğilimleri arasında çok büyük farklar vardır.
Annenin ve babanın çocuk üzerindeki hak ve yetkiler rüşt yaşına kadardır. Rüşt yaşına geldiklerinde kız olsun erkek olsun tam kişilik kazanır. Anne babasının onun üzerinde özel yetki ve sorumlulukları kalmaz. Rüşt yaşında her türlü kararları alıp uygulamakta tam hürdürler. Sorumluluk da kendilerine aittir. Evlendirmek anne babaya değil topluluğa ait görevdir. Fakir veya yoksul olurlarsa anne babası değil de devlet kurumları ve topluluk vakıfları onların hakkını vermek durumundadır. Rüşt yaşı bucak ittifakı ile belirlenen yaştır. Her bölge için farklılık arz edebilir.
Rüşt olma durumu erkek için mallarında tasarrufu ve nemalandırmayı bilmesi, müsrif olmamasıdır; Yedi yaşına gelen kız ve erkek velisinin izniyle ilmi dayanışma ortaklığını, on yaşına gelen kişi mesleki dayanışma ortaklığını, rüşt yaşına gelen kişi de siyasi dayanışma ortaklığını yani akilesini seçer. Dini-ahlaki akilesi annesi tarafından doğuşta seçilmiştir. Rüşt yaşına geldiğinde bunların hepsini değiştirebilir. Ayrıca nöbetli mi yoksa bedelli olarak mı güvenlik hizmetinde bulunacağına karar verir. Rüşt olan kimseyi ilmi ve mesleki dayanışma ortaklığı imtihan eder. İlmi dayanışma ortaklığı fıkıhtan, mesleki dayanışma ortaklığı ekonomiden imtihan ederler. Ahlaki dayanışma ortaklığı müsrif olmadığına karar verir, siyasi dayanışma ortaklığı emek kredisi ile desteklenip desteklenmeyeceklerini belirlerler. Bedenen sağlamlığına karar verirler. Böylece kişi reşit olarak kabul edilir. Kendisine hiç bir dayanışma ortaklığının ehliyet vermediği kimse o bucakta reşit olmaz ve rüştünü ispatlamadan evlendirilemez ve çalışma kredisi ile desteklenemez. Bu kişi bucağını değiştirmek hakkını her zaman kullanabilir.
Bir yerde beraber yaşayanların eşit şartlar içinde yaşama hakları vardır. İşyerlerinde yemek çıkıyorsa herkes aynı yemeği yeme hakkına sahiptir. Aile içinde de geçimle yükümlü olan erkek kendi yediğini yedirmek, giydiğini giydirmek ve barındığı yerde barındırmakla yükümlüdür. İşle ilgili geziler dışında aile fertlerini de gezdirmekle yükümlüdür. Genel hizmetlerden herkes eşit şartlar altında yararlanır. İnsanlar, diğer canlılardan farklı olarak birlikte çalışıp üretirler; bölüşerek ailece tüketirler. Ailede ise, bölüşme ihtiyaçlara göre gerçekleşir. Aile içindeki bireylerin yaşları ve cinsleri farklı olduğu gibi, durumları ve statüleri de farklıdır. Dolayısıyla ihtiyaçları da ayrı ayrıdır.
Doğan çocuk bakılmalı ve büyütülmelidir. Çocuk hasta olduğu zaman tedavi edilmelidir. İnsan yaşlandığı zaman bakılmalıdır. İşsiz kaldığı zaman aç bırakılmamalıdır. Yani devlet yaşayan bütün insanların her türlü maddi ve manevi ihtiyaçlarından sorumludur. Bunun için Adil düzende önerilen müesseseler kurulmalıdır. Anne babanın yani ailenin gücü yetmediği zaman devlet insanın imdadına koşmalıdır.
Adil düzende topluluk, bu görevlerini ifa ederken aileleri kendi başlarına bırakmaz, onların hadimi olarak onları destekler. Devlet aileyi kendisine işçi yetiştiren bir kaynak değil, kendisini aileye destek vermek için var olan bir müessese olarak sayar.
İnş. Müh. Hilal Çekmen,
Akevler, 38.Seminer, 07. 05. 2023
Yeniden Refah Partisi Milli Siyaset Kurulları
Aile ve Sosyal Hizmet Politikaları Kurul Başkanı,