II - İLMİ AŞAMALAR
a- görenek dönemi
İnsan eksikliklerini bilimle kapattı
İnsan meyve yiyen canlıdır. Canlılar için birinci ihtiyaç beslenmedir. İnsanların beslenmenin dışında da bazı ihtiyaçları vardır. Çıplak yaratıldığından giyinmek zorundadır. Barınacak tabii yuvası olmadığından barınak yapmak zorundadır. Ayrıca yiyeceklerini, barınak malzemesini, hatta kendisini taşımak zorundadır. Bütün bunlarda da çok eksik yaratılmıştır. Bizzat beyninin büyüklüğü diğer hayvanlarınkinden en az iki kat daha büyüktür. İnsan sorunlarını beyniyle çözmektedir.
İnsanlık ekonomideki gelişmeyi zihnindeki gelişme ile sağlamıştır
İnsan yaratıldığı ilk günlerden itibaren sopa gibi aletler kullanmaya başladı. Meyveleri toplayıp kurutmayı denedi. Çardaklar yapıldı. Dokumayı öğrendi, ateşten yararlandı. Bu sayede hem kendini koruyabildi ve hem de ihtiyaçlarını giderdi. İnsanlığın ekonomideki gelişmeleri, bilimsel gelişmeleri de zorunlu kıldı. İnsanlar avcılık dönemine geçince görenek yöntemi yetmedi. Çünkü çocuklar ava katılıp avlarını öğrenemedi. Tedris dönemi geldi. Sonra çobanlık dönemine geçildiğinde ilmin öğrenme metodunda değişiklik yapma ihtiyacı duyulmadı. Oysa tarım dönemine geçilince tedris sistemi yetmedi. Tartışma dönemi zorunlu oldu. Ancak tüccar dönemine geçilince tartışma dönemi yeterli olmadı. Deneme metoduna geçildi. İlme dayanılarak projeler üretiliyor ve projelerdeki başarı ilimdeki isabeti kanıtlıyordu. İşçilik döneminde de bu deneme yeterli oldu ve bugünkü teknolojiyi doğurdu.
Ortaklık döneminde deneme metodu yeterli olmamaktadır
Deneme metodunda bilimsel olarak çözülen problemler daha çok eşya üzerinde yapılmakta idi. Yapılan bir makine çalışıyorsa başarılı olunuyordu. Yahut kişiler üzerinde yapılıyordu. Bir hasta üzerinde uygulama yapıp deneniyor, başarılı olunca da sonuç alınıyor ve bilimselleştiriliyordu. Tedavide yapılan deneme kişi üzerinde ise bedeni üzerinde yapılıyordu. Dolayısıyla fizik ve kimya kanunları geçerli idi.
Ortaklık sisteminde ise bilim topluluk üzerinde uygulanacaktır. Toplulukla ilgili kanunlar psikolojik ve sosyaldir. Artık madde üzerinde yapılan denemeler, topluluk üzerinde başarı ile uygulanamamaktadır. Yeni ilmi metodun geliştirilmesi gerekir.
Ortaklık döneminde araştırma metodu geliştirilecektir
Araştırma metodunda her topluluk ocak, bucak, il ve ülke kendi düzenlerini kendi iradeleri ile kuruyor ve yaşıyorlardı. Bunların her biri ayrı ayrı kendiliğinden deney objesidir. Ortaklık döneminde elde edilen sonuçlar kaydedilecektir. Bu sonuçlar karşılaştırılacak ve sosyal projeler üretilecektir. Bu projeler topluluklar tarafından serbest iradeleri ile uygulanacak ve sonuçlara göre sosyal bilimlerin veri doğruları sağlanacaktır. Bunun dışında sosyal projeler üretilecek, bu projeler kredilendirilecek ve yeni topluluklar bu projelere göre oluşturulacaktır. Herkes kendi isteği ile bu topluluğa katılacaktır. Bunun için tüm insanlık ortak bir bilim dili geliştirecektir ve standart kurallarla aktarılacaktır. Ayrıca analoji geliştirilecektir.
Görenek metodu insanın ana öğrenim metodudur
Bilime göre tüm canlılarda var olan gelenek metodu görenek metodudur. Canlılar anne babanın veya diğer kendi türündeki canlıların yaptıklarını görür, onlar da onu yapmaya çalışırlar. Esasen diğer canlıların eğitim çağları da çok kısadır. Doğar doğmaz irsi olarak hayat için gerekli şeyleri bilirler. Oysa insan doğduğunda kendiliğinden hiçbir şeyi yapamaz. Yürüyebilmesi için bile yıllara ihtiyacı vardır. İnsan evrimleşen bir varlık olduğu için hayatı boyunca öğrenme ihtiyacındadır. Beşikten mezara kadar hep öğrenme ve keşfetme durumundadır.
Meyve toplamaya çocuklar da katılmışlardır
Meyve toplamakta olan tüm aile meyveliklere gider ve çocuk gözünü açar açmaz meyvenin nasıl toplanacağını görmeye başlar. Baba sırıklarla veya ağaca çıkarak silkerken anne çocuklar yerde onları toplarlar. Orada yemeğe başlarlar. Bebekler de orada onlara katılırdı. Meyvelerin ayıklanması, kurutulması ve saklanması işleri çocukların yanında yapılırdı.
Çardaklar da meyveliklerin içinde kurulmuştur
Esasen toplayıcılık döneminde evleri, ağaç kovukları ve çardaklar oluşturuyordu. Evleri meyveliklerin içindeydi. Yani işyeri ile mesken aynı yerdeydi. Çocukların iş eğitimlerini almaları için ayrıca vakit ayırmalarına gerek yoktu. Çocuklar oyunlarını meyvelikler içinde oynuyorlardı. Bugün de çocuklar yaşam tarzlarını okullarda değil de evde anne babalarından öğrenmektedirler. Uyku dışında günün her saatinde tüm komşular bir arada olup sohbet etmekteydiler. Çocuklar bunları dinliyor ve görüyorlardı.
Görenek metodu bugüne kadar sürmüştür
Günümüze kadar görenek metodu sürüp gelmiştir. Osmanlılarda çocuk bir ustanın yanına çırak verilir, çocuk onun yanında devamlı olarak birlikte bulunur. Başlangıçta onu bunu getirir. Yirmi, otuz sene ona hizmet ederdi. Usta ona bir şey öğretmek istemezdi. Çünkü öğrenip ayrılınca hem yarım usta olurdu, hem de kendisi yetişkin çırağından olurdu. Çocuk tüm marifetleri, kendi zekâsı ile ustasından kaparak öğrenirdi. Sonunda ustası artık yaşlanıp işe gelemez durumlara vardığında kendisine peştamal sararak ruhsat verirdi. Görenek metodu çok zor bir metottur. Uzun zaman alır ama öğrenenler de tam öğrenir. Ancak zekiler, kabiliyetliler ve çalışkanlar öğrenebilirdi. Diğerleri ise çıraklığı bırakıp toprağa dönerdi.
Bugün bütün mesleklerde staj dönemleri vardır
Okullarda ne kadar öğretilirse öğretilsin kişi görmedikçe, gördüğünü yapmadıkça o mesleği öğrenemez ve yapamaz. Bu nedenle her meslekte öğrenimden sonra bir de staj dönemi vardır. Stajdan sonra yaşlı ve tecrübeli kimseler kadar mesleklerini ustalıkla icra etmektedirler. Orduda komutanlar zamanla terfi ede ede yükselirler ve böylece savaşta en deneyimli kimseler komuta etmiş olur. Günlük ibadetler hep bu görenek eğitimini sürdürmek için konmuştur. Bu sayede toplayıcılık dönemindeki aile birlikte olma eğitimi sürdürülmüştür. Ne yazık ki, sonradan ibadetlere kadın ve çocuklar gelmez oldular ve ibadetler bu fonksiyonunu kaybetti.
B- TEDRİS DONEMİ
Avcılık döneminde ilimde görenek metodu yetmez hale gelmiştir
İnsanlar toplayıcılıkla karınlarını doyuramayınca avcılık dönemine geçtiler. Avcılık yalnız erkekler tarafından yapılmaya başlandı. Çocuklar avlanmayı görerek öğrenme imkanı bulamadılar. Büyüdükleri zaman dahi
avlamak tehlikeli olmuştur. Çünkü avını tanımayan kimse ava yem olabilirdi. O zaman bugün olduğu gibi avlanma ve savunma silahları yoktu.
Bu nedenle öğrenimde yeni metot bulundu ve ders usulü geliştirildi.
Avcılık döneminde ders resimler üzerinde yapılmıştır
Avcılık döneminde daha çok mağaralar ev olarak kullanılıyordu. Böylece insanlar daha kolay korunuyor, ayrıca orman olmayan yerlerde de barınma imkanı buluyordu. Ortak ibadetler mağaraların içinde yapılıyordu. Mağaralarda büyük av resimleri çiziliyor, çocuklara avlar ve avlanma tanıtılıyordu. Gerçekte av çok hızlı bir şekilde hareket ettiği için onu görüp tanıma da şimşek gibi ani gözetimle olmakta idi. Mağaradaki resimler bu şekilde görünüyordu.
Ders usulünde hoca anlatmaktadır
Ders usulünde hoca anlatmakta, talebe ise dinlemektedir. Bu sistemde talebe pasif durumdadır. Hocasına soru bile soramamaktadır. Çok ileri durumlarda iken anlamak için merak ettiği veya kafasına takılan hususları sormaktadır. Avcılıkta savaş, benzer hareketleri gerektirmektedir.
Savaş eğitimi de tedris ile yapılmaktadır. Gerek avcılıkta gerek savaşta refleks hareketler ve komutaya itaat gerekmektedir. Namaz gibi bedeni ayinler hep tedris sistemi için konmuştur. Bir araya gelen halk görenek sisteminin yanında ortak komutalarla birlikte harekete alıştırılmaktadır. Saflara dizilmekte, bir tarafa yöneltilmekte, giyim ve temizlikler öğretilmekte, vakitli hareketler alıştırılmakla ve ortak komuta ile eğilme, yere kapanma, oturma ve kalkma hareketlerine alıştırılmaktadır. Sonra sohbetler yapılarak ders verilmektedir.
İbadetler eğitimi sürekli ve tekrarlı kılmaktadır
İbadetler tüm ailece yapılmaktadır. Sonra her yaşta devamlı olarak yapılmaktadır. Bu eğitimi tekrarlı hale getirmekte hem de herkese aynı eğitim verilmektedir. Bugün olduğu gibi çocuklar tecrit edilerek sadece bir dönemde eğitim verilmemektedir. Böylece nesiller arasında uçurumlar doğmamaktadır. Bugün evrim yavaş olmaktadır. Olgunlar ancak otuz kırk senelik eğitimi bugün uygulayabilmektedir. Hocalar da seksen yıl önce öğrendiklerini öğretmektedirler. Bu sistem geri kalan toplulukları çağın gerisinde bırakmaya devam etmektedir.
Tarım dönemine geçilince tedris dönemi yetmez oldu. Çünkü bugün olduğu gibi süratle gelişme başladı. Yeni keşifler ortaya çıktı. Hayat çeşitlendi. Komşular arası nizalar arttı. Halk yeni bir eğitim metodu aramaya başladı. Mabetlerin yanında medreseler de oluştu. Medreseler tartışma merkezleridir. Mabetler ise sadece itaat ve dinleme merkezleridir. Dinde sevgi, bilimde tartışma ve ikna esastır. Tedris dönemi bugün de devam etmektedir. Tartışma usulü ile birleştirilmek istenmektedir. Başarılmış değildir. Tedris döneminin en önemli buluşu yazının icadı ve ders kitaplarının oluşmasıdır.
C- TARTIŞMA DÖNEMİ
Tarım dönemi hukuk dönemini getirmiştir
İnsanlar tarım döneminden önce göçebe halinde yaşıyorlardı ve düzenleri kabile reislerinin doğrudan bölüştürülmesi ile oluşuyordu. Düzen mevzuata uymakla değil de kişilere uymakla sağlanıyordu. Oysa tarım dönemine gelindiğinde kabile reisleri varlıklarını korumakla beraber yazılı mevzuat ortaya çıktı. Hukuk kuralları ortaya çıktı. İnsanlar hukuk kurallarına uyarak yaşamaya başladı. Başkanın uygulama kararları yanında hakemlerin muhakeme sonunda yargı kararları doğmaya başladı. Davalı davacı ortaya çıktı. İddia ve savunma dönemi başladı. Bunun sonucunda tedris usulü yetmez oldu ve tartışma dönemine geçilmiş oldu.
Tartışma döneminde tartışanlar eşit durumdadırlar
Tedris döneminde hoca bilen, öğrenci bilmeyendir. Talebe hocanın dediğini öğrenmek ve kabul etmek durumundadır. Oysa tartışma döneminde taraflar eşit durumdadır. Artık kişiler değil de, düşünceler karşı karşıya gelmiştir. Bedenler değil de, zihindeki fikirler tartışmaktadır. Karşılıklı olarak birbirini ikna etmeğe çalışmaktadır. Dinleyenler tartışmaya katılmamaktadır. Onlar hala tedris dönemi usulü ile eğitim almaktadırlar. Bununla beraber, zihinlerinde karşılıklı görüşler ortaya çıkmakta, tercih imkanları bulunmaktadır. Artık fikri demokrasi oluşmuştur.
Tartışma döneminde fikri demokrasi vardır
Kişiler fikri sistemler üretmekte ve bunları savunmaktadır. Halk da bu sistemlerden birini benimsemektedir. Böylece demokrasi oluşmaktadır. Demokrasi demek, halkın seçenekleri üretebilmesi ve istediğini seçebilmesi demektir. Yani çoklu sistemdir. Kuvvetlinin galip geldiği sistem değildir. Burada şunu belirtmek gerekir ki, tartışma demek, bir tarafın diğer tarafı yenmesi demek değildir. Konunun değişik tarafları ile ele alınıp incelenmesi ve dinleyenlere tercihler sunulması demektir. Bu sayede mahkemelerde hakimler tarafları dinler ve sonunda kendi kanaatlerine göre hüküm verirler.
Tartışma dönemi sosyal grupları oluşturur
Tarım döneminde yerleşik hale gelen halk asırlarca bir arada yaşadı. Değişik kabileler bir araya gelip yerleşik bir yaşam kurdular. Komşu sitelerle işbirliği yaptılar. Gerek iş, gerek kültür, gerekse evliliklerle siteler değişik kültürlerle kaynaştılar. Zamanla kabile sistemi yerine sosyal gruplar ortaya çıktı. Yani göçebe hallerinde mekan ayrılıkları varken tarım döneminde aynı yerde yaşayanlar sosyal grupları oluşturdular. Bugünkü anlayışla partiler oluştu. İlimde, dinde, iş hayatında ve hukukta farklı anlayışlar ortaya çıktı. Bunlar arasında tartışmalarla öğrenim devam etti.
Tartışma döneminde hukuk ve felsefe ekolleri doğmuştur
Tartışmalar sonuncunda farklı ekoller ortaya çıktı. Farklı ekoller ayrı metotlar kullandılar. Diğer ekollerle tartıştılar. Böylece değişik düşünce sistemleri ortaya çıktı. Sistematik ilimler doğdu varsayımlar üzerinde tümden gelim kuralları uygulandı. Böylece değişik düşünce ve hukuk uygulamaları ile sosyal gruplar yarıştı. Değişik siteler değişik hukuk sistemleri içinde oluşmaya başladı. Bu sistemlerle oluşan topluluklar geliştiler veya çöktüler. Bu ekoller beşeri ekoller halinde insanlığı birleştirdi.
Tartışma teoriktir
Tartışma teorik olarak yapılır ve sonuçlar fikridir. Felsefede ve hukukta uygulanır. Çünkü kontrol edilmesi mümkün değildir. Hakim karar verirken sonra acaba sonuç doğru mudur, değil midir, denetleyemez. Bir filozof "dünya yuvarlaktır" dese başkası da düzdür dese bunun hangisinin doğru olduğunu belirlemek mümkün olmaz. Filozoflar için olsa da halk için pek mümkün olmaz. Bu nedenle zamanla tartışma yetmez oldu. Fikirlerin doğrulanması için söylenenlerin teori dışında ispat metotları aranmıştır.
d- deneme dönemi
Deneme metodu ilmi metot olarak kabul edilmiştir
Ortaya konan tabii veya sosyal kurallara dayanılarak projeler üretildi. Bu projeler uygulandı. Sonuçlarla kontrol edildi. Buna deneme metodu diyoruz. Bir bilim adamı atılan bir merminin nereye düşeceğini hesapladı. Mermi atıldı ve oraya düştü. İşte böylece teori denemelerle teyit edildi. Bu metotta tümdengelim yerine, tümevarım kullanılmaya başlandı. Yani iddianın doğruluğu teorik yoldan değil uygulama ile ispatlandı. Bunun için ilk varsayımlar üzerinde çok daha sıhhatli olarak ele alınma şartı kaldırıldı. Kat’î ilimler yerine zannî ilimler ortaya çıktı.
Tümevarım metodunu Müslümanlar sistemleştirmiştir
İslamiyet'ten önce peygamberler kitaplar getiriyor ve ne yapacaklarını cemaate öğretiyorlardı. Kur'an ise ne bir teoriler kitabıdır, ne de bir uygulama kitabıdır. Kur'an örnekler kitabıdır. Her konuda birer örnek vermektedir sonra insanları uygulamada serbest bırakmaktadır. İlk uygulamayı peygamberin kendisi yapmış ve uygulama yollarını öğretmiştir. Sonra alimler gelerek Kur'an'daki örnekleri ele almışlar ve tüme varım yoluyla sorunları çözmeye başlamışlardır. Buna kıyas denmektedir. Yani benzetme denmektedir. Kur'an'da zikredilenlere benzetiliyor ve bu hususta peygamberin uygulamalarından yararlanıyorlardı.
Tümevarım uygulamasını Ebu Hanife ilmileştirmiştir
Tümevarımı pratik bir şekilde Hz. Muhammet uygulamıştır. Kur'an'daki örnekleri hayata geçirmiştir. Ancak yeni örneklemeler yapma işi ise Ebu Hanife tarafından gerçekleştirilmiştir. Şafii ise tümevarımın ve kıyasın ilmini kitap haline getirmiştir. Batı bu metodu Müslümanlardan almış ve teknolojiye uygulamıştır. İnsanlığa fiilen göstermiştir. Böylece bugünkü, sanayi ve ilim doğmuştur.
İlmin dört aşaması vardır
Önce deliller toplanır. Her tür veriler bir araya getirilir. Her söze kulak verilir. Bu Kur'an'ın emridir Sonra veriler değerlendirilir. Proje üretilir. Plan yapılır. Sonra uygulanır. Dördüncü safhada ise sonuçlar kontrol edilir. Sonuçların ilmin bildirdiklerine uyup uymadığı denetlenir. Uymuşsa ilmi sonuçlar teyit edilmiş olur. Sapma varsa bu sonuçlar da verilere eklenir ve projelerde düzeltmeler yapılır.
Deneme metodu ilim ile uygulamaya dayanır
Önce ilme dayanılarak proje yapılır, sonra uygulanarak pratikte denenir. Sonuçlar ilmen değerlendirilir. İlim amel, ilim amel münavebe ile gelişme yolunda ilerlenir ve böylece süratle yol alınır. Deneme metodu teknikte çok başarılı ve yeterli sonuç almıştır. Ancak hukukta ve sosyal uygulamalarda denemenin imkansızlığı nedeniyle bu metot yeterli olmamaktadır.
E- ARAŞTIRMA DÖNEMİ
Araştırma metodunda alim deneme değil, araştırma yapmaktadır
Deneme metodunda alim delilleri toplar, projeyi üretir, kendisi uygular ve sonuçları kontrol eder. Oysa araştırma metodunda verileri alim toplar ve sonuçları değerlendirir. Sosyal Kararlar alma yetkisi alimde olmadığı için proje üretemez. Ancak karar alma yetkisi olanlar bu ilmi verilere dayanarak proje üretirler. Yasama yürütmeden ayrılmış olduğundan proje yapanlar uygulama imkanına sahip değildir. Bu uygulama yürütme tarafından yapılmaktadır. Sonuçları değerlendirme ise yeniden alimlerce yapılmaktadır. Ancak bunlar da proje yapan alimler olmayacaktır. Çünkü zaman geçmiş ve değişik yerlerde uygulanmıştır.
Araştırma kolektif olarak yapılabilir
Deneme metodunda alim tek başına çalışmamaktadır. Çünkü yer ve zamanda birlik vardır. Sosyal denemelerde ise bir alimin tek başına delilleri toplamasına, değerlendirmesine projeler üretmesine, uygulamasına ve sonuçları değerlendirmesine imkan yoktur. Bu nedenle araştırma metodunda kolektif çalışma zorunludur. Kolektif çalışmada her şeyden önce ortak bir dile ihtiyaç vardır. Standart ifadelere ihtiyaç vardır. Ortak metoda ihtiyaç vardır. Bunun dışında ilmi verilerin sıhhatine güvenme ihtiyacı vardır. Nasıl üretilen mallar kontrol edilir ve projeye uygunsa damgalanır ve ambara verilirse ilmi verileri kontrol eden sorumlular olmalıdır. Onların teminatlı denetimi sonunda ilmi literatüre girmelidir.
Araştırma metodunda teminatlı resmi ehliyete gerek vardır
Araştırma metodunda başkalarının verilerine dayanma zorunluluğu
olduğu için verilen teminatlı olması gerekir. Bu da ancak teminatlı ehliyete
dayanan kimselerin verileri ile sağlanır. Başlangıç, temel, ilk, orta, yüksek
ve üstün ehliyetliler vardır. Başlangıç ehliyetliler başkalarının yanında veri
toplayabilirler. Temel ehliyetliler gösterilen bir yerde gözetim yapabilirler.
Gözetim aletlerini kendileri ayarlayamazlar. İlk ehliyetliler mezun olduğu
araçları kendileri ayarlayıp gözetime girebilirler. Orta ehliyetliler denemeleri
kayda geçirip verilere koyarlar, yüksek ehliyetliler araştırma planlarını
yaparlar. Üstün ehliyetliler araştırma usullerini oluştururlar.
Uygulama teminatlı ehliyetlilerce yapılır
Uygulama projelerinin metotlarını üstün ehliyetliler yaparlar, yüksek ehliyetliler ise proje üretirler. Orta ehliyetliler projeleri uygulatırlar. İlk ehliyetliler uygulama yaparlar. Temel ehliyetliler uygulamada yardımcı olurlar. Başlangıç ehliyetlileri de uygulamaya katılabilirler.
Teminatlı ehliyet dayanışma ortaklıklarınca verilmelidir
Teminatlı ehliyet dayanışma ortaklıkları tarafından verilecektir. Böylece dayanışma ortaklıkları aynı zamanda değişik ekolleri oluşturacak ve değişik sosyal projeler üretecektir. Demokratik düzende ve yerinden yönetimde isteyenler üretilen projeleri uygulayacaktır. Alınacak sonuçlara göre yavaş yavaş uygulamalarda birliğe gidilecektir. Bu nedenle araştırma metodunun uygulanması için demokratik düzen şarttır. Aksi durumda merkezi yönetim veya tek hukuklu sistemde sosyal denemeler olamaz ve ne ilim gelişir ne de sosyal yapı gelişir. Çağımızda büyük ilmi evrime ihtiyaç vardır.
Demokrasi araştırma metodunun işaretidir
Halk ocaklarda yaşayacaktır. Burada eğitim görenek yoluyla ibadetler usulü ile yapılacaktır. Tedris sistemi uygulanacaktır. Bucaklarda ise ilmi ekoller oluşacaktır. Halk istediği dayanışma ortaklığına girecek ve özel hukukta çok hukuklu sistem uygulanacaktır. Kamu hukuku ise kolektif kararlarla alınacaktır. Her bucağın kamu hukuku ayrı olacaktır. Ayrıca il merkezlerinde merkez bucakları oluşacaktır. Merkez bucakları yüksek ehliyetliler oluşturacaktır. Bunlar tüm il halkının ilmi danışmanları olacaktır. Bunlar il meclislerini oluşturacaktır. Burada da dayanışma ortaklıkları olacaktır. Özel hukuk toplu sözleşmelere dayanacaktır. Devlet merkezinde de devlet merkez bucağı olacaktır. Ülkenin ilmi danışmanları ülke meclisini oluşturacak ve dayanışma ortaklıklarını oluşturacaktır. İnsanlıkta ise ülkelerdeki ilmi dayanışma ortaklıklarının temsilcileri olacaktır. İnsanlık merkez bucağını oluşturacaktır. Böylece gelecekte meclisleri halkın ilmi temsilcileri oluşturacak ve bunlar dayanışma ortaklıkları içinde partileri oluşturacaklardır. Çoklu hukuk sistemin yerinden yönetimi sayesinde araştırma sonuçları değişik yerlerde uygulanacaktır.
Araştırma döneminde ortak ilmi eserler yazılacaktır
Üstün ehliyetli ilim adamlarının ittifak ettiği hususlar bir metinde
toplanacaktır. Bunlar ilmin kesin verileri olacaktır. Bu metindeki değişiklikler yine üstün ehliyetli ilim adamlarının ittifakı ile yapılacaktır. Bunlara ilmi metot diyoruz. Bu metinler değişik ilim ekolleri tarafından kendi metotları ile kanıtlanacaktır. Ayrıca ihtilaflı kısımlar ekoller tarafından tercihler şeklinde şerh edilecektir. Değişik görüşler tartışılacaktır. Yani her ekol metinleri ayrı ayrı şerh edecektir. Araştırmacılar ise elde ettikleri verileri araştırma kitaplarında yayınlayacaklar ve bu veriler bir ekol tarafından teminatlı olarak onaylanacaktır. Bu teminata göre projeler üretilecektir. Doğacak zararlar bu dayanışma ortaklığınca karşılanacaktır. İlim dili insanlık için ortak olacaktır. Bu da Arapça ve Latincedir.
f- sistematik dönem
Tümevarım metodu yanında analoji sistemi geliştirilecektir
Tümevarım bir kanunu benzer varlıklara uygulama sistemidir. Analoji ise bir sistemin diğer sistemle karşılaştırılmasıdır. Örneğin, ağacı insanla karşılaştırabiliriz. Ağacın ciğeri yapraklarıdır. Ağacın iskeleti
gövdesidir. Ağacın damarları ve insanın damarları vardır. Ağacın ağzı köklerin uçlarındadır. Ağacın ayağı kökleridir. Görülüyor ki, ağaç insana benziyor. Hele hücrelere indiğimiz zaman tamamen benzer hale gelecektir. İşte böylece sistemleri karşılaştırmaya analoji denmektedir.
Tüm oluşlar aynı kanunlara dayanır
Her sistemde denge vardır. Denge iki varlığın birbirine yanaşması ama birleşmemesi demektir. Her sistemde basitlik yani ekonomiklik vardır. Bu ikili sistemi zorunlu kılar. Oluşlar çoğalma ile olur. Her sistemde doğum, ölüm ve gelişme vardır. Bu benzerlikler bir araya getirilerek ileride teorik bir varlık oluşturulacak ve her sistem onunla karşılaştırılacaktır. Bugün matematikte bu yapılmaktadır. İleride sistemlerde de benzer işaretler ortak bir dil oluşturacaktır.