Süleyman KARAGÜLLE
SEKÜLER MANTIK
Reşat N. Erol, bana aşağıdaki yazıyı gönderdi.
Görüşlerimizi kardeşlerime dergimizin ilmî makaleler kısmında yayınlıyorum.
Görüşlerimin değerlendirilmesini isterim…
http://www.haberturk.com/yazarlar/serdar-turgut-2025/1020457-adil-toplum
Serdar Turgut
Adil toplum
18 Aralık 2014 Perşembe, 23:59:52
SERDAR TURGUT:
YAZILARIMA yansıtmıyordum ama bir süredir, “Nasıl adil bir toplum olunur?” sorunsalı üzerine düşünen akademik bir çalışma grubu içindeyim.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE:
- Adil topum oluşmaz, adil düzen oluşur. Yani halkın hepsi adil olmaz, yöneticileri adil olur.
SERDAR TURGUT:
New York’taki dijital medya çalışmalarımın yanı sıra içine girdiğim bu zorlu akademik çaba, aslında bir süre önce John Rawls üzerine katıldığım bir çalışma grubuyla başladı. John Rawls, “A Theory of Justice” (Adalet Teorisi) adlı çalışmasıyla siyasi düşünce tarihini adeta yeniden yazmış ve liberal düşünceye yepyeni bir kimlik, bir içerik kazandırmıştır.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE:
- Akevler “Adil Düzen” çalışmaları gösteriyor ki; bugünkü ilmin ulaştığı verilere dayanarak, toplayıcılık, avcılık, çobanlık ve tarımcılıktan sonra pazarcılık, tüccarlık ve işçilik dönemlerine dayanarak ortaklık dönemine gidilmekte olduğunu ortaya koymuştur.
Akevler; Mezopotamya-Mısır, İbrani-Grek, Hıristiyanlık-Roma, İslâm-Avrupa ikili medeniyetlerinin oluşmasını ortaya koyarak “Üçüncü Binyıl Hak Medeniyetinin” doğacağını ortaya koymuş, “Adil Düzen Çalışmaları” ile bu medeniyetin temellerini atmıştır.
Akevler; din yönetimleri, hanedan yönetimleri, sermaye yönetimlerinden sonra “ilmî yönetimin” geleceğini belirlemişlerdir.
Akevler; toprak tekeli, nakit tekeli, sanayi tekeli, bankacılık tekeli aşmalarından sonra, Marx’ın işaret ettiği halk işletmeleri için çalışanların ekonomiye hâkim olduğu “kooperatifler sistemini” ortaya koymuştur. Marx isaynal işçilerin hâkim olacağını iddia etmiş ama işçilerin nasıl yöneteceğini söylememiştir. Oysa Akevler bunu “kooperatiflerin dayanışma ortaklıkları” içinde “genel hizmet işletmeleri” ile başaracağını sistematik olarak ortaya koymuştur.
Sayın yazar; sizin profesörün ve diğerlerinin ortaya koydukları tarihi değerlendirme ile neyin ne olduğunu söyler misiniz?
SERDAR TURGUT:
Çalışma grubum “Doğru dürüst (decent) toplumlar nasıl adil olabilirler?” sorunsalı üzerine çalışmayı hedeflemişti. İtiraf etmeliyim ki bu çalışma grubunda en fazla zorlanan kişi bendim; çünkü ben ne “doğru dürüst” olan ne de “adil olmaya çalışan” bir toplumdan geliyordum. Benim dünyam, acı gerçeklerim diğer arkadaşlarınkinden farklıydı. Ama yine de akademik yönümü devreye sokarak “Bir toplum nasıl adil olabilir?” sorusuna cevap arama çalışmasını sürdürdüm.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE:
- Bir toplum adil olmaz, bir toplumun yönetimi adil olur. Kendileri adil olmasalar da adil yaşamak isteyenler o toplulukta kalırlar. Adil yaşamak istemeyen, zalim olarak yaşamak isteyenler de zalim topluluklara katılırlar. Başkalarını sömürebilirlerse sömürürler, sömüremezlerse kendileri sömürülürler.
Hayli zor metinleri okumaya çalışırken, Türkiye’den gelen her haber benim çalışma ve düşünme gücümü zorluyordu. Ama yine de pes etmedim. Sonunda “Nasıl adil toplum olunabilir?” sorusuna galiba bir cevap bulduk sanıyorum.
- Maalesef hiç bulamamışsın, hattâ yakınından bile uğramamışsın.
John Rawls, bahsettiğim kitabında adalet teorisini geliştirip liberal bakışı oluştururken adil toplumu varsayıp teorisini ona göre yapıyordu. Onda, o adil topluma nasıl ulaşılacağı sorusu cevapsız kalmıştı. Rawls, bir adil toplum tanımı yapıp bunun koşullarını açıklıyordu. Yani onun kitabı biraz teorik, soyut kalıyordu.
- “Adil Düzen” nasıl kurulacak? İnanmış insanlar bir araya geliyor, fedakârlık yaparak kendi aralarında Adil Düzen” kuruyorlar. On aileden oluşan bu topluluk kendi aralarında “Adil Düzen”in ne olduğunu ve nasıl oluşacağını öğreniyorlar. Sonar yeni ortaklarla “bin hanelik bir site” kuruyorlar. “Adil Düzen”i bu sitede deniyorlar. Başardıkları kadar başarıyorlar. Sonra yine deniyorlar ve gittikçe “Adil Düzen”e yaklaşıyorlar. Buna “uygarlaşma” diyoruz. İnsanlık kıyamete kadar uygarlaşacak ve “Adil Düzen”e biraz daha yaklaşacak. Biz birinci Akevler uygulamasını yaptık, şimdi ikincisini yapıyoruz.
Aslında bu teorinin bir gerçekliği olabilmesi için hayata uygulanabilmesi gerekiyordu. Yani adil topluma nasıl ulaşılabileceği sorusunun ayağı yere basan bir cevabı olması lazımdı. Zor bir soruya zor bir cevap aranıyordu aslında.
- Büyük topluluklarda “Adil Düzen” kurulamaz, on hanelik aşiret bile önce iki, sonra üç ve nihayet ona varınca kurulmaya başlanmış olur. Bin hanelik bir bucakta denenmelidir. Bedeni ceza dışında her şeyi uygulayabilir. Bedeni cezayı da ortaklıktan çıkarma şeklinde uygular. Cezanın uygulamasını devlete bırakır.
Aradığım ipucunu, hayatını John Rawls’ın sorunsalını açmaya, daha net hale getirmeye adamış önemli bir çağdaş felsefecide buldum.Bizim çalışma grubu, son zamanlarda neredeyse tek bir kitabın üzerinde çalışıyor: Martha Nussbaum’un “Political Emotions” adlı kitabı. Denilebilir ki bu kitap, 21’inci yüzyıl siyaset biliminin ve adil toplum arayan düşünürlerin tıkandığı noktaları açacak önemli tespitlere sahip.
- Adil toplulukları tarihte peygamberler oluşturdu; getirdikleri kitapla oluşturdular. Bugün yeryüzünü kaplayan binlerce yıllık uygarlıklar böyle doğdu. Başka herhangi bir uygarlık yoktur. Kuvvet uygarlıkları gelip gitmiş, bir bakiyeleri kalmamıştır. Bugünkü Batı uygarlığının durumu da böyle olacaktır. Beş yüz sene sonra Firavunların bıraktığı mezarlar gibi beton binalar bırakacaklardır.
Yeni “Adil Düzen”in kuruluşunu Akevler başlatmış, Necmettin Erbakan dünyaya takdim etmiştir. Erbakan’ın 30 sahifelik, 1500 maddelik içindekilerin açıklamaları Akevler’de yapılmıştır. Erbakan’ın videolarında mevcuttur.
İlgilendiniz mi?
Chicago Üniversitesi’nde etik ve hukuk profesörü olan Nussbaum’un Harvard tarafından basılan bu önemli çalışmasını bir köşe yazısında hakkını vererek özetleyebilmek imkânsız. Ama kitabın alt başlığı, tezin ana fikri açısından bize ipucu verebilir. “Political Emotions; Why Love Matters for Justice”, yani “Adalet için Sevginin Olması Neden Önemli” diyor Profesör Nussbaum.
- İnsanda dört meleke vardır; fikir, his, irade ve ünsiyet.
Fikirler doğruyu yanlıştan, hisler iyiyi kötüden, irade yararlıyı zararlıdan, ünsiyet adaleti zulümden ayırır.
Fikirler dil aracılığı ile ilmi, hisler sanat arcılığı ile dini, irade teknik aracılığı ile ekonomiyi, ünsiyet hukuk aracılığı ile siyaseti oluşturur.
İlmin dayanağı tartışma, dinin dayanağı sevgi, ekonominin dayanağı çıkar ve siyasetin dayanağı korkudur.
Demek ki adalet korkuya ve silaha dayanır, caydırıcılığı ve güce dayanır.
Demek ki adalet iman sahiplerinin cihad yapması ile elde edilir.
Gücü olmayan yöneticiler adaleti tesis edemezler.
İmanı olmayan yöneticiler de adil olamazlar.
Demek ki düzen ancak imanlı ordu ile tesis edilir.
Ölümü göze almayan savaşamaz. Ölümü dünya çıkarı için göze alan zalim olur. Ölümü âhiret çıkarı için göze alan adil olur.
Çalışmada, “Bir toplumda sevgi dolu duygular ülkenin edebiyatına, sanatına, gündelik ilişkilerine, kamusal alanlarının örgütlenişine ve mimarisine kadar her alana girmemişse, o toplumda adaletin sağlanabilmesi mümkün değildir” deniyor.
- Adalet tarafların seçeceği birer hakem ile onların seçeceği başhakemden oluşan bir yargı tarafından ortaya konur.
Böyle bir yargı tarafsızdır, çünkü hakemleri tarafların kendileri seçmiştir; bağımsızdır, çünkü başkaları atayıp emretmemektedir; saygındır, çünkü kedileri seçtiler; etkindir, çünkü kararlar uygulanır.
Hakemlerin kararlarını teyid eden güce ihtiyaç vardır.
Bu da ancak imanlı bir ordu ile elde edilebilir.
Nussbaum sonra psikolojiyi, operayı, felsefeyi ve şiiri tarihlerini de irdeleyerek inceliyor. Kitabın başında Mozart’ın "Figaro’nun Düğünü" operası, adil toplum teorisi açısından detaylı inceleniyor. Ayrıca John Stuart Mill, Jean Jacques Rousseau, Rabindranath Tagore, Walt Whitman ve Mahatma Gandhi’de duygular ile adalet arasındaki ilişkinin nasıl ele alındığı da araştırılıyor.
- Din ve ilimler kişileri eğitip yetiştirirler. Ekonomi ve yönetim bunlara dayanarak iş yapar. Bunların bilgili ve ahlâklı olmaları yaptıkları işin yararlı ve adil olacağını ifade etmez. Bunlar iyi veya kötü işlerde istihdam edilebilirler. Bir terör şebekesinde bulunan ahlâklı sözünde durabilir, yalan söylemeyebilir. Başkasının mallarını çarpıp çırpmayabilir, fedakâr olabilir ama terör olayını adil yapamaz. Demek ki bunların sosyolojiden de haberleri yok.
Doğru dürüst (decent) bir toplumun adil olabilmesi için, insanlardaki sevgi duygularının o toplumdaki her yapı tarafından desteklenip önünün açılması gerekiyor. Ancak bunu yaptığımız zaman adalet teorisinin öngördüğü adil topluma ulaşabiliriz.
- Sevgi ahlâklı insanları yetiştirir. Sevgi insanları imana götürür. İman da “Adil Düzen”in kurulmasına sebep olur. Ama aynı sevgi küfre de dalalete de götürür.
Size bütün bunlar pek gerçekçi gelmeyebilir, ama ben bunu en azından üzerinde düşünülmesi ve çalışılması gereken önemli bir öneri olarak görüyorum. Hemen herkesin savaş mantığıyla sadece kızdığı ve sövdüğü yazılar yazdığı bir toplumda böylesine yazılar yazmam da manasız görülebilir.
- Sermaye parasıyla insanları birbirine düşman etti. Hazreti İsa’nın sevgisi yüzyıl savaşlarının, birinci ve ikinci cihan savaşlarının yüz milyonlar varan katillerinin amili oldu. Yaratılanı hoş gör yaratandan ötürü diyen tarikatların mensupları kıyasıya kavga hâlindedirler. Biz bunların birbirlerini sevmelerini bekleyip avunamayız. Biz kendi sitemizde sevgi ile değil ittika ile gelenleri bekliyoruz. Kurallara -sevsin sevmesin- uyanları bekliyoruz. Adalet, nefret etsen de oradan ayrılmadıkça kurallara uymadır. Bu senin elindedir ama sevmek senin elinde değildir. "Sevmek zorunda değiliz ama saymak zorundayız" başlıklı makalem bunu anlatmıştır.
Ama ben, Türkiye’nin bu durumuyla artık tıkanmış olduğunu ve uçurumun eşiğine geldiğini düşünüyorum. Çok yakında halimiz hakkında düşünme sürecine mecburen başlayacağız. Adil toplum olmak, tekrar ihtiyaç olarak öne çıkacak. Ben de “Bari o süreç başlamadan önce bir açılış yapayım ve potansiyel tartışmalara şimdiden bir katkım olsun” diyerek bu yazıyı yazdım.
- 1960’a kadar biz insanları dost ve düşman bildik, bizden olanları sevdik, bizden olmayanlardan nefret ettik. 1960 askeri darbesi bizi uyandırdı; gördük ki kötü insanlar yok, kötü düzen var. Bu amaçla biz nefreti ve savaşı bırakıp kendi düzenimizi değiştirmeye başladık. Akevler’i kurduk, Millî Görüşü oluşturduk, Cemaati güçlendirdik. CHP ile koalisyon yaptık. Alevleri Sünnilerden ayırmadık. Papalıkla diyalog kurduk. Bizi sevmediler ama biz sevdik.
Sayın yazara yazı yazdıran, onlar sevmese de bizim onları sevmemizdir.
Sevgimiz zalimliklerine müsamaha edeceğimiz şeklinde anlaşılmasın.
Biz zalimlerle değil zulümle uğraşıyoruz. Biz zalimlerin değil zulmün gitmesini istiyoruz. Bunun için “Adil Düzen”in gelmesi istiyor ve gerçekleşmesi için çalışıyoruz. Siz inin biz çıkalım demiyoruz, siz düzelin diyoruz.
Akevler’in Millî Görüş ve Cemaat ile ayrılığı budur.
İkisi de iktidara talip oldular.
Biri siyasi yoldan iktidar olacak ve zalimleri def edecekti.
Diğeri adil bürokratlar yetiştirecek, onlar zulmetmeyeceklerdi.
İkisi de başaramadı.
Şimdi ikisi de birbirlerini vuruyorlar...
Akevler yoluna devam ediyor...
Herkes ona saldırsa da o kimseye saldırmıyor ve sonunda o galip geliyor.
SERDAR TURGUT:
Türkiye maalesef decent (doğru dürüst) bir ülke değil, adil olma ihtiyacı hiç yok, adalet toplumsal hedefleri arasında yer bile almıyor. Tıkanmalarımızı aşmak için bize de sevgi dolu duygular gerekiyor. Ama bu da olmadığı gibi bolca kin var. Bu yüzden Türkiye’nin bu haliyle adil bir toplum olabilmesi mümkün değil. Adil topluma ihtiyaç duyanların yapabileceği tek şey, toplumun sanatında, şiirinde, romanında, şarkılarında ve kamusal alanlarında sevgi dolu duyguları yüceltip aktarmaktan ibaret. Belki o zaman “doğru dürüst bir toplum olma arayışına” biz de çıkarız.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE:
- Sayın Serdar Turgut, siz sevebildiniz mi? Sizi sevenleri sevebildiniz mi? Akevler’i, Millî Görüşü, Nur Cemaatini sevebildiniz mi?
Bilin ki sizin sevginiz dünyanın nefretini yenecektir.
Kendi yapmadığını başkalarına nasıl öneriyor?
Nefsine sevgiyi öğretmemişsen tüm insanlığa nasıl öğreteceksin?
Kendini imtihan et, sevebildin mi?
Ben 1960’dan önce nefret ediyordum. Şimdi sevmesem de nefret etmiyorum. Ben zulmü onlardan bilsem belki dünyada konuşacağım insan bulamam, ama ben zulmü bozuk düzenden bildiğim için bana zulmedenlerden de nefret etmiyorum.
SERDAR TURGUT:
Bence bu duyguların taşıyıcısı olabilecek tek kesim, seküler, modern dünya görüşüne sahip insanlardır. Bir gün belki adil toplum olma hayali, bizlerin üstüne kalan bu görevi yerine getirmek suretiyle gerçekleşecektir.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE:
- Bakınız, hemen nefret duygularını kusuyor, seküler diyor. Çünkü ona göre inanmış insanlar nefret eden insanlardır. Onlar seküler sınıfın onlara zulmettiklerinden dolayı onlara zulmediyorlar. Yoksa onlar dindar olduklarından dolayı nefret etmiyorlar.
Yazara göre dindarlar nefret eden kimselerdir. Eğer onlar yeryüzünden yok edilirlerse seküler kesim birbirinden nefret etmeyeceği için yeryüzü sevgi dolar ve dünyaya adalet gelir.
Bu felsefe Marksizmin felsefesidir.
Dindar olan adam Hıristiyan ise tokat yediğinde öbür tarafını çevirir. Müslüman ise herkesi sever, onlar onu sevmese de o sever. Âyet böyle diyor. O zalimlerle değil, zulümle cihad eder. Zalim saldırdıkça kendisini savunur. O esnada zalim kendi kendisini öldürmüş olur. Bizi öldürmeye kasteden bizi öldüremezse kendisi ölür. Esir edildikten sonra ancak hakemlerden oluşan yargı kararı ile öldürülür.
“Adil Düzen”i ancak Kur’an’ın müminleri getirebilir.
Tartışabiliriz...