Erbakan Affetmez
1119 Okunma, 6 Yorum
Oktay Ekşi - Hürriyet
Vahap Alma

 29.07.2010


TAM bir hayal projesi olan Milli Görüş, nihayet kendi kendini dinamitleme noktasına geldi: Bildiğiniz gibi 11 Temmuz günü toplanan olağanüstü Saadet Partisi Kongresi'nde Genel Başkan Prof. Dr. Numan Kurtulmuş, yıllardır partili herkes gibi taşımaya mecbur olduğu “Milli Görüş” safsatasından kurtulmaya kalkınca kıyamet koptu.

Kurtulmuş'un Necmettin Erbakan'ın Oğuzhan Asiltürk, Şevket Kazan, Temel Karamollaoğlu, Fehim Adak gibi 70'lik şakirdlerini (çıraklarını) Parti Genel İdare Kuruluna almayıp listeyi partinin genç isimlerinden oluşturması kavgayı açığa çıkardı.

Hele Erbakan'ın oğlu Fatih ile kızı Elif'in listeye alınmamış olması, “Erbakan hanedanının” hazmedemeyeceği kadar büyük bir suçtu.

Nitekim Fatih Erbakan, listeye alınmamış olmasını, siyasi yaşamın olağan tablolarından biri gibi algılamadığını/algılamadıklarını, Akşam gazetesine verdiği mülakatta şu sözlerle açıkladı:

“Bizim üzüldüğümüz, davamızın liderine, önde gelen isimlerine yapılan itaatsizlik. Erbakan Hoca'ya bir itaatsizlik yapıldıktan sonra Fatih Erbakan listeye alınsa ne olacak, alınmasa ne olacak? Beni listeye alsalar bile durmazdım. Böyle bir davanın çizgisinden çıkmış, lidere itaat etmeyen yönetimde benim olmam doğru olmazdı.”

Gördüğünüz gibi önemli olan “tartışmak”, karşı tarafı ikna etmek filan değil, Şeyhin dediğinden çıkmak veya çıkmamak...

Şeyhin “Milli Görüş” dediği şeyin tutarlılığı var mı yok mu, önemli değil... Uygulanabilirliği söz konusu mu o da sorun değil...

Numan Kurtulmuş bir bilim adamı kimliğiyle tartınca çok muhtemeldir ki bu “Milli Görüş”ün bir tarihte Erbakan tarafından kurulan “Pancar Motor” fabrikası gibi tam bir fiyasko ile sonuçlanacağını görmüş olmalı.

Hele Erbakan'ın başbakanlığı sırasında “500 bin tank yapacak fabrika temeli atması” gibi hayali projelerini de dikkate alınca, o uyduruk “Adil Düzen”i parti arşivlerine yerleştirme zamanının geldiğine hükmettiğini tahmin ediyoruz.

Ama kongredeki kavga patlak verince söylediğimiz gibi, Erbakan'la mücadele etmenin, başka metotlar gerektirdiğini biliyor olmalıydı. Örneğin Erbakan'ın demokratlığının “kendisine tam bir itaat” kaydıyla söz konusu olacağını hesap etmesi gerekirdi.

Kurtulmuş gerçi parti içindeki isyanı son derece olgun bir tavırla örneğin siyaset etiği ile bağdaşmayan beyanları görmezden gelerek karşıladı. Hatta Necmettin Erbakan'dan randevu alıp kendisini ziyaret etti. Muhtemelen Saadet Partisi'nin kendisini yeni koşullara uydurması gerektiğini söyledi. Böylece Saadet Partisi'ni birlik ve bütünlük içinde tutabileceğini umuyor olmalıydı. Ama Erbakan'ın egosunun her türlü mülahazanın önüne geçtiğini, bu deneyimle bir kere daha gördü.

Şimdi Numan Kurtulmuş'u göstermelik olarak Genel Başkanlık'ta bıraksalar bile etrafını tamamen Erbakan zihniyetindeki kişilerle doldurmayı amaçlayan yeni bir Olağanüstü Kongre toplanacak. Ama bu kongre Kurtulmuş'un mu yoksa Milli Görüş'ün mü sonunu getirecek birlikte göreceğiz.

 

 

Yorum:

Adil Düzen

Millet olarak önyargılarımızdan nasıl kurtuluruz bilmiyorum… Ya da dilimizin kulaklarımıza duyuramadıklarından… ‘Adil Düzen nedir’ diye sorsalar ağzını bir karış açacak. Ama her nedense bilmediği bir şeyin raflara kalkması gerektiğini çok rahat söylüyor. Köhne fikirlerini rafa kaldırmaktan başlasa ancak o zaman doğruyu görmeye başlayacak.

Tabi doğruyu bulması bir bakıma da bu işin misyonerlerine bağlıydı ki, Erbakan, Adil Düzen’i anlatmayı tam anlamıyla başaramadı. Belki de Allah sadece Adil Düzen’i duyurma görevini O’na vermişti. Başarabildiği tek şey buydu. O kendine göre kılıcın keskin tarafını gösterebildi sadece. Ülkeyi ak sakallı şeyhlerin yöneteceğini lanse etti. Adil Düzen’de aslolan kusursuz ilmi çalışmaları bunların gölgesinde bıraktı.

Binaenaleyh, Adil Düzen çalışmalarının rafa kaldırılmasını isteyenlere hak vermemek adaletsizlik olur. En başta yapılacak şey, Adil Düzen’in insanlık adına olabilecek en güzel sistem olduğunu anlatmak ve kavratmak.  O zaman her şeyi bilen, işiten, gören, algılayan ve her şeye gücü yeten, bütün eksikliklerden münezzeh olan Allah tarafından gönderilmiş Kur’an’ın ışığında hazırlanan ‘Adil Düzen’ anayasasının rafa kaldırılmasını isteyen bir beyinle, çakma profların kendi istek ve arzuları ekseni etrafında hazırlanmış ‘yüzde çok’ kısmı kusurlu Anayasa safsatalarını kendisine ilke edinmiş bir beyin arasındaki milyon farkı bulmak pek de zor olmasa gerek.

 

Vahap Alma


YorumcuYorum
Tayibet Erzen
01.08.2010
14:11

Allah Kurtulmuş ve tayfasından binlerce kez razı olsun. İçeriğini ve misyonunu bilmedikleri şeylerden sıkıldıklarını, artık kapasiteleri ölçüsünde iş yapma gayretinde oldukları, yıllardır başkalarının diktiği kostümü değil kendi rolleriyle örtüşen sahne kostümlerini giyeceklerini ve yüzlerindeki maske vari makyajı temizleyip öyle sahneye çıkacaklarını ilan ederek farkında olmayarak da olsa bu millete çok büyük hizmet etmişlerdir.

Bununla da kalmayıp Adil Düzen’i gerçekten anlamış ve onun getireceği düzene gerçekten iman etmiş insanlara ‘Siz hala ne için yaşıyorsunuz ki?’ sorusunu sordurtmuştur, anlayana!

Vahap Alma
01.08.2010
21:17

Kullandığınız cümle ile ilgili biraz daha düşünmenizi tavsiye ederim.

Reşat Nuri Erol
02.08.2010
07:22

VAHAP Kardeş, önemli şeyler yazmışsın; teşekkürler, Allah razı olsun...

Her şeyden önce "ADİL/SİLM/BARIŞ DÜZENİ" demek gerekiyordu...

Allah böyle murad etti ve RP döneminde öyle oldu; bütün Türkiye ve dünya/insanlık "ADİAL DÜZEN" diye bir kavramın varlığını duydu...

Sonra; işte bu sonrası çok önemli: "ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI" onlarca yıldan beri işte bu "ADİL DÜZEN" kavramının içini doldurmak için çalıştı, hâlen de çalışıyorlar...

Ve bugün gelinen noktada öyle hissediyorum ki; ARTIK BİR ŞEYLERİN VAKTİ GELMİŞTİR...

-UZAK VE YAKIN GEÇMİŞTE OLANLARI..

-HÂLEN OLMAKTA OLANLARI..

-VE OLACAKLARI...

BİR DE BU AÇIDAN VE BU PENCEREDEN BAKARAK MÜSBET ANLAMDA DEĞERLENDİRELİM...

ÇÜNKÜ ALLAH VAR VE ALLAH HER ŞEYİ KONTROL ETMEKTEDİR.

GÖRELİM MEVLÂM NEYLER /

O BİZİM NİCE ŞER GİBİ GÖRDÜĞÜMÜZ

NİCE ŞEYLERİ VE DE GELİŞMELERİ HAYREYLER

İNŞAALLAH...

Vesselâm mea’d-duâ, duâ, duâ...

REŞAD

Reşat Nuri Erol
05.08.2010
09:09

-OKTAY EKŞİ’NİN VE BENZERLERİNİN YAZILARI...

-İSLAMCI(!) DENEN YAZARLARIN YAZILARI...

-ERBAKAN, "MİLLÎ GÖRÜŞ" VE "SAADET"...

BİZİM İÇİN İSE ÖNEMLİ OLAN "ADİL DÜZEN" AMA "ONLAR"IN -ŞİMDİLİK- PEK GÜNDEMLERİNDE "ADİL DÜZEN" YOK OLMASINA YOK AMA EN SONUNDA TAV’AN VEYA KERHEN MECBUR KALACAKLAR... O ZAMANA KADSR "SABIR"LA BİRLİKTE "ÇALIŞMA"YA DEVAM... ŞİMDİLİK ELİMİZDEN GELEN SADECE BUDUR; GERİSİNİ "ALLAH"A HAVALE EDİYORUZ...

SÜLEYMAN KAYA, "YİNE SAADET PARTİSİ!" DEYİP ÖNEMLİ ŞEYLERE "İŞARET" ETMİŞ; İLGİLENENLERİN İLGİSİNE VE BİLGİSİNE... DAHA FAZLASINI MERAK EDEN VARSA, BANA ULAŞSIN, GEREKLİ BİLGİ KAYNAKLARINA YÖNLENDİREYİM!..

Yine Saadet Partisi!

Süleyman Kaya

Saadet Partisi kongresinde yaşanan krizden sonra Erbakan Hoca, ailesi ve çevresine yönelik karalama kampanyası sürüyor ve üç haftadan beri biz de maalesef bu konuyu işlemek zorunda kalıyoruz. İslam ve Müslümanlardan nefret eden Oktay Ekşi’nin Erbakan Hoca’yı karalaması ve Numan Kurtulmuş’u övmesini anlıyoruz da, bizim dediğimiz camiada Erbakan ve ailesine karşı başlatılan çirkin kampanyayı anlayamıyoruz.

Camianın gazete ve dergilerinde on yıllardır sağda solda yazan bazı yazarların başlatmış olduğu ’çamur at izi kalsın’ propagandası nedeniyle bazı Milli Görüşçü kardeşlerimizin de kafası da karışmış durumda. Oysa bu karalama kampanyası o kadar sırıtıyor ki, bu kardeşlerimizin neden kafasının karışık olduğunu da anlayamıyorum. Belki bazı kardeşlerimiz iktidarın büyüsüne kapılıp, “Bizler de değişirsek, bugün bir yerlere gelen eski Milli Görüşçüler gibi bir yerlere gelebiliriz” düşüncesi taşıyor olabilir. Eğer bu düşünceyi taşıyorlarsa, söyleyecek birşeyimiz yok. Zira Milli Görüş idealini değil de, iktidar büyüsü için çalışan onlarca parti mevcut ve bu kardeşlerimiz özgür iradeleriyle bu partilerde siyaset yapabilirler. Hem bazılarının iddia ettiği gibi ’Erbakan vesayetinden’ de kurtulmuş olurlar ve yine özgür iradeleriyle ’para-güç-iktidar vesayeti’nin altına girebilirler.

Jeneriklerde “İslamcı yazar” diye geçen ve Saadet Partisi’yle hiçbir ilgisi olmayan yazar-çizer takımının Kazan-Sav görüşmesini kullanarak, Erbakan Hoca’ya karşı ’itaatsizlik’ çağrısı yapıyorlar. Kazan’ın Sav ile görüşmesi, Kazan gibi deneyimli bir hukukçunun başka partiden bir hukukçudan neden görüş aldığı bağlamında eleştirilmeli. Ancak camiaya akıl veren yazar-çizerler “Sav Peygamberimizle, Hacla alay etti. Kazan neden böyle biriyle görüştü” eleştirisi getiriyorlar ki, buradaki amaç Kazan’dan ziyade Erbakan’ı karalamaktır. Kazan’ın hangi akılla Sav’ı ziyaret ettiğini bilmiyoruz ancak Kazan üzerinden Erbakan Hoca ve Milli Görüş’ü karalayanlar “Bakın Erbakan’ın adamına! Gidip Hac’la, Peygamberimizle dalga geçen CHP’liyle görüşüyor. İşte Erbakan bu” demek istiyorlar. Oysa onlar da biliyorlar ki Erbakan hayatını İslam medeniyetinin başarısına adamıştır ve bu yüzden hem dışarıda hem de içeride saldırılara ve haksızlıklara uğramıştır.

Kazan’ın Milli Görüş camiasında Mustafa Kamalak gibi hukukçular dururken, kendisi de hukukçu, Sav’dan kongreyle ilgili akıl almasına onaylamıyoruz. Ancak Kazan’ın Sav ile görüşmesini “Peygamberimiz ve Hac’la dalga geçen biriyle görüştü” diyerek Kazan üzerinden Erbakan’a saldıranlar iki yüzlülüğü bırakıp adaletli ve dürüst olsunlar. Eğer bu tür ucuz propagandaların peşinde gideceksek, o zaman bu konuda verilmesi gereken onlarca örnek var. Başbakan Erdoğan, Sabra ve Şatilla katliamının mimarı Ariel Şaron’la görüştü diye Erdoğan’ı çarmıha mı germeliyiz? Ya da Irak ve Afganistan’da milyonlarca Müslümanın katledilmesinden sorumlu Amerika’nın Başkanı ile görüşmesini dilimize mi dolamalıyız. Ya da Fethullah Gülen Hocaefendi İslam’a karşı Haçlı Savaşı başlatmış bir ülkede yaşıyor da Türkiye’de yaşamıyor diye ucuz ve kötü niyetli eleştirilerde mi bulunmalıyız? Ya da Saadet Partisi lideri Numan Kurtulmuş’u Başbakan Erdoğan ile 2007’de partisinden habersiz gizli görüştüğü için Milli Görüş’e ihanetle mi suçlamalıyız?

Erdoğan’a da Gülen’e de yöneltilecek bu tür eleştiriler ucuz ve modası geçmiş eleştirilerdir. Zaten bizim camiadaki okumuş-yazmışlar da bu tür basit eleştirilerde bulunmazlar, ki bu tür eleştirileri genellikle Amerikan-İsrailci Neo-Con’larla işbirliği yapan ulusalcılar yapıyor. Ama nedense söz konusu Milli Görüş olunca, bizim camianın bu okumuş-yazmışları bir anda kahvehanede kumar oynayan ve sağa sola ’lanlı lunlu’ konuşan lumpenlere dönüşebiliyor.

Oktay Ekşi’nin ve Taha Akyol’un Erbakan’a kin ve nefret kusmasını anlıyoruz da, sizlere ne oluyor beyler. Neden kaçak güreşiyorsunuz? Açık açık ne istediğinizi ve neden istediğinizi söylerseniz, en azından saygınlığınızı korursunuz. Ancak kaçak güreşerek, kara propaganda yaparak sadece birkaç cahil cüheladan ’helal be abi’ alkışı alırsınız. Milli Görüşçülerin 40 yıllık liderlerini bırakıp hiçbir sorumluluğu olmayan sizlere ve sizlerin onay verdiklerine mi itaat etmeli? Hali hazırda zaten bir AK Parti varken neden Saadet Partisi’nin de AK Partileşmesini istiyorsunuz ki? O zaman AK Parti ve daha karizmatik Erdoğan varken insanlar neden AK Parti’yi taklit eden bir Saadet Partisi’ne oy versinler ki! Yoksa Erdoğan sonrası için meydana gelecek boşluğu doldurarak kendinize yeniden yer mi edinmeye çalışıyorsunuz? Kazan-Sav görüşmesi üzerinden Erbakan’ı karalarken, neden hayatını İslam ve Müslümanlara karşı mücadeleye adamış Oktay Ekşi’nin yolundan gidiyorsunuz? Neden bu kadar hırslınız? Hepimiz bir gün ölmeyecek miyiz? Neden hiç ölmeyecekmiş gibi nifak peşinde koşuyorsunuz? Allah hepimizi ıslah etsin.Amin.

Reşat Nuri Erol
06.08.2010
14:19

Erbakan’ın hakkını neden ödeyemeyiz? (1)

Ahmet Küçükağa, Ajans5 yazarı

Uzun zamandır bu konuyu işleyeceğim bir yazıyı yazmayı düşünüyordum, kısmet bugüne imiş. Uzun zamandır derken, bu zamanın birkaç ay öncesine ait olduğunu söyleyemem, bu uzun zaman, on-onbeş yıllık bir zaman öncesine kadar gidiyor.

Evet, Erbakan’ın hakkını kolay kolay ödeyemeyiz.

Kim olarak ödeyemeyiz?

İslami hassasiyeti olan kitleler olarak ödeyemeyiz. Kendini bu kategoriye sokmayanlar için sözüm yok.

Kendini İslami camiadan hisseden herkes için bunu söylemek isterim.

Bu söylemim, içi boş ve sadece duygusal niyetlerden kaynaklanan bir söylem de değildir.

Akıllarda daha bir yer etsin diye, bunu maddeler halinde açıklamalıyım.

Bu maddelere göz atan her kes “adaletli bir tahlil” yaparsa, söylediğimin haklılığını daha iyi anlar. Yok, eğer “adaletli tahlil”e ihtiyaç duymayan veya “adalet duygularından” kendini soyutlamış olanlar varsa, onlara bir şey diyemem.

Yani nefsi isteklerden arınmak ve eşyanın hakkını verebilmek için “adalet duygusunun” çok büyük önemi vardır.

Erbakan’ın hakkını neden ödeyemeyiz?

1. Çok eskilere, 1970’lere gidelim.

O yıllar, Türkiye’deki İslami kesimin miladı sayılır. Ondan önceki dönem bugüne göre çok daha farklı idi. İslami kesim, küçük çaplı cemaatlere dayanıyordu.Çok sınırlı sayıda İslami eser vardı ve bu eserler de net İslam’ı tam olarak anlatamıyordu.

Okunan yazarlara baktığımızda:

Necip Fazıl, Osman Yüksel Serdengeçti, Cevat Rıfat Atilhan, Eşref Edip ve Nurettin Topçu gibi düşünürleri görüyorduk. Bu düşünürlerin çoğunluğunda Türk-İslam anlayışı yaygındı. Anadoluculuk ağır basıyordu.

Bir sonraki dönemde de Kadir Mısıroğlu, Mustafa Müftüoğlu, Şule Yüksel, gibi düşünürler gelmişlerdi. Dünya görüşleri, birinci gruptaki düşünürlerden farklı değildi. Çünkü birinci grubun söylemleri ile yetişmişlerdi.

Yukarıdaki düşünürlerin izinden giden ve onların gösterdikleri hedeflere yürüyenler, ya komünizmle mücadele derneklerine giderler ve komünizmle savaşmayı en büyük hedef olarak görürler, ya da sağcılık sıfatını gururla taşırlardı.

Ahlak ve maneviyat sahibi olunur, dürüst vatandaşlık yapılır ve tilki politikacıların pekâlâ taşeronları olabilirlerdi.

Nitekim de “milli görüş” partilerine girmeyen çok sayıda cemaat, grup ve kişisel Müslüman uzun yıllar sağ partilerin şakşakçılığını yapa gelmişlerdir. Yanlışlıklarını da yarım asır geçtikten sonra anlayabilmişlerdir. Ve hatta hala anlayamayanlar bulunmaktadır. Çünkü “insanlar inandıkları gibi yaşamazlarsa, yaşadıkları gibi inanmaya başlarlar…”

İzini takip ettikleri hareketlerin hatalarını bu yüzden hala anlayamamışlardır.

Eğer Erbakan çıkmasa ve Türk siyasi hayatına “Milli Görüş” anlayışını getirmese idi, bugün kendim de dâhil olmak üzere, İslami kesim bugünlere gelemez ve net düşüncelere sahip olamazlardı.

Bugün için “ahkâm kesmeyi” çok iyi beceren sayısız yazar ve düşünürümüz, maalesef kendilerinin bu noktalara gelmelerinde en büyük pay sahibi olan kişiyi insafsızca eleştirebilmekte ve yok saymaktadırlar.

Yazımın başında “Adalet Duygusu”nu işte bu yüzden altını çizerek not ettim.

Adalet duygusundan nasiplenmemiş çok sayıda entelektüelimiz, bugünkü konumlarına gelmelerini sağlayan kişiye hiç de İslami ahlaka yakışmayan tavırlarla eleştiriler yöneltebilmektedirler.

Ben burada Erbakan’ın savunuculuğunu yapmıyorum, zaten O’nun savunulmaya ihtiyacı yoktur, yaptığım tek şey, O’nun hakkını hatırlatmaktır.

Günümüzdeki İslami entelektüellerin tamamı, geldikleri konumlarını O’na borçludurlar.

Ya direkt olarak O’ndan etkilenmişlerdir, ya da O’ndan etkilenenlerden etkilenmişlerdir.

Bu yüzden O’nun hakkını ödeyemezler.

Eğer Sayın Erbakan olmasa idi,

İslami düşünceye bağlı günümüz aydınlarının çoğu var olmazdı, bir kısmı “şakirt”, bir kısmı sufi, bir kısmı milliyetçi, bir kısmı da sağcı aydın olurlardı. Eğer bugün kendileri evrensel İslam’dan ve net anlayıştan bahsedebiliyorlarsa, kendileri kabul etmeseler de bunu Erbakan’a borçludurlar.

Zira Sayın Erbakan’dan önce Türkiye gerçeği, biraz dindar olan kitleler için bu dört kategoriden ibaret idi. Bu konuyu tartışmak isteyen varsa buyursun gelsin tartışalım.

İddia ediyor ve diyorum ki, Sayın Erbakan olmasa idi, bugün hepimiz yukarıdaki dört gruptan birisinde olurduk. Ve taşımış olduğumuz özgüvenin zerresine bile sahip olamazdık.

Bugün göbeklerini yukarı dikerek “ahkâm kesen” bir çok dostumuz, “adalet duygularını yitirmiş” ve asli kaynaklarını inkâra kadar gitmişlerdir.“Yiğidi öldür, ama hakkını inkar etme” olarak kültürümüze girmiş söz, insanların adalet duygularına sahip olmaları gereğine işaret etmektedir. Evet, yiğidi öldürelim ama hakkını hiçbir zaman inkâr etmeyelim diyorum.

Bu tespitlerimi 68 kuşağı çok iyi anlar. Bu kuşak, eskiyi ve o dönemdeki söylemlerini iyi hatırlarlarsa söylediklerimi daha iyi anlarlar. Ve bugün, o eski söylemlerini söyleyenleri de var olduğunu, o söylemler karşısında nasıl dudak büktüklerini de anlarlar. Ve bugün dudak büktükleri söylemleri çok aştıklarını görürler.

Acaba bu tekâmülü kime borçludurlar?

Eğer Sayın Erbakan’a borçlu olmadıklarını sanıyorlarsa, o dudak büktükleri söylemleri hala söyleyenlerin tekâmül gösteremediklerini nasıl açıklayabilirler?

Sayın Erbakan iki kutuplu dünyada ortaya çıktı ve dünyanın iki kutuptan ibaret olmadığını söyledi. O’ndan önce bunu Türkiye’de hiç kimse söylememişti. Ve O’ndan önce bizler kendimizi sağcı sanıyorduk.

Bugün bile dünyanın hala iki kutuplu olduğunu, sağcılık ve solculuktan ibaret olduğunu söyleyenler varsa ve bizim “ahkâmcı bilmişlerimiz de kendini bu basit anlayışın dışında görerek bundan gurur duyuyorsa ve bunu kendi “sivri zekâsı” ile başardığını sanıyorsa, “adalet duygularını” yeniden gözden geçirmesi gerekir.

Bu tespitlerimi 68 kuşağı için söylüyorum.

Ondan sonra gelen kuşaklar ne söylemek istediğim tam olarak anlayamazlar.

Onlar da etkilendikleri “ağabey”lerine sorsunlar, bakalım ne cevap alacaklar?

O “çokbilmiş ağabeyleri” net anlayışa nasıl geldiklerini bakalım nasıl izah edecekler?

Eğer “adalet duyguları” hala varsa, tespitlerimi aktaracaklardır.

Bu konuya birkaç hafta devam edeceğim.

Bu yazımda “Erbakan’ın hakkını neden ödeyemeyiz?” sorusunun sadece birinci sebebi üzerinde durdum..

Rabbim nasip ederse başka sebeplere de önümüzdeki yazılarımda temas edeceğim.

Kalın sağlıcakla…

BİR YORUM

İsim: Salih Kaya | Şehir: istanbul | Tarih: 06.08.2010

Erbakan hocanın hakkını sadece türkiyede değil tüm dünya müslümanları ödeyemezler.

73 yılında üniversiteye başladım.Sağcılık ve solculuk vardı.Kürt olmama rağmen gittim müslümanım diyen ülkücülerin içine girdim.O dönemlerde akıncı gençlik kuruldu.Sağcılık ve solculukla beraber üçüncü yolun islam olduğunu söylediler.İslami ilimlerde 15 yıl dirsek çürüten ben fıkhı sadece günlükmeseleleri çözmek için kullanacağımı sanıyordum.Erbakan hocanın kurduğu akıncı gençlik beni kendime getirdi.Sadece beni değil tüm dünya müslümanları üzerinde etkili oldu.Bu gün müslümanlar teşkilatlanıyor ve siyonizme karşı mücadele yürütütorsa bunun tek sebebi Erbakan hocadır.Bu böyle...

Bu gün Fetullah hoca bu kadar tanınıyorsa sebeplerinden birisi Erbakan hocadır.Yetmişli yıllarda onun emriyle kasetlerini manuel olarak çoğaltır ve bedava dağıtırdık.Yine Haydar Baş’ın İcmal adlı dergisini bedava dağıtırdık.Tabi parasını bir zenginden alarak öderdik.İşin ilginç yanı bu iki şahısta Erbakan hocaya düşmandır.

Ya Rabbim beni bana bırakma ve bizleri nefsini putlaştıranlardan eyleme.

Amin...

Reşat Nuri Erol
07.08.2010
13:04

Erbakan olmak

Erbakan olmak ne zor işmiş. Bu kadar başarılar getireceksin, çabalayacaksın, boyun eğmeyeceksin, illa da “Hak” diyeceksin, zalimden kurtarıp, mazluma vereceksin...

Yazan: Cemalettin ....

Bir davayı savunacaksın. Peşinden koşacaksın, taviz vermeyeceksin.

Mucit olacaksın, ağır sanayi diyeceksin, İslam Ortak Pazarı isteyeceksin.

Başbakan olacaksın, memura, çiftçiye, işçiye, askere, polise ve herkese vereceksin, dağıtacaksın, ayağında ayakkabısı olmayan için gözyaşlarına boğulacaksın. Başbakan olunca millete efendi değil, köle olacaksın. Hastalanacaksın, ama uzun sürecek tedaviye zaman ayırmayıp hizmete devam edeceksin.

Adam yetiştireceksin, bakan yetiştireceksin, başbakan, cumhurbaşkanı yapacaksın.

Havuz sistemi diyeceksin, D-8 kuracaksın, Yaşanabilir Türkiye, Yeniden büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünya isteyeceksin.

Bir siyasetçi olacaksın, mühendis olacaksın, hoca olacaksın, dahası Erbakan olacaksın.

Ve;

Seni istemeyecekler, karalayacaklar, yok etmeye çalışacaklar, üstünü betonlayıp tarihe gömmeye çalışacaklar. Trilyon diyecekler, davalar açacaklar 12 trilyon ödeyeceksin.

Evine haciz gelecek, arsaların satılacak, mal varlığına el konulacak.

Terk edileceksin. Bir daha ve bir daha sonra bir kez daha… Hep hançerleneceksin. İftiralara uğrayacaksın.

Ama her zaman ve her daim seni sevecek, seni baş tacı edecek ve sadakatin şeref olduğunu hissedecek nesillerin olacak.

Ve sen sadece “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” diyeceksin.

Ve seni tarih yazacak. Ve sonra tarih, tarih olduğundan utanacak.





Sayı: 60 | Tarih: 1.08.2010
Oktay Ekşi
Erbakan Affetmez
1119 Okunma
6 Yorum
Vahap Alma
Ebubekir Sifil
Sistem Kurmak
1118 Okunma
4 Yorum
Zafer Kafkas
Ahmet Hakan
İmkânsız mı?
1085 Okunma
1 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Reşat Nuri Erol
Bütün mesele bu!
1055 Okunma
3 Yorum
Ilker Ardic
Zülfü Livaneli
Benzini dökerseniz, kibrit çakan çok olur!
1042 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mehmet Şevket Eygi
Kameralı Tecessüs Cumhuriyeti
976 Okunma
Emine Hocaoğlu
Mehmet Altan
Lafı Bırak, 27 Nisanda ne yaptın
972 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Ruşen Çakır
12 Eylül’ün hesabını vermeden 12 Eylül’den hesap s
949 Okunma
Tayibet Erzen


© 2024 - Akevler