Reşat Nuri Erol
28.12.2010
07:01
|
Fehmi Koru, ayrılığın asıl nedenini açıkladı
28/12/2010 Salı
Yeni Şafak ile yollarını ayıran Fehmi Koru, ayrılığın arkasındaki asıl nedenin ’1 Mart Tezkeresi’ olduğunu söyledi. Fehmi Koru Rotahaber’e ayrılık nedenlerini anlattı. İşte ABD’nin intikamı ve ayrılığa neden olan o yazılar...
ROTAHABER / Gökan Şahin
Yeni Şafak Gazetesi ile sürpriz bir şekilde yollarını ayıran Fehmi Koru, Rotahaber’e konuştu. Fehmi Koru, yaptığı açıklamada, işten ayrılmasının arkasında ABD’nin olduğunu belirterek, ’Benden 1 Mart tezkeresinin intikamı alındı’ dedi.
Koru, şu anda hiçbir yerde yazmayı düşünmediğini de belirterek, bir süre dinleneceğini ve tekrar yazmaya başlayacağını ifade etti.
’HERKES ETEĞİNDEKİ TAŞLARI DÖKTÜ’
Fehmi Koru, Rotahaber’in "Yazılarınıza ara vermenizin ardından çeşitli iddialar ortaya atıldı? Neden açıklama yapmak için 10 gün beklediniz?’ şeklindeki sorusuna ise ’Herkesin eteğindeki taşlı dökmesini bekledim. Herkes söyleyeceğini söyledi ve ben açıklamamı yaptım" cevabını verdi.
’ABD, 1 MART TEZKERESİNİN İNTİKAMINI ALDI’
Açıklamasında Yeni şafak’tan ayrılma süreci ile ilgili ilginç bilgiler de veren Koru, ABD’yi şoke eden 1 Mart tezkeresi öncesinde yazdığı yazılara gönderme yaparak, "Benden 1 Mart tezkeresinin intikamı alındı" dedi.
FEHMİ KORU T1 MART TEZKERESİ ÖNCESİNDE NE YAZMIŞTI?
Fehmi Koru, 1 Mart tezkeresi öncesinde yazdığı yazılarda, Bush yönetimine sert eleştiriler yöneltmiş ve teskerenin çıkmasının Türkiye’ye vereceği zararlara değinmişti. ABD ise hükümet üzerinde etkisi olduğunu düşündüğü Fehmi Koru’nun bu yazılarına perde arkasından tepki göstermişti.
İŞTE FEHMİ KORU’YU YENİ ŞAFAK’TAN KOPARAN O YAZILAR...
24 Şubat 2003:
ABD’nin ’stratejik ortak’ kavramıyla bağdaşmayan dezenformasyona dayalı taktikleri karşısında bunalınan günler geride kaldı; bu bakımdan kendisini zora sokmadan ihtilafa barışçı çözüm arayışlarını sürdürebilir Başbakan Abdullah Gül. BM Güvenlik Konseyi’nden yeni bir karar çıkartılması için başlatılan arayışlar, Türkiye’ye, Konsey’in veto yetkisi bulunan üyeleriyle yeniden temasını mümkün kılıyor. Soruna ’savaşsız çözüm’ bulunması yolundaki çabalar, ’tezkere’nin Meclis’e sunulmasından önce, Beyaz Saray’ın kapısını çalmayı bile gerektirebilir. ’Tezkere’ için aceleye gerek yok...
Böyle bir umuda kapılmamızın sebebi, Ankara’daki karar alma mercilerini bunaltmak için uygulanan baskılarla medya merkezli dezenformasyon girişimlerinin ters etki yaptığını Washington’un anlamasıdır. ABD etkisindeki dünya medyası da, işbirlikçi yerli medya ve kıblesi Washington’a dönük yazarlar da, eski tavırlarını değiştirdiler. Bu önemli bir fırsat. Başbakan Gül, bu fırsatı, kendi pozisyonunu anlatmak için kullanmalıdır.
25 Şubat 2003:
Aslına bakılacak olursa, Irak’a açılacak savaşın, ’din’ ile bir ilgisi yok, olamaz da... Olamaz, çünkü Irak ve Saddam rejimi ile, ABD’nin karşısında ’savaş’ başlattığı ’terör’ arasında doğrudan bir bağ yok. 11 Eylül eylemlerine adları karışan 19 genç arasında bir tek Iraklı bulunmuyor... Dahası, Saddam Hüseyin, Üsame bin Laden ve Molla Ömer türü biri de değil... Irak rejimi ’Baas Partisi’ ilkeleri üzerine oturuyor ve o ilkelerden biri de ’laiklik’...
Bush’un ’din savaşı’ açıyormuş tavrı, Hıristiyan-Müslüman dindarların ’adil ve ahlakî’ bulmadıkları için savaşa karşı çıkmaları, Malezya başbakanının uyarısı, muhtemelen savaşı başlatacak kararı alması beklenen bizim milletvekillerini etkiler mi acaba?
26 Şubat 2003:
’Yetki tezkeresi’nin Meclis’e sevk edilmesi, Washington’un bir çok alanda yürüttüğü psikolojik savaşın bize dönük yüzünün sonuç almaya başladığının işareti. Savaş lobisi, her yöntemi kullanarak, BM Güvenlik Konseyi’nin Irak’la ilgili yeni karar tasarısını görüşmesi öncesinde, Türkiye’den "Savaşa evet" cevabı almayı amaçlıyor. TBMM’den çıkacak olumlu karar, BM Güvenlik Konseyi üyelerini benzer bir tavra zorlamak için bir baskı unsuru olarak kullanılacak ’savaş lobisi’ tarafından...
Bu yüzden, milletvekilleri, oylarıyla, sadece Türkiye topraklarında yabancı asker konuşlanmasına izin vermiş olmayacak, zaten baskı altındaki BM Güvenlik Konseyi üyesi ülkelerin tavırlarını da belirleyecekler. Şunu iyi bilelim: Savaş kararını ilk kim almış olursa olsun, savaşın fiilen başlamasında en büyük pay, TBMM üyelerinin olacak...
Dünyayı bir ’psikolojik savaş’ alanı gören Washington’daki ’savaş lobisi’ ne derse desin, Türkiye bu savaşı durdurabilir... Durdurmalıdır da...
27 Şubat 2003:
Meclis, savaşa geçit verirse, sadece bizleri hayal kırıklığına uğratmış olmayacak, ABD Savunma Bakanı Rumsfeld’i de "Türkiye demokrat bir ülke" dediğine pişman edecek... ABD’nin yanlış gerekçeli savaşını başlatmak Ak Parti’ye düşmemeliydi...
Yazık!
28 Şubat 2003
Ne oldu da, Türkiye, "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesini unuttu? Ne oldu da, savaş, karşı çıkılacak bir yıkım olmaktan çıktı?
Cumhurbaşkanı Sezer’in uyarısı yerindedir. Milletvekilleri, anayasanın ’uluslararası meşruiyet’ ilkesinin BM Güvenlik Konseyi kararıyla yerine getirileceği görüşüyle, BM’den o karar çıkana kadar, tezkereyi görüşmeyi ertelemelidir...
VE TEZKERE MECLİS’TEN GEÇMEDİ
1 Mart’ta yapılan Meclis’te yapılan oylama sonunda teskere Meclis’ten geçmedi ve ABD büyük hayal kırıklığına uğradı. Fehmi Koru, tam 7 yıl sonra ABD’nin o günlerde yazdığı bu yazılar nedeniyle kendisinden intikam aldığını ifade etti...
ROTAHABER / ÖZEL
|
Reşat Nuri Erol
28.12.2010
07:05
|
İLKER KARDEŞİM, BU HAFTA YUKARIDAKİ YAZIMI SEÇMİŞ...
KENDİSİNE TEŞEKKÜR EDİYOR; BEN DE MİLLÎ GAZETE’DE BUGÜNKÜ KÖŞEMDE YAYIMLANAN YAZIMLA KENDİSİNE KATKIDA BULUNUYORUM...
Selam ve dua ile...
REŞAD
“ADİL DÜZEN" İŞTE BUDUR
Reşat Nuri EROL
İnsan her zaman fakirdir. İnsanın zenginliği o topluluğun varlığına ve varlıklı olmasına bağlıdır. Ben para kazanıyorum diye komşusu açken yatıp uyumak ne büyük gaflettir. Öyle bir gaflettir ki; o topluluk yok olduğunda geriye hiçbir şey kalmaz. ‘Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar’ sözü işte bu durumu ifade eder. Bir topluluğun kıyameti yani yok oluşu işte bu gibi bir açlıklar, fakirlikler, dengesizlikler ve adaletsizlikler sebebiyle gerçekleşir.
Ne dersiniz?
Bugün yaşadığımız ülkemizde yani Türkiye’de ve bütün dünya ülkelerinde “adalet” başta olmak üzere, “adil gelir dağılımı” hangi seviyelerde?.. Açlık, yokluk, yoksulluk, asgari geçim seviyesi hangi seviyelerde?.. “Hak” ile “bâtıl”, “iyi” ile “kötü”, “varlık” ile “yokluk”, “zenginlik” ile “fakirlik”, “adalet” ile “zulüm” hangi seviyelerde?!.
Biz her vesileyle ve her zaman “Adil Düzen” diyorsak sebebi var; çünkü “Adil (Ekonomik) Düzen” demek, aç ve işsiz kimseyi bırakmamak demektir. Bir ülkede “aç ve işsizler” ne kadar çoğalıyorsa, o ülkede o kadar “ev ve aile” dağılıyor demektir. Son zamanlarda gazetemiz Millî Gazete de dahil olmak üzere, bütün medyada dağılan, parçalanan, yok olan “işyeri, ev ve aile” haberlerini her gün okuyup izlemiyor musunuz?..
***
Türkçede “fakir” parası olmayan mânâsındadır. Oysa Arapçada bu kelimenin karşılığı “muhtaç” demektir. Bir eksikliğin varsa fakirsin. Serveti olanlar da fakirdirler. Servetiniz var ama muhtaçsınız; çünkü “Adil (Ekonomik) Düzen”e muhtaçsınız...
Allah “Adil Düzen”i yalnız fakirler için emretmiyor. Zenginlerin zenginliklerini koruyabilmeleri için, halkın yaşaması için, devletin ve hükümetin/hükmetmenin var olması için her yöndeki adalete, adil gelir dağılımına, “Adil (Ekonomik) Düzen”e muhtaçsınız...
Bu ülke Malazgirt 1071’den itibaren kolay kurulmadı…
Bu ülke kurtarılması gerektiğinde kolay kurtulmadı…
Bu ülke akıtılan şehit kanlar üzerinde oturmakta...
Şimdi aklınız ve zenginliğiniz var, ülkeniz ve devletiniz var; her türlü iktisadî ve siyasî varlığınız var; ve bütün bu varlıklarınız olduğu halde “Adil Düzen” için harcamıyorsunuz!!!
***
Madem “Adil Düzen” dedik; “Adil (Ekonomik) Düzen” nedir? Tekrar hatırlayalım.
Bugünkü “faizli kapitalist düzende/sistemde” krediler sadece zengin/ler/e verilmekte, zengin/ler daha da zengin edilmekte... Halk ise işsiz ve aşsız, fakir ve muhtaç kalmakta... Zengin zaten zengin, onu bir daha zengin etmenin manası yoktur.
Biz “Adil (Ekonomik) Düzen”de ne yapacağız?
-Halka faizsiz icrasız sipariş kredisini vereceğiz...
-Onlar da mağazalara sipariş verecekler…
-Onlar da tüccarlara sipariş verecekler…
-Onlar da işyerlerine sipariş verecekler...
-İşyerleri işçileri çalıştıracak, üretim yapacak ve kredilerini kapatacaklar.
Bakınız, biz “halk”a kredi verince “mağaza”ya, “tüccar”a ve “işveren”e de kredi vermiş oluruz. Yeter ki halktan sipariş alsın. Çalışana kredi verelim, işvereni borçlandıralım. Yani krediyi yine müteşebbise, işverene veya zengine vermiş oluruz; hem de faizsiz, hem de icrasız kredi vermiş oluruz. Önce üretimini yapsın, deposuna koysun; sonra mal ne zaman satılırsa o zaman kredisini ödesin. Bunun sonucu nedir? Bu sefer de işsiz kimse kalmaz.
İşte “ADİL DÜZEN” budur, “ADİL EKONOMİK DÜZEN” budur.
İşi bilen ve işçi bulan müteşebbis sermaye sıkıntısında olmasın diyoruz. Biz ne veriyoruz ki; boyalı bir kâğıt. Siz ey zenginler, işçi bulamazsanız nasıl üreteceksiniz, nasıl ticaret yapacaksınız? Siz halkı bulamazsanız ürettiğiniz malları kime satacaksınız? “Adil (Ekonomik) Düzen” size imkanlar hazırlıyor, size son model araba yani sistem satın alıyor...
Şimdiden o arabanın şoförlüğünü öğrenmek için Adil Düzen Çalışmalarına katılın..
|
Reşat Nuri Erol
29.12.2010
04:37
|
FEHMİ KORU, İZMİR’DE BİZİM İLK ÇALIŞMA ARKADAŞLARIMIZDAN VE İLK KİTAPLARIMIZI (İLK DERGİ VE GAZETELERİMİZİ DE) YAYINLAYAN YAYIN YÖNETMENİMİZDİR; AKEVLER "KAYNAK YAYINLARI" (GURBET DERGİSİ, TEK YOL GAZETESİ)...
FEHMİ BUGÜNLERDE FARKLI BİR SÜREÇ YAŞIYOR...
ÜSTAD GELECEK HAFTANIN YORUMU OLARAK "FEHMİ KORU"YU YAZMIŞ, BUGÜNDEN SİZLERLE PAYLAŞIYORUZ...
SELAM VE DUA İLE...
REŞAD
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-593/ADİL DÜZEN DERSLERİ-423 08 Ocak 2010
FEHMİ KORU
Fehmi Koru yayıncılığa Akevler’de başlamıştır. “İslâmiyet ve Ekonomik Doktrinler” ile “İslâmiyet ve Günümüzün Meseleleri” kitaplarımızı yayımladı. Fethullah Gülen’in “Yaradılış ve Darwinizm” kitabını yayımladı.
Gazete başyazarlığına Millî Gazete’de başladı ve orada tanındı. Sonra Zaman Gazetesi’nde yazar oldu. Dışarıdan gelen baskı sonucunda oradan ayrıldı. Yeni Şafak’ta senelerden beri yazdı.
Fehmi Koru korkak değildir. Yaptığını ve söylediğini inkar etmez.
Yeni Şafak Gazetesi’nde patronları ile herhangi bir sorunu olduğunu sanmam. Yıllarca önceki bir olay dile getiriliyor ve bir yazar ona ima yoluyla ithamda bulunuyor, öbür gazeteciler imayı deşifre ediyor ve Fehmi Koru rahatsız ediliyor. Patronları da devreye giriyor. İstifa etmediği halde gazeteden çıkarılıyor.
F. Koru, Adil Düzen çalışmaları içinde yetişmiştir. Ne var ki mesleği gereği bir ideolojiyi savunmaz, hattâ bir partiyi de savunmaz; kendisine göre gazetecilik yapar.
Dolayısıyla benim yakınım olduğu için değil, olayı tahkik edip gelecekte olacakları bilmek için yazıyorum.
Bu olay D. Baykal’ın olayına benzer. Doğru veya yanlış olması önemli değildir. Birileri bir yerde karar veriyor. Basını harekete geçiriyor ve sonuç alınıyor. Olayın vahameti bundadır. Bu sebepledir ki ben bu durumlarda hep komplo hazırlayanlara karşı oldum. Gerçek olsalar da Ergenekon ve Balyoz davalarına karşıyım. D. Baykal’a yapılanı iftira kabul ediyorum. Kendisi ikrar etse de öyle kabul ederim. Aynı şekilde Susurluk Olayı da öyle olmuştur. Paralı artistlere oynatılan aşk oyunlarıyla 28 Şubat olayları olmuştur. Başbakan Adnan Menderes’in asılması da bundan farksızdı.
İbrahim Karagül’ü tanımıyorum. Bu olayda durup dururken rol oynuyor. Onu tanıyanlar bu olayı daha kolay tahlil ederler.
Ben olayda iki ihtimal vardır.
1- AK Parti’yi parçalamak için devamlı olarak Gül ile Erdoğan’ın arasını açma çabaları vardır. AK Parti kurulduğu günden beri bu çekişme vardır. Gül ve Erdoğan’ın haberi bile olmayan bu oyunda taraftarlarının oyunu sürmektedir. Biz Akevler olarak tarafsızız. Gül Akevler’e daha yakındır diye bizi oradan saydıkları için bizden uzak durdular. Gül’e de bir ayrıcalık tanımadığımızdan onlar da uzak durdular. Öylece iki dostumuzdan da olmuş bulunuyoruz. Önemli değildir. Koru Gül’e Erdoğan’dan daha çok yakındır. Gazete ise Erdoğan’a yakındır. Patronlarının haberi bile olmadan gazetedeki ajanlar bu olayı tezgahlamışlardır. Benim tahminim Gül taraftarları partide ikilik çıkaracak ve Gülenciler ile işbirliği yaparak bir partiyi destekleyerek AK Parti’yi parçalama gayretlerindedirler. Fehmi de yazı yazmamakla bunların oyununa gelmiştir. Fehmi Zaman Gazetesi’nden teklif alırsa bu tahminimiz doğru olur.
2- İkinci önemli tahmin ise Fehmi’nin kendi tahminine uymaktadır.
a) 1 Mart Tezkeresi’nin çıkarılmasında baş rolde Cumhuriyet Halk Partisi olmuştur. Akıbeti bellidir. Partiyi barajın altına düşürecek bir genel başkan getirilmiştir.
b) 1 Mart Tezkeresi’nde baş rolü oynayan D. Baykal de malum durumlara düşürülmüştür.
c) Tezkere’nin çıkışında kritik karar veren Bülent Arınç olmuştur. İsteseydi öbür türlü karar verebilirdi. Bu kararı sebebiyle Meclis Başkanlığı’ndan olmuştur.
d) Akevler’in iki milletvekili vardı. Biri beklenmedik ölümle ölmüş, diğeri ise milletvekilliğinden elenmiştir.
e) Sezer ise kenara itilmiştir.
O günün acısını çıkarma hareketi olabilir.
Gerçek olsa bile, bu tür oyunlara millet ve yöneticiler gelmemelidir. Bu tür yayınlar etki etmemelidir. Sorunu çözmek ise yazarların kendilerinin çıkaracağı ortak olduğu yayını çıkarmakla mümkündür.
F. Koru Akevler’de kalıp yayıncılığa devam etseydi, şimdi Millî Görüş gibi, F. Gülen gibi dev bir basınımız olurdu. M. Şevket Eygi de F. Koru da bu işi başaramadılar.
Türkiye’de ve dünyada gazeteciler patronların esiridirler. Onlar da ABD’deki sermayenin esiridirler. Çatışma içinde hayatları geçmektedir.
Ben Adil Düzen Çalışanlarına bir dergi çıkarmalarını tavsiye ederim. Bağımsız, milyonlarca satan bir dergi. Bir gün cesaret edip bu işi başaracaklarına inanıyorum.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.biz
|
Reşat Nuri Erol
29.12.2010
07:50
|
FEHMİ KORU YENİ ŞAFAK’TAN NEDEN UZAKLAŞTIRILDI?
AVNİ ÖZGÜREL’DEN İLGİNÇ İDDİA!
CNNTÜRK’te Ayşenur Arslan’ın hazırlayıp sunduğu Medya Mahallesi programının bugünkü konuğu Radikal gazetesi yazarı Avni Özgürel’di.
Avni Özgürel, Koru’nun kovulması sürecini değerlendirirken çok ilginç bir de iddia ortaya attı.
Özgürel’e göre Yeni Şafak patronajı yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili bir tavır aldığı için Gül’e yakınlığı ile bilinen Koru’yu gazeteden uzaklaştırdı.
İşte Özgürel’in CNN Türk ekranlarında ileri sürdüğü o ilginç tez:
"Fehmi Koru’nun gidişi ile Özkök ve Bekir Coşkun gibi isimlerin gidişi aynı şekilde değerlendirilemez. Türk basınında öteden beri var olan bir anlayış var: ’Türkiye’de güçler ayrımı Yasama, Yürütme, Yargı ve Hürriyet gazetesinden oluşur’. Hürriyet’teki değişim hükümetin ’Bu doğru değildir’ demesiydi. Gazetelerin bir ara bakan kontenjanları vardı. Telefon ile bakan tayin ederlerdi.
BAŞBAKAN ARTIK BASINA SERT ÇIKMAYACAK
Gücün kontrol edilebilmesi konusu önemli. Muhalefet işlevini kaybederse sıkıntı doğuyor. Basın şu an normal mecrasına çekildi. Başbakan’dan da şu andan itibaren basına karşı çok sert çıkışlar duymayacağız. Eleştireceği bir şey kalmadı çünkü.
Kendisini muhafazakar olarak tanımlayan basında da bir değişim süreci başladı diye görünüyor.
KORU İSTESE O YAZARI GAZETEDEN KOVDURURDU
Ben Koru’nun sözü edildiği gibi bir yazarın atılmasını istediği filan gibi bir sorun yüzünden gazetesi ile anlaşmazlık yaşadığını sanmıyorum.
Eğer çok isteseydi Koru sözü edilen o yazarı attırırdı. Başyazar olarak öyle bir gücü vardı...
AYRILMA SEBEBİ CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ...
Ayrılma sebebinin daha farklı olması icabeder. Bana göre bu gerekçe Yeni Şafak patronajı ile Fehmi Bey arasındaki bir gerilimden kaynaklanmıştır. Yeni Şafak’ın önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde kendine göre bir tavır alma kararı almış olabilir.
|
Reşat Nuri Erol
29.12.2010
09:31
|
YENİ ŞAFAK ’FEHMİ’Yİ ’KORU’YAMADI!
ESKİ GENEL YAYIN YÖNETMENİNDEN YENİ ŞAFAK’A ELEŞTİRİ!
Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu, Yeni Şafak’ta yaşanan Fehmi Koru krizini değerlendirdi.
Haber kanalı 24’te yayınlanan "Günün Manşeti"ne katılan Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu, Yeni Şafak’ta yaşanan Fehmi Koru krizini değerlendirdi..
Seda Selek ve Ergun Babahan’ın konuğu olan Karaalioğlu, günün gündeminde olan Fehmi Koru’nun Yeni Şafak’tan gönderilmesi konusunu değerlendirdi..
Mustafa Karaalioğlu şöyle konuştu :
Bu meselenin ortaya çıkışından sonra İbrahim Karagül ve Fehmi Koru ile görüştüm.. İbrahim Karagül sonucun buraya varmasından son derece üzgün.. Fehmi Koru çok özel sınıf bir gazetecidir.. Ben Fehmi Koru’nun gazeteden hiç bir insanın işten atılmasını istediğine tanık değilim.. O dönemde ben sadece yazardım sonra Ankara Temsilcisi daha sonra da genel yayın yönetmeni oldum.. Edelman ve ABD Elçilik görevlileri İbrahim Karagül’den rahatsız olduklarını biliyorum.. Amerikalılar’ın ne Fehmi Koru’ya ne de bana "Şu gazeteciyi atın" deme cüreti göstereceklerini sanmıyorum..
Kaldı ki o dönemde İbrahim Karagül kadar Fehmi Koru da tezkerenin geçmemesi için yazılar yazıyordu.. Ayrıca Yeni Şafak topyekün 1 Mart tezkeresine karşıydı.. İbrahim Karagül Fehmi Koru’nun ismini vermedi.. Sonuçta bu durumdan çok üzgün. Yeni Şafak bu krizdie Fehmi’yi koruyamadı."
MEDYARADAR- ÖZEL
|
Reşat Nuri Erol
30.12.2010
05:54
|
Popülizm saygınlıga karşı: Fehmi Koru meselesi
Elif ÇAKIR
ecakir@stargazete.com
Keşke böyle olmasaydı, bu tatsız hadiseler yaşanmasaydı demenin bir anlamı yok; zira zirvelerde rüzgarın sert estiği, fırtınalar kopardığı bir gerçek.
Yeni Şafak gazetesindeki köşesinden yazılarını haklı olarak geriye çeken Fehmi Koru ile ilgili meşum hadiseyi, medyayı takip edenler de, on beş gündür yazılarına neden ara verdiğini merak edenler de biliyorlar. Kendisi de sonunda suskunluğunu bozup Ruşen Çakır’ın “Yazı İşleri” programına çıkıp açıklama yaptı.
Belki de meselenin buraya kadar geleceğini hiç tahmin etmeyen İbrahim Karagül, hiçbir delile dayanmayan yazısıyla fitili ateşledi, bunu fırsat bilen bazı “medya karikatürleri” de, on yıllarca bu ülkede duruşunu her şart altında koruyan Fehmi Koru ile akıllarınca alay ettiler, hakaret ettiler, ‘oh ne güzel oldu’ dediler.
Evet, Karagül’ün yazısının hiçbir delile dayanmadığı, o devirde gazetenin yayın yönetmenliğini yapmış olan Selahattin Sadıkoğlu ve Mustafa Karaalioğlu’nun açıklamalarıyla kesinlik kazandı. Her iki yönetici de, Fehmi Koru’nun, İbrahim Karagül aleyhine herhangi bir olumsuz düşüncesini dile getirmediğini beyan ettiler. Kaldı ki, Edelman’ın Türkiye’de en sevmediği kişilerin başında gelen Fehmi Koru’nun buna izin verecek şahsiyette biri olmadığını, ona atılan bu çirkin iftirayı diline dolayanlar da biliyorlar. Eğer Yeni Şafak’tan birinin atılması istenseydi (hiçbir Amerikalı buna cüret edemez, birileri kendi gazeteleriyle karıştırıyorlar), Edelman’ın ilk önce ve iştahla isteyeceği kelle Fehmi Koru’nunki olurdu.
Niye böyle Fehmi Koru avukatlığını üstlenmiş gibi yazıyorum diye merak edenler olabilir. Fehmi Koru’nun avukatlığı ne yaşça ne de kıdemce bana düşmez ama, yapılan apaçık bir haksızlık karşısında dayanamadım. Hele yazdıklarıyla ülkeye zerre kadar hizmeti dokunmamış, sadece dedikodu ve tezvirat dolu köşeleriyle insanların zihnini iğfal eden birtakım köşe karikatürlerinin alaycı (aslında haset dolu) tavırlarını görünce, ben de durumdan vazife çıkardım!..
Evet, Fehmi Koru şimdi Yeni Şafak’tan ayrıldı, bu ayrılık bence Yeni Şafak yönetimi açısından hoş olmadı. Niye çıkıp açıklama yapmadılar, Fehmi Koru’dan kurtulmak için bunu fırsat mı bellediler, bilemiyorum. Sonuçta anti-Fehmi Koru çetesinin ağızları kulaklarına varıyor!.. Böyle bir çete gerçekten var mı, varsa kimlerden oluşuyor? Birşey demeyeceğim, onlar kendilerini biliyorlar. Diyeceğim birşey var ki, o da “ayıp ediyorsunuz” ya da “edep yahu”dur.
Fehmi Koru, özelde dindar kesimde genelde Türkiye çapında (hatta dünya çapında) fikirleriyle öne çıkmış, doğru bildiklerinin mücadelesini yürütmüş, bunu yaparken de hiçbir tezvirata bulaşmamış önemli bir gazetecidir. Türkiye’de ve dünyada “dindar müslüman” algısını değiştirmiş, teknolojiye açıklığı, bilgiye ulaşmaktaki çabası ve gazetecilikteki başarısıyla bugünlere gelmiştir.
Bugün eline köşe verilen ve aldıkları köşelerde ona buna iftira/çamur atmak, onun bunun tetikçiliğini yapmak, çeşitli güç ve baskı gruplarının borazanlığını yapmaktan başka bir özelliği olmayan kifayetsiz muhterislerin aksine, Fehmi Koru 1965’ten bu yana bir “fikir mücadelesi” sürdürmüştür.
Türk medyasının büyük! kalemleri, gittikleri ülkelerden şarap/restoran haberleri verirken, Fehmi Koru dünyadaki önemli gelişmeleri bildiriyordu köşesinden. Her bilgiyi didik didik ediyor, yeni bilgilere ulaşmak için sürekli çalışıyordu. En iyi şarap mahzenlerini gezdirmek için akla gelen “önemli yazarlara” inat, Windows 95’in tanıtımı için davet edilen üç isimden birisiydi Fehmi Koru.
Kimseler internet nedir bilmezken, ülkemizde internetten bahseden ve ülkede internet yaygınlaşıncaya kadar dünyadaki gelişmeleri internet hızında bildiren kişiydi.
Bakmayın siz çıkartılan cızırtılı seslere. O seslerin sahipleri de biliyorlar ki kendileri dahil olmak üzere herkeste emeği vardır, (en azından fikren) yetişmelerindeki katkısı büyüktür. Birçok şeyi Fehmi Koru’yu takip ederek öğrendiler onlar da...
Fehmi Koru, hiçbir dönem ürünü bir gazeteci değildir. Milli Selamet Partisi’nden AK Parti’ye gelinceye kadar ülkemizde her devlet adamının bilgisini, sözlerini önemsediği biri olmuştur. Daha dün yazmaya başlayanlar kendi egolarını kontrol edemezken, Fehmi Koru’nun egosuna laf etmeye kimsenin hakkı yoktur.
Hakkında türlü tezvirat üretenleri, Fehmi Koru’nun kendisine olan haklı özgüveni çıldırtmaktadır.
Çünkü çok okunmanın, polemikler yaparak gündemde kalmanın kendilerine magazin malzemesi olmak dışında bir “şey” getirmediğini gördüler.
Bu aslında popülizmin saygınlığa açtığı savaştır ama birileri adına üzülerek ifade edeyim ki, saygınlık hiçbir zaman kaybetmeyecektir.
Elbette söyleyeceklerim bununla sınırlı değil, devam edilirse gerisi gelecek...
|
Reşat Nuri Erol
31.12.2010
06:46
|
Karagül-Koru olayının PERDE ARKASI
31 Aralık 2010 Cuma 12:53
Yeni Şafak’ta görev yapan Kışlakçı’nın konu ile ilgili yorumu
Türkiye medyası birkaç haftadır İbrahim Karagül ve Fehmi Koru olayını konuşuyor. Mevzuyu bilen bilmeyen maalesef herkes işe maydanoz, -sorry- daha doğrusu müdahil olmaya çalışıyor.
TİMETURK Genel Yayın Yönetmeni Turan Kışlakçı, yabancısı olmadığı Yenişafak Gazetesinde olup bitenle ilgili bir yazı kaleme aldı. Koru’nun Yenişafak Gazetesi’nden gidişi ile sonuçlanan İbrahim Karagül-Fehmi Koru olayının arkasında ne yatıyordu? Kim haklı kim haksız? Konuya ilişkin yorum yapan isimler gerçekten bildiği için mi yoksa senaryo üretmek için mi bu tutumu sergiliyor?
İşte o dönemed Yenişafak Gazetesi’nde görev yapan Kışlakçı’nın konu ile ilgili yorumu:
Dış politikayı Türkiye’ye sevdiren adam: İbrahim Karagül
Turan Kışlakçı - Timeturk.com
Türkiye medyası birkaç haftadır İbrahim Karagül ve Fehmi Koru olayını konuşuyor. Mevzuyu bilen bilmeyen maalesef herkes işe maydanoz, -sorry- daha doğrusu müdahil olmaya çalışıyor.
Karagül, Türkiye siyasetinin ıvır zıvır dedikoduları ve teşhirciliği arasında boğulan halkımızın sohbetleri arasına, son 12 yıldır dış politika gündemini sokanlardan biri. Değişen dünya dengelerinin nasıl okunması gerektiğini ve buna geniş perspektiften nasıl bakılması gerektiğini yazılarında aktarıp durdu.
Çok kısa sürede birçok ünlü (!) dış politika yazarımızı çatlatırcasına Türkiye’nin tanınmış yazarları arasına oturdu. Genç bir kalemdi ve yılların çıkarcı, kibirli, çokbilmiş oturan boğalarının yorumlarını alt üst ederek herkesin ilgi odağı olacak yazılar yazdı.
Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan bildiği tüm gerçekleri ifşa etti. En zor zamanlarda yazılması gerekenleri hayatı pahasına korkusuzca kaleme aldı. Irak ve Afganistan’da yaşanan devlet terörü, işkence, tecavüz, suikast, sabotaj ve katliamları hem Yeni Şafak gazetesinde şefliğini yaptığı dış politika sahifesinde bir bir neşretti hem de yazılarında avazı çıkıncaya kadar dünyada yaşanan sessizlik karşısında tarihi ve insani görevini yerine getirdi.
Karagül’ün bu sıkıntılara dûçar olduğu dönemlerde dış haberler servisinde onunla çalışan editörlerden biriydim. Tüm arkadaşlar gibi biz de olayın birebir tanıklarından biriyiz. Afganistan ve Irak’ta yaşanan olayların birçoğunu dünya medyasından önce bizler verdik. O ülkelerden birçok gazeteci, politikacı ve olayın tanıkları ile birebir görüşerek haberler yaptık. Irak işgali döneminde Felluce, Samarra ve diğer bölgelerden bize haber gönderen Prof. Dr. Isam Ravi gibi birçok kaynağımız şehit edildi. -Bu vesileyle de o şehitlerimizi yad ediyorum- Haber kaynaklarımız istendi. Vermedik. Baskılara maruz kaldık. O da fayda vermeyince suçlamalara maruz kaldık. Herkes bilsin ki, biz tarihe varlığımız ile tanıklık yaptık.
Elbette ki bunun bir bedeli olmalıydı. Birileri bugün onu örtbas etmeye çalışsa da 11 Eylül olayları sonrası vuku bulan Afganistan ve Irak işgallerinin tüm çıplaklığıyla halka ulaştırılması için sarf edilen çabanın neticesi olarak yaşanan sıkıntıların bir değil onlarca tanığından biriyim. 2001 ve 2006 yılları arasında Yeni Şafak gazetesinde çalışan herkes onun bunun değil bizzat İbrahim Karagül’ün ne sıkıntılarla karşı karşıya kaldığını bilir.
Görüşlerine katılırsınız, katılmazsınız Karagül bildiği hakikatleri çekinmeden ortaya koyan ender yazarlarımızdan biridir. O dönemde kaleme aldığı yazılar ve dış politika sahifesinden neşrettiği haberlerden dolayı sık sık tehdit ve baskılara maruz kalıyordu.
Yeni Şafak’ta bir değil, birkaç yazar Karagül’e psikolojik baskı uyguluyordu. Yazılarıyla göndermelerde bulunarak onu eleştirenler oldu. Hatta bunlardan bazıları Karagül’e selam bile vermiyordu. Bu iç baskı ve tazyik yetmiyormuş gibi bazı medya organları da eski ABD Büyükelçisi ve Neo-conların öncülerinden Eric Edelman’dan kaptıkları fiskosları “Cinnah Fısıltıları” adı altında sızdırarak sözüm ona “Hey ABD’yi eleştirme cüreti gösteren adam bak takiptesin” mesajı vermeye çalışıyorlardı.
Karagül, yazmış olduğu yazısında isim belirtmedi biz de belirtmeyeceğiz. Ancak şu bilinmeli ki Karagül’ün aktardıkları yaşadıklarının yüzde 30’unu bile oluşturmuyor. Mevzunun derinlerine inildiğinde dal budak salacağını bildiğinden Karagül, medyaya sakın ola yazarlarınıza hakikati yazdıkları zaman baskı uygulamayın mesajı vererek sadece yaşadıklarını aktardı.
Star gazetesine Yeni Şafak’tan geçen bir yazar İbrahim Karagül’ü yalancılıkla suçladı. Diğer bazı yöneticiler de Karagül’ü üstü kapalı eleştirdi. Karagül’ü yalancılıkla suçlayan yazarı kınıyorum ve onu eleştirenlere de çağrım; şu çirkin dünyada bari bir sevabınız olsun istiyorsanız hakikat erlerine sahip çıkın. Paraya, güce ve makama tapmayın. Herkes hata yapabilir. Ama lütfen hakikati haykıran erleri susturmayın. Kaybeden sizler olursunuz.
Yeni Şafak o dönemlerde birkaç kez ziyaret eden Edelman, ona buna da kızmış olabilir. Ancak asıl hedefindeki adam İbrahim Karagül’dü. Hafıza-i beşer nisyan ile malûl olduğu için bu hakikati unutmuş olanlara, o tarihlerdeki yazıları ve haberleri tetkik etmelerini öneririm.
Fehmi Koru meselesine gelince. Karagül yazısında isim belirtmedi. Sadece bir hatırlatmada bulundu ve bahsettiğim üzere o dönemde yaşadıklarının çok az bir kısmını zikretti. Medyanın olayı sağa sola sürüklemesi ise ayrı bir konu. Ancak bazı yöneticilerimizin Fehmi Koru’yu korumak adına -ki gücün yanında yer almak muhafazakâr denen güruhun karakteristik özelliğidir- Karagül’e haksızlıkta bulunmalarını hazmedemedim. Öte yandan, birileri işi uzatırsa biz de uzatmaya hazırız onu bildireyim…
Son olarak İbrahim Karagül’ün 2006 yılında kaleme aldığı “Edelman olsa da bu haberi yalanlasa!” adlı makalesinden bir alıntı yaparak yazıma son veriyorum:
“ABD Büyükelçiliği’nin bu olayla ilgili 23 Ekim 2003 tarihli açıklaması şu an önümde. Türk-Amerikan ilişkilerini bozmakla, porno sitelerinden haber yapmakla suçlandık. Kendi gazetemizde bu habere yönelik eleştirileri yeterli bulmayan Edelman’ın linç girişimi, çirkin bir boyut aldı. Hürriyet gazetesine ardı ardına sipariş haberler yayınlattı. Ancak bu haberden sonra Irak’ta aslında neler yaşandığı ortaya çıktı. Bütün kirli işler, işkence merkezleri, kayıplar, tecavüz dosyaları birer birer ortaya çıktı ve dünyayı sarstı.
Hâlâ devam ediyor. Devlet terörü, işkence, tecavüz, suikast, sabotaj, katliam, ’ABD-İngiliz-İsrail Cephesi’nin en etkili savaş yöntemi. Devam edecek de. O zaman, ABD adaletini, tecavüzcü askerin vicdanını bir tarafa bırakıp, insan ırkını hedef alan bu uğursuz dalgaya karşı hep birlikte mücadele edelim.”
|