01 ŞUBAT 2011
Dünya neş'eleri ikiye ayrılır: (1) Meşru, helâl, mübah olan neş'eler ve safalar. (2) Haram, çirkin, günah olan şeytanî sahte neş'eler, yalancı safalar.
Materyalist, inançsızlar, İslâm karşıtları haram, çirkin, sonunda yakıcı azap ve acı olan şeytanî neş'e ve safaların taraftarıdır, bunları tavsiye ve teşvik ederler.
Başkasının karısı ve kızı ile zina yapmakta kısa süren bir zevk vardır ama bunun neş'esi çok aldatıcı ve yakıcıdır.
Alkollü içkinin de aldatıcı zevk u safası vardır. Sonunda içki bağımlısı olur, sürünür... İçer içer, kusar kusar... İçer, direksiyona geçer, kaza yapar adam öldürür, hapse atılır.
İslâm dini neş'esiz, safasız, zevksiz bir din değildir; aksine meşru, makul, pişmanlık vermeyen maddî ve manevî zevkler, neş'eler sağlar.
Aklı başında olan, vicdanı olan, insanlığın ve hayatın gerçek mânâsını bilen bir Müslüman için ilimle, irfanla, faydalı kültür ve sanatla meşgul olmak ne büyük bir neş'e ve safa kaynağıdır.
İnsanlara yardımcı olmak, açları doyurmak, çıplakları giydirmek, hayır ve hasenat yapmak, mâtemlileri teselli etmek, bir yetimi yetiştirmek de neş'e kaynağıdır. Hem dünyada hem ahirette.
Neş'elenmek için ille de içki içmek gerekmez. Baharda veya yazın, bir bahçeye gidersin. Yanında birkaç dost ve âşina. Çiçek açmış bir bademin veya meyveli bir elma ağacının gölgesine oturursun. Yerde güzel bir halı, kömürlü semaveri yakarsın, kaliteli bir çay demlersin. Börek çörek, peynir zeytin, basit bir tatlı...Siyaset ve mâlâyani konuşmamak şartıyla güzel bir sohbet. Tarihî, edebî, tasavvufî; sanatla, mimarlıkla, güzelliklerle ilgili konuşmalar... Bunun zevki, neş'esi, safası işret meclisinden, zengin şarap ve rakı sofrasından bin kere üstündür.
Efendim, bazıları ciddî, helâl, medenî, meşru zevklerin, ruhanî neş'elerin tadını alamıyormuş... Alamazlar tabiî, onlar hoşaftan ne anlar...
İyi ve vasıflı bir Müslüman namaz kılmaktan, camiye gidip cemaate katılmaktan zevk ve neş'e alır.
Maalesef neş'esiz ve kültürsüz bir kısım Müslümanlar bu zevklere mâni oluyor. Bazen hoparlörü sonuna kadar açarak ve yankı yaptırarak ezanı mahv ediyorlar... Caminin bahçesindeki çeşit çeşit iğrenç ve çirkin WC levhaları insanın neş'esini kaçırıyor... Caminin içindeki Latin harfli çirkin levhalar... Bir saf cemaat var, imamın önündeki birkaç sabit mikrofon, bir de yakasına mandallı seyyar mikrofon takmış...
Cahil amatör müezzinin biri billahi'l-aliyyi'l-azim diyeceğine aliyyü'l-azim diyor... Hatip hutbede geçen Arapça ayetin bir iki kelimesini okuduktan sonra ila âhiri'l-âye... diyor...
Camilerde, bin uyarıya rağmen hâlâ zır zır öten kırılasıca cep telefonları... Cuma namazlarından sonra makbuzsuz toplanan paralar...
Bunlar namaz, cemaat, cami neş'elerini öldürüyor...
Evlerin salonlarına asılan nefis hüsn-i hat levhaları... Tekkelerdeki zikirleri dinlemek... Mevlevî âyinlerinde döne döne zikr eden dervişler... Ârif ve kâmil zatların sohbetleri...
Merhum Hüseyin Hilmi Işık hocamız anlatmıştı. Her halde bundan elli altmış yıl önce, Ankara Harp okulunda okuyan talebelerinden birkaçı hafta tatilinde kendisini ziyarete gelmişler. Fatih'te Müstakimzâde sokağındaki devlethanesinin kapısını çalmışlar, açmış buyur etmiş, onlara çay ikram etmiş, sohbet edilmiş. Sonra talebeler el öpüp izin almışlar, yarın okul var...
Hoca salona çıkmış, bir de ne görsün!.. Talebelerinden biri kanapenin arkasına saklanmış, gitmemiş... Yavrum niçin gitmedin?.. Efendim sohbetinize doyamadım, çıkıp gidemedim demiş titrek sesiyle...
Evet büyüklerin sohbetleri böyledir. Tarikat-ı aliye-i Nakşibendiyye sohbetleri böyledir. Diğer turuk-i islâmiyyenin sohbetleri, zikirleri, hattâ sükutları, nazarları hep böyledir.
Büyük tarihçimiz Prof. Halil İnalcık bir hatırasında şöyle diyor: Chicago üniversitesinde bulunduğum 13 yıl boyunca en kayda değer hadise, İstanbul'dan Şeyh Muzaffer Ozak efendinin üniversite şapeline (kilisesine) gelip zikir yaptırmasıdır...
Kamil ve arif Müslümanın, içine ekmek doğranan çorbadan ibaret sofrasında bile ne neş'eler ve safalar vardır.
Müslümanın tebessümü safadır, hüzünle gözyaşı dökmesi ayrı bir safadır.
Neş'eyi ve safayı içki sofralarında, fuhuş ve zina yataklarında, şeytanî lüks ve israfta, azazilî hürriyet ve serbestliklerde arayanlar, bulanlar büyük ve acı bir yanılgı içindedir.
İman en büyük neş'e ve safadır. Müslümanlık neş'e ve safadır. Müslümanın büyük bayramları, neş'eleri, safaları vardır: Biri, ömrü ölümüne iman ile bitiştiği zaman. İkincisi Allah'ın lütuf ve keremiyle Cennet'e konulduğu zaman. Üçüncüsü Cemalullahı rü'yet ettiği zaman.
Kamil ve arif Müslüman, veliyullah Mevlânâ Celalüddin Rumî'ye bakınız. Bütün ömrü ruhanî neş'eler, lezzetler, safalar, zevkler içinde geçmişti. Ölümünde Konya Hıristiyanları ve Yahudileri de ağlaşmış, o bizim de büyüğümüzdü demişler, cenazesine katılmışlar. Görülmemiş bir şeb-i arus olmuş.
Yazının devamı için tıklayınız.
Yorum:
Yazarın bu yazısına tamamen katılıyor ve bu konuyu dile getirmesini çok beğeniyorum. İnsanların gerçekten neşelenmek ve mutlu olmak için ilimle, irfanla faydalı şeylerle uğraşması, topluma faydalı şeyler yapması, insanlara yardımcı olması büyük bir mutluluk verir. Bizler, gençlerin ve yetiştirdiğimiz evlatlarımızın kendilerine ve çevrelerine yararlı olmaları için çocuklarımıza öğütte bulunmak, onlarla konuşmak ve onları dinlemekle gerçekleşeceğine inanıyorum.
Yazarın gerçekten içkiyle kumarla mutlu olunmayacağını ve bunun çok kötü bir örnek olduğunu yine bunun en yakın örneğinin geçtiğimiz günlerde ölen genç sunucunun ölümü kötüye çok güzel bir örnek olmuştur.
Yerinde kullanıldığı zaman, teknolojik gelişmeler çok güzel. Fakat gençlerimiz bunu kötüye kullanmaktadırlar. Özellikle de cep telefonunu kötüye kullandıklarını görüyorum. Konuşma yerine ellerinde oyuncak gibi oynamaktadırlar. Bunun hem zamanlarını boşa harcamaları hem de Türkçemizin de bozulmasına sebep olduğu için kötü bir örnek olduğunu düşünüyorum.