Bu zalim düzeni değiştirme zamanı gelmedi mi?
Halk olaylara dinî veya millî hislerle yaklaşır...
Yönetici ise duruma göre hareket etmek zorundadır…
Kendi şahsi menfaatlerini değil de, gerçek anlamda halkını ve ülkesini düşünen yöneticiler, reel gerçeklere göre hareket ettiklerinde halk oyunu kaybedebilirler. Bundan dolayı dürüst yöneticiler iktidarda kalmayı düşünmemelidirler. Yönetici doğru ne ise onu yapmalı, halk onu tutarsa iktidarda kalmalıdır. Halk doğrunun yanında olmazsa, orada kalıp yöneticilik yapmamalı, her şeyden önce halkın doğrunun yanında olmasına çalışmalıdır.
Dini duygular bütünüyle azalmasa bile, insanlar başka şeylerin, başka değerlerin peşindedirler. Bunlardan biri de zengin olma, çok para kazanmadır.
Para iş yapma aracıdır.
Sadece para için yaşanmaz, para için çalışılmaz...
Bugünün insanları para ile her şeyin yapılacağını sanırlar.
Çağımızdaki insanlar parayı putlaştırmış, paraya tapar olmuşlardır.
Çağımızdaki bu şirk “şirk-i azim”dir.
Bizim bugünkü bir cihadımız da insanlığı bu puttan kurtarmaktır…
Bunun gerçekleşmesi de “faizsiz ve yeteri kadar kredi ile herkese çalışma ve yaşama imkânı sağlamak” ile olur; “Adil Düzen” ve “Adil Ekonomik Düzen” bunun için gereklidir.
Türkiye’de ana iktidar ve ana muhalefet sorunu vardır.
İktidar seçilmiş olmasını başarı kabul ederken, ana muhalefet sadece felaket tellallığı yapmakta; her kötülük sadece iktidarda!
Oysa asıl yapılması gereken şudur:
Muhalefetten önce iktidarı destekleyenler “tarafsız” olarak iktidarın yanlışlarını ve doğrularını ortaya koyup onun büyük hata yapmasını önlemelidirler. İktidar da kendi hatalarını görüp onlarla meşgul olabiliyorsa gerçek anlamda iktidar olabilir.
Türkiye’de ana iktidarı (AKP) ve ana muhalefeti (CHP ve MHP) temsil eden siyasi partilerin herhangi bir planları ve projeleri yoktur.
İktidardakilerin tek hedefleri vardır; 2023 veya 2071’e kadar iktidarda kalmak!
Muhalefettekilerin de biricik gayesi iktidarın çalışmalarını engellemektir!
Maalesef iktidar da muhalefete benzer şekilde muamele etmektedir.
Türkiye’deki bu “siyaset anlayışı” halkta kötü duygular ve endişeler üretmektedir.
Ana iktidarı ve ana muhalefeti geçelim ve farklı bir örnek verelim. Bugün bir şeyler yapabilmek için mutlaka iktidar olmak gerekmez. Mesela, Türkiye’de en az oy alan partilerden biri Saadet Partisi’dir; yüzde 2,5. Bu da 2 milyona yakın oydur. Bunların her biri 100 TL verseler, 200 milyon sermaye olur. Günde birer saat “emek” verseler, yılda 700 milyon saat eder; 70 milyon gün eder, 3,5 milyar TL eder. Bu gücü harekete geçirdiğinizde, bir sene içinde Türkiye’nin değil, dünyanın en güçlü firması olur ve en başarılı işi yapar.
Halkın iktidara ve siyasete sadece duygusal yönüyle bağlanması yetmez/yetmemeli; ayrıca” ekonomik yönden” de bağlılık sağlanmalıdır. Peki, bu nasıl sağlanabilir?
Siyasi partiler halkı “kooperatifler” şeklinde organize edip yine halkın kendi özgürlüğü içinde onları ekonomik refaha götürmelidirler. Halkımız “atalet ve miskinlik” ile değil de, “emek” vererek ve “üretim” yaparak “alınteri” ile yaşamayı öğrenmeli. “Üst el alt elden daha üstündür” veya “Veren el alan elden hayırlıdır” diyen Hz. Peygamber’in ümmeti olduğunu gerçek anlamda ve uygulamalı bir şekilde öğrenmeli, bu gerçeği hiç aklından çıkarmayacak şekilde devamlı olarak hatırlamalıdır. Halkımız devletten veya belediyelerden dilenme huyundan vazgeçmeli, devleti ve belediyeleri kendisi desteklemelidir...
Devlet “halka dağıtan” değil, “halktan vergi alan” kurumdur.
Sömürü düzeninde halk fakir bırakılır, sermaye veya yöneticilere muhtaç edilir...
Halkı bu hâle düşürenler sonra ona makarna vs ve kömür vs vererek oyunu alırlar...
Ne duruyoruz; bu siyaset sistemini, bu zalim düzeni değiştirme zamanı gelmedi mi?..