Erbakan’ın hakkını neden ödeyemeyiz? (1)
Ahmet Küçükağa, Ajans5 yazarı
Uzun zamandır bu konuyu işleyeceğim bir yazıyı yazmayı düşünüyordum, kısmet bugüne imiş. Uzun zamandır derken, bu zamanın birkaç ay öncesine ait olduğunu söyleyemem, bu uzun zaman, on-onbeş yıllık bir zaman öncesine kadar gidiyor.
Evet, Erbakan’ın hakkını kolay kolay ödeyemeyiz.
Kim olarak ödeyemeyiz?
İslami hassasiyeti olan kitleler olarak ödeyemeyiz. Kendini bu kategoriye sokmayanlar için sözüm yok.
Kendini İslami camiadan hisseden herkes için bunu söylemek isterim.
Bu söylemim, içi boş ve sadece duygusal niyetlerden kaynaklanan bir söylem de değildir.
Akıllarda daha bir yer etsin diye, bunu maddeler halinde açıklamalıyım.
Bu maddelere göz atan her kes “adaletli bir tahlil” yaparsa, söylediğimin haklılığını daha iyi anlar. Yok, eğer “adaletli tahlil”e ihtiyaç duymayan veya “adalet duygularından” kendini soyutlamış olanlar varsa, onlara bir şey diyemem.
Yani nefsi isteklerden arınmak ve eşyanın hakkını verebilmek için “adalet duygusunun” çok büyük önemi vardır.
Erbakan’ın hakkını neden ödeyemeyiz?
1. Çok eskilere, 1970’lere gidelim.
O yıllar, Türkiye’deki İslami kesimin miladı sayılır. Ondan önceki dönem bugüne göre çok daha farklı idi. İslami kesim, küçük çaplı cemaatlere dayanıyordu.Çok sınırlı sayıda İslami eser vardı ve bu eserler de net İslam’ı tam olarak anlatamıyordu.
Okunan yazarlara baktığımızda:
Necip Fazıl, Osman Yüksel Serdengeçti, Cevat Rıfat Atilhan, Eşref Edip ve Nurettin Topçu gibi düşünürleri görüyorduk. Bu düşünürlerin çoğunluğunda Türk-İslam anlayışı yaygındı. Anadoluculuk ağır basıyordu.
Bir sonraki dönemde de Kadir Mısıroğlu, Mustafa Müftüoğlu, Şule Yüksel, gibi düşünürler gelmişlerdi. Dünya görüşleri, birinci gruptaki düşünürlerden farklı değildi. Çünkü birinci grubun söylemleri ile yetişmişlerdi.
Yukarıdaki düşünürlerin izinden giden ve onların gösterdikleri hedeflere yürüyenler, ya komünizmle mücadele derneklerine giderler ve komünizmle savaşmayı en büyük hedef olarak görürler, ya da sağcılık sıfatını gururla taşırlardı.
Ahlak ve maneviyat sahibi olunur, dürüst vatandaşlık yapılır ve tilki politikacıların pekâlâ taşeronları olabilirlerdi.
Nitekim de “milli görüş” partilerine girmeyen çok sayıda cemaat, grup ve kişisel Müslüman uzun yıllar sağ partilerin şakşakçılığını yapa gelmişlerdir. Yanlışlıklarını da yarım asır geçtikten sonra anlayabilmişlerdir. Ve hatta hala anlayamayanlar bulunmaktadır. Çünkü “insanlar inandıkları gibi yaşamazlarsa, yaşadıkları gibi inanmaya başlarlar…”
İzini takip ettikleri hareketlerin hatalarını bu yüzden hala anlayamamışlardır.
Eğer Erbakan çıkmasa ve Türk siyasi hayatına “Milli Görüş” anlayışını getirmese idi, bugün kendim de dâhil olmak üzere, İslami kesim bugünlere gelemez ve net düşüncelere sahip olamazlardı.
Bugün için “ahkâm kesmeyi” çok iyi beceren sayısız yazar ve düşünürümüz, maalesef kendilerinin bu noktalara gelmelerinde en büyük pay sahibi olan kişiyi insafsızca eleştirebilmekte ve yok saymaktadırlar.
Yazımın başında “Adalet Duygusu”nu işte bu yüzden altını çizerek not ettim.
Adalet duygusundan nasiplenmemiş çok sayıda entelektüelimiz, bugünkü konumlarına gelmelerini sağlayan kişiye hiç de İslami ahlaka yakışmayan tavırlarla eleştiriler yöneltebilmektedirler.
Ben burada Erbakan’ın savunuculuğunu yapmıyorum, zaten O’nun savunulmaya ihtiyacı yoktur, yaptığım tek şey, O’nun hakkını hatırlatmaktır.
Günümüzdeki İslami entelektüellerin tamamı, geldikleri konumlarını O’na borçludurlar.
Ya direkt olarak O’ndan etkilenmişlerdir, ya da O’ndan etkilenenlerden etkilenmişlerdir.
Bu yüzden O’nun hakkını ödeyemezler.
Eğer Sayın Erbakan olmasa idi,
İslami düşünceye bağlı günümüz aydınlarının çoğu var olmazdı, bir kısmı “şakirt”, bir kısmı sufi, bir kısmı milliyetçi, bir kısmı da sağcı aydın olurlardı. Eğer bugün kendileri evrensel İslam’dan ve net anlayıştan bahsedebiliyorlarsa, kendileri kabul etmeseler de bunu Erbakan’a borçludurlar.
Zira Sayın Erbakan’dan önce Türkiye gerçeği, biraz dindar olan kitleler için bu dört kategoriden ibaret idi. Bu konuyu tartışmak isteyen varsa buyursun gelsin tartışalım.
İddia ediyor ve diyorum ki, Sayın Erbakan olmasa idi, bugün hepimiz yukarıdaki dört gruptan birisinde olurduk. Ve taşımış olduğumuz özgüvenin zerresine bile sahip olamazdık.
Bugün göbeklerini yukarı dikerek “ahkâm kesen” bir çok dostumuz, “adalet duygularını yitirmiş” ve asli kaynaklarını inkâra kadar gitmişlerdir.“Yiğidi öldür, ama hakkını inkar etme” olarak kültürümüze girmiş söz, insanların adalet duygularına sahip olmaları gereğine işaret etmektedir. Evet, yiğidi öldürelim ama hakkını hiçbir zaman inkâr etmeyelim diyorum.
Bu tespitlerimi 68 kuşağı çok iyi anlar. Bu kuşak, eskiyi ve o dönemdeki söylemlerini iyi hatırlarlarsa söylediklerimi daha iyi anlarlar. Ve bugün, o eski söylemlerini söyleyenleri de var olduğunu, o söylemler karşısında nasıl dudak büktüklerini de anlarlar. Ve bugün dudak büktükleri söylemleri çok aştıklarını görürler.
Acaba bu tekâmülü kime borçludurlar?
Eğer Sayın Erbakan’a borçlu olmadıklarını sanıyorlarsa, o dudak büktükleri söylemleri hala söyleyenlerin tekâmül gösteremediklerini nasıl açıklayabilirler?
Sayın Erbakan iki kutuplu dünyada ortaya çıktı ve dünyanın iki kutuptan ibaret olmadığını söyledi. O’ndan önce bunu Türkiye’de hiç kimse söylememişti. Ve O’ndan önce bizler kendimizi sağcı sanıyorduk.
Bugün bile dünyanın hala iki kutuplu olduğunu, sağcılık ve solculuktan ibaret olduğunu söyleyenler varsa ve bizim “ahkâmcı bilmişlerimiz de kendini bu basit anlayışın dışında görerek bundan gurur duyuyorsa ve bunu kendi “sivri zekâsı” ile başardığını sanıyorsa, “adalet duygularını” yeniden gözden geçirmesi gerekir.
Bu tespitlerimi 68 kuşağı için söylüyorum.
Ondan sonra gelen kuşaklar ne söylemek istediğim tam olarak anlayamazlar.
Onlar da etkilendikleri “ağabey”lerine sorsunlar, bakalım ne cevap alacaklar?
O “çokbilmiş ağabeyleri” net anlayışa nasıl geldiklerini bakalım nasıl izah edecekler?
Eğer “adalet duyguları” hala varsa, tespitlerimi aktaracaklardır.
Bu konuya birkaç hafta devam edeceğim.
Bu yazımda “Erbakan’ın hakkını neden ödeyemeyiz?” sorusunun sadece birinci sebebi üzerinde durdum..
Rabbim nasip ederse başka sebeplere de önümüzdeki yazılarımda temas edeceğim.
Kalın sağlıcakla…
BİR YORUM
İsim: Salih Kaya | Şehir: istanbul | Tarih: 06.08.2010
Erbakan hocanın hakkını sadece türkiyede değil tüm dünya müslümanları ödeyemezler.
73 yılında üniversiteye başladım.Sağcılık ve solculuk vardı.Kürt olmama rağmen gittim müslümanım diyen ülkücülerin içine girdim.O dönemlerde akıncı gençlik kuruldu.Sağcılık ve solculukla beraber üçüncü yolun islam olduğunu söylediler.İslami ilimlerde 15 yıl dirsek çürüten ben fıkhı sadece günlükmeseleleri çözmek için kullanacağımı sanıyordum.Erbakan hocanın kurduğu akıncı gençlik beni kendime getirdi.Sadece beni değil tüm dünya müslümanları üzerinde etkili oldu.Bu gün müslümanlar teşkilatlanıyor ve siyonizme karşı mücadele yürütütorsa bunun tek sebebi Erbakan hocadır.Bu böyle...
Bu gün Fetullah hoca bu kadar tanınıyorsa sebeplerinden birisi Erbakan hocadır.Yetmişli yıllarda onun emriyle kasetlerini manuel olarak çoğaltır ve bedava dağıtırdık.Yine Haydar Baş’ın İcmal adlı dergisini bedava dağıtırdık.Tabi parasını bir zenginden alarak öderdik.İşin ilginç yanı bu iki şahısta Erbakan hocaya düşmandır.
Ya Rabbim beni bana bırakma ve bizleri nefsini putlaştıranlardan eyleme.
Amin...
|