22.01.2011
EY Atatürkçü kardeşim!
Eğer adamın biri...
“Kardeşim bu memlekette ne çok Atatürk heykeli var, üstelik çoğu yasak savma kabilinden yapılmış” diyorsa...
Ya da...
“19 Mayıs törenlerinde öğrencilere askeri törenler yaptırmaktan vazgeçelim” diyorsa...
Hemen “Hoş geldin Atatürk düşmanı” demek yerine...
İki dakika şu birkaç şey hakkında düşünmeye ne dersin:
- Bir dönem değer verilen insanların heykelleri dikilirdi. Heykel dikmek, eski dönemlerin ruhuna uygun bir saygı ifadesiydi. Ama artık saygı duyma, önemseme ve büyük değer verme kriteri değişti. Bu yüzden her “Heykel sayısı fazla” diyene itiraz etmemek gerekir.
- Yasak savma kabilinden yapılan heykellerin ortadan kaldırılması, ancak Atatürk'ü sevme ve saymanın bir nişanesi olabilir.
- Bir dönem, toplumun dinamikliği, enerjisi ve gençliği 19 Mayıs törenlerindekine benzer ritüellerle ifade edilir, altı çizilirdi. Bu devir geçti artık. Toplumlar, kimlikler ve değerler, kendilerini farklı şekilde ifade ediyor, önemsetiyor. Tutuculuk yapmak yerine o yeni ifade biçimlerini aramalısın.
Yazının tamamı için tıklayınız.
Yorum:
Heykel komedisi
İnsanlar toplanmıştı. Büyük bir kalabalık vardı, profesörler, doçentler, doktorlar, fakülte ve yüksekokul mezunları, lise mezunları, ilkokul mezunları ve okuma yazma bilmeyenler. Her türden adam vardı. Ama hepsinin ortak noktası o sırada bir törende bulunmaları ve karşılarındaki heykelin karşısında saygıda kusur etmemeleriydi.
Evet, gerçekten komik bir manzaraydı. Büyük bir topluluk, karşılarında ölmüş bir adamın heykeli karşısında sabit bir şekilde duruyor, kendilerini duymayan, görmeyen o demir parçası önünde saygıda kusur etmiyorlardı. Ama daha ilginci ölen kişinin de kendilerini duymaması, bunu bilmeleri ama o kişiye "ey ulu kimse" diye hitap ederek ona saygıda kusur etmediklerini bildirmeleriydi.
Evet, gerçekten de komikti. Aynı adamlardan bazılarına sizi yaratan rabbinize secde edin derseniz alacağınız cevap ise çok basitti: "Ben görmediğim şeye karşı niçin eğileyim?" Oysa biraz önce kendilerini duymayan demir parçasının önünde saygıda kusur etmiyordu. Onu temsil eden ölmüş kimsenin de kendilerini duymadığını biliyorlardı. Hatta öldükten sonra dirilmeye bile inanmıyor ama ölmüş birine hitap etmek tuhaf gelmiyordu. Bu nasıl bir çelişkiydi? Yoksa beyni mi donmuştu?
İşte şeytan insanın aklını böyle işe yaramaz hale getirir. Kuran insanlık için indirildiği yıllarda Mekke'nin putçu topluluğunun yaptığı ile bugün heykellerin karşısında saygı duruşu yapanlar arasında ne fark var? Mekkelilerin yaptığı daha mantıklıydı. Hiç değilse onların putları tanrıları temsil ediyordu. Bizim heykelcilerin putları ise ölmüş insanları temsil ediyor.
Allah insanı şirkten korusun.