25.12.2010
BEN eskiden dönemin İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu'ndan hiç hazzetmezdim.
Kemalist olduğu için mi? Hayır.
Ulusalcı takıldığı için mi? Hayır.
İrtica karşıtı olduğu için mi? Hayır.
Kemal Alemdaroğlu'ndan hiç hazzetmezdim çünkü...
Resmen despotik biriydi... Akademisyenleri çile çiçeğine döndürürdü... Öğrencilere göz açtırmazdı... Slogan attırmazdı... Üniversiteden öğrenci atmayı milli spor haline getirmişti...
Kemal Alemdaroğlu gitti...
Peki kurtulduk mu?
Ne gezer!
İşte buyurun:
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Rektörü Mehmet Pakdemirli...
Birkaç Atatürkçü öğrenci, üniversiteyi ziyareti edecek olan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ı protesto edecek.
Rektör Mehmet Pakdemirli'yi almış bir telaş.
Üniversitede “çıt” çıkmasın, Bülent Arınç üzülmesin, protesto olmasın istiyor.
Bu nedenle gitmiş protestocu öğrencilerin yanına...
“Bir tane bile slogan atamazsınız” diyor. “Dağılmazsanız hepinizi üniversiteden atarım” diyor. “Burası benim üniversitem” diyor. “Cumhuriyeti ben korurum” diyor. “Atatürk size böyle bir görev mi vermiş” diyor.
Peki bütün bu söyledikleriyle, tarzıyla, tavrıyla Mehmet Pakdemirli'nin Kemal Alemdaroğlu'ndan ne farkı var?
İkisi de despot değil mi?
İkisi de tahammülsüz değil mi?
İkisi de “atarım ha” diye tehdit etmiyor mu?
Despot “Kemalist” olunca kötü de, “muhafazakâr” olunca iyi mi?
Ya da şöyle sorayım:
Biz hep despotlardan despot beğenmek zorunda mı kalacağız?
Protestocu öğrencilere gelince...
Onlar da şaşkın...
Rektör'e “Biz görevi Atatürk'ten aldık” diyorlar...
“Bursa Nutku”ndan, “Gençliğe Hitabe”den söz ediyorlar...
“Cumhuriyeti koruyoruz” diyorlar...
Rektör'ün karşısına “Atatürk” gibi, “Cumhuriyet” gibi değerlerle çıkarak meşruiyet elde edeceklerini sanıyorlar.
Meşruiyetin yegâne kaynağının “demokrasi” olduğunu düşünmüyorlar.
Rektör Pakdemirli'ye “Burası demokratik bir ülke... Protestomuzu yaparız, sen de bize karışamazsın” demek yerine, “O kadar da muzır bir iş yapmıyoruz, resmi ideolojiyi savunuyoruz” demeye getiriyorlar.
Kısacası Ahmet Kaya'nın şarkısında dendiği gibi...
Nereden baksan tutarsızlık...
Nereden baksan ahmakça...
Yazının tamamı için tıklayınız.
Yorum:
Atatürk'ten görev almak
Bir grup genç Atatürk'ten görev aldıklarını söylüyorlar. Sistem hiç umurlarında değil. Varsa yoksa ilahları. Tipik bir CHP ağzı ile resmi ideoloji savunucusu haline geliyorlar. Onların doğrusu doğru, diğer insanların fikirleri yanlış.
Onlara sorsanız, altı ilkeyi anlatın derseniz, anlatamazlar. Sistem nasıl olmalı diye sorsanız, anlatamazlar. Onları rahatsız eden düzen değil aslında. Onları rahatsız eden namaz kılan insanların yönetimde olması. Nasıl olabilir? Böyle ilkel insanlar, mescitlerde yere kapanan insanlar (!) nasıl ülke yönetebilir? Nasıl olabilir? Asıl rahatsızlık burada. Çünkü bilinçaltında yatan temel düşünce namaz kılan insanlar, başörtülü kadınlar ikinci sınıf insanlar olmalı, onlar hizmetçi tabakasında olmalı. Kendi sınıflarından insanlar rektör iken, YÖK başkanı iken sistem aynı sistemdi. Bir şey değişmedi ki. Sadece yöneticiler değişti. O halde sorun ne? Senin beğendiğin insan yönetici iken rejim sorunu yok, senin beğenmediğin yönetime gelince rejim sorunu var. Bunun onlar için bir çözümü var aslında. Onların düşüncesinde olan, mescitlere yere kapanmayan insanlar lordlar kamarasını oluşturmalı, bu üst meclis olmalı, baş örten kadınlar, mescitlerde yere kapanan insanlar da avam kamarasını oluşturmalı. Kararlar lordlar kamarasının onayı olmadan geçmemeli. Bu asil (!) insanların da rejim korkusu bitmeli.
Hiç kusura bakmasınlar. Öyle olmayacak. Bugünün düzeni ister onların alnı secdeye değmeyen çağdaş (!) kafalılar tarafından yönetilsin, isterse Allah'a saygı ile secdelere kapanan insanlar tarafından yönetilsin, zulüm düzenidir. Bu zulüm düzeninde kimse mutlu olamaz. Herkes endişelidir. Herkes geleceğinden korkar. Herkes tedirgindir. Herkes karşı tarafın başa geçince kendisini ezeceğinden korkar ve karşı tarafı başa geçirmemek için yalancı demokrasinin oyunlarını oynar. Bunun sonu gelmez. Sürekli bir tedirginlik ve karşı taraftan çekinme hali mevcuttur. Bunun tek çözümü vardır. Adil Düzenin gelmesidir. Adil Düzende böyle kaygılar yoktur. Herkes karşıya zarar vermemek üzere kendi istediği gibi yaşar. Herkes huzurludur ve mutludur. Gelecek korkusu yoktur. Bunun için çalışmaya, Allah'ın rızasını kazanmaya değmez mi?