Çoban
04.02.2011
Sıradan bir Mısırlı, subay olmuş, yükselmiş, sonra Başkan Yardımcılığı görevine getirilmiş, Başkan ölünce de yerine geçmiş. Otuz yıldır o koltukta. Artık makamı o kadar benimsemiş ki, ölene kadar bırakmak istemiyor.
Onun gitmesini isteyen halk da Tahrir Meydanı’nda kendi kanını döküyor.
Ne kadar ilginç bir durum değil mi?
Rastlantılarla toplumu yönetme konumuna gelen sıradan bir Mısırlı, zaman içinde Allah’ın seçkin kulu olduğuna, o halkı yönetmek için gönderildiğine inanıyor, bir yarı tanrı olduğunu sanıyor.
Bir türlü de indirilemiyor. Ülkesi yanıyor, halkı ölüyor.
Saddam da böyleydi, Hitler de, Çavuşesku da.
***
İnsan denilen canlı topluluklarının ‘hiyerarşi’ anlayışı çok garip. Başlarına birini getirip, önünde yerlere kapanıyorlar. O kişi de kendinde olağanüstü güçler bulunduğu sanısına kapılıyor.
Devrik Sultan Abdülhamit, Beylerbeyi Sarayı’nda zorunlu ikameti sırasında Moskova’da patlak veren devrimi duyunca “Katiyen inanmam!“ demiş. “Ruslar kendi kendini idare edemez. Başlarında bir çoban isterler.“
Belki de haklıydı. Çünkü Ruslar Çar’ı devirerek çobandan kurtulmadı, yerine Komünist Partisi adlı yeni bir çoban koydu.
İnsan toplulukları çobansız yapamıyor.
***
Çoban kendisini toplumsal hiyerarşi denilen piramidin tepesinde bulur. Yanındaki üç beş kişiye talimatlar verir.
O üç beş kişi, birkaç bin kişiye emri iletir.
O üç beş bin kişi, birkaç yüz bin kişiye aktarır emri.
O kişiler, örgütlenmenin en altındaki, milyonlarca silahlı adama emreder.
Bu silahlı adamları halkın üstüne saldırtırlar.
Böylece adına ‘hiyerarşi’ denilen örgütlenme yukarıdan aşağı doğru emirleri süratle iletir.
Tepedeki tek adamın emri, en alttaki milyonlarca silahlı adamı saldırtmaya yeter.
Bu sistem yanlıştır, çünkü aşağıdan yukarıya doğru hiçbir sorgulama mümkün değildir.
Ne yaparsın ki insan denilen canlının doğası böyle.
Yalnız başına yaşayamıyor, topluluk haline geliyor, sonra başına bir çoban getiriyor ve ona çeşitli biçimlerde kutsallıklar yüklüyor. Önünde yerlere kapanarak, o çobanı gerçekten kutsal olduğuna inandırıyor.
Canı çok yanınca onu indirmek için sokağa çıkıyor ama ‘görevini yapmanın huzuru içindeki’ silahlı yurttaşları tarafından dövülüyor, öldürülüyor.
Bu durum, sıradan bir Alman, sıradan bir Rus, sıradan bir Arap, sıradan bir Türk, sıradan bir Romen; kısacası insan toplumlarının tamamı için geçerli.
Sizce koyunlarla insanlar arasındaki fark o kadar büyük mü?
Yorum:
Kendi kendini idare etme meselesi…
2.Abdulhamit Han Ruslar kendi kendilerini idare edemez mutlaka başlarına
bir çoban isterler demiş.Bence eksik çünkü bu konu ırk ve zamanla alakalı
değil.Kur’an daki sistemi anlamak ve uygulamakla ilgili.Bugün devletler
ve toplumlar yazarın dediği gibi başlarına yarı tanrı insanlar getiriyor
veya başlarındaki insanları yarı tanrılaştırma eğilimleri ağır basıyorsa
Hakkı değil kuvveti üstün tutan zihniyet ve kafa yapılarıyla ilgilidir.
İşte Hak-Batıl mücadelesinin temelinde insanların zihniyetlerini değiştirme
mücadelesi vardır.Binlerce yıl Peygamberler bu mücadelenin öncüleri
olmuşlar ve Allah tarafından kendilerine kitaplar gönderilmiş.
Hz.Muhammet(sav) ve kendisine indirilen Kur’an ı Kerimle birlikte
Peygamberlik devri kapanmış artık bin yıllık periyotlar halinde
Kur’an medeniyetleri Peygamber varisi alimlerin içtihat ve icmalarıyla
İnsanların problemlerini çözme dönemi başlamıştır.Hür insan olmak ve insanca
yaşamakta o sayede sağlanacak Çoban ve Sürü hikayeleride ozaman bitebilecektir…